28 Zilkade 1173’te (12 Temmuz 1760) San‘a’nın güneydoğusundaki Şevkân’da doğdu. Babasının kırk yıl boyunca kadılık yaptığı San‘a’da yetişti. Yemen’deki Zeydî imâmetinin kurulmasında ve idaresinde çok etkin olmuş, Osmanlı Devleti’ne karşı savaşlarda önemli roller üstlenmiş köklü bir aileye mensuptur. Şevkânî, devrin Zeydî muhitlerinde kabul gören müfredata uygun biçimde öğrenim hayatına başladı. Babasının desteği sayesinde bütün vaktini ilme hasredebileceği rahat bir gençlik dönemi yaşadı. Başkadılıkta bulunduğu yıllarda Zeydî imamları ile katıldığı bazı askerî seferler hariç San‘a dışına çıkmadı. Devrin ehl-i hadîs ve tecdid hareketinin Yemen’deki önemli simalarından Abdülkādir el-Kevkebânî ve Hasan b. İsmâil el-Mağribî ile Zeydî geleneğinin savunuculuğuyla tanınmış Abdullah b. İsmâil en-Nehmî ve Zeydî fıkhının önde gelen ismi Yahyâ b. Muhammed el-Hevsî gibi San‘a’daki ilmî hayatın çeşitli yönlerini temsil eden âlimlerin talebesi oldu. Eğitim hayatı boyunca gerek Yemen kültür havzasına ait birçok önemli eseri, gerekse müteahhirîn devri İslâm dünyasının merkez bölgelerinde öne çıkan medrese metinlerini tahsil etti. Bu sırada ilm-i hey’etle vaz‘ gibi bazı ilimleri kendi gayretiyle öğrenmeye çalıştı. Henüz eğitimini tamamlamadan ders okutmaya başladı ve bir müddet sonra günde ondan fazla halkaya ders veren bir hoca oldu. Oğlu Ahmed’in yanı sıra Muhammed b. Hasan ez-Zimârî, Muhammed b. Ahmed es-Sûdî, Muhammed b. Ahmed Meşham es-San‘ânî, Ahmed b. Abdullah ed-Damedî, Ali b. Ahmed Hâcir es-San‘ânî ve Ahmed b. Ali b. Muhsin b. İmâm el-Mütevekkil-Alellah gibi talabeleri Yemen’in ilmî, idarî ve adlî hayatında önemli roller üstlendi. Öğrenciliği devam ederken fetva vermeye başladı ve yirmili yaşlarında tanınmış bir müftü haline geldi. Yemen Zeydîliği içinde gelişerek Sünnî kaynak ve usul anlayışının kabul edilmesini ve ehl-i hadîsin bazı ilkelerinin benimsenmesini isteyen akımın Şevkânî üzerindeki etkisinin bu dönemde giderek arttığı görülmektedir. Bu çerçevede 1205’te (1791) yazdığı el-ʿİḳdü’s̱-s̱emîn’de bir yandan Zeydî inanışına paralel olarak Hz. Ali’nin sahâbe içindeki özel mevkiini koruyan diğer yandan Sünnî hilâfet anlayışını teyit eden bir çizgi benimsedi. Üç yıl sonra İrşâdü’l-ġabî’yi kaleme alıp Zeydî toplumlarında yaygın olan, bazı sahâbîlere sebbetme âdetine yine Zeydî kaynaklarını kullanarak karşı çıkması bu mezhebin yaygın olduğu çevrelerde büyük tepki uyandırdı. Bu tepkilere karşı kendisini koruyan Yemen İmamı Mansûr Ali b. Abbas 1209’da (1795) Şevkânî’yi kādılkudât tayin etti. Vefatına kadar kādılkudâtlık makamında kalan Şevkânî devletin iç ve dış politikalarını belirlemede önemli roller üstlendi ve kırk yılı aşan bu görevi esnasında Yemen’in en etkili siyasal kişiliklerinden biri haline geldi.
Sünnî-Şiî geriliminin çatışmalara dönüştüğü 1210’da (1795-96) başta Kevkebânî olmak üzere bazı hocalarının teşvikiyle kaleme aldığı Neylü’l-evṭâr’ı tamamlayıp talebelerine okutmaya başlaması, Şevkânî’nin Zeydî kelâmıyla ve Zeydîliğin Yemen’deki kolu olan Hâdevîliğin kaynak anlayışıyla irtibatını kesme sürecinde önemli bir dönüm noktası teşkil etti. Vehhâbî hareketinin gerek askerî gerek sosyal etkilerini özellikle Kuzey Yemen üzerinde hissettirdiği dönemde bu hareketin vurguladığı şeyleri ve temel iddialarını paylaşan ed-Dürrü’n-nażîd ile Şerḥu’ṣ-Ṣudûr gibi eserleri ve çeşitli fetvalarıyla bir yandan kendi tecdid anlayışını geliştiren, diğer yandan bu hareketin siyasî yönden Yemen’e girmesinin gerekli olmadığını ima ederek Yemen imâmetinin çıkarlarını koruyan bir çizgi takip etti. 1216 Ramazanında (Ocak 1802) yeniden patlak veren Sünnî-Şiî çatışmasının bastırılmasının ardından Hâdevîliğin bazı önemli simalarının ağır cezalar almasını sağlayıp kendisine muhalefet eden çevrelere karşı iktidarını güçlendirdi. 1222’deki (1807) ekonomik krizde devletin şer‘î yükümlülükler dışında hiçbir vergi almaması yönündeki teklifini Mansûr Ali’ye kabul ettirdiyse de Yemen imâmetinin malî politikalarını ehl-i hadîs Selefîliğine yakın bir çizgiye çekme teşebbüsü başarısızlıkla sonuçlandı. Bu tecrübenin ardından ed-Devâʾü’l-ʿâcil gibi eserleri çerçevesinde Yemen Devleti ve toplumunun problemlerine yönelik konulara daha çok temas etmekle birlikte kapsamlı bir ıslahat projesi geliştiremedi. Kādılkudâtlığa tayininden yaklaşık yirmi yıl sonra, öğrenciliğinden beri ehl-i hadîs Selefîliği çizgisinde geliştirdiği kaynak ve usul anlayışının olgun örneklerini tamamlamaya başladı. Nitekim bu çerçevedeki en önemli çalışmaları sayılan et-Tuḥaf, Fetḥu’l-ḳadîr, İrşâdü’l-fuḥûl ve es-Seylü’l-cerrâr gibi eserlerini 1228-1235 (1813-1820) yılları arasında kaleme aldı. Yemen imâmetinin karşılaştığı önemli siyasî meselelerde görüşüne başvurulan Şevkânî kādılkudâtlığın yanı sıra zaman zaman vezir, vali ve saray görevlisi gibi idarî makamların yetkilerine dahil sorumluluklar üstlendi. Mansûr Ali ile halefi ve oğlu Mütevekkil Ahmed arasındaki ihtilâfta olduğu gibi birçok siyasî çekişmede ve çeşitli isyanlarda ara buluculuk yaptı, imâmetin dış siyasetinin şekillenmesinde rol oynadı. Meselâ Necid Emîri Abdülazîz b. Muhammed b. Suûd ve Mekke Emîri Gālib b. Müsâid ile yapılan bazı yazışmaların yanı sıra Bâbıâli ve Mehmed Ali Paşa’nın temsilcileriyle bir kısım görüşmeleri yürüttü. Kāsımî imâmetinin Yemen’e hâkim olduğu dönemde yaşayan Şevkânî 26 Cemâziyelâhir 1250’de (30 Ekim 1834) vefat etti. San‘a’nın Huzeyme Kabristanı’na defnedildiyse de bu kabristanın 1966’da yıkılması üzerine mezarı Filayhî Camii’nin hazîresine nakledildi. Kendisinden sonra kādılkudât olan kardeşi Yahyâ ve oğlu Ahmed’le devam eden soyu Yemen’in siyasal ve kültürel hayatında etkili olmayı sürdürdü.
İlmî Şahsiyeti. Şevkânî, Yemen Hâdevî toplumu içinde özellikle IX. (XV.) yüzyıldan itibaren Sünnî kaynak anlayışını benimsemeye yönelik gelişen ve modernleşme sürecine kadar devam eden eğilimin en tanınmış simasıdır. Ebû Abdullah İbnü’l-Vezîr (ö. 840/1436), Hasan el-Celâl, Makbilî ve Emîr es-San‘ânî’nin (ö. 1182/1768) şekillendirdiği bu akımın son noktasını Şevkânî teşkil etmektedir. İbn Teymiyye ve İbn Kayyim el-Cevziyye’den etkilenmekle beraber yaklaşım ve iddialarının temelleri ehl-i hadîs Selefîliğinde bulunan söz konusu akımın XII. (XVIII.) yüzyılda Kāsımî imâmeti tarafından himaye edildiği görülmektedir. Bu politika, Şevkânî’yi akımın yaklaşımlarını benimsemiş genç bir hoca iken kādılkudâtlığa getirerek ona kadılık ve müderrislik görevlerine kendi öğrencilerini tayin etme, böylece de görüşlerini Hâdevî toplumu üzerinde uygulama imkânı vermiştir. Şevkânî, modernleşme sürecinden önce genellikle İslâm medeniyetinin merkez bölgelerinin dışında ortaya çıkan, ilmî olduğu kadar içtimaî ve siyasî gündemlere de sahip tecdid hareketlerinden birini temsil etmektedir. İslâmî ilimlerdeki çalışmalarının yanı sıra gerek kendi anlayışını meşrulaştıran bir İslâm tarihi inşa etme teşebbüsü, gerek hedeflediği âlim tipini yetiştirmek için yeni bir müfredat hazırlaması, gerekse talebeleriyle Yemen toplumunda söz sahibi olacak teşebbüslerde bulunan bir çevre meydana getirmesi, onun sadece telif ve yargı işleriyle meşgul bir âlimden ziyade çok boyutlu bir tecdid hareketinin önderi olduğunu göstermektedir. Eser ve görüşleriyle M. Reşîd Rızâ gibi şahsiyetleri hayli etkilemişse de onu modern İslâm düşüncesinin erken öncülerinden biri diye niteleyen çalışmalar ciddi bir yanılgıya düşmektedir. Şevkânî, entelektüel seviyede Batılılaşma çabaları henüz kendi yaşadığı coğrafyaya girmemişken İslâm medeniyetinin kendine has dilini, meselelerini ve literatürünü kullanıp bu medeniyete yönelik önemli eleştiriler ortaya koymuştur. Şevkânî’nin hem öğrenim hayatının hem müctehid yetiştirmek için teklif ettiği müfredatın muhtevasını oluşturan metinler büyük ölçüde onun yaşadığı dönemde İslâm medeniyetinin ulaştığı noktayı temsil eden eserlerdir. Ancak temel iddiaları ehl-i hadîs Selefîliğini yansıtmakta ve çağdaşı olan diğer tecdid hareketleriyle mukayese edildiğinde eserlerinde görülen zâhirî temayüllerin daha kuvvetli olduğu anlaşılmaktadır. Yazıldıkları tarihler dikkate alınarak incelendiğinde Şevkânî’nin eserlerinde Hâdevî kültürünün izlerinin giderek azaldığı, buna karşılık ehl-i hadîs Selefîliğinin etkisinin arttığı görülmektedir. Söz konusu eğilim süreci içinde eserlerinde yer verdiği bazı görüşlerinin değiştiği anlaşılmaktadır. Kaynak, iddia ve üslûp açısından Vehhâbîlik’le arasında dikkat çekici paralellikler bulunmasına rağmen Şevkânî’yi bu hareketin bir parçası diye kabul etmek yanlış olur. Yemen Zeydî imâmetinin en önemli devlet adamlarından biri olarak Şevkânî, hem Vehhâbîler’e hem diğer devletlere ve siyasî hareketlere karşı kendi devletinin çıkarlarını gözeten bir tutum sergilemiştir.
Görüşleri. 1. Fıkıh. Şevkânî’nin fıkıh anlayışını belirleyen prensipler nasların zâhirine bağlılık, sahih senedli âhâd hadisi âyete denk bir delil değerinde sayma, ictihadın sürekliliğini ve taklidin reddini esas alma ve mezheplere karşı çıkma şeklinde özetlenebilir. Bu kabulleri onu hem Sünnî fıkıh mezheplerine hem de Hâdevîliğe karşı tavır almaya sevketmiştir. Fıkıh usulünün naslarla temellendirilmesi halinde fıkhın zandan büyük ölçüde uzaklaştırılabileceğini düşünen Şevkânî, naslarla doğrudan irtibatı bulunmayan her türlü usul meselesinin reddedilmesi gerektiğini ve birçok usul kaidesinin aslında re’y kaynaklı olup tartışılmadan kabul edildiğini ileri sürmekte, bu çerçevede kelâm, mantık ve dile dair terim ve meselelerin fıkıh usulünde yerinin bulunmadığını iddia etmektedir. Ona göre fıkıh usulü ictihad için gereken en önemli ilim sayılmasına rağmen mevcut haliyle tam aksi bir amaca hizmet etmekte ve müctehid yerine mukallid yetiştirmektedir. Nasların mefhum alanının klasik İslâm ilimlerinde ve özellikle fıkıhta anlaşılandan çok daha geniş olduğunu söyleyen Şevkânî’ye göre fıkıh ilminde çok defa naslarla hüküm verme imkânı varken Kur’an ve Sünnet’te hüküm bulunmadığı ileri sürülerek re’ye başvurulmuştur. Hadislerle ameli birtakım kayıtlarla sınırlandırdıklarını düşündüğü mezheplerin anlayışına karşı çıkan ve bir hadisin senedinin sıhhat şartlarını taşıdıktan sonra hiçbir gerekçe ile terkedilemeyeceğini düşünen Şevkânî bu çerçevede umûmü’l-belvâ, râvinin rivayetiyle amel etmemesi, amel-i ehl-i Medîne ve nassa ziyade gibi prensiplere dayanarak bazı âhâd rivayetlerle amel etmeyen Hanefî ve Mâlikîler’i eleştirir. Ona göre fıkıh tarihinde mezheplerin ilmî gelenekleri içinde oluşmuş hadis eserlerine başvurulduğu ve hadis literatürü bir bütün olarak fıkıh çalışmalarının malzemesi haline getirilmediği için mezhep mensubu âlimler birçok hataya düşmüştür. Mürsel hadisin delil değerini reddeden Şevkânî, fiilî sünnetin vücûb ifade edemeyeceğini ve zayıf rivayetlerin birbirini desteklemesi durumunda birlikte hüccet olabileceğini kabul etmektedir. Sahâbî kavlinin ictihaddan ibaret bulunduğunu vurgulayıp icmâın hem vukuunun muhtemel olmadığını hem de mezhepleşme gibi etkenlerden ötürü sıhhatli bir şekilde gerçekleşemeyeceğini savunmaktadır. Müslümanların görüşlerinin bir meselede birleşmesi bu kişilerin meydana getirdiği topluluğa din sahasında teşrî‘ yetkisi vermez. Bir yandan icmâ edilen görüşlerin esasen ictihad ürünü sayıldığı için daha sonra ortaya çıkacak ictihadları nakzedemeyeceğini vurgulayan Şevkânî, diğer yandan icmâın tesbitinde Dâvûd ez-Zâhirî gibi kişilerin görüşlerinin dikkate alınmayacağını söyleyen Nevevî gibi müellifleri tenkit eder. Şevkânî, hem naslardan uzaklaşmayı hem de mezheplerin ve taklidin ortaya çıkışını re’y ile hareket etmenin sonucu diye görmektedir. Re’ye muhalefetini naslara ve ilk nesillerden aktarılan rivayetlere dayandırmakta, mezhep taassubu ve hîle-i şer‘iyye gibi gelişmeleri re’y ile hareket etmenin birer neticesi olarak sunmakta ve Ehl-i kitabın dinlerini tahrif etmesiyle mezhep mensuplarının İslâm’ı aslından koparmalarının ortak sebebini re’yin teşkil ettiğini ileri sürmektedir. İbn Hazm’ın kıyas hakkındaki görüşlerine katıldığını söyleyerek fıkıh usulündeki illeti belirleme yollarının re’y kaynaklı olduğunu, re’yin ise dinde geçerli bir bilgi kaynağı sayılmadığını iddia edip kıyasa karşı çıkar. Ancak yine İbn Hazm gibi, fıkıh mezhepleri tarafından kıyas diye kabul edilen akıl yürütmelerin önemli bir kısmının kıyas olmayıp nassın mefhumu içinde yer aldığını vurgulayarak bu kıyaslar neticesinde elde edilen hükümleri benimser. İstihsana sert eleştiriler yönelten Şevkânî’nin istishâb, mesâlih-i mürsele ve örf delilleri hakkında açık bir şey söylememekle birlikte fürû eserlerinde bu delillerle istidlâlde bulunduğu görülmektedir.
İctihadın farz-ı kifâye olduğunu söyleyen Şevkânî, bir dönemden sonra müctehid gelmediğini ileri sürmenin bu dönemlerde yaşayan müslümanların tekfir edilmesi anlamına geldiğini düşünür. İctihad faaliyetinin kesintiye uğramasını, naslarla irtibatın koparılması ve müctehid imamların görüşlerinin nasların yerine geçirilmesi olarak görür. Bu durumu Kur’an ve Sünnet’in neshi diye niteler. Taklidin haram olduğunu vurgulayıp müctehid sayılmayanların takınması gereken tavrın delile uymak olduğunu söyler. Delile uymak bir âmmînin bir meselenin hükmünü müctehid bir âlime sorması, bu âlimin naslardaki ilgili hükmü ona anlatması, böylece onun bu hükümle amel etmesidir. Şevkânî, ictihadın ictihadı nakzedemeyeceğini öne sürerek bazı müctehidlerin mezhep imamı şeklinde nitelenmesine ve ictihadda tecezzîyi reddedip mutlak müctehidin bazı dönemlerde mevcut olmayabileceği anlayışına itiraz etmektedir. Müctehidin kendisini Asr-ı saâdet’te gibi görmesini ve vahye sanki ilk defa kendisi muhatap oluyormuş gibi araya hiçbir görüşü sokmamasını tavsiye eder. Mezheplerin teşekkülünden sonra ortaya çıkan tahrîc ve tercih gibi fıkhî faaliyetleri mezhep imamlarının görüşlerinin nasların yerine ikame edilmesi olarak telakki eder. Mezhep mensupları arasında da her dönemde müctehidlerin çıktığını söyleyen Şevkânî bu bağlamda Mâlikîler’den İbn Abdülber, Kādî İyâz ve Ebû Bekir İbnü’l-Arabî’yi, Şâfiîler’den İbn Abdüsselâm, İbn Dakīkul‘îd, İbn Seyyidünnâs, Zeynüddin el-Irâkī, İbn Hacer el-Askalânî ve Süyûtî’yi; Hanbelîler’den Muvaffakuddin İbn Kudâme, İbn Teymiyye ve İbn Kayyim el-Cevziyye’yi müctehidlik mertebesine ulaşmalarına rağmen ictihadlarını açıklayamayan âlimler diye zikreder. Mezhep imamlarının merkeze alınıp sonraki dönemlerde ilmî seviyenin giderek düştüğünün kabul edilmesine karşı çıkarak bu devirlerde imamlarla aynı seviyede ve hatta onlardan üstün birçok âlimin geldiğini düşünür. Bu âlimlerden biri olarak İbnü’l-Vezîr’i zikreder ve onun hem fıkıh hem kelâm imamları ile yarışabilecek bir ilme sahip olduğunu söyler. Şevkânî fürû-i fıkıh eserlerinde bazan Hâdevî fıkhından, bazan icmâdan yahut dört Sünnî fıkıh mezhebinin ittifak ettiği görüşlerden ayrılmaktadır. Hâdevî fıkhına muhalefet ederek âdil ve Ehl-i beyt’ten imam bulunmasa da cuma namazının farz olduğunu, ezan ve kāmette “hayye alâ hayri’l-amel” ifadesinin okunmaması gerektiğini ve mukimken namazların özürsüz cemedilemeyeğini savunur. Dörtten fazla kadınla evlenilebileceği, ribâ hadisinde zikredilmeyen cinslerin zikredilenlere ilhak edilemeyeceği ve bid‘î talâkın hüküm belirtmediği gibi görüşleri ise icmâa veya Sünnî fıkıh mezheplerinin ittifaklarına aykırı olarak nitelendirilmektedir.
2. Hadis. Yemen Zeydîliği içinde gelişen hadis merkezli ilim anlayışının temsilcilerinden biri olan Şevkânî bu çevrede Sünnî hadis kaynaklarının benimsenmesi için çalışmıştır. Zeydî kültüründe önemli yere sahip Ehl-i beyt muhabbetiyle Sünnî hadis kaynaklarının kabulünü birbirine zıt gören anlayışa karşı hayatı boyunca yoğun bir mücadele vermiş, gerek eserleri gerekse fetvalarında bir hadisin eṣ-Ṣaḥîḥayn gibi önemli Sünnî hadis kitaplarında yer almasını temel bir tercih sebebi olarak benimsemiştir. Müctehid olabilmek için öğrenilmesi gereken ilimlerin başında hadisin gelmesi gerektiğini düşünen Şevkânî’ye göre hadiste uzmanlık seviyesine diğer ilimlere kıyasla çok daha uzun bir çalışma sonucu ulaşılabilir. Özellikle kādılkudâtlığından önceki hayatı dikkate alındığında kendisinin de hadis ağırlıklı bir faaliyet içinde bulunduğu, verdiği derslerin büyük kısmının hadise dair olduğu görülmektedir. Hocalarından Sünnî hadis literatürünün birçok eserini okuyan Şevkânî’nin icâzetleri arasında ricâl eserlerinin azlığı dikkati çekmektedir. Ona göre Zeydîlik gibi Sünnî ilim geleneği de hadise yeterince önem vermemiştir. Nitekim kelâm ve fıkıh sahalarında senedi sahih kabul edilen hadisin tek başına yeterli delil teşkil etmesi anlayışı Sünnî ilim dünyasına hâkim olamadığı gibi bu dünyayı şekillendiren Gazzâlî ve Fahreddin er-Râzî gibi pek çok âlim de hadis alanına yeterince emek vermemiştir. Şevkânî’nin, senedi sahih hadislerin zâhir anlamlarıyla amel edilmesi gerektiğini benimseyip metin tenkidinden genellikle uzak durduğu anlaşılmaktadır. Erken dönem eserlerinde daha çok Zeydî çevrelerinde kullanılan zayıf rivayetlere yer verirken bu eğiliminin sonraki çalışmalarında giderek azaldığı görülmektedir. Büyük ölçüde Süyûtî ve İbnü’l-Cevzî’den etkilendiği anlaşılan mevzû hadis çalışmaları çerçevesinde bazı rivayetlerin kendisinden önceki literatürde mevzû kabul edilmesini eleştirmiş ve bu tavrıyla Leknevî gibi âlimlerin eleştirilerine hedef olmuştur.
3. Tefsir. Şevkânî’nin tefsir çalışmalarının başlıca özellikleri, bu çalışmaların Mu‘tezilî kaynaklardan beslenen Zeydî tefsir geleneğinden farklılığı çerçevesinde anlaşılabilmektedir. Mu‘tezilî dirâyet tefsirlerine karşılık rivayet usulüne de yer vermeye çalışan Şevkânî bir yandan Kurtubî, İbn Kesîr ve Süyûtî gibi Sünnî İslâm dünyasının önemli tefsir âlimlerinin eserlerinden, diğer yandan Zeydî toplumunda Sünnî tefsir anlayışının önceki temsilcileri olan İbnü’l-Vezîr gibi âlimlerin çalışmalarından yararlanmıştır. Genellikle Zemahşerî ve İbn Atıyye üzerinden Mu‘tezilî tefsirlere sık sık eleştiriler yönelten Şevkânî’nin Hz. Ali’nin imâmeti gibi birkaç noktada Şiî tefsir kültüründen etkilendiği görülmektedir. Şevkânî, esbâb-ı nüzûle yer veriş tarzında Süyûtî’yi takip etmiş, esbâb-ı nüzûl rivayetlerini değerlendirirken tarih alanındaki bilgi ve çalışmalarını da kullanmıştır. Ona göre Kur’an’ın i‘câzını âyet ve sûreler arasındaki uyumda (münâsebâtü’l-âyât ve’s-süver) aramak İslâm’ın esaslarına ve Kur’an’ın hususiyetlerine tamamen aykırıdır. Böyle bir uyumun insanlar tarafından kaleme alınmış metinlerde bile bulunabileceğini vurgulayan Şevkânî bir yandan bu konudaki eseriyle meşhur Bikāî’yi, diğer yandan bu anlayışa yakın duran ve ona eserlerinde yer veren Râzî ve Zemahşerî’yi eleştirir. Neshi reddedenlere karşı ağır ifadeler kullanır ve İsrâiliyat diye nitelenen rivayetleri şiddetle reddeder. Zaman zaman sened tenkidine tâbi tutmadan bazı zayıf rivayetlere yer verir. İstivâ ve kürsî gibi müteşâbih kelimelerin zâhir mânalarıyla anlaşılması gerektiği hususunda ehl-i hadîs Selefîliğini benimser. İctihad ve taklid hakkındaki iddialarını tefsirine de yansıtır. Şevkânî’nin, özellikle atalarının yolundan gitmekte ısrar eden müşriklerle din adamlarını tanrı edinen hıristiyanların durumunu mukallitlerin mezheplerine bağlı kalmadaki ısrarlarına benzetmesi dikkat çekmektedir.
4. Kelâm. Şevkânî, İslâm medeniyeti tarihi boyunca kazandığı muhteva açısından kelâm ilmine karşıdır. Hem Ehl-i sünnet’in hem de Mu‘tezile’ye dayanan Zeydiyye’nin kelâmını temelsiz telakkiler bütünü diye gören Şevkânî, prensip olarak itikadî sahada akıl yürütmeye karşı çıkmamakla beraber kelâm ilminin akla dayalı bir disiplin sayıldığı görüşünü reddeder. Aklî istidlâllerle kelâm meselelerinde ne kadar farklı sonuçlara varılabileceği hususunda örnekler verir. Ona göre kelâmın birçok meselesi hakkında akıl yürütmek mümkün olmadığı gibi bu meselelerin vazedilmesi ve tartışılması İslâm tarafından öngörülmemektedir. Öte yandan kelâm literatüründen haberdar olmamayı bir İslâm âlimi için doğru bulmamakta, fakat kelâm eserlerinin ancak ilim tahsilinin son merhalelerinde okunması gerektiğini söylemektedir. Şevkânî, ehl-i hadîs Selefîliğini hem görüş hem üslûp açısından ana hatlarıyla benimsemekle beraber bazı meselelerde söz konusu çizgiden ayrılmaktadır. Nitekim Allah’ın sıfatlarının anlaşılmasında Selef’in yoluna uyulup herhangi bir te’vile gidilmemesi gerektiğini birçok yerde ifade etmesine rağmen hayatının farklı dönemlerine ait eserlerinde vech, yed, ulüv gibi haberî sıfatları te’vil ettiği görülmektedir. Esmâ-i hüsnânın naslarla bildirilen isimlerle sınırlı olmadığını düşünen Şevkânî, halku’l-Kur’ân meselesinde hem ehl-i hadîsin hem Mu‘tezile’nin görüşünü reddederek bu konuda tavır almayı doğru bulmayan anlayışı (vâkıfiyye) benimsediğini ima etmekte ve Hanbelîler’in bu hususta kendi görüşlerini benimsemeyenlere karşı gösterdikleri tavrı eleştirmektedir. Kaderin sebeplere bağlı olarak değişebileceğini söylemekte ve insanın biri mutlak, diğeri mukayyet iki eceli bulunduğunu öne sürmektedir. Amelin imandan cüz olduğu ve imanın artıp eksilebileceği anlayışını kabul eden Şevkânî, şirk kavramı hakkında İbn Teymiyye çizgisini takip etse de peygamberlerin ve sâlih kimselerin hem şahısları hem de sâlih amelleri ve dualarıyla tevessülde bulunmayı câiz görmektedir. Ona göre kabir ziyaretlerinde ihtiyaçlarını arzeden ve adakta bulunan kişiler Câhiliye Arapları’na nisbetle daha koyu bir dalâlet içindedir; zira bunlar, o dönemde bile putlara atfedilmeyen kudret ve yüce özellikleri kabirlere izâfe etmektedir. Şevkânî, Zeydiyye’den farklı şekilde Ehl-i beyt kavramının Hz. Peygamber’in eşlerini de kapsadığı, halifenin Kureyş’in herhangi bir koluna mensup olabileceği, açıkça küfür içinde bulunduğunu ortaya koymamak, ehl-i kıble olmak ve Allah’a isyanı emretmemek şartıyla devlet başkanına isyanın câiz sayılmadığı ve Hulefâ-yi Râşidîn’in hilâfete geliş sırasının aynı zamanda onların arasındaki fazilet derecesini gösterdiği kanaatini taşımaktadır.
5. Tasavvuf. Tasavvufun çıkış noktasının İslâm’ın esaslarına uygun bulunduğunu kabul eden Şevkânî, kerametin hak olduğunu sahâbîlerin kerametlerinden örnekler vererek ispat etmeye çalışmakta ve erken dönem tasavvufundaki bazı zâhid simaları saygıyla anmaktadır. ona göre zühd ve takvânın anlam değiştirip tasavvuf halini alması İslâm tarihindeki en tehlikeli dönüşümlerin başında gelmektedir. Çünkü fıkıh mezheplerinin teşekkülü ve mezhep taassubunun yayılması yalnızca amel sahasıyla ilgili birtakım bid‘atları ortaya çıkarmışken tasavvuf ve tarikatların oluşumu tevhid inancını zedeleyen muhtelif unsurları beraberinde getirdiğinden müslümanların itikadını tehdit etmektedir. Şevkânî, tasavvuf düşüncesi tarafından mânaları yeniden şekillendirilmiş birçok kavramın İslâm’a muhalif anlayışların yansıması olduğunu öne sürmektedir. Mümini zayıflatan ve tayyibi terketmeyi gerektiren tasavvufî zühdü bid‘at diye nitelediği gibi peygamberlerin ve ulemânın örnek hayatlarıyla bağdaşmayan ve topluma yarar sağlamayı ortadan kaldıran uzlete de karşı çıkar. Öte yandan riyâzet yoluyla hârikulâde gibi görülen haller meydana getirmeyi İslâm’a tamamen aykırı bulur ve bu hallerin keramet kabul edilmesine itiraz eder. Riyâzet sonucu ortaya çıkan hallerin tabiat kanunları gibi kurallı bir oluşum niteliği taşıdığını vurgulayan Şevkânî, Hint kültürünün yoga kavramını gündeme getirip İslâm dışı toplumlarda geliştirilmiş vasıtalar sonucunda görülen hârikulâdeliklerin riyâzetin rahmânî sayılmadığına delil teşkil ettiğini öne sürer. Ona göre sürekli ibadetle meşgul olmalarıyla tanınan bazı sûfî gruplar bir yandan İslâm’ın esaslarına muhalefet etmekte, diğer yandan çok ibadet eden Hâricîler’e benzemektedir. Şevkânî vahdet kavramını üçe ayırmış, vahdet-i şühûd ve vahdet-i kusûdun hak, vahdet-i vücûdun ise hem şeriata hem akla aykırı olduğunu vurgulamıştır. Vahdet-i vücûd anlayışını küfür diye niteleyen Şevkânî, Muhyiddin İbnü’l-Arabî ve İbn Seb‘în gibi kişilerin eserlerine ağır eleştiriler yöneltmekte ve tasavvuf tarihinde ortaya çıkan birçok gelişmenin şeriat hükümlerini devre dışı bırakmayı amaçladığını iddia etmektedir.
Etkileri. Şevkânî, modern dönem İslâm dünyasında eserleri en çok rağbet gören ve kendisine en çok atıfta bulunulan isimlerden biridir. Onun görüşleri ve eserleri erken devir modern İslâm düşüncesinin en önemli tarihî kaynakları arasında yer almaktadır. Özellikle ictihad çerçevesindeki tartışmalarda sürekli gündeme getirilen Şevkânî birçok modern müellif tarafından müctehid, muslih, müceddid gibi sıfatlarla nitelendirilmiştir. 1. Yemen’deki Etkileri. Şevkânî’nin Yemen’in siyasal ve entelektüel hayatı üzerinde gerek Osmanlılar’ın Yemen’de ikinci defa hâkimiyet kurduğu yıllarda gerek Hamîdüddin imâmeti döneminde gerekse 1962 ihtilâli sonrasında çok boyutlu ve derin etkileri görülmektedir. Daha öncelere uzanmakla birlikte genellikle İbnü’l-Vezîr’le başladığı ifade edilen ve Şevkânî tarafından zirveye taşınan hareket, Zeydî mezhebini ve toplumunu Sünnî dünyasına daha çok yaklaştırarak Yemen Zeydî çevresinde Sünnî kaynak ve usul anlayışını büyük ölçüde hâkim kılmış, İslâmî ilimler müfredatında köklü değişiklikler meydana getirmiş, ilim dünyasında yeni kavram ve kurumlar ortaya çıkarmıştır. Şevkânî’nin öğrencilerinin siyasî ve ilmî sahada elde ettikleri hâkimiyet, Osmanlılar’ın Yemen’e Tanzimat ve Mecelle ile taşımaya çalıştıkları ıslahat faaliyetlerinin sonuçlarını doğrudan etkilemiştir. Hamîdüddin imâmeti devrinde de birçok önemli makamı ellerinde bulunduran Şevkânî’nin öğrencilerinden bazıları aynı zamanda kendini göstermeye başlayan modern Yemen milliyetçiliğini ilk defa dile getiren kişiler arasında yer almıştır. Şevkânî 1962 ihtilâliyle kurulan Cumhuriyet’in bürokrat ve aydınlarınca da benimsenmiş ve 1000 yılı aşkın süredir Yemen’de kurumsal varlığını sürdüren Zeydî imâmetinin doktrinel meşruiyetini ortadan kaldırmak için yine onun ismi ve görüşleri öne çıkarılmıştır. İhtilâl sonrasında Şevkânî’nin Yemen birliğini kurmak için gayret eden öncülerden biri olduğu iddia edilmiş, çeşitli cadde, meydan ve resmî binalara adı verilmiştir. Şevkânî’nin fıkhî anlayış ve görüşlerinin modern Yemen medenî hukukunu da etkilediği anlaşılmakta, gerek 1979 Yemen Medenî Kanunu’nda gerekse Yemen’in resmî fetva kurumlarının çalışmalarında onun yaklaşımlarının benimsendiği görülmektedir. Şevkânî’nin görüşleri sadece Yemen’in fizikî coğrafyasını teşkil eden bölgesinde değil Zengibar gibi Yemen’in kültürel etkisi altında kalan Afrika ve Hint Okyanusu’ndaki bazı bölge ve adalarda da etkili olmuştur. 2. Yemen Dışındaki Etkileri. Şevkânî’nin İslâm dünyasında tanınması özellikle M. Reşîd Rızâ ve Sıddîk Hasan Han’ın faaliyetleri sayesinde gerçekleşmiştir. Bir ıslah hareketi için gerekli zemini oluşturduklarını düşündüğü en önemli simalar arasında Şevkânî’yi de zikreden ve onu müceddidler arasında gösteren Reşîd Rızâ Neylü’l-evṭâr’ı en iyi ahkâmü’l-hadîs, İrşâdü’l-fuḥûl’ü de en iyi fıkıh usulü kitaplarından biri diye nitelemektedir. Reşîd Rızâ’nın yaklaşımları, Şevkânî’nin bazı eserlerinin hayli erken sayılabilecek bir dönemde yayımlanmasını ve İslâm dünyasının merkezî bölgelerinde hızla tanınmasını sağlamıştır. Şevkânî’nin öğrencilerinden Abdülhak b. Fazlullah Benâresî ve Hüseyin (Hasan) b. Muhsin es-Seb‘î el-Ensârî’nin öğrencisi olan Sıddîk Hasan Han onun düşünce ve eserlerini Hindistan’a taşımıştır. Sıddîk Hasan Han, Şevkânî’nin çeşitli eserleri üzerine şerh ve ihtisarlar kaleme alıp Hindistan’daki modern Selefîliğin Şevkânî’nin eserleri çerçevesinde teşekkül etmesini sağlamıştır. Modern İslâm düşüncesinin önde gelen simalarıyla klasik İslâm medeniyetindeki ilim geleneğinin ana damarını savunan müellifler arasındaki tartışmalarda Şevkânî kendisine en çok atıfta bulunulan kişilerden biri olmuştur. Nitekim gerek Zâhid Kevserî ile Muhammed Abduh’un talebeleri gerekse Abdülhay el-Leknevî ile Sıddîk Hasan Han arasında geçen tartışmaların başlıca konularından biri Şevkânî’nin görüşlerinin ilmî değeridir. Öte yandan Vehhâbî hareketine mensup bazı müellifler Şevkânî’nin görüşleriyle bu hareket arasındaki benzerliklerden yola çıkarak onu Vehhâbî önderlerin içinde tanıtmaya gayret etmiş, böylece Arap yarımadasının Yemen dışında kalan kısmında da Şevkânî’nin benimsenmesini sağlamıştır.
Eserleri. Şevkânî aşağıda kaydedilenler dışında akîde, fıkıh, tefsir ve hadise, Arap diline ve mantığa dair çeşitli risâlelerini el-Fetḥu’r-rabbânî min fetâva’l-İmâm eş-Şevkânî ismiyle bir araya getirmeye çalışmıştır. Bu mecmuanın bazı kısımları kaybolmuşsa da Muhammed Subhî b. Hasan Hallâk başkanlığında bir grup tarafından tamamlanarak 218 risâleden oluşan on iki cilt halinde neşredilmiştir (San‘a 1402/2002). Eserlerinde bir yandan otuz yaşına varmadan mutlak ictihad derecesine ulaştığını, diğer yandan çalışmalarının doğruyu yanlıştan ayırt edici bir kıstas olduğunu çeşitli vesilelerle vurgulayan Şevkânî, muhaliflerini eleştirirken bazan hayli sert ifadeler kullanan ve özgüvenini muhataplarına hissettiren bir üslûba sahiptir. A) Fıkıh. 1. İrşâdü’l-fuḥûl* ilâ taḥḳīḳi’l-ḥaḳ min ʿilmi’l-uṣûl. Şevkânî’nin geç dönem çalışmalarından olup kendi görüşlerini de eklediği karşılaştırmalı bir fıkıh usulü eseri niteliğindedir (Kahire 1327, 1347, 1356). 2. es-Seylü’l-cerrârü’l-mütedeffiḳ ʿalâ ḥadâʾiḳi’l-Ezhâr. 1235’te (1820) tamamlanan eser Şevkânî’nin en önemli fürû-i fıkıh çalışması kabul edilmektedir (I-II, Kahire 1971; nşr. Mahmûd İbrâhim Zâyed, I-IV, Beyrut 1405/1985). İmam İbnü’l-Murtazâ’nın Kitâbü’l-Ezhâr fî fıḳhi’l-eʾimmeti’l-eṭhâr’ı üzerine yazılmış bir şerh olmakla birlikte yer yer ağır ifadelerle metinde benimsenen görüşlerin eleştirisinin yapıldığı bu eser için İbn Herîve es-Semâvî, el-Ġuṭamṭamü’z-zeḫḫârü’l-mütedeffiḳ ʿalâ ḥadâʾiḳi’l-ezhâr li-yüṭahhirahû min ricsi’s-Seyli’l-cerrâr adıyla bir reddiye kaleme almıştır. Eseri, Hasan b. Ahmed Âkiş ez-Zamdî Nüzhetü’l-ebṣâr mine’s-Seyli’l-cerrâr ve Abdurrahman b. Muhammed el-Amrânî Muḫtaṣarü’s-Seyli’l-cerrâr adıyla ihtisar etmiştir. 3. el-Ḳavlü’l-müfîd fî edilleti’l-ictihâd ve’t-taḳlîd. Şevkânî’nin ictihad ve taklid hakkındaki görüşlerini en geniş çerçevede ele aldığı eseridir. İbn Kayyim el-Cevziyye’nin İʿlâmü’l-muvaḳḳıʿîn’inden önemli ölçüde faydalanıldığı anlaşılan eserin birçok baskısı bulunmaktadır (Kahire 1340, 1347, 1411/1991). 4. ed-Dürerü’l-behiyye fi’l-mesâʾili’l-fıḳhiyye (Tanta 1408/1987, 1991; Riyad 1413/1992). 1217’de (1802) tamamlanan bu muhtasar fürû-i fıkıh eseri üzerine müellif ed-Derâri’l-muḍıyye şerḥu’d-Düreri’l-behiyye, oğlu Ahmed b. Muhammed es-Sümûtü’ẕ-ẕehebiyyetü’l-ḥâviye li’d-Düreri’l-behiyye ve Sıddîk Hasan Han er-Ravżatü’n-nediyye şerḥu’d-Düreri’l-behiyye adlarıyla şerhler yazmıştır.
B) Hadis. 1. Neylü’l-evṭâr şerḥu Münteḳa’l-aḫbâr. Mecdüddin İbn Teymiyye’nin ahkâm hadislerini bir araya getirdiği Münteḳa’l-aḫbâr min eḥâdîs̱i seyyidi’l-aḫyâr adlı kitabının şerhi olup 1793-1797 yılları arasında kaleme alınmıştır. 1297’deki (1880) ilk baskısından sonra birçok defa basılan eserde müellifin İbn Hacer’in Fetḥu’l-bârî ve Telḫîṣü’l-ḥabîr’i ile Nevevî’nin el-Minhâc’ından önemli ölçüde yararlandığı anlaşılmaktadır. Şevkânî’nin ilk dönem eserlerinden olduğu için Hâdevî görüşlerinin sonrakilerine göre daha fazla yer aldığı kitabı İbrâhim İbrâhim Hilâl Nüzûlü meni’tteḳā bi-keşfi aḥvâli’l-Münteḳā, Halîl Abdurrahman Ak Muḫtaṣaru Neyli’l-evṭâr ve Faysal b. Abdülazîz Mübârek Bustânü’l-aḫbâr adıyla ihtisar etmiştir. 2. el-Fevâʾidü’l-mecmûʿa* fi’l-eḥâdîs̱i’l-mevżûʿa. Müellifin, mevzû hadis sahasında daha önce yazılan eserleri bir araya getirmek amacıyla 1248’de (1832) kaleme aldığı bu eser (1303; Kahire 1380/1960) Mehmet Emin Akın tarafından Mevzu Hadisler ismiyle Türkçe’ye tercüme edilmiştir (Ankara 2006). 3. İrşâdü’l-ġabî ilâ meẕhebi Ehli’l-beyt fî ṣaḥbi’n-nebî. Sahâbeye beddua ve hakaret etmeye Ehl-i beyt’e mensup âlimlerin de karşı olduğunu göstermek maksadıyla yazılmıştır (Amman 2006). 4. Tuḥfetü’ẕ-ẕâkirîn bi-ʿUddeti’l-Ḥıṣni’l-ḥaṣîn min kelâmi seyyidi’l-mürselîn. İbnü’l-Cezerî’nin zikir ve dua ile ilgili hadisleri derlediği eserinin tahrîc ağırlıklı şerhidir (Kahire 1350, 1381; Beyrut 1988). 5. Derrü’s-seḥâbe fî menâḳıbi’l-ḳarâbe ve’ṣ-ṣaḥâbe. Şevkânî’nin büyük ölçüde Mecmaʿu’z-zevâʾid ve Kenzü’l-ʿummâl’den faydalanıp kaleme aldığı anlaşılan bu eserinde sahâbe, Ehl-i beyt, tâbiîn ve sonraki nesillere mensup bazı kişilerin fazilet ve menkıbeleri ele alınmaktadır (Dımaşk 1984, 1411/1990). 6. Ḳaṭrü’l-velî ʿalâ ḥadîs̱i’l-velî. “Kim benim bir velîme düşmanlık ederse ona savaş ilân ederim” meâlindeki hadisin (Buhârî, “Riḳāḳ”, 38) şerhi mahiyetindeki eserde gerçek velînin kimler olduğu, velâyet makamına nasıl ulaşılacağı, sahâbeden itibaren velîlerin gösterdiği kerametler gibi konuların yanı sıra mukallidlere yönelik eleştiriler ve hîle-i şer‘iyyelerin yanlışlığı gibi meseleler de işlenmektedir (Kahire 1969). 7. Veblü’l-ġamâm ḥâşiye ʿalâ Şifâʾi’l-evâm. Emîr Ebû Tâlib Hüseyin b. Bedreddin’e ait Şifâʾü’l-evâm fî eḥâdîs̱i’l-aḥkâm li’t-temyîz beyne’l-ḥelâl ve’l-ḥarâm isimli ahkâm hadisleri şerhine yazılan hâşiye olup Şifâʾü’l-evâm ile birlikte üç cilt halinde basılmıştır (1996).
C) Akaid. 1. ed-Dürrü’n-nażîd fî iḫlâṣi kelimeti’t-tevḥîd. Kadı Muhammed b. Ahmed Meşham’ın peygamberler, velî-ler ve büyük insanlarla tevessülün hükmünü sorması üzerine 1214 (1799) yılında kaleme alınmıştır (Kahire 1340, 1343; Riyad 1414/1994). 2. et-Tuḥaf fi’l-irşâd ilâ meẕhebi’s-Selef. 1228’de (1813) yazılan eserde Allah’ın zât ve sıfatları hakkındaki yorumlar arasında en isabetlisinin Selef’e ait görüş olduğu ispata çalışılmaktadır. 3. Tenbîhü’l-efâżil ʿalâ mâ verade fî ziyâdeti’l-ʿumri ve nuḳṣânihî mine’d-delâʾil. Kaderin değişebilirliği ve ömrün uzayıp kısalabileceğine dair bir eseridir (San‘a 1990). Şevkânî’nin kelâm sahasında dikkat çeken eserleri arasında el-ʿİḳdü’s̱-s̱emîn fî is̱bâti veṣâyeti emîri’l-müʾminîn, el-Muḫtaṣarü’l-bedîʿ fi’l-ḫalḳi’l-vasîʿ, el-Ḳavlü’ṣ-ṣâdıḳ fî imâmeti’l-fâsıḳ, Şerḥu’ṣ-ṣudûr fî taḥrîmi refʿi’l-ḳubûr, Baḥs̱ün fî enne icâbete’d-duʿâʾ lâ yünâfiʿ sebḳa’l-ḳażâʾ ve Keşfü’l-estâr fî ibṭâli men ḳāle bi-fenâʾi’d-dâr zikredilebilir.
D) Diğer Eserleri. 1. Fetḥu’l-ḳadîr* el-câmiʿ beyne fenneyi’r-rivâye ve’d-dirâye min ʿilmi’t-tefsîr. Modern dönemin en yaygın tefsirleri arasındadır. Şevkânî’nin ayrıca her birinde farklı bir âyeti tefsir ettiği ondan fazla risâlesi bulunmaktadır (I-V, Kahire 1349-1351). 2. el-Bedrü’ṭ-ṭâliʿ* bi-meḥâsini men baʿde’l-ḳarni’s-sâbiʿ. Müctehid olarak nitelenebilecek kişilerin VII. (XIII.) yüzyıl ve sonrasında da yaşamış olduğunu göstermek amacıyla kaleme alınmıştır (I-II, Kahire 1348). 3. İtḥâfü’l-ekâbir bi-isnâdi’d-defâtir. Şevkânî’nin hocaları, öğrencileri ve icâzet aldığı eserleri hakkındadır (Haydarâbâd 1328; Beyrut 1999). 4. Dîvânü’ş-Şevkânî eslâkü’l-cevher (Dımaşk 1402/1982). Şevkânî’nin oğlu Ali tarafından derlenen şiirlerinden oluşmaktadır. 5. Edebü’ṭ-ṭaleb ve müntehe’l-ereb. Müellifin çeşitli amaçlara yönelik eğitim çalışmaları için İslâm ilimleri merkezli müfredatlar sunduğu ve bu çerçevede kendi tecrübelerini anlattığı eseridir (Beyrut 1402/1982, 1421/2000). 6. ed-Devâʾü’l-ʿâcil li-defʿi’l-ʿadüvvi’ṣ-ṣâʾil (Kahire 1343, 1348; er-Resâʾilü’s-selefiyye içinde, Beyrut 1991). Şevkânî’nin Yemen toplumunda gördüğü problemleri ve teklif ettiği çözüm yollarını işleyen eseridir. 7. İrşâdü’s̱-s̱iḳāt ilâ ittifâḳi’ş-şerâʾiʿ ʿale’t-tevḥîd ve’n-nübüvve ve’l-meʿâd. Bu risâlede tevhid, Hz. Muhammed’in peygamberliği ve âhiretin varlığı üç ilâhî dinin kaynaklarından hareketle ispat edilmeye çalışılmakta, yahudi düşünürü İbn Meymûn âhiretle ilgili görüşlerinden dolayı eleştirilmekte ve İbn Sînâ’nın bu konuda onun görüşlerini benimsediği iddia edilmektedir (Beyrut 1404/1984).
Şevkânî hakkında ilk eser talebesi olan Muhammed b. Hasan ez-Zimârî’nin Kitâbü’t-Tiḳṣâr fî cîdi ʿallâmeti’l-eḳālîm ve’l-emṣâr’ı olup müellif burada Şevkânî’nin hocalarını ve talebelerini geniş bir şekilde ele almaktadır. Şevkânî’ye dair kaleme alınan ilk modern akademik çalışmaların Ahmed Hâfız el-Hakemî’nin eş-Şevkânî edîben ve şâʿiren (1977), İbrâhim İbrâhim Hilâl’in el-İmâmü’ş-Şevkânî ve’l-ictihâd ve’t-taḳlîd (Kahire 1979) adlı eserleri olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca Hüseyin b. Abdullah el-Amrî’nin el-İmâmü’ş-Şevkânî: Râʾidü ʿaṣrih (Beyrut 1990), Kāsım Muhammed Gālib eş-Şercî’nin el-İmâmü’ş-Şevkânî: ʿAṣruhû ve fikruh (Beyrut 1988), Şa‘bân Muhammed İsmâil’in el-İmâmü’ş-Şevkânî ve menhecühû fî uṣûli’l-fıḳh (Devha 1989), Ziyâd Ali’nin el-Fikrü’s-siyâsî ve’l-ḳānûnî ʿinde’ş-Şevkânî (Beyrut 1999) ve Halîme Bûkerûşe’nin Meʿâlimü tecdîdi’l-menheci’l-fıḳhî nümûẕecü’ş-Şevkânî (Devha 2002) isimli çalışmaları modern Şevkânî literatürünün önemli eserleri arasındadır. XX. yüzyılın son çeyreğinden itibaren değişik İslâm ülkelerinde hakkında onlarca doktora ve yüksek lisans çalışması yapılan Şevkânî’ye dair Türkiye’de Adil Yavuz doktora, Hasan Arslan, Yakup Bıyıkoğlu ve Nail Okuyucu yüksek lisans tezi hazırlamıştır. Batı’daki çalışmalar arasında dikkat çeken Bernard Haykel’in Revival and Reform: The Legacy of Muḥammed al-Shawkānī adlı eserinde Şevkânî’nin hayatı ve çalışmalarını çevreleyen tarihî şartlar ayrıntılı biçimde ele alınmakla birlikte onun görüşleri ve katkıları yüzeysel bir şekilde anlatılmaktadır. San‘a Üniversitesi’nin 1990’da düzenlediği Şevkânî sempozyumunda sunulan tebliğlerden bazıları Dirâsât Yemeniyye dergisinde yayımlanmıştır.
BİBLİYOGRAFYA Şevkânî, Neylü’l-evṭâr (nşr. İsâmüddin es-Sabâbetî), Kahire 1426/2005, I, 11-12; a.mlf., es-Seylü’l-cerrâr (nşr. M. Subhî Hasan Hallâk), Dımaşk-Beyrut 1426/2005, I, 88, 143, 177, 351; II, 596; a.mlf., Fetḥu’l-ḳadîr, I, 12, 13, 272; III, 397; V, 440; a.mlf., el-Fetḥu’r-rabbânî min fetâva’l-İmâm eş-Şevkânî (nşr. M. Subhî Hasan Hallâk), San‘a 1423/2002, V, 2595, 2610; a.mlf., Baḥs̱ün fî kevni aʿẓami esbâbi’t-teferruḳ fi’d-dîn hüve ʿilmü’r-reʾy (el-Fetḥu’r-rabbânî içinde), V, 2441-2464; a.mlf., Buġyetü’l-müstefîd fi’r-red ʿalâ men enkera’l-ʿamele bi’l-ictihâd min ehli’t-taḳlîd (a.e. içinde), V, 2265, 2268, 2275; a.mlf., et-Teşkîk ʿale’t-tefkîk li-ʿuḳūdi’t-teşkîk (a.e. içinde), V, 2111-2160; a.mlf., Veblü’l-ġamâm ḥâşiye ʿalâ Şifâʾi’l-evâm, [baskı yeri yok] 1416/1996 (Cem‘iyyetü ulemâi’l-Yemen), II, 168-169; a.mlf., ed-Derâri’l-muḍıyye şerḥu’d-Düreri’l-behiyye (nşr. M. Subhî Hasan Hallâk), San‘a 1414/1993, I, 165; a.mlf., eṣ-Ṣavârimü’l-ḫıdâdü’l-ḳāṭıʿa li-ʿalâʾiḳi maḳālâti erbâbi’l-ittiḥâd (nşr. M. Subhî Hasan Hallâk), San‘a 1411/1990, s. 32, 37; a.mlf., ed-Dürrü’n-nażîd fî iḫlâṣi kelimeti’t-tevḥîd (er-Resâʾilü’s-selefiyye fî iḥyâʾi sünneti ḫayri’l-beriyye [nşr. Hâlid Abdüllatîf] içinde), Beyrut 1411/1991, s. 1-47; a.mlf., et-Tuḥaf fî meẕâhibi’s-selef (nşr. Selîm b. Abdülhâdî – Ali Hasan Ali Abdülhamîd), Desûk 1409/1988, s. 39-48; Leknevî, İbrâzü’l-ġayyi’l-vâḳıʿ fî Şifâʾi’l-ʿay: Naḳdü evhâmi Ṣıddîḳ Ḥasan Ḫân (nşr. Salâh M. Ebü’l-Hac), Amman 1421/2000, s. 18-19; a.mlf., Ẓaferü’l-emânî (nşr. Takıyyüddin Nedvî), Dübey 1995, s. 484; Sıddîk Hasan Han, Ebcedü’l-ʿulûm, Beyrut 1978, III, 201-205; Muhammed b. Hasan ez-Zemârî, Ḥayâtü’l-İmâm eş-Şevkânî: Kitâbü’t-Tiḳṣâr fî cîdi zamâni ʿallâmeti’l-eḳālîm ve’l-emṣâr şeyḫi’l-İslâm Muḥammed b. ʿAlî eş-Şevkânî (nşr. Muhammed b. Ali el-Ekva‘), San‘a 1990; Serkîs, Muʿcem, I, 1160; Ahmed Emîn, Züʿamâʾü’l-ıṣlâḥ fi’l-ʿaṣri’l-ḥadîs̱, Beyrut, ts. (Dârü’l-kitâbi’l-Arabî), s. 22; Abdülhay el-Hasenî, Nüzhetü’l-ḫavâṭır, VII, 240; M. Zâhid Kevserî, Maḳālât, Kahire, ts. (Matbaatü’l-envâr), s. 64, 218, 337; a.mlf., Muḳaddimât, Dımaşk-Beyrut 1997, s. 405; İbrâhim İbrâhim Hilâl, el-İmâmü’ş-Şevkânî ve’l-ictihâd ve’t-taḳlîd, Kahire 1979, s. 9; a.mlf., Min Nuḳati’l-iltiḳāʿ beyne’l-imâmeyn Muḥammed ʿAbduh ve’l-İmâmi’ş-Şevkânî, Kahire 1987; Ahmed Hüseyin Şerefeddin, Târîḫu’l-fikri’l-İslâmî fi’l-Yemen, Riyad 1400/1980, s. 204; Abdülhay el-Kettânî, Fihrisü’l-fehâris, I, 409; Abdülazîz el-Mekālih, Ḳırâʾe fî fikri’z-Zeydiyye ve’l-Muʿtezile, Beyrut 1982, s. 224; M. Hüseyin ez-Zehebî, et-Tefsîr ve’l-müfessirûn, Kahire 1405/1985, II, 273-287; Abdülganî Kāsım Gālib eş-Şercî, el-İmâmü’ş-Şevkânî ḥayâtühû ve fikrüh, Beyrut 1988; Hüseyin b. Abdullah el-Amrî, Miʾetü ʿâm min târîḫi’l-Yemeni’l-ḥadîs̱, Dımaşk 1988, s. 62-65; a.mlf., el-İmâm eş-Şevkânî: Râʾidü ʿaṣrih, Beyrut 1411/1990, tür.yer.; a.mlf., “Ḥareketü’t-tecdîd ve’l-ıṣlâḥ fi’l-Yemen fi’l-ʿaṣri’l-ḥadîs̱”, el-İctihâd, sy. 9, Beyrut 1990, s. 175-193; Şa‘bân M. İsmâil, el-İmâmü’ş-Şevkânî ve menhecühû fî uṣûli’l-fıḳh, Devha 1989, s. 49; Abdullah Nûmsûk, Menhecü’l-imâmi’ş-Şevkânî fi’l-ʿaḳīde, Beyrut 1994, s. 33, ayrıca bk. tür.yer.; B. Haykel, “al-Shawkânî and the Jurisprudental Unity of Yemen”, Le Yemen, passé et present de l’unité, Provence 1994, s. 53-65; a.mlf., “Reforming Islam by Dissolving The Madhâhib: Shawkânî and his Zaydî Detractors in Yemen”, Studies in Islamic Legal Theory (ed. B. Weiss), Leiden 2002, s. 352; a.mlf., Revival and Reform in Islam: The Legacy of Muhammad el-Shawkānī, Cambridge 2003, tür.yer.; a.mlf., “Rebellion, Migration or Consultative Democracy? The Zaydis and their Detractors in Yemen”, el-Mesâr, I/1, McLean 2000, s. 38-40; a.mlf., “ʿUlemâʾü ehli’l-ḥadîs̱ ʿinde Zeydiyyeti’l-Yemen”, a.e., II/2 (2001), s. 50-53; Semîr Hüsnî Hüseyin Ebû Seyf, el-İmâm eş-Şevkânî ve menhecühû fi’l-fıḳhi’l-İslâmî min ḫilâli kitâbihi’s-Seyli’l-cerrâr (yüksek lisans tezi, 1997), el-Câmiatü’l-Ürdüniyye 1997, s. 131, 143; İsmâil b. Ali el-Ekva‘, ez-Zeydiyye neşʾetühâ ve muʿteḳadâtühâ, [baskı yeri yok] 1421/2000, s. 40-58; Nail Okuyucu, Şevkânî’nin Fıkıh Tarihi Anlayışı ve Mezheblere Bakışı (yüksek lisans tezi, 2008), MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 102-108; Muhammed b. Muhammed Zebâre, Neylü’l-vaṭar min terâcimi ricâli’l-Yemen fi’l-ḳarni’s̱-s̱âlis̱ ʿaşer, San‘a, ts. (Merkezü’d-Dirâsât ve’l-ebhâsü’l-Yemeniyye), I-II, tür.yer.; R. Peters, “Idjtihad and Taqlid in 18th and 19th Century Islam”, WI, XX/3-4 (1980), s. 138; Hamed el-Câsir, “el-İmâm Muḥammed b. ʿAlî eş-Şevkânî ve mevḳıfühû mine’d-daʿveti’s-selefiyyeti’l-ıṣlâḥiyye”, ed-Dirʿiyye, III/10, Riyad 2000, s. 13-19; III/11-12 (2000-2001), s. 16-21.
Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2010 yılında İstanbul’da basılan 39. cildinde, 22-28 numaralı sayfalarda yer almıştır.