REVM

Bir kıraat ve tecvid terimi.

Müellif:

Sözlükte “istemek” anlamına gelen revm Kur’ân-ı Kerîm tilâvetinde kelime sonlarında icra edilen vakıf türlerinden birini ifade eder. Revmin “harekeyi hafif bir sesle belli etmek; harekedeki sesi zayıflatmak” gibi tarifleri yapılmıştır. Kıraat âlimleri, revmin uygulanması sırasında harekenin üçte bir sesle belli edilmesi gerektiği kanaatindedir. Revmin iki özelliğinden biri revm uygulanan harekenin hafif bir sesle belli edilmesi, diğeri revmin kelime sonunda yapılması ve vakıf haline mahsus olmasıdır. Revm kesre ve zammede icra edilir; bölünemeyecek kadar zayıf bir hareke olan fetha üzerinde revm yapılmaz. Vasıl halinde harfin sabit olan harekesinin vakıf halinde hafif bir sesle de olsa belli edilmesinin dinleyenleri o harekenin ne olduğu hakkında bilgilendirmek gibi bir faydası olduğu ileri sürülmüş, uygulamada hareke kısmî de olsa sesle belirtildiğinden görme özürlülerin revmi işitebileceklerinden söz edilmiş, Kur’an tilâvet edilirken okuyandan başka kimsenin bulunmadığı durumlarda revm yapmaya gerek olmadığı ifade edilmiştir.

Sözlükte “çalmak, aşırmak” anlamındaki ḫals kökünden türeyen ve revm ile kısmî benzerliği bulunan ihtilâsa “harekeyi süratle telaffuz etmek” mânası verilmiş, ayrıca “harekeyi gizli ve hafif bir sesle belli etmek; harekenin çoğunu veya üçte ikisini telaffuz etmek” gibi tarifler yapılmıştır. İhtilâs uygulanma yeri ve miktarı bakımından şu noktalarda revmden ayrılır: 1. Revm kelimenin son harfinde ve vakıf halinde uygulanırken ihtilâs için son harf sınırlaması yoktur ve vasıl halinde yapılır. 2. Revm yalnız kesre ve zammede yapılırken ihtilâs üç harekede de icra edilebilir. 3. Revmde harekenin azı, ihtilâsta üçte ikisi telaffuz edilir.

Sözlükte “birine bir şeyi koklatmak; kibirden dolayı başı yukarıda yürümek; bir şeyden yüz çevirmek” anlamlarındaki işmâm, “vakıf durumunda zammeyi sessiz olarak dudaklarla göstermek ve vakıf sebebiyle meydana gelen sükûnu icra ettikten sonra zammeyi belirtmek üzere dudakları ileriye doğru toplamak” demektir. Maksat, üzerinde vakfedilirken kelimenin sâkin hale gelen son harfinin harekesinin zamme olduğunu belirtmek, tilâvet edeni aynı zamanda bakmak suretiyle dinleyen ve mânayı takip etmek isteyen kişiler, meselâ işitme özürlüler için kelimenin i‘rabının ne olduğunu göstermektir. Fetha ve kesre ile ârızî harekede, harekesi zamme de olsa cemi “mîm”inde ve te’nîs “tâ”sında işmam yapılmaz. ”سيق، سيئت، غيض، قيل“ gibi kelimelerde ilk harfin asıl harekesine işaret etmek üzere uygulanan bir işmam şekli daha vardır ki bu kelimenin ilk harfinin harekesi zammeye, arkasından gelen yâ harfi de “vâv”a doğru işaret edilerek kelimenin asıl yapısı gösterilmeye çalışılır. ”لَا تَأْمَنَّا“ sözünde (Yûsuf 12/11) Ebû Ca‘fer el-Kārî dışındaki kırâat-i aşere imamları için geçerli olmak üzere iki vecih vardır. Birincisi ilk nûn harfini diğerine idgam ederken birinci “nûn”un ötresine işaret etmek için işmam kuralını uygulamak, ikincisi ilk nûn harfini açık şekilde (izhar) okurken ihtilâs etmektir. İşmam vechinin sebebi birinci nûn harfinin aslında zamme olan harekesini dudak hareketiyle göstermektir. Revm, ihtilâs, işmam vb. kıraat ve tecvid kurallarının en doğru biçimde öğreniminin ancak Kur’ân-ı Kerîm’i usulüne uygun şekilde okuyan ve öğreten bir muallim (fem-i muhsin) önünde mümkün olacağı özellikle belirtilmelidir.

BİBLİYOGRAFYA
Lisânü’l-ʿArab, “rvm”, “ḫls”, “şmm” md.leri; İbn Mücâhid, Kitâbü’s-Sebʿa fi’l-ḳırâʾât (nşr. Şevkī Dayf), Kahire 1972, s. 154-155; Mekkî b. Ebû Tâlib, el-Keşf ʿan vücûhi’l-ḳırâʾâti’s-sebʿ (nşr. Muhyiddin Ramazan), Beyrut 1404/1984, I, 122 vd.; Dânî, et-Teysîr (nşr. O. Pretzl), İstanbul 1930, s. 38, 59, 127; a.mlf., et-Taḥdîd fi’l-itḳān ve’t-tecvîd (nşr. Gānim Kaddûrî Hamed), Bağdad 1407/1988, s. 97-99; Ebû Şâme, İbrâzü’l-meʿânî min Ḥırzi’l-emânî (nşr. İbrâhim Atve İvaz), Kahire 1402/1982, s. 268-269; İbnü’l-Cezerî, en-Neşr, II, 121, 126; a.mlf., et-Temhîd fî ʿilmi’t-tecvîd (nşr. Gānim Kaddûrî Hamed), Beyrut 1407/1986, s. 73; Süyûtî, el-İtḳān (Ebü’l-Fazl), I, 248-249.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2008 yılında İstanbul’da basılan 35. cildinde, 31-32 numaralı sayfalarda yer almıştır.