ŞAMANİZM

Paleolitik çağdan günümüze Sibirya ve Orta Asya topluluklarında varlığını sürdüren inanış ve merasimlere verilen ad.

Müellif:

Şamancılık veya Kamcılık olarak da bilinen Şamanizm (Fr. chamanisme) bir dinden ziyade merkezinde şamanın yer aldığı, kendine has inanç ve ritüelleriyle farklı formları bulunan vecde dayalı bir yöntemdir. Tunguzca’da “kâhin, sihirbaz” gibi anlamlara gelen, Batılı etnolog ve antropologlarca “rahip, büyücü, hekim veya ruh avcısı” şeklinde tanımlanan şaman kelimesi XVII. yüzyılın ikinci yarısında Rusça’ya geçmiş ve bu yolla yayılarak etnoloji kavramları arasına girmiştir. Tatarca ve Altayca’da şaman karşılığında kam (gam) kelimesi kullanılır. Eski Uygur yazmalarını ihtiva eden Türkisch Turfan Texte’te, Kutadgu Bilig’de ve Codex Cumanicus’ta geçer. Ayrıca Yakutça’da “oyun”, Moğolca’da “böge” veya “bö”, Kırgızca ve Kazakça’da “baksı/bahşı, karamurt, darger”, Samoyed dilinde “tadıbey” şeklinde yer alır. Kadın şamanlar ise “utagan, udagan, ubakan, utugan” diye adlandırılır.

Şaman kelimesinin etimolojisi hakkında çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. Şamancılığın kökenini Budizm’e dayandıran ve güneyde ortaya çıkıp Kuzey Asya’ya yayıldığını söyleyen araştırmacılara göre şaman kelimesi Sanskritçe’de “dilenci-rahip” veya “Budist rahip” karşılığındaki sramana/çramana, Pali dilindeki biçimiyle samana kelimesinden Çince’ye şa-men (bilge kişi) biçiminde geçmiş, Mançu-Tunguzca’da şaman/haman şeklini almıştır. Arapça’da Budizm’i ifade etmek için kullanılan “şe(ü)meniyye” kelimesinin de buradan geldiği kabul edilmiştir (bk. SÜMENİYYE). Mircea Eliade ise XIX. yüzyılda şarkiyatçıların büyük bir kısmı tarafından kabul gören bu görüşün, daha sonra çeşitli araştırmacılar tarafından şamanın Tunguzca bir kelime olduğu ve “sramana” kelimesiyle bir ilgisinin bulunmadığı ileri sürülerek reddedildiğini belirtir. Fakat daha sonraki bir grup araştırmacı, bu ilk görüşü tekrar öne çıkarmak suretiyle Orta Asya’daki Türk toplulukları tarafından benimsenen şaman inancının Lamacılık diye bilinen Budist inancın bu bölgelere yayılmasıyla ortaya çıktığını söyleyip şaman kelimesinin Budist kökenle bağlantısını ispatlamaya çalışmıştır. Buna karşılık Eliade, söz konusu Budist etkiyi ve etimolojik bağlantıyı kabul etmekle birlikte şaman kültünün Budizm’i önceleyen ve Orta Asya coğrafyasını aşan varlığına dikkat çekmiştir.

Kamçatka yarımadasından başlayarak bütün Kuzey ve Orta Asya, Kuzey Avrupa, Kuzey ve Güney Amerika, Kore ve Japonya’yı içine alan geniş bir coğrafyada çok eski çağlardan beri uygulanan çeşitli tekniklerin ortak adı olan Şamanizm’in farklı tanımları yapılmıştır. Genellikle Ural-Altay halklarıyla ilişkilendirilen Şamanizm, evrimci teoriler doğrultusunda bilhassa Rus ve İskandinav araştırmacıları (S. A. Tokarev, L. P. Potapov, J. Stadling, I. Paulson, A. Hultkrantz) tarafından “animizmin bir sonraki aşaması, tabiatın kişileştirilmesini esas alan, düalist ruh ve dünya görüşüne dayalı bir inanç sistemi” olarak tarif etmiştir. Özellikle Sibirya Şamanizmi’ne yönelik yeni bir teori geliştiren R. N. Hamayon ise Şamanizm’i av ile avcı ilişkisine atıfla açıklamıştır. Ona göre şaman âyininin temelinde ruhlar tarafından canlandırılmış hayvan vücutlarını takdis ederek insanın ava müdahalesini gerçekleştirme vardır. Şamanların âyin sırasında geyikler gibi bağırması, onların çiftleşme anında yaptıkları gibi sıçraması bu prensiple alâkalıdır. Eliade ise Şamanizm’in mistik doğasını ortaya koymak suretiyle onu en eski vecd tekniklerinden biri, şamanı da bir ruh uzmanı ve vecd ustası diye nitelemiştir. Eliade’e göre Arktika, Sibirya ve Orta Asya kültürlerinde birbirinden farklı iki alan mevcuttur. Bunlardan biri göktanrı ekseninde oluşmuş dinî alan, diğeri vecd deneyimi ve sihirden oluşan Şamanizm’dir. Eski Türkler’deki din ve sihir alanlarına yönelik benzer bir ayırım Ziya Gökalp tarafından Toyonizm ve Şamanizm şeklinde yapılmıştır. Hikmet Tanyu ise Toyonizm’in Budizm karşılığında kullanıldığını, Şamanizm’in de birbiriyle alâkasız inançlar için yanlış bir adlandırma olduğunu ileri sürmek suretiyle Eski Türkler’in tek tanrı inancını benimsediğini ispatlamaya çalışmıştır. Öte yandan M. Fuad Köprülü Şamanizm’i bir din olarak kabul etmiş, Orta Asya Türk-Moğol Şamanizmi’nin Yesevî, Rifâî, Kalenderî, Haydarî, Bektaşî ve Torlakî gibi İslâm tarikatları üzerinde etkili olduğunu belirtmiştir. Irene Melikoff da Anadolu Alevîliği’nde yer alan kırklar semahını doğrudan Şamanizm’e bağlamış, Alevîlik içinde birçok şamanî unsurun bulunduğuna dikkat çekmiştir.

Modern araştırmacılar Şamanizm’i Arktika ve Güney Sibirya’da uygulandığı biçimiyle geleneksel Şamanizm, kuzeydeki göçebe Türk toplulukları ile Orta Asya yerleşik toplumlarının bir tür inanç sentezi olan İslâmlaştırılmış Şamanizm (Baksılık) ve günümüzde bir grup Batılı tarafından tekrar uygulanmaya başlandığı şekliyle Yeni Şamanizm olmak üzere üç gruba ayırır. Şamanizm’in temelini ruhlara yönelik inanç oluşturur. Şamanların görevleri bölgeden bölgeye değişmekle birlikte genelde ruhlar/tanrılar âlemiyle irtibat kurmak suretiyle insanları kötü ruhların etkisinden korumak ya da kurtarmaktır. Şamanî halkların çeşitli kültürlere mensup olması sebebiyle şamanî kozmolojide tam bir görüş birliği yoktur. Genellikle kâinat gök (yukarı dünya), yeryüzü (orta dünya) ve yer altı (aşağı dünya) diye üç kısma ayrılır. Gökte Altaylar’ca Bay Ülgen, Yakutlar’ca Ürün Aar Toyon diye isimlendirilen iyilik tanrısı ve ona bağlı iyi ruhlar (aru tös), yeryüzünde insanlar, yer altında ise kötülük tanrısı Erlik Han ve ona bağlı kötü ruhlar (kara neme / tös) bulunur. Ülgen evrenin yaratıcısı olan ruhtur, ancak göktanrıdan farklıdır. İlkbahar, yaz ve sonbahar âyinlerinde Ülgen için beyaz bir kısrak kurban etme âdeti vardır. Ülgen’in yedi oğlu, dokuz kızı ve birtakım yardımcı ruhlarının bulunduğuna ve göğün her bir katına oğullarından birinin yerleştirildiğine inanılır. Altaylılar’da her boy Ülgen’in oğullarından birini kendi boyunun koruyucusu kabul eder. Yakutlar’a göre de Ürün Aar Toyon’un maiyetinde çeşitli tabiat olaylarını idare eden yedi ilâh vardır. Bu tanrı veya ruhların sayısı, yerleri, adları ve görevleri topluluklara göre değişmektedir. Altaylılar’a göre yer altında yaşayan kötü ruhların başında Erlik Han bulunur. Yakutlar’da bu Arsan Duoloy diye bilinir. Erlik sırf kendisine hürmet edilip kurbanlar kesilmesi için insanlara hastalık bulaştırır. Ayrıca ip gibi olan insan ruhunu alıp yerin en alt katına götürür. Orada ruhu sorguya çektikten sonra kendi emrinde kullanır. Şaman Erlik’in elinden ruhu kurtarmak için yedi engeli (putak) aşmak zorundadır. Erlik’in yedi veya dokuz oğlu ve kızı vardır. Bunlar yer altı ve yer üstündeki bütün kötü ruhları idare eder, yer altına inen şamanı yönlendirmeye çalışır. Erlik’e at kurban edilmez, çocuklarına ise ancak zayıf ve sakat hayvanlar kurban edilebilir. Yer altında yaşayan ruhlardan biri de Altaylılar’ın “üzüt” veya “aza” adını verdikleri ölüm ruhlarıdır. Şamanlardan başkasının göremediği üzüt ölünün kırkı çıkıncaya kadar evlere girmeye çalışır. Bunlar genellikle kasırga içinde bulunur. Altaylılar’ın “körmözler”i de ölü ruhlarıdır. İnsanların ruhlarını çalarak onların hastalanmasına sebep olurlar. Yakutlar’da bu ruhlara “abası” veya “yör” adı verilir. Bu ruhlar şaman hastalığı diye adlandırılan “menerik”e de sebep olur. Altaylılar’a göre Erlik yeryüzüne gönderdiği “aldaçılar”la insanların ruhunu alır. Ölüm halinde ruh bir kuş gibi uçup gider. Ölen kimsenin ruhunun bir yıl süreyle evlere tekrar dönebileceği inancı yaygındır. Türk toplulukları ayrıca “ıduk yir-sub” diye adlandırılan yer-su ruhlarına inanır. Hemen her yerin bir sahibi (iye) vardır. Yeryüzünde bir iş yapılacağı zaman o yerin sahibinden izin almak gerekir ve bu izin ancak o yerin sahibine kurban sunmakla olur. Türk topluluklarında bütün vatanın kutsallaştırılması bu inançla bağlantılıdır.

Bu iyi ve kötü ruhlar aynı zamanda doğum ve ölümle ilişkilendirilir. Altaylılar’a göre insanın “kut” diye isimlendirilen ruhu gökte bulunur. Ülgen çocuğun doğması için oğlu Yayık’a emir verir. O da ikamet ettiği beşinci kat gökten Yayuçi’ye babasının emrini tebliğ eder. Yayuçi gökteki Süt Ak Göl’den (Cennet gölü) canı alarak çocuğun doğmasını sağlar. Yakutlar’a göre çocuğun ruhu bir kuş şeklinde gökten iner. Yakutlar gökte oturan Ayısıt Kotun (Hatun) adlı bir doğum tanrıçasından da bahseder. Orhon yazıtlarında geçen Umay Ana ise çocukları koruyan bir tanrıça gibi gözükmektedir. Doğumla ilgili ruhlardan biri de “albastı, algelini, alkarısı” gibi adlarla anılan ruhtur. Bu ruh doğumun ardından lohusa kadınlara musallat olarak onların ölümüne sebep olur (bk. ALKARISI).

Şamanî topluluklarda bütün tabiat olayları birtakım ruhlarla ilişkili görülür. Gök gürlediği zaman göğe ok atmak, yıldırım çarpması sonucu ölen kişiler için âyinler düzenlemek, baharda ilk gök gürlemesiyle birlikte dağlara çıkıp dört bir yana süt serpmek hep ruhlarla ilişkilendirilmiştir. Tabiat ruhları ateşte, evlerde (ev iyesi), ormanlarda, dar geçitlerde ve yollarda bulunur. Genel olarak “iye/eye” diye isimlendirilen bu ruhlara, özellikle de orman ruhlarına ağaçlara bağlanan bez parçaları ve hayvan kürkleri şeklinde kurban sunma geleneği mevcuttur. Sibirya bölgesindeki dağ başlarında sıkça rastlanan ve “obo” adı verilen taş yığınları, oradan geçen yolcuların yolculukları süresince kazaya uğramamaları için o yerin sahibine sundukları bir tür kurbandır.

Bu karmaşık ruh inancı doğrultusunda şamana ruhlarla bağlantıya girerek birtakım zorlukları aşmak, hastaları iyileştirmek, kayıp eşyaları ya da bunları çalanları bulmak, yağmur ve dolu yağdırmak, rüzgâr estirmek, ölü ruhunu öbür dünyaya göndermek, avda şanssızlığı gidermek gibi sebeplerle başvurulur. Şaman görevini yerine getirirken ya ruhu bedeninden ayrılarak başka bir dünyaya gider veya ruhlar şamanın içine girip ona ilham verir. Şamanın doğum, evlenme, ölüm ve defin törenlerinde fonksiyonu yoktur. Ancak zor geçen bir doğumu kolaylaştırmak için göreve çağrılabilir. Şamanların tedavi ettiği hastalıklar arasında mide hastalıkları, romatizma, sinir hastalıkları, frengi vb. vardır. Şaman bu hastalıkların hangi ruhtan ya da cinden (körmöz) kaynaklandığını bulup sahibine gösterir, hasta böylece iyileşmiş olur.

Şamanlar, ruhlarla ilişkiye girme ve onları insanların lehine yönlendirme şeklindeki görevlerini yerine getirirken birtakım yardımcı ruhlara başvurur. Bu ruhlar ayı, kurt, sığır, tavşan gibi memeli hayvanların ruhlarından olabileceği gibi kaz, baykuş, kartal türünden kuşların ruhları da olabilir. Bu sebeple şamanlar çeşitli hayvanların kılığına girerek seyahat eder. Ölmüş kahramanların ruhları, ocak, orman ve yer-su ruhları da yardımcı ruhlardan kabul edilir. Şamanların gücünün bu yardımcı ruhların gücüyle orantılı olduğuna inanılır. Ölmüş şamanların töz adı verilen ruhları başta olmak üzere yardımcı ruhlar âyin sırasında şamanın içine girmek ve bilincini kontrol etmek suretiyle ona yol gösterir. Yardımcı ruhların görevleri şamanın yapacağı âyin türüne göre değişir. Bu ruhlar şamana bazan sadece ilham verir. Altaylılar yardımcı ruhların şamanın içine girmeyip onu yalnız dışarıdan desteklediğine inanır. Tunguzlar’da ise ruh şamanın içine girerek ona yeni bir karakter kazandırır. Meselâ acı duymayan bir ruh şamanın içine girdiğinde şaman vücudunu keskin bir aletle yaralar ve acı duymaz. Ancak gerçek şamanlar bu tür şeyler yapmaz. Büyük şamanların on, küçük şamanların bir veya iki yardımcı ruhu bulunur. Güçlü bir şaman diğer bir şamanın ruhunu ele geçirip kendine hizmet ettirebilir. Yakutlar yardımcı ruha “iye kıl” veya “emeget” adını verirler. Bu, ruhun eşi veya hayvanda tecessüm eden canıdır. Ruh öldüğünde şaman da ölür.

Yakut ve Dolganlar’da görüldüğü üzere genellikle şamanlık âyini dört aşamadan oluşur: Yardımcı ruhların çağrılması, hastalığın sebebinin bulunması, tehdit, gürültü vb. şeylerle kötü ruhların kovulması, şamanın göğe yükselişi. Şamanlığın ruhanî tayin, kendiliğinden seçim ya da kalıtsal yolla elde edildiği kabul edilir. Şaman olabilmek için özel kabiliyet ve eğitim gereklidir. Sibirya ve Altaylı topluluklarına göre Şamanlık aileden intikal eder; bayılma, sinir krizi ve astım nöbetleri şeklinde kendini gösterir. Bu esnada şaman adayı kendinden geçerek vecd haline girer. Bu sebeple eski Rus bilim adamlarının çoğu şamanları yarı deli insanlar olarak nitelemiş, bazan da bu kişileri insanların dinî duygularını istismar eden şarlatanlar diye görmüşlerdir. Yakutlar’da şaman hastalığına tutulan kişi ancak şaman olmak suretiyle bu hastalıktan kurtulabilir. Kendisine Şamanlık verilen kişi Şamanlığı kabul etmezse delirir ya da ölür. Kutup bölgelerinde görülen bu şaman hastalığının bölgenin iklim yapısıyla doğrudan ilişkisinin bulunduğu da kabul edilmektedir. Şamanlık yapmaya yetenekli kişi tecrübeli bir şaman tarafından eğitilir. Şaman, gökyüzüne çıkarken ve yer altı dünyasına inerken hangi yöntemleri kullanacağını tecrübeli şamanlar veya onların şaman adayına kılavuzluk etmesi için görevlendirdiği yardımcı ruh vasıtasıyla öğrenir. Bu ruh şaman adayına her zaman yardımcı olur.

Yakutlar’da şamanlar muhatap oldukları ruhların tabiatına göre ak ve kara diye ikiye ayrılır. Ak göğün, kara yerin rengidir. Kadınlar temiz kabul edilmedikleri için ancak kara şaman olabilirler. Buryatlar’da ak şamanların elbiseleri beyaz, kara şamanlarınki mavi renklidir. Ak şaman ölünce cesedi yakılıp külleri beyaz bir torbaya, kara şamanın yakılan cesedinin külleri ise kara bir torbaya konulur. Hakaslar kam ölünce onu bir ağaç kovuğuna koyar ve bir ağaç parçası ile kovuğun ağzını kapatırlar. Birçok araştırmacı ak ve kara Şamanlığın başlangıçta bulunmadığını, daha sonra çeşitli kültürlerin etkisiyle ortaya çıktığını, buna rağmen ak Şamanlığın asıl Şamanlık, aile reisinin de ak şamanın prototipi olduğunu kabul eder. Yakutlar ise şamanları ak ve kara dışında halk içinde gördükleri itibara göre büyük şaman (ulahan oyun), orta şaman (ortu oyun) ve küçük şaman (kenniki oyun) şeklinde üç gruba ayırır.

Geleneksel Şamanizm’de şaman kıyafeti eski önemini yitirmiş olmakla birlikte genelde cübbe veya hırkaya benzer bir üstlük (manyak), hayvan derisinden yapılmış bir göğüslük, çeşitli kuş (puhu, ağaçkakan vb.) tüylerinin takıldığı kırmızı renkli bir başlık, eldiven ve yüksek konçlu ayakkabıdan oluşur. Ayrıca şamanın belinde kırmızı renkli bir kuşak, kuşağa bağlı olarak ay ve güneşi sembolize eden iki demir levha ile yılanları sembolize eden mavi boncuklar yer alır. Altaylılar’da şaman elbisesi bütünüyle tasvir ettiği hayvanı andırır ve şamanlar kendilerini o hayvanla özdeşleştirir. Ülgen başta olmak üzere iyi ruhlar için âyin yapan şamanlar cübbe giymezken Erlik ve ona bağlı kötü ruhlar için âyin yapan şamanlar mutlaka cübbe giymek zorundadır. Şaman başlığı ise daha ziyade iyi ruhlar için yapılan törenlerde giyilir. Şaman elbisesi şamanın kendini kötü ruhlardan koruyan bir zırh görevi yapar. Âyin sırasında şamanın taktığı boynuzlar da kötü ruhları ürkütmek içindir. Erkek ve kadın şaman kıyafetleri arasında kadınlarınkinin daha süslü olması dışında fark yoktur. Toplam 600 parçadan oluşan bu kıyafeti şaman ailesine mensup temiz, lekesiz kadınlar diker. Şaman, cübbesinin tamamlanmasının ardından elbiseyi ruhların onayına sunar. Eğer ruhlar cübbede bir değişiklik isterse şaman bu istekler doğrultusunda değişiklik yapar. Altaylılar’da şamanın elbisesi deriden bir çanta içerisinde çadırın uzak bir köşesinde saklanır. Eskimiş olan elbise ormanda bir ağaca asılır. Şaman öldüğü zaman elbisesi mezarının yanı başına konulur. Her yeni şaman için yeni elbise yaptırmak gerekir. Şaman elbiselerinde farklılaşma, çeşitli ruh ve varlıkları temsil etmek üzere elbise üstüne dikilen/takılan parçalarda göze çarpmaktadır. Modern anlamda kendilerini şaman ilân eden kimselerin elbiselerinde bu nesneler daha modern hale getirilmiştir.

Yine geleneksel Şamanizm’de şamanların kullandığı temel enstrüman “çaluu” ve “tüngür” denilen davul ve deftir. Davul şamanın mesleğe davetinden sonra ata ruhlarının verdiği ilham üzerine yapılır. Yuvarlak ve oval biçimde olan davulun kasnağı kayın veya sedir ağacındandır. Davul yapımında kullanılan ağacın temiz, insan elinin değmediği ıssız yerlerdeki ağaçlardan seçilmesine özen gösterilir. Davulun derisi dağ keçisi ya da geyik derisindendir. Davul yapıldıktan sonra şaman tarafından kutsanır. Şamanın biri asıl, diğeri yedek olmak üzere iki davulu bulunur. Şaman ölünce davulu parçalanarak mezarının yanına konur. Altaylılar’da davulun sapının yapıldığı ağaç davulun asıl sahibi olan ölmüş bir şamanı, sapın üzerine işlenen çeşitli şekillerse onu kullanan şamanı temsil eder. Davulun iç ve dış yüzeyinde bulunan resimler şamanî dünya görüşüyle doğrudan ilişkilidir. Davulun derisi üzerinde ay ve güneş resminin yanı sıra şafakla tan vaktini temsil eden iki küçük daire ve yıldızları gösteren noktalar, ayrıca Ülgen’in kızlarını tasvir eden resimlerle kuş, geyik, ağaç gibi şekiller bulunur. Altaylılar’da davulda at resmi de vardır. Şamanın davulu çalarken atının üzerinde göğe çıktığına inanılır. Bazan şamanın davulu doğrudan at sayılır. Bundan dolayı özellikle Yakutlar’da şaman davulu at derisinden yapılır. Ayrıca şaman davulunun derisi hangi hayvandan yapılmışsa davula o hayvanın adı verilir. Şaman davulları Altaylılar’dan Türkistan’a gelirken tuğ ve kopuzla yer değiştirmiştir. Davul da şaman elbisesi gibi ruhları korkutmak amacıyla kullanılır. Âyin sırasında şaman yardımcı ruhlarını davulun iç kısmında toplar. Davulun işlevini belirleyen müziğin büyüsüdür. Davulu olmayan şamanlar davul yerine bir tür binek hayvanı kabul ettikleri asâyı kullanırlar. Lapon şamanları davulu falcılıkta da kullanır, fakat Altaylılar’da bu uygulama söz konusu değildir. Şamanların kullandığı ayna ise ruhların yerinin belirlenmesi ve şamanın dünyayı görmesini sağlar. Güney Altaylılar’da “orbu, tokıga” diye adlandırılan davul tokmağı taze kayın ağacından yapılır. Tokmağın ucu sesin tiz çıkmasını önlemek için deriyle kaplanır. Kuzey Altaylılar’da tokmak yerine bazan tavşan veya geyik ayağı kullanılır. Davulun tokmağının değişik biçimlerde hazırlandığı da olur. Altaylılar’da davul tokmağına kamçı da denir.

Orta Asya Şamanizmi’nde, diğer adıyla Baksılık’ta şamanlara ait özel bir kıyafet yoktur, fakat burada da temel ritüel enstrümanı müzik aletleridir. Bunlar göçebe topluluklar olan Kazak, Kırgız, Türkmen ve Karakalpaklar’da kobuz/kobız, domra, dütar ve gıcaktır. Bu enstrümanların kökenini kendisinin de bir şaman olduğuna inanılan Dede Korkut’un kopuzu meydana getirir. Kopuz üzerine başta muska olmak üzere küçük ziller ve çeşitli ses çıkaran nesneler bağlanır. Kırgız ve Kazak şamanları ruhları kopuzla çağırır ve kovarlar. Orta Asya’nın yerleşik halkı kabul edilen Özbek ve Tacikler’in şamanları ise davul ve def kullanır. Özbek davulunun üzerine kurban kanı ile şekiller çizilir. Deri üzerine çizilen ağaç dalları dünya ağacını sembolize eder. Türkmenler dütar üzerine bez bağlar. Beyaz bez erkek, kırmızı bez dişi ruhlar içindir.

Altaylılar’da şaman (kam) sadece Ülgen’e kurban sunmak için göğe çıkar. Bu yolculuk üç gün sürer. Şaman göğe çıkmadan önce hazırlıklar yapar, bu hazırlığa akşam başlanır. Tören alanı ıssız bir ormanda kurulan çadırdır. Şaman önce sürüden kurbanlık bir at seçer, seçilen atı Ülgen’in onayına sunar, kurban beğenilirse hemen o akşam kesilir. Ertesi gün âyine devam edilir. Şaman def içine topladığı ruhlarla yolculuğa çıkar. Kurban göğün en üst katında bulunan Ülgen’e sunulur. Bu olayın ardından şaman bayılarak yere yığılır. Törenin üçüncü gününde saçı yapılır, eğlence düzenlenir. Şaman bu seyahatte karşılaştığı ilginç olayları çadırda bulunan kişilere anlatır. Şamanın seyahati göğe doğru olduğu gibi yer altına doğru da olabilir. Kötü ruhlar yakaladıkları ruhları yer altına götürdükleri için şaman bu ruhları kurtarmak amacıyla yer altı dünyasının hâkimi Erlik’le de muhatap olmak zorundadır. Şaman için bu karşılaşma anı oldukça güçtür. Bu sırada şaman büyük bir cezbe halinde kendini kaybeder. Yeryüzüne dönerken Erlik tarafından hapsedilen ruhu yeryüzüne çıkarır. Bu âyinden sonra ayılan şaman orada bulunanları selâmlar (ayrıca bk. ÂYİN).

Kazak, Kırgız, Türkmen ve Karakalpaklar’ın baksıları (şamanları) çoğunlukla erkeklerden oluşur. Bunlar âyinlerine kopuz, dombra, dütar, gıcak çalarak başlar. İslâmî etkiyle ruhların yerini alan cinlere sunulan kurbanın eti âyinde hazır bulunanlara dağıtılır ve kokusu cinlere gider. Baksı yardımcı ruhları gelince âyine başlar. Tacik ve Özbek baksılarının çoğunluğunu ise kadınlar oluşturur. Bu kadınlar genellikle koruyucu ruhları izin vermediği için evlenemez. Âyinlerini gündüz yaparlar. Besmele ve evliyalara dualarla tambur ve def eşliğinde başlanan âyinler sırasında ayna ve içinde pamuk parçacıkları bulunan su kâsesi kullanılır. Ruhlara un ve undan yapılmış yiyeceklerle boynuzlu küçükbaş hayvan veya piliç kurban edilir. Âyin sırasında baksı hastanın kafasını veya vücudunun büyük bir bölümünü beyaz bir bezle örter ve hastanın üzerine kurban kanı ile karıştırılmış bir yağ serper. Ardından kötü ruhların kötülük yapma yeteneklerine göre onların zararlarını önlemek amacıyla ip üzerine düğümler atıp cinleri etkisiz duruma getirir.

Yeni Şamanizm (Neo-Chamanisme). Günümüzde Avrupa ve Amerika’da ortaya çıkan bu hareketin temelini Avrasya Şamanizmi oluşturur. Hamayon, üç asır önce Avrasya’ya gelen hıristiyan misyonerler tarafından tüccar ve seyyahlar yoluyla Kuzey Asya steplerinden Batı’ya aktarılan Şamanlığın önceleri şeytanla özdeşleştirildiğine, ardından hekimlikle ilişkilendirildiğine ve son gelinen noktada ise idealleştirildiğine dikkat çekmektedir. Bilhassa Aydınlanma dönemi bilginlerinin çoğuna göre şamanlar yok edilmesi gereken şarlatanlar, Şamanlık da akıl dışı davranışın bir modelidir. Buna karşı J. Herder, W. von Goethe ve V. Hugo gibi bazı yazarlar şamanı “dinî duyguları terennüm eden bir virtüoz” diye tanımlamıştır. Eliade’ın Le chamanisme et les techniques archaïques de l’extase adlı eserinin yayımlanmasının ardından (Paris 1951) Şamanizm Batı’da yeniden değerlendirilmiş, 1960’tan sonra özellikle Kuzey Amerika’da Şamanizm’le ilgili yeni bir dönem başlamıştır. Buna paralel olarak Yeni Şamanizm ya da Şehir Şamanizmi (chamanisme urbain) diye adlandırılan yeni bir anlayış ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda Carlos Castaneda’nın çalışmaları önemlidir. Castaneda, Şamanizm’e Eliade’in akademik bakış açısından farklı bir anlayış getirmiştir. Buna göre Şamanizm, taraftarlarına özgürlük kazandırma, kötü ruhların yokluğunu kabul etme gibi esaslara dayanmaktadır. Herkes kendinin şamanı olmalıdır düşüncesi üzerine kurulan Yeni Şamanizm, tutarlı bir hareket olmayıp farklı semantiği ve sayısız fraksiyonları ile karmaşık bir fenomendir. Yeni Şamanizm hareketinde Eliade ile Castaneda’nın fikirlerinin bir sentezini yapmaya çalışan, Foundation for the Shamanic Studies’in (FSS) kurucusu olan ve Michel J. Harner ile Dream Change Coalition (DCC) organizasyonunu oluşturan John Perkins ve Bernardo Peixoto’yu da zikretmek gerekir. Yeni şamanistler arasında ayrıca Yeniçağ (New Age) akımına bağlı gruplar, çevreciler, feministler ve yeniden tabiata dönmeyi hedefleyen gruplar yer alır. Bu anlamda Yeni Şamanizm, postmodern felsefe doğrultusunda içinden çıktığı gelişmiş endüstri toplumlarına dogmaları, kurumları, ibadetleri olmayan, herkesin kendi mitini yaratabileceği bir din sunmayı amaçlamaktadır.


BİBLİYOGRAFYA

, II, 476-477.

M. Eliade, Le chamanisme et les techniques archaïques de l’extase, Paris 1951.

a.mlf., Traité d’histoire des religions, Paris 1974, s. 62-66.

Ziya Gökalp, Türk Medeniyeti Tarihi (haz. İsmail Aka – Kâzım Yaşar Kopraman), İstanbul 1976, s. 116-124.

A. Molnár, “Qām, Yātčï and Bügü: Notes on Old Turkic Shamanism”, Beşinci Milletler Arası Türkoloji Kongresi (İstanbul, 23-28 Eylül 1985): Tebliğler I. Türk Dili, İstanbul 1985, I, 197-204.

Hikmet Tanyu, İslâmlıktan Önce Türklerde Tek Tanrı İnancı, İstanbul 1986, s. 45, 177.

Abdülkadir İnan, Tarihte ve Bugün Şamanizm: Materyaller ve Araştırmalar, Ankara 1986.

S. A. Tokarev, Religiya v istorii narodov mira, Moskva 1986, s. 195-202.

N. Drury, Şamanizm (trc. Erkan Şimşek), İstanbul 1989.

R. N. Hamayon, La chasse à l’âme: Esquisse d’une théorie du chamanisme sibérien, Nanterre 1990.

L. P. Potapov, Altaiskii Şamanizm, Leningrad 1991.

A. M. Sagalaev, Uralo-Altaiskaya Mifologiya, Novosibirsk 1991, s. 90-97.

E. Tryjarski, Zwyczaje pogrzebowe ludów tureckich na tle wierzen, Warszawa 1991, s. 223-227.

Bahaeddin Ögel, Türk Kültür Tarihine Giriş, Ankara 1991, VIII, 107-117, 204-208.

G. V. Ksenofontov, Şamanizm ızbrannie Trudı, Yakutsk 1992.

a.mlf., Les chamanes de Sibérie et leur tradition orale suivie de chamanisme et christianisme (trc. A. Michel), Paris 1998.

M. Hoppal, Schamanen und Schamanismus, Augsburg 1994.

J.-P. Roux, Türklerin ve Moğolların Eski Dini (trc. Aykut Kazancıgil), İstanbul 1994,s. 49-65.

Şükrü Uslu, Dini Pratikler Açısından Kam ve Kamlık (doktora tezi, 1997), İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

P. Garrone, Chamanisme et Islam en Asie centrale: La baksylyk hier et aujourd’hui, Paris 2000.

M. Perrin, Şamanizm (trc. Bülent Arıbaş), İstanbul 2001.

Ünver Günay – Harun Güngör, Başlangıçtan Günümüze Türklerin Dinî Tarihi, İstanbul 2003, s. 137-143.

Esat Korkmaz, Ansiklopedik Eski Türk İnançları ve Şamanizm Terimleri Sözlüğü, İstanbul 2003.

Yusuf Ziya Yörükân, Müslümanlıktan Evvel Türk Dinleri: Şamanizm (haz. Turhan Yörükân), Ankara 2005.

Harun Güngör, Türk Bodun Bilimi Araştırmaları, İstanbul 2006.

V. N. Basilov, “Le chamanisme islamisé des peuples d’Asie centrale”, Diogène, sy. 158, Paris 1992, s. 7-19.

M. Fuad Köprülü, “Türk-Moğol Şamanizminin Tasavvufî İslâm Tarikatları Üzerindeki Etkisi” (trc. Ferhat Tamir), Bilig: Türk Dünyası Sosyal Bilimler Dergisi, sy. 1, Ankara 1996, s. 1-8.

C. Laflamme, “Les stratégies sociales des groupes néo-chamanistes occidentaux”, Religiologiques, sy. 22, Montréal 2000, s. 73-83.

Sâdettin Buluç, “Şaman”, , XI, 310-335.

J. Lambert, “Le chamanisme sibérien”, Encyclopédie des religions, Paris 2000, s. 1226-1231.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2010 yılında İstanbul’da basılan 38. cildinde, 325-328 numaralı sayfalarda yer almıştır.