SEHÂBÎ

(ö. 971/1564)

Divan şairi.

Müellif:

Divanının dîbâcesinde (vr. 5b) adını Hüsâmeddin b. Hüseyin el-Meşhûr be-Sehâbî olarak bildirir. Âşık Çelebi’ye göre (Meşâirü’ş-şuarâ, vr. 149b) aslen Hemedanlı ve Acem asıllı (Acemiyyü’l-asl) olup Tebriz fethinde Şeyhülislâm Kadri Çelebi tarafından padişaha tavsiye edilmiş ve kuyumculukla ilgilenen kardeşi şair Bîdârî ile birlikte İstanbul’a getirilmiştir (941/1534-35). Buradaki “Acemiyyü’l-asl” ibaresi onun etnik menşeini değil doğup büyüdüğü bölgeyi ifade etmektedir. Latîfî İstanbul’da yerleştiğini, Farsça ve Türkçe şiirde iktidar sahibi olduğunu, ayrıca muamma yazmayı iyi bildiğini zikreder (Tezkire, s. 184). Sehâbî’nin kuvvetli bir eğitim aldığı ve medrese tahsili gördüğü hem “Molla” lakabından hem de şiirlerinden anlaşılmaktadır. Kaynaklar da onun ilim ve irfan sahibi olduğunda müttefiktir. Gazzâlî’nin Kimyâ-yı Saʿâdet’i gibi ilmî birikim isteyen bir eserin tercümesinin ona havale edilmesi bu kanaati destekler. Nurbahşiyye tarikatına mensup olan şair otuz yıl İstanbul’da yaşamıştır. Ancak hayatına dair kaynaklarda bilgi bulunmamaktadır; divanında ve Tedbîr-i İksîr adlı tercümesinde de bu konuda bilgi verilmez. “Kişi öz ihtiyârıyla şehâ terk-i diyâr etmez” (gazel 152/3); “Garîbindir Sehâbî iltifât et hâline şâhım / Bilirsin kim seninçin ihtiyâr etmiş vatan terkin” (gazel 290/5) gibi mısralarında da somut bilgilere rastlanmaz. Kanûnî Sultan Süleyman’ın ilgilendiği şairler arasında anılan Sehâbî Tedbîr-i İksîr tercümesiyle büyük bir ihsana nâil olmuştur (Kınalızâde, I, 451). Bizzat sultanın iltifatına mazhar olup otuz akçe ulûfeye hak kazandığı (Ahdî, vr. 109a) ve “cemâat-i şuarâ” faslından aylık aldığı bilinmektedir (Erünsal, XIX [1980], s. 219). Şairin gördüğü yakınlığa karşılık padişaha gösterdiği büyük saygı ve sevgi divanının neredeyse tamamına yansımaktadır. Sultan Süleyman methinde yazdığı toplam dokuz kaside ve bir muhammes yanında birçok gazelinde de hâmisini övmektedir. Bazı gazellerine mahlas beytinden sonra padişahı övücü beyitler ilâve etmiştir (meselâ bk. gazel 199/8-9). Sehâbî, “Dedi Selmân vefâtına târîh / Rûh-ı pâk-i Sehâbî’ye rahmet” beytinin gösterdiği 971 (1564) yılında ölmüştür. Nereye defnedildiği bilinmemektedir.

Sehâbî şiiri “âlem-i gayb armağanı” (gazel 127/5) ve “vâridât” (gazel 140/7) diye nitelemekte, bu yolla adının ölümsüzleşeceğini düşünmektedir. Şiirde hayal ve mâna güzelliğine çok önem vermiş, yer yer kelime oyunlarına sapmış, gerçek şiiri neredeyse bir büyü kabul etmiş, edebî sanatları kullanmakla birlikte aşırı tasannudan kaçınmıştır. Şiirde mânaya verdiği önemi bir gazelinde, “Fesâhat deştine fikret semendiyle güzâr ettim / O vâdîde olan ma‘nî gazâlin hep şikâr ettim” (gazel 247/1) şeklinde ifade etmiştir. Molla Câmî ve Hâfız-ı Şîrâzî en beğendiği ve etkilendiği şairlerdir. Necâtî Bey’i Osmanlı şiirinde yeni bir üslûp getirdiği düşüncesiyle “Nevâyî-peyrevi” olarak niteler (gazel 430/5). Tezkirelere göre devrinin bilinen ve takdir edilen simalarından biridir. Âşık Çelebi onun divanının incilerle dolu olduğunu (Meşâirü’ş-şuarâ, vr. 149b), Kınalızâde Farsça ve Türkçe şiirlerinin çok beğenildiğini (Tezkire, I, 451), Ahdî ise Anadolu şairleri ve âlimleriyle şiir ve inşâ müzakerelerinde bulunduğunu ve geçmiş hükümdarların tarihi bildiğini (Gülşen-i Şuarâ, vr. 109a) söylemektedir. Şiirlerinde kullandığı dil nisbeten sade ve diğer şairlere göre daha akıcıdır. Sehâbî’nin şiirlerinde atasözü, deyim ve özlü söz gibi unsurlara sıkça rastlanmaktadır. Dönemin âdetleri, değer yargıları ve bâtıl inançları da şiirinde yer bulmuştur.

Eserleri. 1. Divan. Tek nüshası Nuruosmaniye Kütüphanesi’nde kayıtlıdır (nr. 366/4183). Eser gerek özenle hazırlanmış cildi gerekse tezyinatı itibariyle kitap sanatları bakımından oldukça değerlidir. Özenli cildiyle şairin bizzat Kanûnî’nin isteği üzerine tertip ederek ona takdim ettiği nüshanın bu nüsha olması kuvvetle muhtemel olup 966 (1559) tarihini taşımaktadır. Bir tevhid, bir na‘t, dört halife methiyesi, Kanûnî adına dokuz kaside, 434 gazel, kırk rubâî, bir tarih kıtası, bir muhammes, kırk yedi dörtlük ihtiva eden divan İsmail E. Erünsal tarafından tesbit edilmiş, eserle ilgili ilk çalışma Cihan Okuyucu tarafından yapılmış, daha sonra Cemal Bayak eser üzerinde doktora tezi hazırlamıştır. İzmir Millî Kütüphane Yazma Eserler Katalogu’nda (nr. 3617) Sehâbî Divanı ismiyle kayıtlı nüshada bulunan şiirler Sehâbî’ye ait değildir. 2. Tedbîr-i İksîr. İmam Gazzâlî’nin İḥyâʾü ʿulûmi’d-dîn adlı eserinin Farsça’dan (Kimyâ-yı Saʿâdet) Türkçe’ye çevirisi olup birçok nüshası bulunmaktadır (meselâ bk. Süleymaniye Ktp., Hafîd Efendi, nr. 191, 192, 193). Şair eseri Kanûnî Sultan Süleyman’ın emri üzerine tercüme ettiğini ve “iksîr-i hakîkati beyan ve takrir” etmesi dolayısıyla ona bu adı verdiğini söyler (Süleymaniye Ktp., Hafîd Efendi, nr. 192, vr. 2b). Sade bir dille yazılan eserde yer yer manzum kısımlar bulunmaktadır. Tercümenin 970’te (1563) tamamlanıp padişaha sunulduğu ve karşılığında büyük hediyeler alındığı tezkirelerde belirtilir. Gerek ihsanın büyüklüğü gerekse eserin nüshalarının çokluğu kitabın çok beğenildiğini gösterir. Osmanlı Müellifleri’nde (II, 227) Sehâbî’ye nisbet edilen Kimyâ-yı Hazâin-i İrfân adlı eser de bu tercüme olmalıdır.

BİBLİYOGRAFYA
Sehâbî Dîvân’ı ve Konu İndeksi (haz. Cemal Bayak, doktora tezi, 1998), İÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü; Âşık Çelebi, Meşâirü’ş-şuarâ, vr. 149b-150a; Latîfî, Tezkire, s. 184; Ahdî, Gülşen-i Şuarâ, Millet Ktp., Ali Emîrî, Tarih, nr. 774, vr. 108b-109a; Beyânî, Tezkire, Millet Ktp., Ali Emîrî, Tarih, nr. 757, vr. 41a-b; Künhü’l-Ahbâr’ın Tezkire Kısmı (haz. Mustafa İsen), Ankara 1994, s. 226-227; Kınalızâde, Tezkire, I, 450-452; Kafzâde Fâizî, Zübdetü’l-eş‘âr, Süleymaniye Ktp., Şehid Ali Paşa, nr. 1877, vr. 62; Riyâzî, Riyâzü’ş-şuarâ, Nuruosmaniye Ktp., nr. 3724, vr. 82a; Keşfü’ẓ-ẓunûn, I, 792; Sicill-i Osmânî, III, 9; Osmanlı Müellifleri, II, 227; Îżâḥu’l-meknûn, I, 507; İsmail E. Erünsal, “Türk Edebiyatı Tarihine Kaynak Olarak Arşivlerin Değeri”, TM, XIX (1980), s. 219; Cihan Okuyucu, “Sehabi ve Divanı”, EÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, sy. 6, Kayseri 1995, s. 163-198.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2009 yılında İstanbul’da basılan 36. cildinde, 309-310 numaralı sayfalarda yer almıştır.