RÂFİ‘

Allah’ın isimlerinden (esmâ-i hüsnâ) biri.

Müellif:

Sözlükte “yukarı kaldırmak, yükseltmek, yüceltmek” anlamındaki ref‘ (rifâ‘) kökünden türeyen râfi‘ kelimesi “yükselten, değerini arttıran, izzetli ve şerefli kılan” demektir (, “rfʿa” md.). Kur’ân-ı Kerîm’de ref‘ kavramı yirmi bir âyette Allah’a nisbet edilmiştir. Allah’ın Îsâ’yı kendisine ref‘ edeceğini bildiren âyette râfi‘ (Âl-i İmrân 3/55), “sıfatları yüce” (veya “dereceleri yükselten”) meâliyle başlayan âyette ise (el-Mü’min 40/15) refî‘ ismi yer almıştır. Kıyametin kimini alçaltıcı, kimini yükseltici olduğunu beyan eden Vâkıa sûresindeki âyette (56/3) asıl fâilin kıyamet değil Allah olduğu kabul edilmektedir. Nitekim muhtelif âyetlerde kıyamet gününde Cenâb-ı Hakk’ın kâfirleri zelil, müminleri aziz ve şerefli kılacağı bildirilmiştir (meselâ bk. el-Mü’minûn 23/105-110; ez-Zuhruf 43/68-73; , “rfʿa” md.).

Râfi‘ hem İbn Mâce hem Tirmizî’nin rivayet ettiği esmâ-i hüsnâ listesinde yer almaktadır (“Duʿâʾ”, 10; “Daʿavât”, 82). Ref‘ kavramı, Kütüb-i Sitte’den başka İmam Mâlik ve Ahmed b. Hanbel tarafından nakledilen hadislerde de fiil sîgalarıyla Allah’a izâfe edilmiştir (, “rfʿa” md.). Bu tür hadislerin muhtevasında ref‘in mânevî açıdan yükseltmeyi ifade ettiği görülmektedir. Abdullah b. Abbas’tan rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber teheccüd namazının iki secdesi arasında şu meâldeki duayı okurdu: “Rabbim! Günahlarımı bağışla, bana merhamet et, eksikliğimi giderip halimi iyileştir, beni mânen yücelt, rızıklandır; doğru yoldan ayırma!” (, I, 371; İbn Mâce, “İḳāmetü’ṣ-ṣalât”, 23; , “cbr” md.).

Âlimler hâfıd-râfi‘ isimlerini karşıt mânalar taşıyan kābız-bâsıt, muiz-müzil gibi, birlikte kullanmayı ve denge ifade eden mânayı yansıtmayı gerekli görürler. Kur’ân-ı Kerîm’de Allah’a nisbet edilen ref‘ kavramı tabiatın kozmik düzeni çerçevesinde göklerin yükseltildiği, güneş sisteminin hassas dengelerle korunduğu, Tûr dağının İsrâiloğulları’nın fevkinde kaldırıldığı şeklindeki maddî muhtevanın yanı sıra insanların ruhî nitelik ve yetenekleriyle mânevî derecelerinin farklı kılındığı biçiminde soyut içerik de taşımaktadır. Bununla birlikte esmâ-i hüsnâ müellifleri râfi‘ ismini daha çok soyut alanla irtibatlandırarak “dostlarının taat ve amellerini kabul edip kendisine yaklaştıran, dünyada da onları aziz kılan” şeklinde tefsir etmişlerdir (Hattâbî, s. 58; Gazzâlî, s. 94). Hâfıd-râfi‘ isimlerinin açıklanması sırasında bazı âlimler “dilediğini alçaltan, dilediğini yücelten” türünden ifadeler kullanırken (Abdülkāhir el-Bağdâdî, vr. 105a) bazıları tenzihe uygun olarak “yüceltilmeye hak kazanan” veya “alçaltılmaya müstahak olan” ifadesini tercih etmişlerdir ki isabetli olan da budur. Zira nazariyede ilâhî iradenin önünde hiçbir engel bulunmamakla birlikte Allah, fiilî alanda hükmünü kendisinin vazettiği adl ve hikmet ilkeleri çerçevesinde yürüttüğünden kimseye asla zulmetmez, sadece bilinmeyen sebeplerden dolayı lutufla muamele eder. Mü’min sûresinde (40/15) Allah’a nisbet edilen “refîu’d-derecât” terkibindeki refî‘ kelimesi râfi‘ mânasına alındığı takdirde “dereceleri yükselten”, mürtefi‘ mânasına alındığında “dereceleri yani kendisinin kadr ve mertebesi veya sıfatları yüce olan” diye yorumlanır (Kādî Abdülcebbâr, V, 215; Fahreddin er-Râzî, Mefâtîḥu’l-ġayb, XXVII, 44). Râfi‘ ismi Allah’ın fiilî isim ve sıfatları grubu içinde yer alır. Refî‘ “sıfatları yüce” anlamında kabul edildiği takdirde zâtî olur. Râfi‘ hâfıd ismiyle karşıt muhteva taşıdığında muiz, muğnî mukaddim, bâsıt ve nâfi‘ isimleriyle anlam yakınlığı içinde bulunur.


BİBLİYOGRAFYA

, “rfʿa” md.

, I, 371.

Zeccâc, Tefsîru esmâʾillâhi’l-ḥüsnâ (nşr. Ahmed Yûsuf ed-Dekkāk), Beyrut 1395/1975, s. 41.

Hattâbî, Şeʾnü’d-duʿâʾ (nşr. Ahmed Yûsuf ed-Dekkāk), Dımaşk 1404/1984, s. 58.

, V, 215.

Abdülkāhir el-Bağdâdî, el-Esmâʾ ve’ṣ-ṣıfât, Kayseri Râşid Efendi Ktp., nr. 497, vr. 105a.

Kuşeyrî, et-Taḥbîr fi’t-teẕkîr (nşr. İbrâhim Besyûnî), Kahire 1968, s. 46-47.

, s. 94, 176.

Fahreddin er-Râzî, Mefâtîḥu’l-ġayb, Beyrut 1411/1990, XXVII, 44.

a.mlf., Levâmiʿu’l-beyyinât, s. 244.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2007 yılında İstanbul’da basılan 34. cildinde, 391 numaralı sayfada yer almıştır.