SUUD YAVSİ EBÜSSUUDOĞLU

(1882-1948)

Osmanlı hattatı, şair.

Müellif:

2 Receb 1299’da (20 Mayıs 1882) İstanbul’un Beşiktaş Kuruçeşme semtinde doğdu. Asıl adı Mehmed Suud’dur, fakat daha çok Suûdülmevlevî olarak tanınır. Babası Dîvân-ı Hümâyun Kuyûd Odası mümeyyizi Şeyh Rızâ Saffet Bey, annesi Arpacı Camii imamı Hıfzı Efendi’nin kızı Refîa Rukiye Hanım’dır. Ünlü hattat Mehmed Şevket Vahdetî Efendi’nin torunudur. Babasının annesi tarafından soyu İskilipli Şeyh Muhyiddin Muhammed Yavsî ve Şeyhülislâm Ebüssuûd Efendi ile Sadrazam Rum Mehmed Paşa’ya dayanır.

Mehmed Suud orta öğrenimini 1897’de Beşiktaş’ta Mekteb-i Hamîdî’de tamamladı. Ayrıca babasından ve devrin ileri gelen hocalarından Arapça ve Farsça dersleri alarak edebiyat bilgisini geliştirdi. Babasının hattat, şair, şeyh ve devlet adamlarından oluşan geniş çevresinden faydalandı. Babası ve hocası Mustafa Zekâi Efendi’nin teşvikiyle on iki yaşlarında ilk şiir denemelerine başladı. Ayrıca babasından aldığı sülüs, nesih meşklerini tamamlayarak 1894’te icâzet aldı ve kendisine “Saffetî” mahlası verildi. Başlangıçta şiir ve yazılarında bu mahlası kullandı. Hat sanatında ilerlemek ve yazının inceliklerini öğrenmek amacıyla Beşiktaşlı Hacı Nûri (Korman) ve yalı komşuları Reîsülhattatîn Muhsinzâde Abdullah Hamdi Bey’in derslerine devam etti. Hat sanatındaki başarısı ve yeteneği sebebiyle 1899’da Dîvân-ı Hümâyun Mühimme Kalemi’ne alındı. Mesleği için gerekli olan divanî yazıyı Dîvân-ı Hümâyun’da Hacı Kâmil (Akdik), divanî celîsini Sâmi Efendi, tuğra çekmeyi İsmail Hakkı’dan (Altunbezer) öğrendi ve kendisine divan dairesinden hattatlık diploması verildi. Divandaki görevi Beylikçi Nâsır Bey’in aracılığıyla dördüncü sınıftan üçüncü sınıf hulefalığına yükseltildi. 27 Mart 1911 tarihinde babasının vefatından sonra Bursa evkafı, ayrıca Ebüssuûd ve Rum Mehmed Paşa evkafı tevliyeti kardeşi Ahmed Nûri Molla ile kendisine tevcih edildi. Bu tarihte Kuruçeşme’deki yalıyı satarak Şehremini’de bir ev satın aldı.

Suud Bey, divanda on sekiz yıl çalıştıktan sonra görevi 12 Kasım 1917’de 1000 kuruş maaşla Meclis-i A‘yân Tahrirat Kalemi kitâbetine nakledildi. Ardından 1200 kuruş maaşla Tahrirat Kalemi müsevvitliğine, 1918’de 1400 kuruş maaşla Âyan Encümen Kalemi’ne tayin edildi. Bu görevleri yanında Meşihat Dairesi’nin medreseler için açtığı hat hocalığı imtihanını kazanarak 14 Aralık 1911’de Vezneciler Hasan Paşa-yı Cedîd Medresesi’ne hüsn-i hat hocası oldu. Bu görevin yanında Süleymaniye Medresesi kitâbet hocalığı da verildi. Cumhuriyet döneminde çalıştığı kurumlar ortadan kaldırılınca açıkta kaldı. 1924 yılı başlarında Bâbıâli Yokuşu’nda Akmazçeşme’ye bitişik bir yazıhane açtı ve sipariş üzerine yazı yazarak geçimini sağladı. Daha sonra yazıhanesini Yeni Türkçe Kütüphanesi’ne Ohannes Efendi’nin yanına taşıdı. Ardından Mahfil mecmuasının idarehanesi olarak Tâhirülmevlevî ile beraber Yeni Postahane’nin arka sokağında bir dükkân kiralayarak hattatlığa devam etti.

Şapka inkılâbında kendisine ait olmayan bir yazı yüzünden ve hükümet adamlarına imzasız tehdit mektupları gönderdiği iddiasıyla 7 Aralık 1925 tarihinde Şehremini Merkez Karakolu’nda tutuklandı. Sorgulandıktan sonra Ankara İstiklâl Mahkemesi’ne sevkedildi. Yargılanması neticesinde suçlu bulunarak on yıl kürek cezasına mahkûm edildi. Dört ay sonra çıkan yeni ceza kanunu gereğince mahkûmiyeti iki yıla indirildi. Ankara Cebeci Hapishanesi ile İstanbul Sultanahmet Hapishanesi’nde birer yıl kaldı. Bu sürede hapishanenin müdüriyet dairesinde kalem işlerinde çalıştı ve mahkûmlara yazı dersi verdi. Babanzâde Ahmed Naim’in gayretleriyle Gümüşhane mebusu Halil Nihat Bey’in (Boztepe) Büyük Millet Meclisi’ne sunduğu teklifle Suud Bey hakkında araştırma komisyonu kuruldu. Suud Bey’e isnat olunan suçun başkasına ait olduğu tesbit edilince Aff-ı Husûsî Kanunu çıkarıldı ve cezası affedildi. Halil Nihat Bey’in aracılığı ile 1930’da Fâtih Millet Kütüphanesi memurluğuna tayin edildi. Hayatının son dönemlerinde Merkez Efendi Camii imamlığı ile türbe bekçiliği görevini de sürdürdü. 28 Ağustos 1948 Cumartesi günü vefat eden Suud Bey pazar günü Kocamustafa Paşa Camii’nde kılınan cenaze namazından sonra Merkez Efendi Camii hazîresine defnedildi. Mezar taşı kitâbesi Mustafa Halim Özyazıcı tarafından celî sülüs hatla yazılmıştır. Suud Bey’in ilk eşi Râbia Adviye Hanım’dan Mehmed Rızâ, Celâleddin Nizâmî ve Şerife Refîa adlı üç çocuğu olmuş, eşinin vefatı üzerine Şerife Saîde Hanım’la evlenerek bu evlilikten de Sıddıka Suad adında bir kızı dünyaya gelmiştir.

Suud Bey sülüs, nesih, celî ve divanî yazılarda, özellikle celî sülüs kompozisyonlarda başarılı, kalemine hâkim, zamanın önde gelen hattatlarındandı. Özel koleksiyonlarda eserleri bulunmaktadır. Divan şiirinde bilgi ve yetenek sahibi olan Suud Bey 1903’te tanıdığı, kendisinden mesnevi dersleri aldığı Tâhirülmevlevî, Yenikapı Mevlevîhânesi şeyhi Abdülbâki Nâsır Dede, Muallim Nâci, Müstecâbîzâde İsmet Bey, Şeyh Elif Efendi, İbnülemin Mahmud Kemal ve Mehmed Âkif (Ersoy) gibi şahsiyetlerden etkilenmiştir. Mevlevî tarikatına intisabı sebebiyle “Suûdülmevlevî, Bende-i Nâçiz-i Mevlânâ, Ebüssuûdzâde Hattat Suud, Mevlevî Bendesi Hattat Suud” imzasıyla 1896’dan sonra Türkü, Musavver Terakkî, Mahfil, Beyânülhak gibi mecmualarda şiir ve makaleleri yayımlanmış, daha sonra şiirlerini farklı isimlerle kitap haline getirmiştir. 1913’te yazdığı Berg-i Sebz adlı divançesi şiirlerinin küçük bir kısmını içine alır ve kendi hattıyla elli dört sayfadan oluşur (İÜ Ktp., İbnülemin, nr. 3088). Torunu Hasan Adlî Yavsi Ebüssuudoğlu’nda bulunan ve bütün şiirlerini 1918’de ve 1934’te iki defa tertiplediği Zâdegân adlı divanı kendi hattıyla 639 sayfadan ibarettir. Bu eser üzerinde Necati İşler tarafından bir yüksek lisans tezi hazırlanmıştır (2005, AÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü). Genç yaşta vefat eden eşi Râbia Adviye Hanım için terkibibend şeklinde 161 beyitten oluşan mersiyesi Suud Bey’in önemli eserleri arasında sayılır. 1931’de kendi hattıyla yazdığı Sadâlarım: Numûne-i Dîvân adlı eseri de mürettep divanıdır (Millet Ktp., Ali Emîrî Efendi, nr. 526). Ayrıca Gazeliyyât adını verdiği bir eseri daha vardır (Ankara Millî Ktp., nr. 3000628). Suud Bey’in Muhsinzâde Abdullah Hamdi Bey’in hayatına dair bir eseriyle Külliyyât-ı Dîvân-ı Avnî (Süleymaniye Ktp., Yazma Bağışlar, nr. 4356) ve Şair Mustafa Zekâi (İstanbul 1941) adlı araştırma ve incelemeleri de bulunmaktadır.

BİBLİYOGRAFYA
Suûdülmevlevî’nin Not Defteri, Muhittin Serin özel kitaplığı; Suud Yavsi Ebüssuudoğlu, Şair Mustafa Zekâi, İstanbul 1941, s. 4, 5; Osmanlı Müellifleri, II, 214; İbnülemin, Son Asır Türk Şairleri, III, 1748; a.mlf., Son Hattatlar, s. 374; TYDK, IV, 1078; Osman [Nuri] Ergin, Türkiye Maarif Tarihi, İstanbul 1977, III-IV, 956; Tâhirülmevlevî, Matbuat Alemindeki Hayatım ve İstiklal Mahkemeleri (haz. Sadık Albayrak), İstanbul 1990, s. 150, 151, 323, 348; a.mlf., “Hattat Suûdülmevlevî”, Mahfil, IV/41, İstanbul 1342, s. 73; a.mlf., “Acı Bir Kayıp: Hattat ve Şair Suûdulmevlevî”, İslâm Yolu, sy. 4, İstanbul 1948, s. 3-4; M. Şinasi Acar, Ünlü Hattatların Mezarları: Gelimli Gidimli Dünya, İstanbul 2004, s. 106; Âlim Kahraman, “Mahfil”, DİA, XXVII, 334.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2009 yılında İstanbul’da basılan 37. cildinde, 579-580 numaralı sayfalarda yer almıştır.