SEMEN

Satım akdinde satış bedeli ve tedavüldeki para anlamında bir fıkıh terimi.

Müellif:

Sözlükte “bedel, ivaz, fiyat, satış bedeli, para ve kıymet” gibi anlamlara gelen semen kelimesi (çoğulu esmân ve esmün), fıkıh terimi olarak satım akdinde mebîin bedelini ifade eder. Semenin sözlük mânası, bir malın mübadele değeri hakkında satıcı tarafından yazılı veya sözlü olarak açıklanan fiyatı da (si‘r, çoğulu es‘âr) kapsamakla birlikte terim anlamı, gerçekleşen bir satım işleminde malın karşılığı olarak tarafların üzerinde anlaştığı bedel ile sınırlıdır. Satım akdinde satılan malı belirtmek için müsemmen, müsmen ve mesmûn (paha biçilmiş, semeni belirlenmiş) terimleri kullanılır. Alışverişte semenin mebîin emsallerinin değerinde olması esas kabul edilmekle beraber taraflar karşılıklı rıza ile semeni mebîin piyasa değerinin altında veya üstünde bir miktar olarak da belirleyebilir. Buna “semen-i müsemmâ” denilirken mebîin piyasa değerine “semen-i misl” adı verilir. Semen kelimesi birçok âyet ve hadiste sözlük anlamıyla yer almaktadır (M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “şmn” md.; Wensinck, el-Muʿcem, “şmn” md.).

Türk hukukunda semen “satım parası”, yani “satım sözleşmesinde alıcının karşı edim olarak ödemeyi taahhüt ettiği bir miktar para” mânasında kullanılır (Yavuz, I, 33, 34, 39, 41). Esasen fıkıh literatüründe mutlak olarak zikredildiğinde semen para anlamına gelmektedir. Fakihlerce kelimenin kök anlamına uygun olarak “satış bedeli” ve “paha-fiyat” merkezli semen tanımları yapılması, İslâm hukukunda semenin kapsamının daha geniş tutulduğunu söylemeye imkân verse de gerçekte bu fark satım (bey‘) akdi kavramının geniş anlamındaki kullanımıyla ilgilidir. Fıkıhtaki dar anlamıyla satım (mutlak bey‘) akdinde semen ise kapsam bakımından Türk hukukundaki ile aynıdır.

İslâm hukukunda satım akdinin geniş anlamı esas alınarak yapılan incelemelerde bu akidde mübadeleye konu olan mallar farklı kriterlere göre tasnif edilirken semen olabilme özelliği (semeniyet) ve malların semeniyet yönüyle tasnifi de önem kazanmıştır. Fıkıhta genel kabul gören anlayışa göre altın ve gümüş yapısı itibariyle semen olup sikke halinde basılmış olmasa bile bu iki madde semeniyet vasfı taşır; altın ve gümüş dışındaki maddelerden basılan itibarî paralar ise (fels, çoğulu fülûs) para olarak tedavülde (rayiç) bulundukları sürece semeniyet niteliği taşır, tedavülden kalkınca bu niteliği yitirir. Hanefî fıkhında semen ve mebî‘ nitelemesiyle ilgili yaklaşımlar şöylece özetlenebilir: 1. Para. Semeniyet özelliği mallardaki mislîlik vasfından kaynaklanır. Bu anlayışa göre bir mal ne ölçüde mislîlik vasfı taşırsa o ölçüde semeniyet özelliğine sahip olur. Mislîlik vasfını en üst düzeyde taşıyan mallar ise sikke olarak basılmış paralardır; bundan dolayı mutlak biçimde kullanıldığında semen lafzı “tedavüldeki para” anlamına gelir. Malın para ile mübadelesinde (mutlak bey‘ akdi) para her zaman semen, mal mebî‘ olur. Paranın para ile mübadelesi olan sarf işleminde ise mübadeleye konu olan şeylerin ikisi de para olduğundan bir görüşe göre her iki bedel mutlak olarak semen, diğer bir görüşe göre her ikisi de bir açıdan semen, bir açıdan mebî‘ kabul edilir. 2. Mislî Mal. Mübadelelerde semeniyete elverişlilik açısından kıyemî mala nisbetle paraya daha yakın olduğundan para dışındaki mislî malların para ile kıyemî mal arasında yer aldığı kabul edilir. Buna göre mislî malın para ile mübadele edilmesi halinde para her zaman semen, mislî mal ise mebî‘ olur. Trampa işleminde mislî mal ya kıyemî malla ya da mislî malla mübadele edilebilir. Mislî malın mislî malla mübadelesinde akde konu olan mallardan hangisinin semen, hangisinin mebî‘ sayılacağı hususunda farklı görüşler mevcuttur. Bir görüşe göre bu durumda yapılan mübadele trampa olup mallardan her ikisi mebî‘ olur. Diğer bir görüşe göre mübadele edilen mislî mallardan biri zimmette mevsuf ise bu semen, diğeri mebî‘ olurken her ikisi de bu nitelikteyse mübadelede kullanılan ifade esas alınır: Başında “be” harf-i cerri bulunan semen, diğeri mebî‘ kabul edilir. Bir başka deyişle, “Şunun karşılığında şunu satın aldım” ifadesinde satın alınan şeyin karşılığı olarak ifade edilen şey semen, diğeri ise mebî‘dir. 3. Kıyemî Mal. Para ile mübadele edildiğinde kıyemî malın mebî‘ sayılacağında görüş ayrılığı yoktur; kıyemî malın kıyemî malla trampa şeklinde mübadele edilmesi halinde ise -sarf işleminde olduğu gibi- bir görüşe göre her iki mal hem mebî‘ hem semen sayılırken diğer bir görüşe göre ikisi de mebî‘ olur ve böyle bir mübadelenin mutlaka peşin olması gerekir. Başka bir görüşe göre ise mübadelede kullanılan ifade esas alınır: Başında “be” harf-i cerrinin yer aldığı kıyemî mal semen, diğer kıyemî mal mebî‘ kabul edilir. Kıyemî malın mislî malla mübadelesine gelince kural olarak semeniyete daha elverişli olduğu için mislî mal semen, kıyemî mal mebî‘ olur; ancak kıyemî malın muayyen olmayan mislî mal ile mübadelesi hali bu kuralın istisnasıdır. Zira bu durumda muayyen olan kıyemî mal semen, muayyen olmayan mislî mal mebî‘ (müsemmen) sayılır ve işlemin satım akdi olmaktan çıkıp selem akdine dönüştüğü kabul edilir.

Mâlikîler’e göre mal ile para mübadele edildiği takdirde para semen olur; diğer durumlarda mübadele edilen şeylerin hangisinin mebî‘, hangisinin semen olacağı isimlendirme dışında fazlaca önem taşımaz. Şâfiî mezhebinde tercih edilen görüşe göre mal ile para mübadele edildiği takdirde para semen olur; bunun dışındaki durumlarda irade beyanında kullanılan ifadeye bakılır, başında “be” harf-i cerrinin yer aldığı mal semen, diğeri mebî‘ kabul edilir. Hanbelîler’e ve Hanefîler’den Züfer’e göre semen ve mebî‘ eş anlamlı kelimeler olup her hâlükârda irade beyanında kullanılan ifadelerde başında “be” harf-i cerrinin yer aldığı şey semen, diğeri mebî‘dir.

İslâm hukuk düşüncesinde satım akdi ivazlı temlik gayesi taşıyan bir akid olduğundan semen satım akdinin temel gereklerinden olup semenin mütekavvim mal olması, miktarının ve niteliğinin bilinmesi gerekir. Mâlikî, Şâfiî ve Hanbelîler’e göre bey‘ akdinin rükünlerinden sayılan semen Hanefîler’e göre rükün sayılmayıp akdin hükmü veya gereği olarak nitelenir. Bu bakımdan semensiz olduğu tasrih edilen bir satım akdi ittifakla bâtıl sayılmakla birlikte akidde semenden söz edilmemesi diğer mezheplerde akdin butlânına yol açarken Hanefîler’e göre akdin butlânına değil fâsid olmasına yol açar. Yine Hanefîler semenin miktarı, vasfı ve ödeme şekli konusundaki belirsizlikleri butlân değil fesad sebebi sayar. Hanefî doktrinine göre satım akdinin yapılış gayesi mebîi elde etmektir; satış bedeli ise bunun için sadece araçtır. Bu bakımdan Hanefîler’ce mebî‘ için “ma‘kūdün aleyh”, semen için “ma‘kūdün bih” nitelemesi yapılmış, mebî‘ ve semene ilişkin hükümlerde bu anlayış belirleyici olmuştur. Hanefîler’de satım akdinde mebî‘ ile semen başlıca şu açılardan farklı hükümlere tâbi tutulmaktadır: 1. Satım akdi sonucunda mebîin mülkiyeti satıcıdan alıcıya geçerken semen satıcıya ödenmek üzere alıcının zimmetinde borç olarak sabit olur; yani alıcı malın mülkiyetine sahip olurken satıcı semeni almaya hak kazanır. 2. Satım akdinde mebîin mütekavvim mal olması in‘ikad şartıdır, semen olan bedelin bu özelliği taşıması in‘ikad değil sıhhat şartıdır. 3. Satım akdinde mebîin akid esnasında mevcut, satıcının mülkünde ve hemen teslim edilebilir olması satım akdinin in‘ikad şartları arasında yer alırken semen için böyle bir şart bulunmamaktadır. 4. Mutlak bey‘ akdinde mebîin teslimi vadeye bağlanamaz, ancak semen peşin ödenebileceği gibi vadeye de bağlanabilir. Bu tür akidde mebîin peşin olması akdin sıhhat şartı iken sarf ve trampada bedellerin her birinin bir açıdan mebî‘, bir açıdan semen olduğu görüşünden hareketle bedellerin peşin ve aynı anda teslim edilmesi gerekir; bedellerden birinin vadeye bağlanması faize yol açacağı için câiz değildir. Selem akdinde ise akdin yapılış gayesine uygun olarak semenin (re’sülmâl) peşin ödenmesi ve mebîin vadeli olması akdin tabiatı gereği sıhhat şartıdır. 5. Satım akdinde kabzdan önce menkul mal olan mebî‘de tasarruf câiz görülmezken kabzdan önce semende tasarruf câiz görülmüştür. 6. Satım akdinde ifadan önce mebîin yok olması akdi bozarken semenin yok olması aynı sonucu doğurmaz. 7. İfadan sonra malın yok olması ikāleye engel görülmüş, semenin yok olması ise ikāleye engel görülmemiştir. 8. Satım akdinde teamüle uygun olarak semen mebî‘den sonra teslim edilir. Semenin ödenmesiyle ilgili masraflar da aksi kararlaştırılmamışsa yine teamüle uygun biçimde müşteriye aittir.

Hanefî mezhebindeki satım akdinde semenin tayinle taayyün etmeyeceği (parça borcu haline gelmeyeceği) anlayışı da satım akdinde akdin mahallinin (akidle elde edilmesi hedeflenen şey / ma‘kūdün aleyh) mebî‘ ile sınırlı olmasından kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla Hanefîler’e göre, bir satım işleminde akde konu olan mal taayyün edip parça borcu haline dönüştüğünden yerine başka bir mal verilemediği halde semen olarak belirlenen para taraflarca belirlenmiş olsa bile nevi borcu özelliğini koruduğundan belirlenen paranın aynısı verilebileceği gibi onun yerine misli de verilebilir. Mâlikî mezhebinde de meşhur görüş bu yöndedir. Şâfiî ve Hanbelî mezhepleriyle Hanefîler’den Züfer’e göre mübadelelerde mebî‘ taayyün ettiği gibi semen de tayin ile taayyün eder; yani bu anlayışa göre satım akdinde mebîin her açıdan benzeri verilemeyeceği gibi semenin de misli verilemez.

Vadeli satışlarda itibarî paralarla belirlenen semenin, tedavülden kaldırılması veya ekonomideki bazı para olaylarının etkisiyle değerinde değişme olması halinde ifanın hangi para birimiyle ve hangi miktarda yapılacağı konusunda İslâm hukuk doktrininde zengin bir birikim mevcuttur (bk. ÎFA; NAKİT; VADE FARKI).

BİBLİYOGRAFYA
Lisânü’l-ʿArab, “şmn” md.; Tehânevî, Keşşâf (Dahrûc), I, 540-541; Alâeddin es-Semerkandî, Tuḥfetü’l-fuḳahâʾ, Beyrut 1405/1984, II, 7-8, 37-41; Kâsânî, Bedâʾiʿ, V, 134-135; Osman b. Ali ez-Zeylaî, Tebyînü’l-ḥaḳāʾiḳ, Bulak 1315, IV, 4-5; İbn Nüceym, el-Baḥrü’r-râʾiḳ, VI, 218-219, 303-304; Şemseddin er-Remlî, Nihâyetü’l-muḥtâc, Beyrut 1404/1984, III, 372, 375, 380, 382; Buhûtî, Keşşâfü’l-ḳınâʿ, III, 173-176; Derdîr, eş-Şerḥu’l-kebîr (Desûkī, Ḥâşiye ʿale’ş-Şerḥi’l-kebîr içinde), [baskı yeri ve tarihi yok] (Dârü’l-fikr), III, 2-3; İbn Âbidîn, Reddü’l-muḥtâr, IV, 501, 505, 516, 529-538; Mecelle, md. 152-155, 237-253; Bilmen, Kamus2, VI, 9, 39-43; Hasaneyn M. Mahlûf, et-Tibyân fî zekâti’l-es̱mân, Kahire 1978, s. 27; Beşir Gözübenli, İslâm’da Para ve Fonksiyonları (doktora tezi, 1986), Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü; Cevdet Yavuz, Türk Borçlar Hukuku: Özel Hükümler, İstanbul 1989, I, 33-45; “Şemen”, Mv.F, XV, 25-50.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2009 yılında İstanbul’da basılan 36. cildinde, 465-467 numaralı sayfalarda yer almıştır.