SUHUF

Kutsal metinleri ifade eden bir Kur’an terimi.

Müellif:

Arapça sahîfe kelimesinin çoğuludur. Güney Sâmî dilinde “yazmak” anlamındaki sahafa kökünden türediği ileri sürülen sahîfe “yayılmış, açılmış şey; üzerine yazı yazılacak veya yazılmış nesne, kâğıt” anlamlarına gelmekte (, “ṣḥf” md.; , II, 790-791), İslâm öncesi dönemde mektup, hukukî sözleşme, şiir, hitabe ya da bir araya getirilmiş sözleri ifade etmekteydi. Önceleri papirüs ve parşömenden, II. (VIII.) yüzyılın sonlarından itibaren kâğıttan yapılan, İslâm öncesinde ve İslâm’ın ilk yıllarında genelde dinî, hukukî ve tarihî belgeleri kaydetmek amacıyla kullanılan düzgün yüzeyli yazı malzemesine suhuf denilmiştir. Buna göre suhuf kitap, defter veya kürrâse (sekiz sayfalık forma) ile eş anlamlı olarak bütün halinde yahut kısmen kaydedilmiş metni belirtmektedir. Sahîfe Arapça’da benzer anlamlı “kırtâs” ve “varak” kelimelerinden farklı olarak belirli bir yazı malzemesini akla getirmemekte, muayyen bir miktarı da belirtmemektedir. Dolayısıyla tek bir yaprağa olduğu gibi rulo şeklinde dürülmüş, dosyalanmış veya defter gibi dikilmiş pek çok yaprağa işaret etmektedir. Suhuf İslâm literatüründe kutsal metinleri ya da bir âlimin bir araya getirilmiş yazılarını, sahâbe ve tâbiîn tarafından toplanan erken dönem hadis metinlerini ifade etmek için kullanılmıştır (ayrıca bk. SAHÎFE). Suhuf kılıf, bohça veya kutu içine konularak korunuyordu. İki kapak arasında toplanmış olanları ise mushaf diye adlandırılıyordu ki bu terim erken dönemden itibaren sadece Kur’an için kullanılmıştır (Halîl b. Ahmed, Kitâbü’l-ʿAyn, “ṣḥf” md.). Hz. Ebû Bekir, halifeliği döneminde Kur’an’ın toplanıp iki kapak arasında bir kitap haline getirildiği sırada ona bir isim aranmasını istemiş, sifr ve mushaf adlarından ikincisinin konmasını kararlaştırmıştır (Süyûtî, el-İtḳān, I, 164-165; ayrıca bk. MUSHAF).

Kur’an’da suhuf kelimesi önceki peygamberlere Allah tarafından gönderilen kutsal metinleri (Tâhâ 20/133; en-Necm 53/36-37; el-A‘lâ 87/18-19), Kur’an’ın kendisini (Abese 80/13; el-Beyyine 98/2-3) ve insanların amellerinin ilâhî kayıtlarını (et-Tekvîr 81/10) ifade etmek için kullanılmıştır. Önceki peygamberlere indirilen kutsal metinler “ilk sahîfeler” (Tâhâ 20/133; el-A‘lâ 87/18) veya “İbrâhim ve Mûsâ’nın suhufu” (en-Necm 53/36-37; el-A‘lâ 87/19) diye isimlendirilmiştir. Kur’an’da geçen “zübür” kelimesi (Âl-i İmrân 3/184; eş-Şuarâ 26/196; Fâtır 35/25) “kitap” mânasındaki zebûrun çoğulu olup suhuf ile aynı anlamdadır. Ancak zebûr kelimesinin Hz. Dâvûd’a indirilen kitabın ismi olarak kullanımı yaygınlık kazanmıştır (, “zbr” md.). Kaynaklarda yer alan ve zayıf olduğu kabul edilen bir rivayette Ebû Zer el-Gıfârî’nin Allah’ın resullerine kaç kitap gönderdiği sorusuna Hz. Peygamber 104 cevabını vermiş, bunlardan on sahîfenin Âdem’e, elli sahîfenin Şît’e, otuz sahîfenin İdrîs’e, on sahîfenin İbrâhim’e verildiğini, ayrıca Tevrat, İncil, Zebûr ve Kur’an’ın indirildiğini belirtmiştir (Taberî, Târîḫ, I, 312-313; Zemahşerî, VI, 360). İbn Hazm Tevrat, Zebûr ve İncil’in İbrânîce, Hz. İbrâhim’e indirilen suhufun Süryânîce olduğunu söyler.

Hz. Şît’in kendisine ve babasına gönderilen suhufu bir araya getirerek bunlarla amel ettiği (İbnü’l-Esîr, I, 54), kendisine indirilen suhufta hikmet, kimya, simya, riyâzî ilimler ve bazı sanatlardan bahsedildiği nakledilmiştir. Hz. İdrîs’e indirilen suhufta semavî sırların, ruhanîlere hükmetme yöntemlerinin ve yıldızlar ilminin açıklandığı belirtilmiştir (Nişancızâde, I, 121, 124-125). Ebû Zer el-Gıfârî’nin Hz. İbrâhim’e gönderilen suhufun içeriği hakkındaki sorusuna Resûl-i Ekrem bunun dinî-ahlâkî mesellerden ibaret olduğu cevabını vermiştir (Taberî, Târîḫ, I, 312-313; Süyûtî, ed-Dürrü’l-mens̱ûr, XV, 378).

Hz. Mûsâ’ya Tûr’da verilen ilâhî emir ve öğütleri içeren levhalar (elvâh, el-A‘râf 7/145, 150, 154) bazı âyetlerde kendisine verildiği ifade edilen suhufla (en-Necm 53/36; el-A‘lâ 87/19) eş anlamlı olmaktadır (Fahreddin er-Râzî, XXIX, 14). Bu levhaların sayısının on, yedi veya iki olduğu rivayet edilmiştir. Bunların malzemesinin Cebrâil’in getirdiği ve zümrüt yahut kırmızı yakuttan olduğu veya sert kayalar olup Allah’ın emriyle Mûsâ’nın Allah’ın kelâmını bunların üzerine kendi elleriyle oyduğu yahut üzerinde Tevrat’ın yazıldığı, gökten inen ve 10 arşın uzunluğunda tahtalar olduğu görüşleri ileri sürülmüştür. Levhaların içeriğine dair âyette geçen “her şey hakkında öğüt ve açıklama” ifadesi (el-A‘râf 7/145), İsrâiloğulları’nın dinî bakımdan ihtiyaç duydukları öğütler ve hükümlerin açıklanması şeklinde tefsir edilmiştir. Yine bu levhalarda, “Ben rahmân ve rahîm olan Allahım. Bana hiçbir şeyi ortak koşmayın. Yol kesip eşkıyalık yapmayın. Adımı anarak yalan yere yemin etmeyin … Öldürmeyin, zina etmeyin, ebeveyninize itaatsizlikte bulunmayın” ifadelerinin yer aldığı aktarılmıştır (Zemahşerî, II, 508). Necm ve A‘lâ sûrelerindeki ilâhî mesajın Hz. İbrâhim’in ve Hz. Mûsâ’nın suhufunda yer aldığını bildiren âyetlerle (en-Necm 53/36-37; el-A‘lâ 87/18-19) ilgili olarak İbn Abbas’a dayanan bazı rivayetlerde bu iki sûrenin adı geçen peygamberlerin suhufunda meâlen bulunduğu kaydedilmektedir. Ayrıca Hz. Muhammed’e indirilen bazı âyetlerin (et-Tevbe 9/112; el-Mü’minûn 23/1-11; el-Ahzâb 33/35; el-Meâric 70/23-33) Hz. İbrâhim’e de indirildiği rivayet edilmektedir (Süyûtî, el-İtḳān, I, 125-126). Bir kısım hadisçiler tarafından zayıf bulunmakla birlikte birçok kaynakta yer alan bazı hadislerde Hz. İbrâhim’e verilen suhuf ile Tevrat, İncil, Zebûr ve Kur’an’ın ramazan ayında indirildiği bildirilmektedir (, III, 189; Süyûtî, ed-Dürrü’l-mens̱ûr, II, 231-232).

Hz. İdrîs’in Hermes olduğu ve ona nisbet edilen birçok kitabın Yunan ve İslâm kültüründe günümüze kadar ulaştığı görüşü ile (, XVII, 229-230) Fâlih Şebîb el-Acemî gibi bazı çağdaş araştırmacılar tarafından ileri sürülen, Hz. İbrâhim’in Hint kültüründeki Brahma ve ona verilen suhufun da Vedalar olduğu (Acemî, s. 1) şeklindeki iddialar İslâm kültüründeki yaygın kanaatlerle uyuşmamaktadır. Nitekim fıkıh usulü kaynaklarında neshin türlerinden biri olan hem lafzın hem hükmün neshine önceki peygamberlere gönderilen suhuf örnek gösterilmekte ve bunlara dair artık hiçbir bilgi ve eserin kalmadığı belirtilmektedir (Cessâs, II, 251; Serahsî, II, 78; Abdülazîz el-Buhârî, III, 280).

Kur’an’da Mekke’nin ileri gelenlerinden bazı müşriklerin, iman etmek için Allah tarafından özel olarak kendi adlarına düzenlenmiş mesajlar içeren, açılmış (okunmaya hazır) sahîfeler gönderilmesini talep ettikleri ve bunun kabul edilemez olduğu anlatılmaktadır (el-Müddessir 74/52). Yine kıyamet günü vuku bulacak olaylar anlatılırken “amel defterleri” anlamında suhufun açılıp ortaya konulacağına dikkat çekilmektedir (et-Tekvîr 81/10). Kur’an’da değerli, yüce ve tertemiz vasıflarıyla nitelenerek övülen suhufla (Abese 80/13-14) kastedilenin ise Kur’an veya önceki peygamberlere gönderilen suhuf ya da levh-i mahfûz olduğu şeklinde farklı tefsirler yapılmıştır (, XXIV, 108; Zemahşerî, VI, 315; Fahreddin er-Râzî, XXXI, 59). Kur’an’ın tertemiz suhuf şeklinde nitelendirildiği bir başka âyette ise (el-Beyyine 98/2) tertemiz vasfının “yalan, nifak, şüphe ve sapkınlıktan uzak olma” anlamına geldiği belirtilmiştir (Kurtubî, XX, 142).


BİBLİYOGRAFYA

, III, 189; XXIV, 108.

a.mlf., Târîḫ (Ebü’l-Fazl), I, 312-313.

Cessâs, el-Fuṣûl fi’l-uṣûl (nşr. Uceyl Câsim en-Neşemî), Küveyt 1405/1985, II, 251.

Şemsüleimme es-Serahsî, el-Uṣûl (nşr. Ebü’l-Vefâ el-Efgānî), Beyrut 1393/1973, II, 78.

Zemahşerî, el-Keşşâf (nşr. Âdil Ahmed Abdülmevcûd v.dğr.), Riyad 1418/1998, II, 508; VI, 315, 360.

Fahreddin er-Râzî, Mefâtîḥu’l-ġayb, Beyrut 1401/1981, XXIX, 14; XXXI, 59.

, I, 54.

Muhammed b. Ahmed el-Kurtubî, el-Câmiʿ, Kahire, ts. (Dârü’ş-şa‘b), XX, 142.

Abdülazîz el-Buhârî, Keşfü’l-esrâr (nşr. Abdullah Mahmûd M. Ömer), Beyrut 1418/1997, III, 280.

İbn Cüzey, et-Teshîl li-ʿulûmi’t-tenzîl, Beyrut 1403/1983, I, 4.

, I, 125-126, 164-165.

a.mlf., ed-Dürrü’l-mens̱ûr (nşr. Abdullah b. Abdülmuhsin et-Türkî), Kahire 1424/2003, II, 231-232; XV, 378.

Nişancızâde Muhyiddin Mehmed, Mir’ât-i Kâinat: Dünya ve İslâm Tarihi (s.nşr. A. Faruk Meyan), İstanbul 1987, I, 121, 124-125.

Fâlih Şebîb el-Acemî, Ṣuḥufü İbrâhîm: Cüẕûrü’l-Berâhîmiyye min ḫilâli nuṣûsi’l-Fîdâ ve muḳārenetihâ bi’t-taṭbîḳāt ve’r-rivâyâti’t-târîḫiyye, Beyrut 1427/2006, s. 1.

Mahmut Erol Kılıç, “Hermes”, , XVII, 229-230.

Abdülhamit Birışık, “Kur’an”, a.e., XXVI, 385-386.

B. Gruendler, “Sheets”, Encyclopaedia of the Qurʾān (ed. J. D. McAuliffe), Leiden 2004, IV, 587.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2009 yılında İstanbul’da basılan 37. cildinde, 477-478 numaralı sayfalarda yer almıştır.