SAKĪFETÜ BENÎ SÂİDE

Medine’de Hz. Ebû Bekir’in halife seçildiği yer.

Müellif:

Sözlükte “gölgelik, çardak” anlamına gelen sakīfe kelimesi, Medine’de İslâm öncesinden beri kabile mensuplarının hurma kurutmak gibi işlerde ortaklaşa kullandıkları ve toplantılar için bir araya geldikleri mekânları ifade eder. Sakīfetü Benî Sâide, Hazrec kabilesinin kollarından Sâideoğulları’na ait Bi’ribudâa yakınlarındaki gölgeliktir ve İslâm tarihinde Hz. Ebû Bekir’in halife seçildiği yer olması dolayısıyla önem taşımaktadır. Hz. Peygamber’in de zaman zaman buraya uğrayarak bir süre dinlendiği rivayet edilir (İbn Şebbe, I, 72).

Resûl-i Ekrem’in vefat ettiği gün ensarın ileri gelenlerinden bazıları, Sakīfetü Benî Sâide’de toplanarak Medine’nin yerlileri oldukları ve muhacirlere kucak açıp İslâm’a ev sahipliği yaptıkları için başkanlığı kendilerinin hak ettiği düşüncesiyle içlerinden birini devlet başkanlığına getirmek istediler. Seçilen ve üzerinde tartışılan aday, Hazrec kabilesinin reisi Sa‘d b. Ubâde idi. Olayı haber alan Hz. Ömer ile Ebû Bekir ve yolda rastladıkları Ebû Ubeyde b. Cerrâh birlikte oraya gidip toplantıya katıldılar. Ensarla muhacirler arasındaki ilk ihtilâf olarak nitelendirilen ve etkileri tarih boyunca devam eden tartışmalarda ensar İslâmiyet’e verdiği hizmetleri, Hz. Ömer ve arkadaşları ise Kureyş’in Araplar arasındaki nüfuz ve otoritesini, muhacirlerin İslâm’a girişteki önceliklerini ve İslâm’a hizmetlerini gerekçe göstererek hilâfete daha lâyık olduklarını ileri sürdüler. Yapılan tartışmalardan sonra Sa‘d b. Ubâde hariç toplantıda bulunanların tamamı Hz. Ebû Bekir’e biat edilmesi konusunda anlaşmaya vardı (Taberî, III, 206). İslâm tarihi ve medeniyetinin şekillenmesini etkileyen olayların başında yer alan, hilâfet kurumunun ortaya çıkışını sağlayan Sakīfetü Benî Sâide toplantısına ensar ve muhacirlerin büyük bir kısmı katılamadığı ve Hz. Ebû Bekir’e sadece belli sayıda kişi biat ettiği için buna “el-bey‘atü’l-hâssa” denilmiştir.

Sakīfetü Benî Sâide’nin sonraki dönemlerde geçirdiği değişiklikler ve yeri konusunda farklı görüşlerin ileri sürülmüş olması buranın zamanla gelişen şehir hayatı içerisinde işlevini kaybettiğini göstermektedir. Abdülkuddûs el-Ensârî, Bi’ribudâa denilen bir su kuyusu ile yakınında Sakīfetü Benî Sâide denilen bir bina bulunduğunu ve bunların etrafının 1030 (1621) yılında taş ve kerpiçten örülmüş bir duvarla çevrildiğini Semhûdî’de yer alan bir kayda (Vefâʾü’l-vefâ, III, 858-860) dayanarak tesbit etmiştir (Âs̱ârü’l-Medîne, s. 152). Mescid-i Nebevî’nin 500 m. kuzeybatısındaki Sultâniye üçgeni içerisinde yer alan bu bina Sühaymî caddesindeki genişletme sırasında yıkılmış ve yeri bugün Hadîkatü’l-bey‘a adıyla anılan bir park haline getirilmiştir.


BİBLİYOGRAFYA

, I, 72.

, II, 259-265.

, III, 206.

, XIX, 29-38.

Cemâleddin el-Matarî, et-Taʿrîf bimâ enseti’l-hicre min meʿâlimi Dâri’l-hicre (nşr. Saîd Abdülfettâh), Mekke 1997, s. 206.

Zeynüddin el-Merâgī, Taḥḳīḳu’n-nuṣra bi-telḫîṣi meʿâlimi Dâri’l-hicre (nşr. Saîd Abdülfettâh), Mekke 1417/1997, s. 184-185.

Fîrûzâbâdî, el-Meġānimü’l-müṭâbe fî meʿâlimi Ṭâbe (nşr. Hamed el-Câsir), Riyad 1389/1969, s. 181-182.

Semhûdî, Vefâʾü’l-vefâ bi-aḫbâri dâri’l-Muṣṭafâ (nşr. M. Muhyiddin Abdülhamîd), Beyrut 1404/1984, III, 858-860; IV, 1235.

Ali Hâfız, Fuṣûl min târîḫi’l-Medîneti’l-münevvere, Cidde 1984, s. 197-200.

Abdülkuddûs el-Ensârî, Âs̱ârü’l-Medîneti’l-münevvere, Medine 1406/1985, s. 151-153.

Yûsuf Ragdâ el-Âmilî, Meʿâlimü Mekke ve’l-Medîne beyne’l-mâżî ve’l-ḥâżır, Beyrut 1418/1997, s. 413-414.

Ethem Ruhi Fığlalı, “Sakîfe Olayı veya Hz. Ebû Bekir’in Halîfe Seçimi”, İslâm Medeniyeti Mecmuası, V/3, İstanbul 1982, s. 7-27.

G. Lecomte, “al-Saḳīfe”, , VIII, 887-888.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2009 yılında İstanbul’da basılan 36. cildinde, 11-12 numaralı sayfalarda yer almıştır.