SEYFEDDİN GAZİ II

Seyfüddîn el-Gāzî b. Kutbiddîn Mevdûd b. İmâdiddîn Zengî (ö. 576/1180)

Musul atabegi (1170-1180).

Müellif:

545 (1150) yılı civarında doğdu. Musul atabegi Kutbüddin Mevdûd’un oğludur. Kutbüddin Mevdûd yerine diğer oğlu (II.) İmâdüddin Zengî’nin geçmesini istediyse de Mardin Artuklu Beyi Timurtaş’ın kızı olan annesi, Musul Valisi Fahreddin Abdülmesîh ile iş birliği yaparak II. Seyfeddin Gazi’yi Musul atabegi ilân etti (565/1170). İmâdüddin Zengî de amcası Halep Atabegi Nûreddin Mahmud Zengî’ye şikâyette bulundu. Fahreddin Abdülmesîh’in yeğenleri üzerindeki tahakkümüne son vermek isteyen Nûreddin Mahmud Habur, Nusaybin, Rakka ve Harran’ı ele geçirdi (Muharrem 566 / Eylül-Ekim 1170). II. Seyfeddin Gazi’ye ait Sincar’ı alıp İmâdüddin Zengî’ye verdi, ardından Musul’a yürüdü. Ara buluculuk girişiminde bulunan Azerbaycan Atabegi Şemseddin İldeniz’e niyetinin Musul’u almak değil yeğenleri arasındaki ihtilâfı çözmek olduğunu söyleyerek şehre girdi (13 Cemâziyelevvel 566 / 22 Ocak 1171). Abdülmesîh’i Musul valiliğinden azledip yerine adamlarından Sâdeddin Gümüştegin’i getirdi. Bu arada halifenin kendisine gönderdiği hil‘ati Seyfeddin Gazi’ye giydirerek onun Musul hâkimiyetini tasdik etti. Aralarındaki anlaşmaya göre Seyfeddin Gazi, amcası Nûreddin Mahmud’a tâbi olacak ve Nûreddin’in sefer sırasında zaptettiği yerler de kendisinde kalacaktı. Ayrıca Sincar Musul’dan ayrılıyor, burada atabegliğin başka bir şubesi kurulmuş oluyordu.

567 (1172) yılında Nûreddin Mahmud Zengî’nin Antakya ve Trablus bölgesinde Haçlılar’a karşı giriştiği bir sefere muhtemelen II. Seyfeddin Gazi’ye bağlı birlikler de katıldı. 569’da (1173-74) Nûreddin Mahmud, Mısır’a yapacağı sefer sırasında Haçlılar’a karşı Dımaşk’ın güvenliğini sağlamak üzere II. Seyfeddin Gazi’yi yanına çağırdı. Ordusuyla birlikte Suriye’ye doğru ilerlerken Nûreddin Mahmud’un ölümüyle Halep Atabegliği’ne tâbi olmaktan kurtulan Seyfeddin Gazi, amcasının vefatını onun daha önce zaptettiği Musul Atabegliği’ne bağlı toprakları geri almak için bir fırsat kabul etti ve Harran, Nusaybin, Habur, Urfa, Seruç, Rakka, Cezîre-i İbn Ömer’i (Cizre) ele geçirdi.

Nûreddin Mahmud’un ölümü ve yerine oğlu el-Melikü’s-Sâlih İsmâil’in geçmesi onun Mısır’daki nâibi Selâhaddîn-i Eyyûbî’yi harekete geçirdi. Selâhaddin’in el-Melikü’s-Sâlih’i himaye bahanesiyle Dımaşk’ı almaya teşebbüs etmesi üzerine Halepli idareciler Seyfeddin Gazi’den yardım istediler. Bu durum, atabegliğin bölünmüş olan topraklarını birleştirmek için büyük bir fırsat olmasına rağmen Selâhaddin ile savaşma konusundaki tereddüdü Seyfeddin Gazi’nin inisiyatifi kaybetmesine yol açtı. Bundan yararlanan Selâhaddin önce Dımaşk’ı, ardından Ba‘lebek, Hama, Humus, Rakka ve Seruç’u ele geçirdi (1174). II. Seyfeddin Gazi, Sincar hâkimi olan kardeşi İmâdüddin Zengî’den Selâhaddîn-i Eyyûbî’ye karşı düzenleyeceği sefere katılmasını istedi. Ancak İmâdüddin, kendisini Musul atabegi yapmayı vaad eden Selâhaddin ile iş birliğini tercih etti. Seyfeddin Gazi bunun üzerine Sincar’ı kuşattı. Diğer taraftan kardeşi İzzeddin Mesud kumandasındaki bir orduyu Selâhaddin’e karşı gönderdi. Ancak bu ordu Selâhaddin’e mağlûp olunca (570/1175) Sincar muhasarasını kaldırmak zorunda kaldı. Ertesi yıl Mardin ve Hısnıkeyfâ Artukluları’ndan yardım alarak 6000 kişilik bir orduyla Selâhaddin’in üzerine yürüdü. Bu sırada Selâhaddin askerlerinin önemli bir kısmını Mısır’a gönderdiği için durum müsait görünüyordu. Ancak Nusaybin’e gelip kışı burada geçiren Seyfeddin Gazi’nin ordusunda gereksiz bekleyiş yüzünden hoşnutsuzluk başladı. Bu arada Mısır’dan dönen kuvvetleri kendisine katılınca Selâhaddin güçlendi. İki ordu Halep civarında Tel Sultan mevkiinde karşılaştı. Musul askerleri, sancaklar çukura dikildiği için Seyfeddin Gazi’nin yenilgiye uğradığını zannedip neredeyse savaşmadan dağıldılar (571/1176). Seyfeddin Gazi kardeşi İzzeddin Mesud’u şehri korumak için Halep’e gönderdi, kendisi Musul’a döndü. Selâhaddîn-i Eyyûbî’nin Menbic, Bizâa ve Azâz gibi müstahkem mevkileri ele geçirmesi Musul ile Halep arasındaki bağlantıyı tehlikeye soktu. II. Seyfeddin Gazi, Selâhaddin’in Halep’i de kuşatması üzerine kuşatmayı kaldırması karşılığında Suriye’de ele geçirdiği yerleri ona bıraktı ve onun Mısır hâkimiyetinin tanınması şartıyla Halep Atabegliği’yle yaptığı anlaşmayı onaylamak zorunda kaldı. Seyfeddin Gazi, uğradığı bu yenilgilerin ardından atabegliğin durumunu güçlendirmek için bazı tedbirler aldı. Babası İmâdüddin Zengî döneminden beri Musul’da önemli görevlerde bulunmuş olan Ebü’l-Hasan Celâleddin Ali b. Cemâleddin el-İsfahânî’yi vezirliğe, Mücâhidüddin Kaymaz’ı nâibliğe ve ordu kumandanlığına tayin etti (571/1176).

II. Seyfeddin Gazi yakalandığı verem hastalığı ve menenjitten kurtulamayıp otuz yaşlarında vefat etti (3 Safer 576 / 29 Haziran 1180). Hastalığı şiddetlenince yerine oğlu Muizzüddin Sencer Şah’ın geçmesini vasiyet etti. Ancak daha sonra Selâhaddîn-i Eyyûbî’nin atabegliği için oluşturduğu tehdidi göz önüne alarak kumandanlarından yerine kardeşi İzzeddin Mesud’u geçirmelerini istedi, oğullarına da ona tâbi olmalarını söyledi. Bu sırada Muizzüddin Sencer Şah’ı Cezîre-i İbn Ömer valiliğine tayin etti. Güzel ahlâkı, akıllılığı, vakarı dolayısıyla kaynaklarda ondan övgüyle bahsedilmektedir.

BİBLİYOGRAFYA
İbnü’l-Esîr, et-Târîḫu’l-bâhir fi’d-devleti’l-Atâbekiyye bi’l-Mevṣıl (nşr. Abdülkādir Ahmed Tuleymât), Kahire 1382/1963, s. 146, 152-155, 175-177, 180; a.mlf., el-Kâmil (trc. Abdülkerim Özaydın), İstanbul 1987, XI, 286, 292-294, 325-327, 336-338, 342-346, 369-370; Bündârî, Sene’l-Berḳı’ş-Şâmî (nşr. Ramazan Şeşen), Beyrut 1971, I, 93-94, 97, 138; İbn Hallikân, Vefeyât, IV, 4-5; Nüveyrî, Nihâyetü’l-ereb, XXVII, 179-183; N. Elisséeff, Nūr ad-Dīn, Damas 1967, I, 657-662, 694-696; Hüseyin Ali ed-Dakuki, Kuzey Irak’ta Atabegler Hakimiyeti (doktora tezi, 1975), İÜ Ed.Fak., s. 113-127; Saîd ed-Dîvecî, Târîḫu’l-Mevṣıl, Musul 1402/1982, s. 293-296; Ramazan Şeşen, Salâhaddîn Eyyûbî ve Devlet, İstanbul 1987, s. 69-72; Gülay Öğün Bezer, Begteginliler (Erbil’de Bir Türk Beyliği), İstanbul 2000, s. 55-64; “Gazi Sayf al-Dīn”, İA, IV, 734.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2009 yılında İstanbul’da basılan 37. cildinde, 31-32 numaralı sayfalarda yer almıştır.