REVAN

Ermenistan Cumhuriyeti’nin bugün Erivan şeklinde anılan başşehri.

Müellif:

Alagöz dağının güneydoğusunda denizden 1000 m. yükseklikte kurulmuştur. Aras ırmağının sol taraftan aldığı bir kolu olan Zengi çayının kenarında yer alır. Anadolu, İran ve Kafkasya arasında önemli bir geçiş yolu teşkil etmekte olup Erebuni, Erevan, Yerevan ve Hrastan olarak da anılır. Bazı kaynaklarda adının Arrân’dan türemiş olabileceği belirtilirken bazısında milâttan önce 782’de Urartular’ın kurduğu Erebuni Kalesi’nin adına dayandığı ileri sürülür. Şehrin Ortaçağ’lara kadarki tarihi hakkında bilgi yoktur. Arrân bölgesiyle Revan’ın 20 km. güneydoğusunda kalan Divin’den (Debîl) bahseden, VII. yüzyıl ortalarında müslümanların bölgede gerçekleştirdikleri fetihlere yer veren klasik İslâm tarih ve coğrafya kaynaklarında da herhangi bir bilgiye rastlanmaz. Dolayısıyla burada süreklilik gösteren yerleşimin XII-XIII. yüzyıllarda gerçekleşmiş olması mümkündür. XIV. yüzyılda nüfusun 15-20.000’den fazla olmadığı tahmin edilir. Timur’un Revan’ı hâkimiyeti altına alması ve Altın Orda ile mücadelesi sırasında şehir ıssızlaşınca Orta Asya’dan buraya başta Emîr Sa‘d yönetiminde Sa‘dlular olmak üzere pek çok Türk boyu gelip yerleşti. Sa‘dlular’ın iskânıyla birlikte coğrafî özelliğinin de rolüyle burası Sa‘dçukuru diye adlandırıldı (Bournoutian, s. 2). Timurlular’ın ardından Akkoyunlu ve Karakoyunlu idaresine giren Revan bir kültür merkezi haline geldi (EIr., VIII, 544). Daha sonra şehre Şirvanşahlar, Gürcü prensleri ve Safevîler hâkim oldu. Safevîler döneminde bölgede Sa‘dçukuru beylerbeyiliği kuruldu. Bu beylerbeyilik Mâkû’yu, Sederek’i, Nahcıvan’ı, Beyazıt Kalesi’ni, Şadilü kabilesi vilâyetini, Dümbeli / Dünbülî (Dümbüllü) kabilesi vilâyetini ve Magezberd’i kapsamaktaydı. Burayı Ustaclu ve Kaçar boylarının beyleri yönetmekteydi. Bu arada 1441’de Kilikya’dan sürülen Ermeni katogikosları, Revan şehrine yakın Eçmiadzin’i (Üçkilise) kendilerine ikametgâh seçmişlerdi (Hacieva, VII, 64).

Revan’a yönelik Osmanlı ilgisi XVI. yüzyılın ilk yıllarında başladı. Yavuz Sultan Selim, Çaldıran zaferinin (1514) ardından Revan şehri yakınında Sa‘dçukuru’nda konakladı ve Revan şehrini yağmaladı. Bu olaydan uzun bir süre sonra şehre gelen Şah I. Tahmasb burayı harap halde buldu. Van Beylerbeyi İskender Paşa 956’da (1549) Revan’ı tekrar yağmaladı. 961’de (1554) Revan’a yeni bir saldırı daha yapıldı. İran seferi sırasında 987’de (1579) Lala Mustafa Paşa’nın kuvvetleri Revan’a yönelerek Safevî Valisi Ustaclu Muhammed’in yaptığı saldırıya karşılık verdi. Revan 991 Ramazanı başlarında (Eylül 1583 ortaları) Osmanlılar tarafından kontrol altına alındı. Şehri ele geçiren Ferhad Paşa, burada hemen Zengi çayının doğu kıyısında Şahbağı’ndaki Tokmak Han köşkünü ortaya alarak bir kale yapımını başlattı. Sekiz kuleli iç kale ve kırk üç kuleli dış kale, 400 arşın tutan surların yanı sıra bir kervansaray, bir cami ve bir hamam inşa edilerek kırk beş gün içinde tamamlandı. Ayrıca kaleye elli şâhî topu konuldu, Revan beylerbeyiliğine de Kars Valisi Deli Hızır Paşa tayin edildi (Kırzıoğlu, Osmanlılar’ın Kafkas-Elleri’ni Fethi, s. 338, 345-346). 998’de (1590) yapılan tahrire göre Revan’da altı mahallede bulunan 403 hânenin yirmi dokuzu müslümanlara aitti; 2000 dolayındaki şehir nüfusu içinde müslümanların nisbeti % 7 idi. Revan bölgesi yirmi yedi nahiyeye ayrılmıştı ve Revan kazasına bağlı köy sayısı seksen dokuzdu (Babacan, sy. 1 [1995], s. 44-47).

1603’te tekrar başlayan Osmanlı-Safevî savaşlarından Revan da etkilendi. Şah I. Abbas yedi aylık bir kuşatmadan sonra kaleyi ele geçirdi, fakat Osmanlı kuvvetlerinin yaklaşması üzerine şehri tahrip ederek ahalisini göç ettirdi ve geri çekildi. Ardından buranın kontrolünü sağladı (1013/1604). Osmanlılar, 29 Şâban 1025’te (11 Eylül 1616) Emirgūne Han’ın savunduğu Revan Kalesi’ni kuşattıysa da elli beş gün sonra muhasarayı kaldırdı. IV. Murad 1044’te (1635) doğrudan Revan’a yürüdü. 12-13 Safer 1045 (28-29 Temmuz 1635) tarihinde burayı kuşattı ve 8 Ağustos’ta teslim aldı; bu fethin anısına Topkapı Sarayı’nda Revan Köşkü’nü yaptırdı. Fakat şehir 1 Nisan 1636’da yeniden Safevîler’in eline geçti. 1639’da imzalanan Kasrışîrin Antlaşması ile Osmanlılar, Azerbaycan üzerindeki iddialarından vazgeçince Revan Safevîler’in elinde kaldı.

Safevîler, Revan bölgesini yeni idarî birimlere ayırdı ve Sa‘dçukuru Revan Hanlığı’nı oluşturdu. Burayı 1057’de (1647) ziyaret eden Evliya Çelebi kaleyi, surları, Ferhad Paşa ve Tokmak Han tarafından yaptırılan istihkâmları, kalenin Tebriz, Yayla ve Köprü kapıları yanında Çevgân Meydanı’nı kapsayan eski şehri tasvir ettikten sonra cami ve çarşı pazarıyla Köprü başında Hanbağı, han ve hamamı hakkında bilgi verir. Ona göre şehirde 3000 kale eri, 3000 han askeri, 7000 eyalet askeri bulunmaktadır. Şehirdeki ev sayısı 2060 kadardır (tahminî sivil nüfus 10.000 kişi). Yayla Kapısı’nın dışındaki kesimine eski şehir denilir (Seyahatnâme, II, 285).

Revan’ı 1655’te gören J.-B. Tavernier burayı İran’ın en zengin şehirlerinden biri olarak anlatır, arazisinin bereketli olduğunu ve çevresinde pirinç yetiştirildiğini söyler. Kalenin kuzeybatısındaki varoşta (Revan mahallesi) tüccarın ve zanaat ehlinin oturduğunu, bu kısımda Ermeniler’in dört kilisesinin bulunduğunu yazar (Tavernier Seyahatnamesi, s. 73-77). Tavernier’den on yıl sonra J. Chardin, Revan’ı büyük bahçe ve bağlarıyla tasvir eder, şehrin yaklaşık 800 evden (4000 kişi) ibaret olduğunu ve kalede 2000 kişilik bir garnizonun mevcut bulunduğunu bildirir. Ayrıca şehrin çift duvarlı, toplu, 200 adamın barınabileceği küçük bir kalesinin olduğunu, resmigeçit ve gösterilerin yapıldığı ağaçlarla çevrili bir meydanın, ayrıca dokuma ürünlerinin satıldığı altmış üç dükkânın bulunduğunu belirtir. 1701’de J. P. de Tournefort yine buranın bağları ve bahçelerini anlatır, evlerin tek katlı olup kerpiçten yapıldığını, şehrin duvarlarının bazı yerlerde çift sur şeklinde olduğunu yazar; kale duvarlarının yüksek olup 2500 kişilik garnizon yanında 800 müslüman evini de barındırdığını ifade eder. Şehirdeki han ve kervansarayların şehre ayrı bir güzellik kattığını belirtir (A Voyage in to the Levant, II, 255).

XVIII. yüzyılda Revan, Kafkaslar’a doğru yayılmaya başlayan Ruslar’ın hedefi haline geldi. Rusya’nın Kafkaslar’a müdahalesi üzerine Osmanlılar 1724’te üç aylık bir muhasara sonunda Revan’ı aldılar. 1727’deki anlaşmayla da buranın Osmanlı hâkimiyetinde olduğu kabul edildi. Fakat barış uzun sürmedi. Şah Tahmasb 1731 Martında Revan’ı kuşattıysa da alamadı. İkinci teşebbüsünde de Hekimoğlu Ali Paşa karşısında başarısız oldu. 1732’de imzalanan, ancak kısa süren anlaşma ile Revan’ın Osmanlı toprağı içinde kaldığı tescil edildi. Fakat Nâdir Şah’ın İran’da idareyi ele almasıyla durum değişti. Nâdir Şah, Arpaçay savaşını kazandıktan (Haziran 1735) sonra Gence ve Tiflis’in yanı sıra Revan’ı da ele geçirdi. 1745’te Yeğen Mehmed Paşa kumandasındaki Osmanlı kuvvetleri Revan’ın kuzeyinde yenilgiye uğratıldı. Bu sırada Pîr Mahmud Han, Revan hanı tayin edilmişti; 1747’de öldürülünce Mîr Mehdî müstakil bir Revan Hanlığı oluşturdu. O tarihlerde hanlığın Kırkbulak, Zengibazar, Garnibazar, Vedibasar, Şerur, Soran, Derek, Satlı, Tala, Seyitliağaç, Serdarâbâd, Gerni, Abran, Dereşişek ve Gökçe’den oluşan on beş vilâyeti vardı. Şehir giderek gelişti; kale içi kısmı Şehir, Topbaşı ve Demirbulak adlı üç mahalleye ayrıldı. Ayrıca sekiz cami ve yedi kervansaray mevcuttu. Han sarayı hariç bütün evler tek katlıydı. Şehirde ipek, renkli bez, kumaş, hububat, pirinç, şarap üretilmekte ve bunların bir kısmı da ihraç edilmekteydi (Hacieva, VII, 65-67).

Revan Hanı Mîr Mehdî toprağını genişletmek amacıyla Urmiye Hanlığı’na saldırarak bazı bölgelerini ele geçirdi. 1749’da Revan Hanlığı, Karabağ hâkimi Penah Ali Han’ın saldırısına uğradı ve Eçmiadzin yağmalandı. Bunun üzerine hanlıktaki Ermeniler Gürcüler’den yardım istedi. Gürcü ordusu Mîr Mehdî Han’ı 1751’de yenince Revan hanları Gürcüler’e bağımlı hale geldi. Daha sonra, Revan Hanı Mîr Mehdî’nin 1748’de yendiği Urmiye Hanı Feth Ali Afşar bir zamanlar Nâdir Han’ın hizmetinde olan Âzat Han ile anlaştı ve onu Revan’a karşı gönderdi. Bunun üzerine Ermeniler Gürcüler’den tekrar yardım istedi, ancak bu defa II. Irakli yenildi. Âzat Han, Mîr Mehdî’nin yerine Halil Özbey’i tayin ettiyse de bu han tahttan indirildi ve yerine 1755’te Hasan Ali Han tahta çıkarıldı. Hasan Ali Han bu görevi dört yıl yaptıktan sonra yerine kardeşi Hüseyin Ali Han geçti. Bu arada II. Irakli 1756 ve 1769’da hanlığa saldırdı, buradaki hanları kendine bağladı (a.g.e., VII, 66-67).

Rusya ile Gürcü Krallığı arasında 1783’te Georgievsk Antlaşması’nın imzalanmasının ardından bölgedeki Rus nüfuzunun artması üzerine Osmanlı Devleti hanlıkla irtibat kurmaya başladı. Buna karşılık Revan Hanlığı’ndaki Ermeniler de Ruslar’dan yardım talep etti. Sonuçta hanlığa tekrar müdahale eden II. Irakli kendi yandaşı Hüseyin Han’ın oğlu Gulâm Ali’yi tahta geçirdi. Bölgeye gönderilen Osmanlı temsilcisi Gulâm Ali’nin II. Irakli’ye vergi vermesini engelledi. Ancak bu sırada Gulâm Ali’nin öldürülmesi üzerine tahta annesi Gürcü olan Hüseyin Han’ın oğlu Muhammed çıkarıldı. Hanlıktaki bu son gelişmelerle Gürcü ağırlığının giderek artması karşısında Osmanlılar müdahale ederek hanlığa Hoylu Ahmed Han’ın kızının oğlu Ahmed’i getirdi (a.g.e., VII, 68-69). 1795’te Ağa Muhammed Han kardeşi Ali Kulı’yı 20.000 kişilik bir ordu ile Revan’a gönderdi ve burayı aldı.

XIX. yüzyıl başında Kafkaslar’da etkinliğini arttırmaya çalışan Ruslar’ın siyasî faaliyetleri Revan Hanlığı’nı da etkiledi. Karabağ hâkimi İbrâhim Han’dan korkan Revan Hanı Muhammed Han, Rusya’dan yardım istedi. Tsitsiannov 1804’te Revan Kalesi’ni 7000 kişi ve yirmi iki topla kuşattı. Fakat İran ordusunun kale üzerine geldiğini duyunca geri çekildi. Bu arada Revan’da Muhammed Han’ın sadakatinden şüphelenen İranlılar onun yerine Hüseyin Kulı’yı geçirdi. Rus kuşatmasının ardından devam eden İran-Rus savaşı sırasında Ruslar, General Gudoviç kumandasında kaleyi 6000 kişilik bir birlik ve on iki topla 1808’de ikinci defa muhasara altına aldılarsa da yine başarılı olamadılar. Revan İran’da kaldı.

Savaş sırasında (1810) ve sonrasında (1818) kaleyi ziyaret eden diplomat J. Morier, Revan’ın kısmen tahrip olduğunu ve Kale Camii’nin depoya çevrildiğini belirtir; nüfusun da (bütün hanlık için olsa gerek) 100.000’i bulduğunu ifade eder. Savaş yeniden başlayınca (1826) Ruslar, Paskieviç kumandasındaki ilk Revan saldırısından sonuç alamamakla birlikte ikinci saldırıda kaleyi ele geçirdiler (13 Ekim 1827). Kaleyi almasından dolayı Paskieviç’e Revan kontu unvanı verildi. Şubat 1828’de yapılan Türkmençay Antlaşması ile Revan Ruslar’ın hâkimiyetine geçti. Hemen ardından çarın 2 Nisan 1828 tarihli emriyle Nahcıvan ve Revan hanlıkları ilga edildi, Ordubâd bu iki hanlığın topraklarına eklenerek Ermeni vilâyeti oluşturuldu. Bölge 1840 yılına kadar bu adla anıldı. Revan Hanlığı’nın Rus istilâsına girmesinden önce burada 87.000 müslüman yaşarken Rus istilâsından sonra bu rakamdan 26.000 eksilme oldu (Bournoutian, s. 50). Ayrıca yeni oluşturulan Ermeni vilâyetine hem Osmanlı Devleti’nden hem İran’dan önemli sayıda Ermeni göç etti (Beydilli, XIII/17 [1988], s. 369 vd.). Bu arada yalnız Erzurum’da yaşayan 40-45.000 Ermeni’den 25.000’i Revan’a gitti, müslüman halktan 4000’i aşkın kişi Revan’ı terketti (Aslan, VII/38 [2001], s. 1020). Revan’ın nüfus yapısıyla ilgili 1829-1832 yıllarını kapsayan Rus sayımlarına göre şehirde 7331 müslüman, 3937 Ermeni bulunmaktaydı. Daha sonra bu sayıya İran’dan gelen 1715 kişi dahil olmuştur. Toplam şehir nüfusu 11.463 olup bütün hanlıktaki nüfusun 49.875’i müslüman, 20.073’ü yerli Ermeni idi. Buna göç ettirilen 45.200 kişi de eklenirse hanlığın toplam nüfusunun 115.148’i bulduğu ortaya çıkar. Rus istilâsı sırasında şehirde mevcut 851 dükkândan 543’ü pazarda, 252’si kervansaraylarda ve otuz ikisi kalede idi. Şehirde sekiz cami, bunlara bağlı medreseler ve yedi kilise vardı (EI2 [İng.], VIII, 488).

Revan şehrini 1836-1838 yıllarında gezen Alman seyyahı Karl Koch kalenin kerpiç tuğladan yapıldığını ve çevresinin yarım saatlik mesafe olduğunu, içinde vali konağı ve iki cami bulunduğunu, ancak bunlardan birinin Rus Ortodoks kilisesine dönüştürüldüğünü, diğerinin de silâh deposu haline getirildiğini belirtir (Reise durch Rußland, II, 401). Çarlık idaresinin Kafkasya’yı yeniden yapılandırma sürecinde 1844’te oluşturulan Kafkasya Genel Valiliği’ne Nahcıvan ve Ordubâd kazalarıyla birlikte 1850’de Revan vilâyeti dahil edildi (Aslan, VII/38 [2001], s. 1023). 1868’de Kafkaslar’da yapılan yeni düzenlemeyle Revan vilâyetinin Erivan, Gence, Gümrü, Nahcıvan, Yeni Beyazıt, Derelgez ve Eçmiadzin’den ibaret olduğu görülür. Revan eyaletiyle ilgili daha sonraki yıllara ait nüfus istatistiklerine göre 1886’da Revan merkezinin % 38,3’ü Ermeni, % 52,9’u Türk idi. 1908 yılı istatistiğinde 79.157 Türk (% 58,7) ve 53.128 Ermeni’nin (% 39,22) yaşadığı görülür. 1917’de Türkler’in sayısı 93.544 (% 45,5), Ermeniler’in sayısı 106.933 (% 52) idi. Burada Revan’ın merkezindeki müslüman Türk nüfusunun 1908-1917 yılları arasında önemli bir düşüş yaşadığı dikkati çeker.

I. Dünya Savaşı’nın doğu cephesinde 1917 Rus İhtilâli’yle sona ermesinin ardından Revan Ermenistan’a katıldı. Daha sonra doğu bölgesinde ilerleyen Osmanlı kuvvetleri Revan’ı zaptetti, ancak 1918 Haziranında başşehri Revan olan Ermenistan’ı tanıdı. Gümrü Antlaşması ile birlikte (2 Aralık 1920) Revan’da yaşayan Türkler’in Anadolu’ya göç etmelerine izin verildi. 13 Ekim 1921’de imzalanan antlaşma ile Türkiye-Ermenistan sınırları belirlendi. Revan aynı yıl oluşturulan Ermenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin başşehri oldu. Şehrin nüfusu 1932’de 100.000’e ulaştı (bu nüfus içinde Türkler’in oranı % 6,3’tü). Revan, Sovyetler Birliği döneminde kurulan üniversite, enstitü ve kütüphanelerle bir kültür şehri görünümü kazandı. 1991 yılında Rusya’nın dağılmasından sonra da şehir Ermenistan Cumhuriyeti’nin başşehri olmaya devam etti. 2004 sayımına göre Revan’ın nüfusu 1.088.300’dür. Şehir günümüzde kimya, makine, elektrik gereçleri, dokuma ve gıda sanayiinde önemli bir endüstri merkezidir. Bugün şehirde tarihî eser olarak Zengi çayının üzerindeki taş köprü, Gökmescid, Serdar Camii ve Sarayı’nın kalıntıları mevcuttur.

BİBLİYOGRAFYA
Evliya Çelebi, Seyahatnâme, II, 285; J.-B. Tavernier, Tavernier Seyahatnamesi (ed. Stefanos Yerasimos, trc. Teoman Tunçdoğan), İstanbul 2006, s. 73-77; J. P. de Tournefort, A Voyage in to the Levant, London 1818, II, 255-258; Hammer, GOR, IV, 88 vd.; V, 47, 59, 198-205; K. Koch, Reise durch Rußland nach dem kaukasischen Isthmus in den Jahren 1836, 1837 und 1838, Stuttgart 1842, II, 399-401; Zinkeisen, Geschichte, III, 567-569; V, 583-669; 1801-1901 Utverjdenie Russkago Vladiçestva na Kavkaze (ed. Potto), Tiflis 1901, XII, 229 vd., 254; P. Sykes, A History of Persia, London 1930, s. 292; Hasan-e Fasā’ī, History of Persia under Qājār Rule (trc. H. Busse), New York-London 1972, s. 65-75, 107-112, 175-181; Osmanlı-İran-Rus İlişkilerine Ait İki Kaynak (trc. ve nşr. H. D. Andreasyan), İstanbul 1974, s. 33, 46-47; M. Fahrettin Kırzıoğlu, Osmanlılar’ın Kafkas-Elleri’ni Fethi: 1451-1590, Ankara 1976, s. 83-99, 338, 344-346, 349; a.mlf., “İravan/Revan Türkleri”, TK, sy. 11 (1963), s. 35-36; M. Atkin, Russian and Iran: 1780-1828, Minnesota 1980, s. 12, 19-20; G. A. Bournoutian, The Khanate of Erevan under Qajar Rule, 1795-1828, Costa Mesa 1992, s. 1-8, 14, 25-26, 43-45, 50, 59; Bekir Kütükoğlu, Osmanlı-İran Siyâsî Münâsebetleri: 1578-1612, İstanbul 1993, s. 246-270; V. A. Potto, Kavkazskaya Voyna, Stavropol 1993, III, 364-374, 407-440; J. F. Baddeley, Rusların Kafkasya’yı İstilası ve Şeyh Şamil (trc. Sedat Özden), İstanbul 1995, s. 52-59, 81-93, 98, 175-183; Saide Hacieva, “İrevan (Revan) Türk Hanlığı ve Osmanlı Devleti ile İlişkileri”, Türkler (nşr. Hasan Celal Güzel v.dğr.), Ankara 2002, VII, 64-71; Mustafa Aydın, Üç Büyük Gücün Çatışma Alanı Kafkaslar, İstanbul 2005, s. 26-30, 42, 75-77; Kemal Beydilli, “1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşında Doğu Anadolu’dan Rusya’ya Göçürülen Ermeniler”, TTK Belgeler, XIII/17 (1988), s. 369 vd.; Hasan Babacan, “1590 Tarihinde Revan’ın Sosyal ve Ekonomik Yapısı”, Süleyman Demirel Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, sy. 1, Isparta 1995, s. 44-51; Yavuz Aslan, “Rus İstilasından Sovyet Ermenistanı’na Erivan (Revan) Vilayeti’nin Demografik Yapısı (1827-1922)”, Yeni Türkiye, VII/38, Ankara 2001, s. 1018-1026; Mirza Bala, “Erivan”, İA, IV, 311-315; “Erivan”, BSE, LXIV, Moskva 1934, s. 588-591; Suraiya Faroqhi, “Rewān”, EI2 (İng.), VIII, 487-488; P. Ananian, “Erivan”, Dictionnaire d’historie et de géographie ecclésiastiques, Paris 1963, XV, 720; “Erivan Hanlıgı”, Azerbaycan Sovet Ensiklopediyası, Bakü 1980, IV, 79; Erich Kettenhofen, “Erevan”, EIr., VIII, 542-545; İnâyetullah Rızâ, “İrevân”, DMBİ, X, 692-693.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2008 yılında İstanbul’da basılan 35. cildinde, 26-29 numaralı sayfalarda yer almıştır.