RAHMET

Şefkat gösterip lutufta bulunma anlamında bir Kur’an terimi.

Müellif:

Sözlükte masdar olarak “merhamet etmek, severek ve acıyarak korumak”, isim olarak “şefkat, merhamet” anlamına gelir. Râgıb el-İsfahânî, rahmet kavramının temel mânasının “acınacak durumda bulunan kimseye yönelik yufka yüreklilik ve şefkat” olduğunu, Allah’a nisbet edildiğinde merhametin ürünü olan “lutufta bulunma” mânasına alınması gerektiğini söyler (el-Müfredât, “rḥm” md.; ayrıca bk. MERHAMET).

Kur’ân-ı Kerîm’de 114 yerde geçen rahmet kelimesi doksan iki yerde zât-ı ilâhiyyeye nisbet edilmiştir. Ayrıca 119 yerde fiil kalıbında, elli yedi yerde rahmân ve 114 yerde rahîm ismi şeklinde yine Allah’a izâfe edilmiştir. Cenâb-ı Hak dört âyette “erhamü’r-râhimîn”, iki âyette “hayrü’r-râhimîn” olarak nitelendirilmiştir. Kur’an’da rahmet Tevrat’a, Kur’an’a, Hz. Peygamber’e ve insanlara da nisbet edilmiştir (M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “rḥm” md.). Ebü’l-Ferec İbnü’l-Cevzî, Kur’an’da Allah’a izâfe edilen rahmet kavramının ifade ettiği mânaları şöyle sıralamıştır: İman, İslâm, nübüvvet, Kur’an, mağfiret ve cennet türünden olmak üzere mânevî; yağmur, rızık vb. maddî nimetler. Kur’an’da sayılamayacak kadar çok olduğu ifade edilen (İbrâhîm 14/34; en-Nahl 16/18) ilâhî nimetlerin hepsi ilâhî rahmetin kapsamı içinde yer alır.

Kur’ân-ı Kerîm’de ilâhî rahmetin her şeyi kuşattığı, Cenâb-ı Hakk’ın rahmeti kendisine “farz kıldığı” (merhameti ilke edindiği) belirtilmiştir (el-A‘râf 7/156; el-Mü’min 40/7; el-En‘âm 6/12, 54). Bir kutsî hadiste, “Benim rahmetim gazabımı aşmıştır” buyrulduğu gibi (Buhârî, “Bedʾü’l-ḫalḳ”, 1, “Tevḥîd”, 55; Müslim, “Tevbe”, 14-16) Buhârî ile Müslim’in rivayet ettiği bir hadiste (“Edeb”, 19; “Tevbe”, 17-19) Resûl-i Ekrem, Cenâb-ı Hakk’ın, rahmeti 100 parçaya ayırıp birini yeryüzüne yönelttiği, bu sayede bütün canlıların merhamet duygusu ve içgüdüsüyle davranışlar sergilediği, geride kalan doksan dokuz merhametini ise âhiret hayatına bıraktığı bildirilmiştir. Rahmetle ilgili olarak A. J. Wensinck’in el-Muʿcem’inde (“rḥm” md.) on bir sütunluk bir yer işgal eden hadis kaynaklarında birçok rivayet ilâhî rahmetin enginliğini, insanların birbirine ve diğer canlılara karşı merhametinin yüceliğini dile getirir. Allah’ın kullarına olan merhametinin kaybettiği çocuğunu aramaya koyulan annenin merhametinden çok daha fazla olduğu (Buhârî, “Edeb”, 18; Müslim, “Tevbe”, 22), Medine’de Resûlullah’ın biat aldığı kadınlara gösterdiği şefkat ve nezaket karşısında onlardan birinin, “Allah ve resulünün bize karşı olan merhameti, her birimizin bizzat kendisine olan acımasından daha fazladır” dediği nakledilmiştir (Tirmizî, “Siyer”, 37). Resûl-i Ekrem, “Ben rahmet peygamberiyim” derken (Müslim, “Feżâʾil”, 126; Tirmizî, “Daʿavât”, 118) herhalde, “Seni âlemlere rahmet olmak üzere gönderdik” meâlindeki âyete (el-Enbiyâ 21/107) atıf yapıyordu. Esasen onun müminlere kendi canlarından daha yakın olduğu da ifade edilmiştir (el-Ahzâb 33/6).

İnanmayanlar dahil olmak üzere Kur’an’da herhangi bir kimsenin ilâhî rahmetten uzak tutulduğuna dair bir beyan yoktur, ancak bunun dünya hayatı için söz konusu olduğu şüphesizdir. Ayrıca bu, dünyada herkese eşit imkânların verildiği mânasına gelmez. Çünkü dünya bir imtihan ve yükümlülük âlemi olup kişiler çeşitli sınavlardan geçirildiği gibi hak ettikleri ceza veya mükâfatları ebedî âleme de ertelenebilir. Âhiret âlemiyle ilgili mükâfat ve nimetlere gelince, ilâhî rahmetin her şeyi kuşattığını ifade eden âyetin devamında bu rahmete hak kazanacakların nitelikleri ümmî olan o resul ve nebîye ve onunla indirilen Kur’an’a (nûr), Allah’ın âyetlerine iman edenler, resule tâbi olup saygı gösterenler, onu destekleyenler, kötülüklerden sakınanlar, zekât verenler şeklinde sıralanır (el-A‘râf 7/156-157). Bunlara diğer bazı âyetlerde namaz kılma, Allah’a ve resulüne itaat etme (Âl-i İmrân 3/132), Allah’tan günahlarının bağışlanmasını dileme (en-Neml 27/46), hicret edip Allah yolunda elinden gelen gayreti sarfetme (el-Bakara 2/218) unsurları da eklenmiştir.

İlâhî rahmetle ilâhî muhabbet arasında özellikle uhrevî hayat açısından anlam yakınlığının bulunduğu şüphesizdir. Kur’ân-ı Kerîm’de Allah’ın sevdiği kulların nitelikleri arasında iyilikte bulunma, günahlardan dönüş yapma, maddî ve mânevî temizliğe riayet etme, kötülüklerden sakınma, sabretme, tevekkül etme ve adaletli olma sayılırken sevmediklerinin nitelikleri de şöyle belirtilmiştir: Meşrû sınırları aşma, bozgunculuk yapma, alabildiğine nankör ve günahkâr olma, inançsızlık, zulüm, kibir, böbürlenme, israf ve şımarıklık (M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “yuḥibbü”, “lâ yuḥibbü” md.leri). Her şeye rağmen kendisini Allah’ın kulu bilen kimsenin O’nun rahmetinden ümit kesmemesi gerekir. Kur’an’da Allah’ın rahmetinden ümit kesmenin kâfirlere has bir özellik olduğu ifade edilmiştir (a.g.e., “ḳnṭ”, “yʾs” md.leri; ayrıca bk. RAHMÂN).

BİBLİYOGRAFYA
Tehânevî, Keşşâf, I, 588; Mâtürîdî, Teʾvîlâtü’l-Ḳurʾân (nşr. Ahmet Vanlıoğlu), İstanbul 2005, I, 15-17; Ebû Abdullah Hüseyin b. Muhammed ed-Dâmegānî, el-Vücûh ve’n-neẓâʾir (nşr. Fâtıma Yûsuf el-Hıyemî), Dımaşk 1419/1998, s. 340-345; Ebü’l-Bekā, el-Külliyyât, s. 471-472; Elmalılı, Hak Dini, I, 31-37, 74-81; Suat Yıldırım, Kur’ân’da Ulûhiyyet, İstanbul 1987, s. 111-127; Kadir Polater, Kur’ân’da Rahmet Kavramı (doktora tezi, 1997), UÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 17-20, 95-100, 102-106.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2007 yılında İstanbul’da basılan 34. cildinde, 419 numaralı sayfada yer almıştır.