SÜRÛRÎ, Muslihuddin Mustafa

(ö. 969/1562)

Osmanlı âlimi ve divan şairi.

Müellif:

897 (1492) yılında Gelibolu’da doğdu. Babası tüccardan Şâban Efendi, II. Bayezid’in şehzadeliği sırasında Amasya’da defterdarlığını yapmıştı. Sürûrî Kara Dâvud İzmitî, Nihâlî, Tâcîzâde Câfer Çelebi, Taşköprizâde Mustafa Efendi ve Abdülvâsi Efendi’den ders gördü. 927’de (1521) Fenârîzâde Muhyiddin Efendi’nin İstanbul kadılığı döneminde bab mahkemesi nâibliğiyle memuriyete başladı. Fenârîzâde’nin 929 (1523) yılında Anadolu kazaskeri olması üzerine tezkirecilik hizmetini yürütmeye başladıysa da bir müddet sonra Emîr Buhârî’nin damadı ve Abdullah-ı İlâhî’nin halifesi şeyh Nakşibendî Mahmud Çelebi’den inâbe alarak tasavvufa yöneldi ve ardından hacca gitti. 930’da (1524) Sarıca Paşa Medresesi’ne müderris oldu. 933 (1526-27) yılında Pîrî Mehmed Paşa Medresesi’nin ilk müderrisliğine getirildi ve burada rütbe-i erbaîne kadar terfi etmekle birlikte zâviyenin seccâdenişinliğini de üstlendi. 944’te (1537-38) tayin edildiği Kasım Paşa Medresesi’nde zâhir ve bâtın ilimleriyle meşgulken Fenârîzâde’nin vefatı üzerine (954/1548) bütün malını satıp evinin yakınlarında bir mescid yaptırdı, kendisi de inzivaya çekildi. 955 (1548) yılında bir hatt-ı hümâyunla Kanûnî Sultan Süleyman’ın büyük oğlu Şehzade Mustafa’nın hocalığına davet edilince Karaman’a gitti. Şehzadede gördüğü yetenekten dolayı eğitimi için çok çalıştı ve bu arada muhtelif eserler kaleme aldı. Bu eğitim sırasında sırdaşı olduğu Şehzade Mustafa’nın katledilmesi yüzünden (27 Şevval 960 / 6 Ekim 1553) yeniden inzivaya çekildi. Vefatına kadar geçen hayatının dokuz yılını inzivada geçiren Sürûrî, şehzadenin öldürülmesine gösterdiği tepki sebebiyle resmî gelirlerden mahrum bırakılınca kitaplarının istinsahından elde ettiği gelir ve aldığı bazı yardımlarla geçinmeye çalıştı. Sürûrî 7 Cemâziyelevvel 969’da (13 Ocak 1562) koleradan öldü. Vefatına, “Gitti cihan sürûru” mısraı tarih düşürülmüştür. Mezarı Kasımpaşa’nın Beyoğlu tarafında bulunan mescidinin hazîresindedir. Bu mescid günümüzde yıkılmış, mezarı da ortadan kalkmıştır. Oturduğu mahalleye kendi ismi verilen Sürûrî çevresinde bir velî olarak kabul edilmiş önemli bir mutasavvıftır. Ömrünü ilme adamış ve hiç evlenmemiştir. Sürûrî belâgat ilmindeki şöhreti yanında faziletli, olgun ve bilgin kişiliğiyle tanınır. Çok sayıda eser kaleme aldığından Kanûnî Sultan Süleyman devrinin en meşhur ve en velûd şârihi olarak bilinir. Tezkirelerde kitaplarının çokluğu ve dinî ilimlerdeki bilgisiyle övülmektedir. Farsça, Arapça ve Türkçe pek çok şiir yazmış olmasına rağmen başarılı olamadığı talebesi Âlî Mustafa Efendi tarafından ifade edilir.

Eserleri. 1. Bahrü’l-maârif. En meşhur eseri olup Türk edebiyatının derli toplu ilk belâgat kitabı sayılır. Aruz, kafiye, şiir sanatı ve edebiyat terimlerini konu alan eser uzun süre rağbet görmüştür. Amasya’da Şehzade Mustafa’nın yanında iken 11 Safer 956’da (11 Mart 1549) tamamladığı eserdeki bilgiler özellikle dönemin görüşlerini yansıtması bakımından önemlidir. Çok sayıda nüshası bulunan kitabın müellif hattıyla yazılmış nüshası Manisa İl Halk Kütüphanesi’nde kayıtlıdır (nr. 1638). Eser üzerinde H. İbrahim Okatan (Sürûrî’nin Bahru’l-Ma‘ârifi: İnceleme ve Mukaddime Metni, 1986, Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü) ve İsmail Güleç birer yüksek lisans tezi, Yakup Şafak bir doktora tezi hazırlamıştır (bk. bibl.). 2. Şerḥ-i Mes̱nevî. Mes̱nevî’nin Anadolu sahasında Farsça ilk tam şerhi olup şairine “şârih-i Mesnevî” unvanını kazandırmıştır. Eserde beyitler şerhedilirken tasavvufun ileri gelen şahsiyetlerine dair menkıbeler anlatılmıştır. Toplam 410 menkıbe ve hikâyenin yer aldığı eser bu yönüyle de incelenmeye muhtaçtır. Nüshaları Süleymaniye (Ayasofya, nr. 1928, Hasan Hüsnü Paşa, nr. 686, Cârullah Efendi, nr. 1714) ve Millet (Feyzullah Efendi, nr. 1256) kütüphanelerinde bulunmaktadır. 3. Şerh-i Bostân. Sa‘dî-i Şîrâzî’nin meşhur eserinin Türkçe şerhi olup müellif bu şerhini Şehzade Mustafa’nın hocalığını yaptığı sırada kaleme almıştır. Bazı nüshaları Süleymaniye (Serez, nr. 2568) ve Millet (Feyzullah Efendi, nr. 1638) kütüphanelerindedir. 4. Şerḥu Gülistân. Yine Amasya’da talebeler için yazılan eser Arapça olup bir nüshası Süleymaniye Kütüphanesi’ndedir (Amcazâde Hüseyin Paşa, nr. 376). 5. Şerh-i Dîvân-ı Hâfız. Hâfız-ı Şîrâzî’nin eserinde kullandığı remiz ve mecazlara dair bir şerh olup yazma nüshaları Süleymaniye (Hâlet Efendi, nr. 716, 717) ve Beyazıt Devlet (nr. 5458) kütüphanelerinde kayıtlıdır. Eser üzerine Meral Oğuz (Ortaç) yüksek lisans tezi hazırlamıştır (Surûrî’nin Şerh-i Divân-ı Hâfız’ı: 15 Varağının Transkripsiyonu, 1998, Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü). 6. Divançe (Bulak 1839). Şairin, daha çok tasavvufî neşveyle kaleme aldığı Türkçe şiirlerin bulunduğu bu eserden başka iki divanı daha olduğu söylenmekteyse de bunlar henüz ele geçmemiştir. Divançenin basıldığı belirtilmektedir.

Sürûrî’nin diğer eserleri ve tercümelerinden bazıları da şunlardır: Ḥâşiye ʿalâ Şerḥi Ḥüsâm el-Kâtî ʿale’l-Îsâġūcî; Ḥâşiye ʿale’ḍ-Ḍavʾ (Mutarrizî’nin nahve dair el-Miṣbâḥ’ına Tâceddin el-İsferâyînî’nin yazdığı şerhin hâşiyesidir); Ḥâşiye ʿalâ Envâri’t-tenzîl ve esrâri’t-teʾvîl (Beyzâvî’nin tefsirinin hâşiyesi olup Sultan Mustafa’ya ithaf edilmiştir [Koca Râgıb Paşa Ktp., nr. 128, 131, 132; İzmir Millî Ktp., nr. 993; Süleymaniye Ktp., Kılıç Ali Paşa, nr. 116, Şehid Ali Paşa, nr. 236, 2720, Yûsuf Ağa, nr. 66, 67]); Ḥâşiyetü’l-Hidâye (Mergīnânî’nin fıkha dair eserine Ebü’l-Fazl İbnü’ş-Şıhne’nin yazdığı şerhin hâşiyesidir); Târîh-i Hıta vü Huten ü Çîn ü Mâçîn (Kānunnâme adıyla da bilinen eser, Ali Ekber Hıtâî’nin Farsça eserinin 1516 yılında yapılan tercümesidir); Kitâbü’ş-Şehâde (tam adı Risâle fi’ṭ-ṭıb li-Mîr Ṣâliḥ’tir); Şerḥ-i Muʿammâyât (Seyyid Hüseyin Ahlatî’ye ait eserin şerhidir ve Şehzade Mustafa için kaleme alınmıştır); Şerh-i Muammâyât-ı Câmî (Abdurrahman-ı Câmî’nin eserine secili bir üslûpla yazılan şerhtir); Şerh-i Mu‘cez mine’t-tıb (İbn Sînâ’nın el-Ḳānun fi’ṭ-ṭıb adlı kitabının bir bölümünün tercüme ve şerhidir); Şerh-i Şebistân-ı Hayâl (Nîşâbûrlu Fettâhî’ye ait eserin tercümesi ve şerhidir); Şerḥu’l-Miṣbâḥ fi’n-naḥv (müellifin 944’te [1537] müderrislik yaptığı dönemde kaleme alınmıştır); Tefsîru Sûrei Yûsuf (Yûsuf sûresinin Arapça tefsiridir, Süleymaniye Ktp., İsmihan Sultan, nr. 37, Kılıç Ali Paşa, nr. 82, Serez, nr. 251, Yazma Bağışlar, nr. 23, 149; Tire Necib Paşa Ktp., nr. 69; TSMK, Emanet Hazinesi, nr. 598); Tefsîrü’l-Kur’âni’l-azîz (Tefsîrü’l-azîme adıyla da bilinen Türkçe bir eserdir [Nuruosmaniye Ktp., nr. 317]); Tercüme-i Risâle-i Penç Çînî (Nûrullah adında bir kişinin Hintçe aslından Farsça’ya çevirdiği Uzakdoğu tıbbına dair bir çeviri olup Çûb-Çînî olarak da anılır); Tercüme-i Acâib-i Mahlûkāt (Tercüme-i Kitâbü’l-Acâib ve’l-garâib adıyla da bilinen yarım kalmış bir eserdir); Tercüme-i Ravzü’r-reyâhîn fî hikâyeti’s-sâlihîn (meşhur âlim ve sûfîlerin eserlerinden derlenmiş itikad, iman, ahlâk ve âdâba dair 500 fasılla 500 menkıbeden oluşan, Abdullah b. Es‘ad el-Yâfiî’ye ait eserin tercümesi ve şerhidir). Sürûrî ayrıca Emîr-i Kebîr Hemedânî’nin siyâsetnâme türündeki Farsça Ẕaḫîretü’l-mülûk’ünü Türkçe’ye çevirmiştir (TSMK, Revan Köşkü, nr. 403; Mehmed Reşad ve Tiryal Hanım, nr. 922) (eserlerinin listesi ve geniş tanıtımı için ayrıca bk. Güleç; bk. bibl.).

BİBLİYOGRAFYA
Muslihuddin Mustafa Sürûrî, Şerh-i Bostân, Süleymaniye Ktp., Serez, nr. 2568, vr. 1b-2a; a.mlf., Şerh-i Dîvân-ı Hâfız, Süleymaniye Ktp., Yazma Bağışlar, nr. 571, vr. 1b-2a; a.mlf., Şerh-i Gülistân, Süleymaniye Ktp., İsmihan Sultan, nr. 324, vr. 1b-2a; Serez, nr. 2568, vr. 2a; Sehî, Tezkire (Kut), vr. 45b; Âşık Çelebi, Meşâirü’ş-şuarâ, vr. 153a; Hısım Ali Çelebi, el-ʿİḳdü’l-manẓûm fî ẕikri efâḍıli’r-Rûm (Taşköprizâde, eş-Şeḳāʾiḳu’n-nuʿmâniyye içinde), Beyrut 1395/1975, s. 343; Latîfî, Tezkire, s. 186; Beyânî, Tezkire, İÜ Ktp., TY, nr. 2568, vr. 40bKünhü’l-Ahbâr’ın Tezkire Kısmı (haz. Mustafa İsen), Ankara 1994, s. 229-231; Kınalızâde, Tezkire, I, 457; Atâî, Zeyl-i Şekāik, s. 23; Riyâzî, Riyâzü’ş-şuarâ, İÜ Ktp., TY, nr. 4098, vr. 141b; Ayvansarâyî, Hadîkatü’l-cevâmi‘, II, 4; Fâik Reşad, Eslâf, İstanbul 1312, s. 26; Emin, Menâkıb-ı Kethüdâzâde Mehmed Ârif Efendi, İstanbul 1305, s. 210; Sicill-i Osmânî, III, 12; Osmanlı Müellifleri, II, 226; Brockelmann, GAL, II, 579; Hediyyetü’l-ʿârifîn, II, 434; Yakup Şafak, Sürûrî’nin Bahrü’l-Ma‘ârif’i ve Enîsü’l-Uşşâk ile Mukayesesi (doktora tezi, 1991), Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 433; a.mlf., “Bahrü’l-Maârif Müellifi Sürûrî’nin Şiir ve Şairlikle İlgili Görüşleri”, Yedi İklim, sy. 52, İstanbul 1994, s. 17; Âmil Çelebioğlu, Kanûnî Sultân Süleymân Devri Türk Edebiyatı, İstanbul 1994, s. 117; Cevat İzgi, Osmanlı Medreselerinde İlim, İstanbul 1997, II, 44-52; İsmail Güleç, Bahrü’l-ma‘ârif’te Geçen Edebiyat Terimleri (yüksek lisans tezi, 1997), İÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü; a.mlf., “Gelibolulu Musluhiddin Sürûrî, Hayatı, Kişiliği, Eserleri ve Bahrü’l-Ma‘ârif İsimli Eseri”, Osm.Ar., sy. 21 (2001), s. 211-236; Bilal Elbir, “XVI. Yüzyıl Şerh Edebiyatı İçinde Şerh-i Şebistân-ı Hayâl’in Önemi”, Kastamonu Eğitim Dergisi, XIII/2, Kastamonu 2005, s. 623-632; Ömer Faruk Akün, “Sürûrî”, İA, XI, 249-250; Edith G. Ambros, “Surūrī”, EI2 (İng.), IX, 895-896.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2010 yılında İstanbul’da basılan 38. cildinde, 170-172 numaralı sayfalarda yer almıştır.