SANTUR

Çoğunlukla Şark mûsikisinde kullanılan telli bir müzik aleti.

Müellif:

Organolojinin vurmalı kitaralar (kithara) arasında incelediği mûsiki aletlerindendir. Farsça olan sentûr kelimesinin kökeninin Ârâmîce psantria veya Akkadca pandura olduğu ileri sürülür. Kelimenin Farsça’ya eski Yunanca’daki psalteriondan geçtiğini kabul edenler de vardır. Benzer yapıda sazlar Türkiye, Irak, İran ve Keşmir’de santur, Yunanistan’da santouri, Hindistan’da santoor, Çin’de yangqin, Kore’de yanggum, Romanya’da tambal, Macaristan’da cimbalom adıyla kullanılır. Mızraplı kitaralar kronolojik olarak vurmalı kitaralardan öncedir. İlk santurların, mızrap yerine vurma çubuklarıyla çalınan ve kanunun atası sayılan antik Mezopotamya sazları olduğu söylenebilir. Muhtemelen tellerine çubuklarla vurularak çalınan arplar vurmalı kitaralardan önce kullanılmıştır. Eski Bâbil ve Yeni Asur dönemine ait ikonografik kalıntılarda görülen, yatay olarak tutulup tellerine iki çubukla vurulan arplar santurun değilse bile santur fikrinin başlangıcı kabul edilebilir. Tevrat’ta Bâbil Kralı Buhtunnasr’ın orkestrasındaki sazlar arasında santur da (psanterin) anılır. Bazı Arapça kaynaklarda santurun Sâsânîler döneminde kullanıldığı belirtilirse de Fârâbî ve İbn Sînâ’nın mûsiki eserlerinde santur adı geçmez. Buna karşılık XI. yüzyılda Endülüs’te santur kullanıldığını gösteren belgeler vardır. İspanya’dan diğer Batı Avrupa ülkelerine geçen ve büyük rağbet gören santur zamanla Avrupa’da piyanoya doğru gelişim kaydetmiştir. İbn Haldûn XIV. yüzyılda Kuzey Afrika Arapları’nın santur kullandığını yazar. Abdülkādir-i Merâgī’nin eserlerinde santur adına rastlanmadığı gibi bu dönem İran minyatürlerinde de bu saza yer verilmemiştir. Buna karşılık çalgı tarihçileri arasında santurun İran kökenli olduğu inancı yaygın olup bu sazın Orta Asya’ya, Hindistan’a ve Uzakdoğu’ya İran’dan gittiği kabul edilir.

Santur Osmanlı döneminde kullanılan sazlardandır. Âlî Mustafa Efendi’nin Mevâidü’n-nefâis fî kavâidi’l-mecâlis adlı eserinde santurdan söz etmesine rağmen XVI. yüzyıl Osmanlı minyatürlerinde santura rastlanmaması dikkat çekicidir. Evliya Çelebi Seyahatnâme’sinde pek çok saz arasında santurdan da söz eder. Ayrıca Osmanlılar’ın XVII. yüzyılda santur kullandığını kanıtlayan belgeler vardır. Bu bakımdan Ali Ufkî Bey’in kendini santurî olarak nitelemesi önemlidir. Onun Mecmûa-i Sâz ü Söz’e kaydettiği veya bizzat yazdığı bazı şiirlerde santur adı geçtiği gibi Santûrî İbrâhim Çelebi adlı mûsikişinasın bir semâisini de bu eserde kaydetmiştir. Levnî’nin Surnâme-i Vehbî için yaptığı birçok minyatürde santura rastlanır. Bu minyatürlerdeki santurla Hızır Ağa’nın Tefhîmü’l-makāmât’ta resmini verdiği santur hemen hemen aynı yapıdadır. Bugün çoğunluğu Avrupa kütüphanelerinde bulunan, İstanbul’da kimliği bilinmeyen nakkaşlar tarafından yapılmış birçok resimde de santur çalan câriyeler görülür. XVII. yüzyılın ikinci yarısı ile XVIII. yüzyılın ilk yarısında santur, saray fasıl heyetinin olduğu kadar mehter-i bîrûn denilen saz takımının da önemli bir sazıydı. III. Selim ve II. Mahmud dönemlerinin gözde sazlarından olan santur, XIX. yüzyılın ikinci yarısında Santûrî Hilmi Bey’in benimsediği Rumen santurunun etkisiyle kromatik bir yapı kazanmış, virtüoz Santûrî Edhem Efendi’den sonra ise yavaş yavaş kullanımdan düşmüştür. Ünlü santurîler arasında Ziya Santur, Hüsnü Tüzüner ve Zühtü Bardakoğlu da sayılabilir. Ziya Santur’un bu sazla ilgili notları Cafer Ergin tarafından yayımlanmıştır (Musiki Mecmuası, İstanbul 1969, sy. 244-246, 248-251).

Yapı. Ortaçağ’dan itibaren kullanılan santur türünden bütün sazlar -Çin santuru dışında- ikizkenar yamuk biçimindedir (Çin santuru da aslında ikizkenar yamuk biçiminde olmasına rağmen bu yamuğa açılmış bir kitap görüntüsü verilmiştir). Günümüzde santur türünden mûsiki aletlerinde teller üçlü, dörtlü veya beşli gruplar halinde akortlanır. Her santurda en az iki sıra eşik bulunur. Bazı santur türlerinde her tel için küçük, hareketli bir eşik vardır. İcra sırasında farklı makamdan bir eser çalınması gerektiğinde eşiklerden bazıları sağa veya sola kaydırılarak yeni makamın sesleri elde edilir. Bazı santurlarda kanununkini andıran birleşik eşik görülür. Bu tür santurlarda tel takımlarından biri eşiğin üstüne basar. Bir önceki ve bir sonraki tel takımları ise eşikteki delikten geçer; yani bunlar eşiğin üstünden geçen tel takımına göre aşağıda kalır. Eşikteki delikten geçen bu tel takımları karşıdaki eşiğin üstünden geçer; bu durumda her tel takımı sadece bir eşiğin üzerinden geçmektedir. Dolayısıyla teller hafifçe çapraz iki düzlem oluşturur. Bu düzen tokmakların rahatça vurulabilmesi içindir. Santurda tellerin kanunda olduğu gibi tek bir düzlem oluşturması halinde ya aralarındaki mesafenin arttırılması -ki bu sazın çok büyümesine sebep olur- ya da tokmağın komşu tel takımlarına çarpmasına rıza gösterilmesi gerekirdi.

Geleneksel saz takımının önemli bir unsuru olan -tar ve setarla aynı repertuvarın çalındığı- çağdaş İran santuru eğlence mûsikisi “mutrebî”de de yer almasına rağmen halk müziğinde hiç kullanılmaz. Santurun kasası genellikle ceviz ağacından yapılır. Uzun kenarı yaklaşık 90 cm., kısa kenarı 35 cm., derinliği yaklaşık 6 santimetredir. Eğik kenarlar uzun kenarla 45°’lik açı yapar. Teller dörtlü takımlar halinde akortlanır. Her takımın altında hareketli bir eşik bulunur. Bu eşikler kasanın eğik kenarlarına paralel biçimde yerleştirilir. Eşikleri sağda yer alan teller pest perdelere tekabül eder; eşikleri solda bulunan teller eşiklerin her iki tarafında çalınabilir. Sağda ve solda dokuzar (bazan on birer) tel takımı bulunur. On sekiz tel takımından yirmi yedi farklı ses elde edilir. Pest teller bronz, tiz teller çeliktir.

Çağdaş Irak santurunun kasası ceviz, acı portakal, ak kayın veya kayısı gibi sert ağaçlardan yapılır. Geniş kenarı 80-90 cm., kısa kenarı 31-41 cm., derinliği 7-12 santimetredir. Bazı santurlar bir şarkıcı için özel olarak yapıldığından boyutları şarkıcının ses alanına göre değişir. Çağdaş Irak santurunda yirmi üç takım tel vardır. Bu sayı son zamanlarda yirmi beşe çıkmıştır. Bunlar üçlü, dörtlü, hatta beşli olarak akortlanır. Her telin altında hareketli bir eşik bulunur. Günümüzde Irak’ta hâlâ eski santur çalan sanatkârlar mevcuttur. Eski santur daha derindir ve uzun birer köprüyü andıran eşikleri sabittir. Irak santurunun ses alanı üç sekizliyi aşar. Santur Irak’ta dört telli ayaklı kemane coze, def ve dumbuk ile (darbuka) birlikte “çalgī-i Bağdâdî” adını taşıyan topluluğu oluşturur. Çalgının başlıca rolü çayhanelerde, evlerde ve konser salonlarında klasik şarkılara eşlik etmektir. Kafkasya’da ve Yakındoğu’da kullanılan bazı santurlarda pest teller tektir. Üst bölgedeki takımlar ise ikili veya üçlü olabilir. Hemen hemen santur benzeri bütün sazlarda teller öteden beri metaldir, ancak pek çok ülkede farklı kalınlıkta teller kullanılır. Tizler çelik, diğerleri bronzdur. Günümüzde bazı ülkelerde bronz tellerin yerini naylon teller almaya başlamıştır.

Santur Türkiye’de tokmak veya zahme, İran’da “mezrab” adıyla anılan ve her iki elin ilk üç parmağıyla tutulan, şekli ülkeden ülkeye değişen ahşap iki çubuğun eşiğe yakın bölgede tellere vurulması suretiyle çalınır. Susturucusu olmayan santurlarda her tel sempatiyle diğer telleri titreştirir (Romanya ve Macaristan’da kullanılan büyük santurlara susturucu eklenmiştir). Türk ve Hint santur tokmakları ağırdır ve tel üzerinde zıplayarak kendiliğinden bir tremolo oluşturur. Çok hafif olan İran tokmakları ise zıplamaz. Dolayısıyla tremolo ancak sağ ve sol bilekler hızla birbiri ardınca hareket ettirilerek yapılabilir. Bazı icracılar vuruşu yumuşatmak için tokmağın ucuna keçe sarar. Aynı sonuç bazı ülkelerde tellerin üzerine bir bez konarak elde edilir.

Eski İran ve eski Osmanlı santurunun yapısal özellikleri hakkında kaynaklarda yeterli bilgilere rastlanmamaktadır. Çünkü gerek yazılı kaynaklarda gerekse ikonografik belgelerde hakkında en az bilgi bulunan mûsiki aletlerinden biri de santurdur. İkonografik belgelerde nâdiren yer alan tasvirler, sazın fiziksel yapısı hakkında kesin bilgiler elde etmeye yetecek ölçüde ayrıntılı ve gerçekçi değildir. Bugünkü İran santuru XIX. yüzyıl Osmanlı santurundan bir hayli farklıdır. Taban açıları oldukça dar olan modern İran santurunda sol taraftaki hareketli eşiklerin üstünden geçen teller çeliktir ve çelik tellerin hepsi aynı kalınlıktadır. Dünyanın en dar taban açılı (45°) santuru olan modern İran santurunun bu özelliği, tellerin boyunun -aynı kalınlıktaki telleri aynı derecede gererek yaklaşık iki oktavlık bir alanın seslerini elde edebilmeyi sağlayan- pestten tize doğru kısalma oranıyla ilgilidir. XIX. yüzyıl Osmanlı santurunun günümüze ulaşmış hiçbir örneği bu santura benzememektedir. Bugüne ulaşmış az sayıdaki XIX. yüzyıl Osmanlı santuru, boyutlar ve tel sayısı bakımından birbirine benzememesine rağmen şu ortak özellikleri gösterirler: 1. Sol tarafta çelik teller vardır. Bunların eşikleri kenara çok yakın değildir. Bu sayede eşiğin solunda kalan kısımlarından tiz sesler elde edilir; kısacası her çelik tel biri eşiğin solundan, diğeri sağından olmak üzere skalanın iki sesini verir. 2. Sağ tarafta bronz teller vardır. Bunların eşikleri kenara çok yakındır. Çünkü saz üzerindeki en pest sesleri veren bronz tellerin boyunun olabildiğince uzun olması gerekir; kısacası her bronz tel skalanın bir sesini verir. 3. Sazın paralel kenarları oldukça uzundur, yani sazda tel sayısının fazla olmasına değil tellerin boyunun uzun olmasına önem verilmiştir.

Rauf Yektâ Bey’e göre bu santurlar, Santûrî Hilmi Bey’in Türkiye’ye getirdiği Rumen santurunun İstanbul’da aldığı biçimdir. Rauf Yektâ Bey, alafranga santur dediği bu sazdan önce kullanılan santuru alaturka santur diye nitelemektedir. Ona göre alaturka santurun bütün telleri bronzdu ve eşiklerinin düzeni alafranga santurunkinden farklıydı. Rauf Yektâ Bey’in tanımladığı santur Hızır Ağa’nın kitabındaki oldukça gerçekçi santur resmine pek uymaz. Yektâ Bey’in sözünü ettiği santur bugün Keşmir, Özbekistan ve Irak’ta kullanılan dar tabanlı uzun santuru çağrıştırır. Halbuki Hızır Ağa’nın santuru geniş bir santur örneğidir. Rauf Yektâ Bey’in tarif ettiği santuru görüp görmediği bilinmemektedir. Eğer gördüyse bunun artık kullanılmayan, Hızır Ağa’nın santurundan önce kullanılmış çok eski bir santur olduğu söylenebilir. Rauf Yektâ Bey’in Türk santuru dediği alet muhtemelen en geç XVIII. yüzyılın başlarında terkedilmiş olmalıdır. Modern santurun terkedilmesinin sebebi Türk mûsikisine özgü ara sesleri elde etmekte çıkardığı güçlüktür. Perdeler konusundaki titizliğin arttığı ve kanuna bu ara sesler için bir mandal mekanizmasının eklendiği dönemde santurda ıslahat yapacak bir kişinin çıkmaması sazın gözden düşmesine yol açmıştır.

BİBLİYOGRAFYA
Âlî Mustafa Efendi, Mevâidü’n-nefâis fî kavâidi’l-mecâlis (nşr. Mehmet Şeker), Ankara 1977, s. 225, 299; C. Sachs, The History of Musical Instruments, New York 1940, s. 219, 258-259, 292; J. During, La musique iranienne, Paris 1984, s. 59-66; , s. 93-94; Bahaeddin Ögel, Türk Kültür Tarihine Giriş: Türk Halk Musikisi Aletleri, Ankara 1987, IX, 360-362, 365-371; The New Grove Dictionary of Musical Instruments (ed. Stanley Sadie), London 1995, III, 291-292; Habib Hassan Touma, La musique arabe, Paris 1996, s. 99-102; W. Feldman, Music of the Ottoman Court, Berlin 1996, s. 108, 160-163, 176; N. Caron-Safvate, Musique d’Iran, Paris 1997, s. 171-173; Bülent Aksoy, Avrupalı Gezginlerin Gözüyle Osmanlılarda Musıki, İstanbul 2003, s. 52, 68, 72, 177-178, 180, 182; Ersu Pekin, “Surname’nin Müziği: 16. Yüzyılda İstanbul’da Çalgılar”, Dipnot, sy. 1, İstanbul 2003, s. 52-90; J.-C. Chabrier, “Sanṭūr”, EI2 (İng.), IX, 19-20.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2009 yılında İstanbul’da basılan 36. cildinde, 107-109 numaralı sayfalarda yer almıştır.