ŞEYHÎZÂDE

(ö. 1078/1667)

Osmanlı âlimi.

Müellif:

Babası Gelibolulu Şeyhî Mehmed Efendi’ye nisbetle Şeyhîzâde diye şöhret bulmuştur. Şeyhülislâm Hoca Abdürrahim Efendi’nin damadı olduğu için Damad Efendi olarak da bilinir. Dedesinin adı Süleyman’dır. Kardeşi Şeyhîzâde Şerif Mehmed Efendi de ulemâdan olup müderrislik yapmıştır. Şeyhîzâde Abdurrahman uzun süre Şeyhülislâm Zekeriyyâzâde Yahyâ Efendi’nin mülâzemetinde bulundu. 1050 yılının Rebîülâhirinde (Temmuz 1640) Merdûmiye Medresesi’ne müderris tayin edildi. Şâban 1052’de (Kasım 1642) Şeyhülislâm Hüseyin Efendi Medresesi, Muharrem 1056’da (Şubat 1646) Kasım Paşa Medresesi müderrisliğine nakledildi. Aynı yılın şâban (eylül) ayında getirildiği Selânik kadılığından Rebîülâhir 1057’de (Mayıs 1647) azledilerek şevval (kasım) ayında Edirne kadılığına gönderildi. Rebîülâhir 1058’de (Mayıs 1648) Edirne kadılığından azledildi ve Safer 1061’de (Şubat 1651) Boyabat kazası kendisine arpalık olarak verildi. Şevval 1065’te (Ağustos 1655) İstanbul kadısı oldu. Şâban 1066’da (Haziran 1656) yine azledilip Balıkesir kazası arpalık olarak verildi. Receb 1071’de (Mart 1661) ikinci defa İstanbul kadılığına getirildi. Şevval 1072’de (Mayıs 1662) Anadolu kazaskerliğine tayin edildi. Şevval 1073’te (Mayıs 1663) emekli oldu ve kendisine Hezargrad kazası arpalık olarak verildi. Cemâziyelevvel 1076’da (Kasım 1665) ikinci defa Anadolu kazaskerliğine ve Muharrem 1077’de (Temmuz 1666) Rumeli kazaskerliğine getirildi. Aynı yılın şâban ayında azledilerek Tırlova ve Sahrâ kazaları arpalık olarak verildi. Rebîülevvel 1078’de (Ağustos 1667) vefat etti ve Edirnekapı dışındaki Emîr Buhârî Tekkesi’nin civarında defnedildi. Mezarının Kemalpaşazâde’nin mezarının yakınlarında bulunduğu belirtilir. Mezar taşında, “Bir gedâ çıktı dedi târîhin/Rabbenâ kıl makāmını cennet” tarih beytinin yazılı olduğu kaydedilir. Şeyhîzâde Abdurrahman’ın özellikle fıkıh bilgisi yanında üstün ahlâkıyla tanındığı belirtilir. Malının üçte birini vasiyet ederek Hüsrev Bey Mescidi’ni camiye çevirmiştir.

Şeyhîzâde Abdurrahman’ın Mecmaʿu’l-enḥur fî şerḥi Mülteḳa’l-ebḥur adlı meşhur eseri İbrâhim b. Muhammed el-Halebî’ye ait kitabın şerhi olup şârihin lakabına nisbetle Dâmâd ismiyle tanınmıştır. Eserin girişinde Şeyhî Mülteḳā’nın muhtelif şerhlerinin yapıldığını, ancak bunlardan bazılarının çok kısa olup anlaşılamadığını, bazılarının ise çok uzun olduğunu kaydederek yeterince izahat vermekle birlikte fazla ayrıntıya girmeyen bir şerh kaleme almayı hedeflediğini belirtir. Geleneksel şerh usulünün takip edildiği eserde Hanefî mezhebine ait görüşlerin yanında zaman zaman diğer mezheplerin görüşlerine de işaret edilir. I. cildi 14 Zilkade 1070 (22 Temmuz 1660), II. cildi 19 Cemâziyelâ-hir 1077 (17 Aralık 1666) tarihinde Edirne’de tamamlanmıştır. Mülteḳā’nın en yaygın şerhlerinden olan Mecmaʿu’l-enḥur Osmanlı döneminin temel fıkıh metinleri arasında önemli bir yere sahiptir. Mecelle’nin hazırlanmasında sıkça başvurulan kaynaklardan olup Mecelle’deki 270 maddenin tamamen ve yaklaşık seksen maddenin kısmen Mülteḳā ve Mecmaʿu’l-enḥur’dan alındığı belirtilmektedir (Has, A Study of Ibrahim al-Halabī, s. 337-345; DİA, XXXI, 551). Eserin müstakil halde ve Haskefî’nin ed-Dürrü’l-münteḳā adlı Mülteḳā şerhiyle birlikte birçok baskısı yapılmıştır (meselâ: I-II, İstanbul 1240, 1241, 1252, 1264, 1273, 1287, 1292, 1300, 1310, 1329; Kahire 1298; nşr. Halîl İmrân el-Mansûr, I-IV, Beyrut 1419/1998).

Kaynaklarda bazı eserlerin isim benzerliğinden dolayı Şeyhîzâde Abdurrahman’a nisbet edildiği görülmektedir. Serkîs ve Ziriklî tarafından kendisine izâfe edilen, sonraki kaynaklarda ve bazı kütüphane kataloglarında bu şekilde kaydedilen (Serkîs, II, 1170-1171; Muʿcemü’l-maḫṭûṭâti’l-mevcû-de, II, 773; DİA, XXVIII, 174), Mâtürîdîler ile Eş‘arîler arasındaki ihtilâflı akaid konularının ele alındığı Naẓmü’l-ferâʾid ve cemʿu’l-fevâʾid, Bafra müftüsü Şeyhzâde Abdürrahim b. Ali el-Amâsî’ye aittir (Osmanlı Müellifleri, I, 334; Özel, s. 132). Bu eserin matbu nüshalarında da (İstanbul 1288; Kahire 1317) müellifin adı Abdürrahim b. Ali Şeyhzâde diye kaydedilmiştir. Yine Şeyhîzâde Abdurrahman’a nisbet edilen Şerḥu Ḳaṣîdeti’l-Bürde (Abdullah Muhammed el-Habeşî, I, 465) ve Hâşiye alâ Envâri’t-tenzîl (a.g.e., I, 330) Şeyhzâde Muhyiddin Mehmed Kocevî’ye (ö. 950/1543) aittir.

BİBLİYOGRAFYA
Keşfü’ẓ-ẓunûn, II, 1815; Uşşâkīzâde İbrâhim, Zeyl-i Şekāik (nşr. H. J. Kissling), Wiesbaden 1965, s. 335-336; Şeyhî, Vekāyiu’l-fuzalâ, I, 118-119, 340-341; Sicill-i Osmânî, III, 314; Osmanlı Müellifleri, I, 334; Serkîs, Muʿcem, II, 1170-1171; Hediyyetü’l-ʿârifîn, I, 549; Ziriklî, el-Aʿlâm (Fethullah), III, 332; Şükrü Selim Has, A Study of Ibrahim al-Halabī with Special Reference to the Multaqa (doktora tezi, 1981), University of Edinburgh, s. 241-245, 337-345; a.mlf., “Mülteka’l-ebhur”, DİA, XXXI, 550-551; Ali Uğur, The Ottoman ‘Ulema in the mid-17th Century: an Analysis of the Vakā’i‘ü’l-Fuzalā of Mehmed Şeyhī Ef., Berlin 1986, s. 313-314; Ahmet Özel, Hanefi Fıkıh Âlimleri, Ankara 1990, s. 113, 115, 132; Sâlihiyye, el-Muʿcemü’ş-şâmil, III, 425-426; Abdullah Muhammed el-Habeşî, Câmiʿu’ş-şürûḥ ve’l-ḥavâşî, Ebû-zabî 1425/2004, I, 330, 465; III, 1842-1843; Muʿcemü’l-maḫṭûṭâti’l-mevcûde fî mektebâti İstânbûl ve Ânâṭûlî (haz. Ali Rıza Karabulut), [baskı yeri ve tarihi yok], II, 773; Yusuf Şevki Yavuz, “Mâtürîdiyye”, DİA, XXVIII, 174.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2010 yılında İstanbul’da basılan 39. cildinde, 86 numaralı sayfada yer almıştır.