SÜLEYMAN b. YESÂR

Ebû Eyyûb Süleymân b. Yesâr el-Hilâlî el-Medenî (ö. 107/725)

Medineli meşhur yedi tâbiîn fakihinden biri.

Müellif:

34 (654) yılında doğdu. İran asıllı Yesâr’ın dört oğlundan biri olup daha az bilinen künyeleri Ebû Abdurrahman ve Ebû Abdullah’tır. Babası ve kardeşleri gibi o da Hz. Peygamber’in hanımı Meymûne’nin âzatlısıydı ve onunla mükâtebe akdi yapmıştı. Meymûne, Süleyman’ın velâ hakkını daha sonra yeğeni Abdullah b. Abbas’a bağışladı (İbn Hacer, IV, 229). Süleyman’ın yine Hz. Peygamber’in hanımı olan Ümmü Seleme’nin âzatlısı olduğu da söylenir. Kuvvetli rivayete göre 107’de (725) vefat etti.

Tâbiîn dönemi fakihlerinin birinci tabakasını teşkil eden, Medineli meşhur yedi fakihin de (fukahâ-yi seb‘a) içinde bulunduğu on âlimin en üstünü olarak Saîd b. Müseyyeb’le birlikte Süleyman b. Yesâr’ın adı zikredilir (İbn Habîb, s. 161). Hasan b. Muhammed b. Hanefiyye, bir rivayete göre Mâlik b. Enes ve diğer bazı âlimler onu Saîd b. Müseyyeb’den üstün saymış (İbn Sa‘d, VII, 173; Zehebî, Aʿlâmü’n-nübelâʾ, IV, 445, 446; İbn Hacer, IV, 229), bizzat Saîd b. Müseyyeb, Süleyman’ın o günde yaşayan en bilgili kişi olduğunu söyleyip (İbn Sa‘d, II, 330; Mizzî, XII, 104; Zehebî, Aʿlâmü’n-nübelâʾ, IV, 446) bazı ilmî konularda kendisine danışanları ona göndermiştir.

Ömer b. Abdülazîz’in Medine valiliği döneminde onun danışma meclisinde bulunan (İbn Sa‘d, VII, 328) ve Medine çarşısının düzenini sağlamakla görevlendirilen (a.g.e., VII, 173) Süleyman, özellikle Resûlullah devrinden beri süregelen uygulamalar (sünen-i mâziye) ve Medineliler’in icmâı hakkındaki bilgisiyle öne çıkar. İmam Mâlik’in geçmiş uygulamalar konusunda Medine’nin en bilgili kişilerinden biri saydığı Süleyman (Fesevî, I, 549), önceki âlimlerin sözlerini aktarırken bunların görüş birliği içinde oldukları hususlara sıkça işaret etmiştir (meselâ bk. Şâfiî, VII, 202; İbn Hazm, X, 47). “Abdurrahman b. Mehdî Mâlik’in, Mâlik Süleyman b. Yesâr’ın, Süleyman Ömer b. Hattâb’ın görüşlerini benimserdi” şeklindeki rivayet de (Kādî İyâz, I, 400) Süleyman b. Yesâr’ın sahâbî kavillerinin sonraki nesillere intikalini sağlama hususunda önemli bir role sahip olduğunu ve Medine fıkıh çevresini etkilediğini gösterir. Öte yandan İbn Habîb es-Sülemî, Mâlik’in el-Muvaṭṭaʾda kullandığı “el-emrü’l-müctema‘ aleyh indenâ” (bizde [Medine’de] üzerinde ittifak edilen görüş) ifadesiyle içinde Süleyman’ın da bulunduğu meşhur on tâbiîn fakihinin fikir birliği ettiği hususları kastettiğini belirtmektedir (et-Târîḫ, s. 161). Aynı zamanda kurrâdan olan (İbn Hibbân, IV, 301) ve Medine’de talâk konularını en iyi bilenler arasında gösterilen (İbn Sa‘d, II, 330; Zehebî, Aʿlâmü’n-nübelâʾ, IV, 448) Süleyman b. Yesâr ile ağabeyi Atâ’nın fetvalarının değerlendirildiği rivayetlerde Atâ’nın meselelere bir hâkim gibi yaklaştığı vurgulanırken Süleyman’ın müftü sıfatının öne çıktığına dikkat çekilir (Fesevî, I, 549-550).

Kuzey Afrika’ya gittiği söylenen (DİA, XXIX, 377), Velîd b. Abdülmelik zamanında Dımaşk’a seyahat eden, hadis konusunda güvenilir olması yanında çok hadis rivayet edenler arasında zikredilen (İbn Sa‘d, VII, 173) ve rivayetleri Kütüb-i Sitte’de yer alan Süleyman b. Yesâr’ın kendilerinden hadis rivayet ettiği bazı kişiler şunlardır: Câbir b. Abdullah, Râfi‘ b. Hadîc, Ebû Saîd el-Hudrî, Hassân b. Sâbit, Peygamber’in âzatlısı Ebû Râfi‘, Zeyd b. Sâbit, Ebû Hüreyre, Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Ömer, Meymûne, Ümmü Seleme, Âişe, Fâtıma bint Kays, Abdullah b. Huzâfe es-Sehmî, Urve b. Zübeyr ve kendi kardeşi Abdülmelik b. Yesâr. Süleyman b. Yesâr’dan rivayette bulunan kişiler arasında da şu isimler yer alır: Amr b. Dînâr, Abdullah b. Dînâr, Ebü’z-Zinâd Abdullah b. Zekvân, Bükeyr b. Abdullah el-Eşec, Sâlih b. Keysân, Amr b. Meymûn, İbn Şihâb ez-Zührî, Mekhûl b. Ebû Müslim, İbn Ömer’in âzatlısı Nâfi‘, Yahyâ b. Saîd el-Ensârî, Üsâme b. Zeyd el-Leysî, Rebîatürre’y, Zeyd b. Eslem, Abdullah b. Ebû Bekir b. Muhammed, oğlu Abdullah b. Süleyman b. Yesâr, ağabeyi Atâ b. Yesâr, Amr b. Şuayb, Katâde b. Diâme.

BİBLİYOGRAFYA
Şâfiî, İḫtilâfü Mâlik ve’ş-Şâfiʿî (el-Üm içinde, nşr. M. Zührî en-Neccâr), Beyrut 1393, VII, 202; İbn Sa‘d, eṭ-Ṭabaḳātü’l-kübrâ (nşr. Ali M. Ömer), Kahire 1421/2001, II, 330; VII, 173, 328; İbn Habîb es-Sülemî, et-Târîḫ (nşr. J. Aguadé), Madrid 1991, s. 161; Fesevî, el-Maʿrife ve’t-târîḫ, I, 549-550; İbn Hibbân, es̱-S̱iḳāt, IV, 301; İbn Hazm, el-Muḥallâ, X, 47; Kādî İyâz, Tertîbü’l-medârik, I, 400; Mizzî, Tehẕîbü’l-Kemâl, XII, 100-105; Zehebî, Aʿlâmü’n-nübelâʾ, IV, 444-448; a.mlf., Târîhu’l-İslâm: sene 101-120, s. 100-103; İbn Hacer, Tehẕîbü’t-Tehẕîb, IV, 229; İsmail Yiğit, “Meşrikīler”, DİA, XXIX, 377.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2010 yılında İstanbul’da basılan 38. cildinde, 109-110 numaralı sayfalarda yer almıştır.