SEMİZ ALİ PAŞA

(ö. 972/1565)

Osmanlı vezîriâzamı.

Müellif:

Hersekli olup Praçe (Praća) kasabasından Poturoğulları’ndandır (Âlî Mustafa Efendi, vr. 343a). Ali Paşa ile görüşen Avusturya elçilik heyetinden H. Dernschwam onun Hırvat kökenli olduğunu söyler (İstanbul ve Anadolu’ya Seyahat Günlüğü, s. 289). Vakfiyesinde babasının adı Hüseyin diye geçer (VGMA, Vakfiye Defterleri, nr. 585, s. 16). 1520’li yıllarda devşirme olarak alınmış ve İstanbul’a getirildiğinde akrabası Vezîriâzam İbrâhim Paşa’nın kethüdâsı Çeşte Bâlî’nin yardımıyla saraya girmiştir.

Enderun’da eğitim gören Semiz Ali Paşa’nın ilk görevleri hakkında kesin bilgi yoktur. Enderun’da yetiştikten sonra rikâb ağalıklarından birine tayin edilmiş olmalıdır. Semiz Ali Paşa 952’de (1545) mîr-i alem, 953’te (1546) yeniçeri ağası oldu, ardından Rumeli beylerbeyiliğine tayin edildi. 24 Rebîülevvel 956’da (22 Nisan 1549) vezâretle ve 2.300.000 akçelik haslarla Mısır beylerbeyiliğine getirildi (Emecen – Şahin, XIX/23 [1998], s. 96); burada halkın memnuniyetini kazanarak başarılı bir beylerbeyilik dönemi geçirdi. Muharrem 961’de (Aralık 1553) ikinci vezir oldu ve bu rütbeyle İran seferine katıldı. Suşehri’nde sol kol kumandanı sıfatıyla askerlerine gösterişli bir geçit resmi yaptırdı. Sefer dönüşünde Safevîler’le Amasya Antlaşması görüşmelerinde bulundu.

28 Şevval 968’de (12 Temmuz 1561) Rüstem Paşa’nın vefatı üzerine vezîriâzamlığa getirildi. Vezîriâzam olduktan sonra Avusturya ile ilişkileri düzeltti. Rüstem Paşa zamanında baskı altında tutulan Avusturya elçileri üzerindeki denetimi azalttı. Şehirdeki veba salgını yüzünden Busbeke’in Büyükada’ya taşınmasına izin verdiği gibi ciddiyet ve iyi niyetle tekrar başlattığı barış görüşmelerini antlaşmayla sonuçlandırdı. Avusturya ile sekiz yıllık bir antlaşma imzalandı. Vezîriâzamlığı döneminde meydana gelen önemli hadiselerden biri de Malta kuşatmasıdır. Malta şövalyelerinin Akdeniz’de müslüman hacılara, tüccar ve yolculara verdikleri zararlar sebebiyle adanın alınması kararlaştırılıp Mustafa Paşa serdar, Piyâle Paşa kaptan-ı deryâ olarak adanın fethi için görevlendirildi. Ancak Semiz Ali Paşa’nın Malta kuşatmasıyla ilgili görüşleri olumsuzdu. Sefere çıkan paşaların bu işi kolay sandıklarını, onların tutum ve davranışlarının hoşuna gitmediğini, yaptığı nasihatlere kulak asmadıklarını, savaşın sonucundan emin bulunmadığını söylemişti. Selânikî’nin naklettiği bu beyanın (Târih, I, 7) gerçek olup olmadığı teyit edilemezse de Ali Paşa’nın savaşın başarısız neticesini görmeden ölmüş olması Selânikî’ye onun ağzından bu sözleri tenkit amacıyla söyletme fırsatı vermiş olabilir. Öte yandan Peçuylu da onun bu iki paşaya karşı olan tutumunu bizzat Ali Paşa’nın yaptığı bir latifeyle izah eder (Târih, I, 410). Semiz Ali Paşa’nın ölümünden önce Avusturya ile ilişkiler gerginleşti, ancak vezîriâzam barış taraftarı olduğu için savaştan uzak durdu. Avusturya kaynaklarında vezîriâzamın ölümünün barış imkânını ortadan kaldırdığı ve Sigetvar seferinin meydana geldiği kaydedilir.

Semiz Ali Paşa döneminde 20 Eylül 1563’te meydana gelen sel İstanbul’u harap etti. Bir gün bir gece devam eden sel şehirde büyük tahribata yol açtı, özellikle dere yatakları ile Boğaz’a yakın yerlerde büyük yıkım oldu. Su kanallarının içi tamamen kumla kapandığından kullanılmaz hale geldiği gibi İstanbul’un su ihtiyacını karşılayan Moğlova Kemeri de yıkıldı ve büyük bir su sıkıntısı baş gösterdi. Selin ardından vezîriâzam ve diğer devlet adamlarıyla yıkılan su kemerlerini gezen Kanûnî Sultan Süleyman bu kemerlerin tamir edilmesini emretti. Ayrıca Kâğıthane suyunun İstanbul’a getirilmesine karar verildi. Selânikî’nin kaydettiğine göre Ali Paşa, Kâğıthane suyunun şehre getirilmesine karşıydı, hatta projeyi engellemek için su yollarının güvenliğinden sorumlu Nikola adlı bir gayri müslimi gizlice kaçırtmıştı. Kanûnî, Kâğıthane’yi teftiş maksadıyla gittiği bir gün Nikola’nın nerede olduğunu sorunca Ali Paşa izinsiz çok fazla para harcadığı için saklandığını, birkaç güne kalmaz ortaya çıkacağını bildirdi. Bu arada İstanbul’un her mahallesinde bir çeşme yapılıp su sıkıntısı giderildiği takdirde çiftini çubuğunu bozanların, hatta Arap ve Acem ülkelerinden insanların gelip şehirde nüfus izdihamına yol açabileceklerini, bunun sonucunda İstanbul’a yiyecek yetiştirmekte zorluk çekileceğini, askerin geçimini sağlamanın güç hale geleceğini, yiyecek fiyatlarının artacağını belirtti (a.g.e., I, 1-4). Burada da Selânikî daha sonraki dönemlerde İstanbul’un durumuna şahit olunca kendi fikirlerini Semiz Ali Paşa’ya söyletmiş olabilir.

30 Zilkade 972’de (29 Haziran 1565) vefat eden Semiz Ali Paşa, Eyüp Sultan Türbesi’nin büyük kapısının yanındaki cüzhânenin bahçesine defnedildi. Mehmed isimli bir oğlu olduğu zikredilir. Kaynaklarda çok iri yarı, şişman ve uzun boylu olduğu için kendisini taşıyacak at bulunamadığı kaydedilen Ali Paşa şişmanlığından dolayı “Semiz”, “Kalın” gibi lakaplarla anılmıştır. Busbeke onun kendisini çekecek irilikte at talebinde bulunduğunu bildirir. Ali Paşa’nın nükteleri tarihe geçmiş, şakaları letâifnâmelerde yer almıştır. Alman kaynaklarında çok zeki, nazik, iyi niyetli, müşfik, ılımlı ve barış sever bir devlet adamı olarak nitelendirilmiştir. Busbeke, görüşmeler sırasında Ali Paşa gibi zeki bir insanın karşısında zihninin açık olması için yemek yemeyip açlığa katlandığını söyler ve onun en zor meseleleri bile çözdüğünü ifade eder (Türkiye’yi Böyle Gördüm, s. 171).

Arkasında 8 milyon duka olarak tahmin edilen büyük bir miras bırakan ve pek çok hayratı olduğu bilinen Ali Paşa’nın vakıflarıyla ilgili vakfiyesi (Gerlach, II, 723) ölümünden sonra kethüdâsı Ferruh’un gayretleriyle Cemâziyelâhir 973’te (Ocak 1566) hazırlanmıştır. Babaeski’de Mimar Sinan tarafından inşa edilen ve Cedid Ali Paşa Camii adını taşıyan bir camisi vardır (bk. ALİ PAŞA CAMİİ). Edirne’de yine Mimar Sinan’ın yaptığı Ali Paşa Çarşısı’nın yanı sıra çarşı kapılarına yakın bir cami ve bir de mescid inşa ettirmiştir. İstanbul’da Eyüp’te Cedid Ali Paşa Mescidi’ni, Karagümrük’te Mimar Sinan’ın eseri olan Cedid Ali Paşa Medresesi’ni, Eyüp’te Kasımpaşa ve Otakçıbaşı mahallelerinde iki çeşme ile Rumeli’de Ereğli kasabasında iki çeşme, Silivri’de Akviran köyünde bir cami yaptırmıştır (VGMA, Vakfiye Defterleri, nr. 585, s. 16).

BİBLİYOGRAFYA
BA, KK, nr. 717, s. 46; Celâlzâde, Tabakātü’l-memâlik, vr. 446b, 451b, 453b, 454a, 494b; H. Dernschwam, İstanbul ve Anadolu’ya Seyahat Günlüğü (trc. Yaşar Önen), Ankara 1987, s. 280-282, 289, 292; O. G. de Busbecg, Türkiye’yi Böyle Gördüm (trc. Aysel Kurutluoğlu), İstanbul, ts. (Tercüman 1001 Temel Eser), s. 67, 167-186; Âlî Mustafa Efendi, Künhü’l-ahbâr, İÜ Ktp., TY, nr. 5959, vr. 343a-b; Selânikî, Târih (İpşirli), s. 1-8; Lokmân b. Hüseyin, Zübdetü’t-tevârîh, Türk ve İslâm Eserleri Müzesi, nr. 1973, vr. 64a, 71b, 72b; S. Gerlach, Türkiye Günlüğü 1577-1578 (ed. Kemal Beydilli, trc. T. Noyan), İstanbul 2007, II, 723, 820; Peçuylu İbrâhim, Târih, I, 24, 410; Hadîkatü’l-vüzerâ, s. 31-32; Zinkeisen, Geschichte, II, 890-898; III, 90; Sicill-i Osmânî, III, 499; IV, 87; N. Jorga, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi (trc. Nilüfer Epçeli), İstanbul 2005, II, 125; İsmet Yıldırım, Semiz Ali Paşa (mezuniyet tezi, 1956), İÜ Ed. Fak.; Feridun Emecen – İlhan Şahin, “Osmanlı Taşra Teşkilâtının Kaynaklarından 957-958 (1550-1551) Tarihli Sancak Tevcîh Defteri”, TTK Belgeler, XIX/23 (1998), s. 96.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2009 yılında İstanbul’da basılan 36. cildinde, 495-496 numaralı sayfalarda yer almıştır.