RÜ’BE b. ACCÂC

Ebü’l-Cahhâf (Ebû Abdillâh) Rü’be b. Abdillâh el-Accâc b. Rü’be b. Lebîd et-Temîmî es-Sa‘dî (ö. 145/762)

Arap recez şiirinin en büyük temsilcisi kabul edilen şair.

Müellif:

65 (685) yılında doğdu. Rü’be adındaki üç şairden (Âmidî, s. 121) biri olup Temîm kabilesinde ilim ve edebiyatta ün yapmış bir aileye mensuptur. Amcası Abbas b. Rü’be şiir ve ahbâr rivayetiyle nesep ilminde, babası Accâc recez şiirinde Temîm’in önde gelen simalarındandır. Baba ve oğul Accâcân diye anılır. Annesinin ölümü üzerine babasının evlendiği Akreb adındaki üvey annesinden çok sayıda kardeşi oldu. Gençliğinde babasının develerini otlatan Rü’be’nin üvey annesiyle ve buna bağlı olarak babasıyla olan bozuk ilişkileri şiirlerine yansımıştır. Bunun sebebi, babasına ait develerin üvey annesi tarafından kendi çocukları arasında bölüştürülmüş olmasıdır (Gānim Cevâd Rızâ, s. 31-33). Hayatının büyük bir kısmını çölde geçiren Rü’be’nin küçük yaşta şiir yeteneği ortaya çıkınca babası onu Halife Velîd b. Abdülmelik’in yanına götürdü. 97 (716) yılında Halife Süleyman b. Abdülmelik’in, Cerîr b. Atıyye ve Ferazdak’ın da iştirak ettiği hac yolculuğuna katıldı. Muhtemelen bu olay onun bir övgü şairi olarak kariyerinin başlangıcı olmuştur. Daha sonra doğu bölgelerine, Horasan, Kirman ve Sind’e bir methiye şairi veya bir asker, hatta bir tâcir olarak seyahatler yaptı. Hayatının sonraki dönemlerinde Basra’ya yerleşen Rü’be, Irak valilerinin hizmetine girdi, onları urcûzeleriyle övdü. Başta Emevî halifelerinden Hişâm b. Abdülmelik, Velîd b. Yezîd ve Mervân b. Muhammed olmak üzere kumandan, vali, kadı gibi pek çok Emevî devlet adamına methiyeler yazdı. Onun özellikle Mesleme b. Abdülmelik’i öven şiirlerinde Ezd kabilesine ve bütün Güney Arapları’na karşı aşırı bir taassup içine girdiği görülmektedir. Saltanatın Abbâsîler’in eline geçmesi üzerine Rü’be öldürüleceği korkusuna kapılınca Ebû Müslim-i Horasânî onun bu korkularını gidermeye çalıştı (Ebü’l-Ferec el-İsfahânî, XX, 362). İlk Abbâsî halifesi Ebü’l-Abbas es-Seffâh da ona iyi davrandı, Rü’be halifeyi 400 beyte varan bir urcûzesiyle övdü. Daha sonra da Abbâsî halifelerine ve hânedanın ileri gelenlerine methiyeler yazdı. Bu sırada Basra’da oturmakta olan Rü’be, Hz. Hasan’ın torunu İbrâhim b. Abdullah’ın Halife Mansûr’a karşı ayaklanması esnasında ayaklanmanın olumsuzluklarından kurtulmak amacıyla çöle gitti ve çok geçmeden orada vefat etti.

Rü’be’nin uzun şiirlerinin neredeyse tamamı recez-meştûr formundadır. Klasik methiyede görülen nesîb-rahîl-medîh biçimindeki üçlü yapı Rü’be’nin övgülerinde de büyük ölçüde korunmuştur. Rü’be, aynı zamanda çölde dili bozulmamış bedevîler arasında yetişmesi sebebiyle dil alanında da bir otoriteydi. II. (VIII.) yüzyılın başlarından itibaren Basra’da yeni kurulmaya başlanan dilciler grubu için lengüistik alanda çok önemli bir kaynak rolü oynamıştır. Zira dilciler tarafından derlenmeye çalışılan nâdir ve garîb kelimeler açısından çok zengin bir birikime sahipti. Fakat sıkça ve itinayla kullandığı bu tür kelimeler yüzünden şiirleri kavranamıyor, ancak Ebû Amr b. Alâ, Yûnus b. Habîb ve Halef el-Ahmer, Ebû Ubeyde et-Teymî gibi seçkin dilciler tarafından anlaşılabiliyordu. Rü’be, dilcilerin daha çok ilgisini çekmek amacıyla sadece garîb kelimeler kullanmakla yetinmiyor, harf ve hareke değişikliği yapmak, masdarlarda, çoğul sîgalarında ve fiil çekimlerinde farklı kullanımlarda bulunmak suretiyle şiirlerinin anlaşılmasını büsbütün güçleştiriyordu. Onun şiirlerinde her türden kural dışı kullanımı görmek mümkündür. Bu sebeple Rü’be’nin şiirleri tam bir dil metni, hatta dil muamması haline dönüşmüştür. Bunların bir kısmı babasının etkisiyle lafzî sanatlara, özellikle iştikak cinasına düşkünlüğü ve şiir zarureti gibi âmillerden kaynaklanmıştır. Şevkī Dayf’ın deyişiyle onun şiirleri muhtevadan ziyade dil açısından okunup çözülmesi ve anlaşılması gereken öğretici metinler durumundadır (el-ʿAṣrü’l-İslâmî, s. 404). Basralı âlim Halîl b. Ahmed’in Rü’be’nin cenazesinden dönüşünde söylediği, “Bugün şiiri, dili ve fesahati gömdük” sözü (Ebü’l-Ferec el-İsfahânî, XX, 370) onun şiirlerinin dil ve fesahat açısından değeriyle ilgili önemli bir değerlendirmedir. Aynı zamanda hadis râvilerinden kabul edilen Rü’be’nin şiirlerinde İslâmî ruh güçlü olup Kur’an’da yer alan bazı konular açık veya işaret yoluyla şiirlerine yansımıştır. Bazı şiirlerinde ise kişinin irade hürriyetine sahip bulunmadığı tezini savunan Cebriyye görüşünü savunmuştur. Bu konuda şair Zürrumme ile tartışmaları vardır.

Rü’be’nin şiirleri çeşitli dilci ve edipler tarafından toplanmıştır. Bunlar arasında çağdaşları Ebû Amr b. Alâ, Ebû Amr eş-Şeybânî ve Ebû Abdullah İbnü’l-A‘râbî, sonrakilerden de Sükkerî sayılabilir. Divanına Muhammed b. Habîb, Ebû Ali el-Hirmâzî ve Ahmed b. Muhammed el-Meydânî şerh yazmıştır (yazma nüshaları için bk. Sezgin, II, 368-369). Divanın ilk neşrini uzunca bir giriş, Almanca tercümesi, Rü’be’ye nisbet edilen bazı kıta ve beyitler ve zengin bir indeksle birlikte W. Ahlwardt gerçekleştirmiştir (Sammlungen alter arabischer Dichter III: Der Dīwān des Regezdichters Rūba ben El’aggāg, Berlin 1903). Bu neşirde hepsi recez vezninde 127 kaside kafiyelerine göre alfabetik sıralanmıştır. Rıdvân Muhammed Hüseyin en-Neccâr bu neşre otuz mısra recez eklemiştir (“el-Müstedrek ʿalâ devâvîni şuʿarâʾi’l-ʿArabi’l-maṭbûʿa”, MMMA, XXXI [Küveyt 1987], s. 250-254). Rudolf Geyer, recez şiirlerine ayırdığı Altarabische Diiamben adlı eserinin (Leipzig 1908) üçüncü cüzünü Rü’be divanına tahsis etmiş, üç divanda yer almayan on iki şiirini açıklamalarıyla birlikte eserine ilâve etmiştir. Ayrıca Abdülazîz b. Yahyâ el-Celûdî (Aḫbâru Rüʾbe), Hammâd b. İshak el-Mevsılî, Muhammed Tevfîk el-Bekrî (Erâcîzü’l-ʿArab, Kahire 1313), Havle Takıyyüddin el-Hilâlî (Dirâse Luġaviyye fî erâcîzi Rüʾbe, I-II, Bağdat 1982) ve Ömer Ebü’l-Ayneyn (el-Luġa fî erâcîzi Rüʾbe, İskenderiye 1410/1989) tarafından monografiler yazılmıştır.

BİBLİYOGRAFYA
İbn Sellâm el-Cumahî, Ṭabaḳātü fuḥûli’ş-şuʿarâʾ (nşr. Mahmûd M. Şâkir), Kahire 1952, s. 579-581; İbn Kuteybe, eş-Şiʿr ve’ş-şuʿarâʾ (nşr. Temîm Şeyh Hasan), Beyrut 1412/1991, s. 399-403; Ebü’l-Ferec el-İsfahânî, el-Eġānî (nşr. Abdülemîr Ali Mühennâ – Semîr Câbir), Beyrut 1407/1986, XX, 359-370; Âmidî, el-Müʾtelif, s. 121-122; Merzübânî, el-Müveşşaḥ (nşr. Ali M. el-Bicâvî), Kahire 1385/1965, s. 342-343, ayrıca bk. İndeks; Yâkūt, Muʿcemü’l-üdebâʾ, XI, 149-151; İbn Hallikân, Vefeyât, II, 303-305; Abdülkādir el-Bağdâdî, Ḫizânetü’l-edeb, Kahire 1347, I, 91-93; Bedrân, Tehẕîbü Târîḫi Dımaşḳ, V, 331-335; C. A. Nallino, La Littérature Arabe, Paris 1950, s. 156-162; M. Ullmann, Untersuchungen zur Rağazpoesie, Wiesbaden 1966, s. 29-37; R. Blachère, Histoire de la littérature arabe, Paris 1966, s. 526-530; Sezgin, GAS, II, 367-369; Şevkī Dayf, el-ʿAṣrü’l-İslâmî, Kahire, ts. (Dârü’l-maârif), s. 401-404; Brockelmann, GAL (Ar.), I, 227-228; Gānim Cevâd Rızâ, el-ʿAccâc ve devrühû fî taṭvîri’l-urcûze fi’l-ʿaṣri’l-Ümevî, Musul 1406/1986, s. 31-33; R. Geyer, “Beiträge zum Dīwan des Ru’bah”, SBAW, CLXIII (1909), s. 1-79; W. P. Heinrichs, “Ruʾba b. al-Adjdjādj”, EI2 (Fr.), VIII, 595-597.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2008 yılında İstanbul’da basılan 35. cildinde, 282-283 numaralı sayfalarda yer almıştır.