Ebü’l-Fazl Celâlüddîn Abdurrahmân b. Ebî Bekr b. Muhammed el-Hudayrî es-Süyûtî eş-Şâfiî (ö. 911/1505)
- 1/4Müellif: HALİT ÖZKANBölüme Git1 Receb 849’da (3 Ekim 1445) Kahire’de doğdu. Ataları Orta Mısır’daki Asyût’ta yaşadığı için Süyûtî, büyük dedelerinden biri Asyût’a gelmeden önce Bağ…
- 2/4Müellif: M. SUAT MERTOĞLUBölüme GitKur’an İlimleri. Süyûtî, tefsiri derinleştiği ilimlerin başında saydığı gibi benzerlerinin yazılmadığını iddia ettiği eserlerinden ilk altısı da Kur’a…
- 3/4Müellif: SEDAT ŞENSOYBölüme GitArap Dili ve Edebiyatı. Şümünnî, Kâfiyeci ve Seyfeddin İbn Kutluboğa gibi dönemin önde gelen nahivcilerinin öğrencisi olan Süyûtî ilk icâzetini Arap d…
- 4/4Müellif: SALİH SABRİ YAVUZBölüme GitKelâm. Süyûtî akaid ve kelâm alanında da çeşitli kitap ve risâleler telif etmiş; kelâm ilminin eleştirisi başta olmak üzere ulûhiyyet, nübüvvet, kıyam…
1 Receb 849’da (3 Ekim 1445) Kahire’de doğdu. Ataları Orta Mısır’daki Asyût’ta yaşadığı için Süyûtî, büyük dedelerinden biri Asyût’a gelmeden önce Bağdat’ın Hudayriye mahallesinde bulunduğundan Hudayrî nisbeleriyle anılır. Asyût’a ilk yerleşen büyük dedesi Hümâmüddin bir sûfî olup buradaki kabri halen ziyaretgâhtır. Babası Kemâleddin Ebû Bekir Asyût’ta doğmuş, Kahire’de İbn Hacer el-Askalânî gibi âlimlerin talebesi olmuş, vâizlik yanında Mısır Abbâsî Halifesi Müstekfî-Billâh’ın hususi imamlığını yapmış, bir dönem Kahire kadılığına vekâlet etmiş, şerh, ta‘lik ve hâşiye türünden eserler yazmıştır. Oğlunun da ilimle uğraşmasını istediğinden İbn Hacer’in derslerine giderken onu da götürmüş, Süyûtî henüz beş yaşlarında iken vefat edeceğini hissedince oğlunu medresedeki arkadaşlarına emanet etmiştir. Süyûtî’nin önemli iki hâmisinden biri İbnü’l-Hümâm, diğeri hocası Celâleddin el-Mahallî’dir. Annesinin Türk veya Çerkez asıllı bir câriye olduğu belirtilir. Eşi ve çocukları hakkında bilgi yoktur; sadece oğlu Ziyâeddin Muhammed’i Şümünnî’nin derslerine götürdüğü bilinmektedir.
Tahsil hayatına Kur’an öğrenerek başlayan Süyûtî, Cemmâilî’nin ʿUmdetü’l-aḥkâm’ını, Nevevî’nin Minhâcü’ṭ-ṭâlibîn’ini, İbn Mâlik’in el-Elfiyye’sini ve Beyzâvî’nin Minhâcü’l-vüṣûl’ünü ezberledi. 864’te (1460) Sâlih b. Ömer el-Bulkīnî, Yahyâ b. Muhammed el-Münâvî gibi hocalara ilk üç kitabı arzetti; iki yıl sonra da Şemseddin es-Sîrâmî’den Arapça okutmak için icâzet aldı. 1460’tan itibaren Şehâbeddin eş-Şârimsâhî’nin ferâiz derslerine katıldıysa da hocasının vefatı üzerine bu dersler yarım kaldı. Şeyhûniyye Hankahı’nın imamı Şemseddin Muhammed b. Mûsâ el-Hanefî’den Ṣaḥîḥ-i Müslim’in tamamına yakınını, Kādî İyâz’ın eş-Şifâʾ adlı eserini ve önceden ezberlediği İbn Mâlik’in el-Elfiyye’sini okudu. Arap dili ve edebiyatına ağırlık verdiği ve Arapça ile ilgili birçok kitap okuduğunu belirttiği bu dönemde en çok faydalandığı hocalarından biri, Şeyhûniyye Kütüphanesi görevlisi Şemseddin Muhammed b. Sa‘d b. Halîl el-Merzübânî el-Hanefî’dir. Süyûtî gençlik döneminde çoğu Arap diline ait bazı kitaplara ve meselelere dair şerh, hâşiye vb. eserler yazmış, fakat daha sonra bunları imha etmiştir (Abdülkādir eş-Şâzelî, s. 67-68). 865 (1461) yılında kendisine büyük hayranlık duyduğu hocası Kādılkudât Sâlih b. Ömer el-Bulkīnî’nin fıkıh derslerine katıldı. Aynı yıl Şerḥu’l-istiʿâẕe ve’l-besmele ile Şerḥu’l-Ḥavḳale ve’l-ḥayʿale adlı eserlerini kaleme aldı ve hocası Bulkīnî her iki eser için birer takriz yazdı. Acemi işi gördüğü bu iki eserini diğer çalışmalarıyla birlikte imha etmemesine gerekçe olarak hocasının hattıyla yazılan takrizleri gösterdi. Bulkīnî’den fetva verme ve ders okutma hususunda icâzet aldı (866/1462) ve hocasının da hazır bulunduğu ilk dersini 9 Zilkade 867’de (26 Temmuz 1463) Şeyhu Camii’nde verdi. Bulkīnî’nin ölümüne kadar onun derslerine katılmaya devam etti. Süyûtî’nin hocaları arasında Kādılkudât İzzeddin el-Kinânî, Abdülazîz b. Muhammed el-Mikâtî ve Seyfeddin İbn Kutluboğa da vardır. Fakat onun bu dönemdeki asıl önemli hocaları, on dört yıl boyunca kendisinden her gün yeni bir şey öğrendiğini söylediği ve “ikinci babam” dediği (Buġyetü’l-vuʿât, I, 118) Kâfiyeci ile 1463-1467 yılları arasında derslerini takip ettiği Şümünnî’dir. Kâfiyeci’den tefsir, hadis, fıkıh usulü, hadis usulü, Arap edebiyatı gibi alanlarda faydalandı, çeşitli ilimleri okutmak üzere icâzet aldı. Kâfiyeci, kelâmla ilgili Envârü’s-saʿâde adlı kitabına şerh yazması konusunda ısrar ettiği halde Süyûtî bu ilme ilgi duymadığı için hocasına olumsuz cevap verdi (Abdülkādir eş-Şâzelî, s. 76). Cemʿu’l-cevâmiʿ ve Şerḥu’l-Elfiyye gibi eserlerine takrizler yazan Şümünnî’den (Buġyetü’l-vuʿât, I, 377; el-Müncem, s. 87) hadis, Arap dili ve edebiyatı konularında faydalandı ve hocalarından rivayet ettiği hadislerin fihristini çıkardı. Süyûtî’nin müderris sıfatını kazandığı 867’den (1463) bir yıl sonra giriştiği hadis tahammül faaliyeti çok uzun sürmedi. Muteber hocaların vefatından önce onlardan dirâyete dair bilgi edinmeyi hadis semâ etmekten daha önemli saydı, ancak bu hocalardan hadis semâ etmekten de vazgeçmedi. Tamamını veya bir kısmını hocalarından dinlediği kitapların listesi sayfalarca uzamakta (et-Teḥaddüs̱, s. 39-42, 249-251), hadis hocaları hakkında yazdığı eserlerin en önemlisi olan el-Müncem fi’l-muʿcem’de üç tabaka halinde zikrettiği hocalarının sayısı 195’i bulmaktadır.
Süyûtî 869’daki (1465) hac yolculuğu dışında Mısır’dan hiç ayrılmadı. Dâvûdî’ye dayanarak 873’te (1469) ikinci defa hacca gittiği söylenirse de (Sartain, s. 40) başka kaynaklarda böyle bir bilgi yoktur. Hac yolculuğu ve Mekke’deki ikameti sırasında geçen olayları, karşılaştığı hocaları ve çeşitli edebî konuları en-Naḫletü’z-zekiyye fi’r-riḥleti’l-Mekkiyye ve en-Nefḥatü’l-miskiyye ve’t-tuḥfetü’l-Mekkiyye adlı eserlerinde anlattı. 870 yılı Receb ayından (Şubat-Mart 1466) başlayarak Dimyat ve İskenderiye çevresinde yaklaşık üç aylık bir gezi yaptı, el-İġtibâṭ fi’r-riḥle ile’l-İskenderiyye ve Dimyâṭ yâhud Ḳaṭfü’z-zehr fî riḥleti şehr’de bu seyahatlerindeki gözlemlerini yazdı. Gittiği yerlerde o güne kadar telif ettiği Şerḥu’l-Elfiyye gibi eserlerini, âlî isnadlı rivayetlerinden oluşan ʿUşâriyyât’ını ve Nûrü’l-ḥadîḳa gibi manzumelerini, ayrıca Buhârî’nin el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ’i ile Kādî İyâz’ın eş-Şifâʾ adlı eserini nakletti, akranlarına ve yaşça kendisinden büyük âlimlere icâzet verdi. İbn Hacer’in vefatıyla yirmi yıl kadar kesintiye uğradığını söylediği hadis imlâ meclislerini (et-Teḥaddüs̱, s. 88) 872 (1467-68) yılında yeniden başlattı, fakat veba salgını yüzünden derslerine zaman zaman ara verdi. 877’de (1472) Şeyhûniyye Medresesi’nde hadis hocalığına tayin edildi.
875’te (1470) Berkuk Türbesi şeyhliği yapan Süyûtî, 1486-1500 yıllarında dönemin en büyük hankahı olan Baybarsiyye Hankahı şeyhliğine getirildi. Bu görevinin son yılları devlet idarecileriyle ilişkileri açısından sıkıntılı geçti. Bu konudaki görüşlerini ifade etmek için Mâ revâhü’l-esâṭîn fî ʿademi’l-mecîʾ ile’s-selâṭîn ve er-Risâletü’s-sulṭâniyye gibi eserlerini kaleme aldı (Abdülkādir eş-Şâzelî, s. 159-164). Özellikle büyük dedesi Hümâmüddin’in etkisiyle tasavvufa meyletti. Başında bulunduğu hankahın imkânlarının sûfîlikle ilgisi olmayan kişilerce kötüye kullanılmasını engellemek için birtakım girişimlerde bulundu. 903 (1497-98) yılında hankah mensuplarının devletten aldıkları tahsisatın yerinde harcanmadığı gerekçesiyle kesilmesini talep etmesi büyük tepkiyle karşılandı, dövülmesine, hatta ölümle tehdit edilmesine yol açtı. Süyûtî, üç yıl daha sürdürdüğü bu görevinden kendisini öldürmek isteyen Tomanbay’ın 906’da (1501) tahta geçmesi üzerine ayrıldı ve birkaç ay saklanmak zorunda kaldı (Hammûde, s. 113). Daha önce Süyûtî bütün yargı teşkilâtını yönetme yetkisiyle donatılmış bir makama tayin edilmişti; 902 (1496-97) yılında onun talebiyle Halife Mütevekkil-Alellah, Mısır yanında diğer bütün İslâm ülkelerindeki yargı teşkilâtından sorumlu bir makam ihdas edip kendisini bu göreve getirmişti (tayin kararının metni için bk. Abdülkādir eş-Şâzelî, s. 173-174). Dört mezhebin kādılkudâtlarına hükmetme yetkisi veren bu tayin, yargı çevrelerinde şiddetli tepkilere sebep oldu ve halife, sultanın yetkilerine tecavüz ettiği iddiaları üzerine bu kararından döndüğünü ilân etti. Bazı araştırmacılar Süyûtî’nin o dönemde Şâfiî kādılkudâtı olan, kendisinden yaşça büyük ve toplumda saygın bir yeri bulunan Zekeriyyâ el-Ensârî ile rekabete girmek yerine böyle bir yol seçtiğini, Eyyûbîler zamanında İbn Bintü’l-Eaz tarafından yürütülen buna benzer bir görev bulunduğunu ileri sürerek halifeyi ikna ettiğini belirtir (Hammûde, s. 110-111). Hayatının belirli bir safhasından sonra öğretim faaliyetlerini asgariye indirdiği, ayrıca Baybarsiyye Hankahı şeyhliğine tayin edildiği ve telif çalışmalarına ağırlık verdiği için çok fazla talebesi olmayan Süyûtî’den Muhammed b. Ali ed-Dâvûdî, Abdülkādir b. Muhammed eş-Şâzelî, İbn İyâs, Şemseddin İbn Tolun, Zeynüddin İbnü’ş-Şemmâ‘, Hasan b. Ali el-Kaymerî, Ebü’l-Hasan el-Menûfî, kıraat âlimi Sirâceddin en-Neşşâr, Şemseddin eş-Şâmî ve Alkamî gibi şahsiyetler ders almıştır.
Süyûtî, hayatının son beş yılını inzivada geçirdiği Nil üzerindeki Ravza adasında 19 Cemâziyelevvel 911’de (18 Ekim 1505) vefat etti ve babasının Bâbülkarâfe dışında bulunan kabrinin yanına defnedildi. Annesi tarafından üzerine küçük bir türbe yaptırılan ve zamanla ziyaretgâh durumuna gelen kabrinin etrafı 945 (1538) yılında düzenlendi. Asyût’ta Süyûtî’ye nisbet edilen kabir muhtemelen kendisinin bir ziyaretgâh olduğunu söylediği (et-Teḥaddüs̱, s. 5) dedesi Hümâmüddin’e aittir. Süyûtî’nin mirasıyla ve sağlığında vakfettiği kitaplarıyla annesi ilgilenmiş, bu kitaplar Osmanlılar’ın Mısır’ı fethi sırasında Ezher Camii’ne götürülmüştür. Kendi eserleri dışındaki bazı kitapları ise aralarında Hanefî fakihi İbnü’ş-Şıhne’nin de bulunduğu kişiler tarafından satın alınmıştır (Abdülkādir eş-Şâzelî, s. 261-262).
Süyûtî’nin çağdaşlarıyla girdiği tartışmalar meşhurdur. Öğrencilik döneminden başlayıp 906’da (1500) inzivaya çekilmesine kadar devam eden bu tartışmalara genellikle bir eleştiriye cevap vermesi, bir görüş veya fetvayı reddetmesi dolayısıyla girmiştir. Çeşitli ilimlere dair meseleler veya intihal suçlamaları yüzünden cereyan eden bu tartışmaların asıl sebebi Süyûtî’nin çağdaşlarını ilmî açıdan hafife alması (Sehâvî, IV, 69) ve onları cehaletle suçlamasıdır. Kendini IX. (XVI.) yüzyılda fıkıh, hadis ve dil ilimlerinde mutlak müctehid seviyesine ulaşan tek kişi ve müceddid olarak kabul eden Süyûtî herkesin ilimde kendisine ihtiyaç duyduğunu belirtmiş (el-Ḥâvî, II, 248; Ṭarzü’l-ʿimâme, II, 687, 696, 782; ed-Deverânü’l-felekî, I, 409, 419; el-Küllâciyye, II, 958-960, 969), başkalarının hatalarını eleştirmekten geri durmamıştır. Bir müctehidin mantık ve kelâm bilmesinin şart olmadığını (Taḳrîrü’l-istinâd, s. 49-50), bütün âlimlerin hata ettiği sırada tek başına doğru görüşü bulabileceğini iddia etmiş (er-Red, s. 169), bu tür iddiaları yüzünden başına gelenleri Hz. Peygamber’in peygamberliğini ilân ettiği zaman çektiği sıkıntılara benzetmiştir (Ṭarzü’l-ʿimâme, II, 691). Fıkıhta mutlak müctehid sayıldığını söylemesine rağmen mutlak müctehidin müstakil müctehidle aynı mânaya gelmediğine dikkat çekerek fıkhî konularda Şâfiî mezhebine mensup bulunmakla birlikte Şâfiî’nin mukallidi değil ictihadında onun yöntemini benimseyen mutlak bir müctehid olduğunu söylemiştir. Bu sebeple fetvalarında Şâfiî’nin meşhur görüşünü benimsemediği yerlerde ya onun veya ashabının diğer bir kavlini esas almış, nâdiren mezhebin dışına çıkmıştır (et-Teḥaddüs̱, s. 90, 205; er-Red, s. 112-116).
Onun en meşhur muhalifleri, çağdaşları hakkındaki övgü ve yergilerinde çoğu zaman aşırıya kaçan hadis âlimi Şemseddin es-Sehâvî, Hanefi fakihi İbnü’l-Kerekî, Muhammed b. Abdülmün‘im el-Cevcerî, Şemseddin el-Bânî ve Buhârî şârihi Ahmed b. Muhammed el-Kastallânî’dir. Süyûtî’nin özellikle Sehâvî ile anlaşmazlıklarında İbn Hacer’le ilişkileri merkezî konumdadır. İbn Hacer’in ardından hadis ilminde en önemli isim olduğunu iddia eden Süyûtî, dönemin ileri gelen hadis hâfızlarını küçümseyen Sehâvî’nin bu tavırlarına son verdiğini söylemekte (Ṭarzü’l-ʿimâme, II, 766-767), Sehâvî ise İbn Hacer’in vefatından yirmi yıl sonra hadis imlâ meclislerini yeniden başlattığını söyleyen Süyûtî’nin bu iddiasını asılsız saymakta, aynı zamanda onu kendisinin ve İbn Hacer’in eserlerinden intihal yapmakla suçlamaktadır (eḍ-Ḍavʾü’l-lâmiʿ, IV, 68; Süyûtî, Ṣâḥibü seyf, I, 562). Sehâvî, İbn Hacer’in ölümünün ardından 870 (1465-66) yılına kadar elli dokuz hafta hadis imlâ ettiğine göre (Ayderûsî, s. 19-20) bu konuda haklı sayılabilir. Ancak Süyûtî’nin Ṣâḥibü seyf ʿalâ ṣâḥibi ḥayf’ta ve el-Kâvî’de delilleriyle verdiği cevaplar, hakkında yapılan intihal suçlamasının isabetli olmadığını göstermektedir. Sehâvî’ye göre Süyûtî hocaların derslerini yeterince takip etmediği ve bilgisini kitaplardan elde ettiği için muhakkik sayılmamalıdır. Ayrıca İbn Hacer’in başında bulunduğu Mahmûdiyye Kütüphanesi’ndeki kitapları çok iyi bildiğinden, başkalarının muhtevasından haberdar olmadığı bazı eserleri kendisine nisbet etmiştir. Nitekim onun Lübâbü’n-nüḳūl, ʿAynü’l-iṣâbe, en-Nüketü’l-bedîʿât, el-Medrec ile’l-müdrec, Teẕkiretü’l-müʾtesî, Tuḥfetü’n-nâbih, Mâ revâhü’l-vâʿûn fî aḫbâri’ṭ-ṭâʿûn, el-Esâs fî menâḳıbi Beni’l-ʿAbbâs, Cüzʾ fî esmâʾi’l-müdellisîn, Keşfü’n-niḳāb ʿani’l-elḳāb, Neşrü’l-ʿabîr gibi kitapları aslında İbn Hacer’den yapılmış intihallerdir (eḍ-Ḍavʾü’l-lâmiʿ, IV, 68). Bu suçlamaları kabul etmeyen Süyûtî, Sehâvî’yi avam tabakasından ve cahil şeyhlerden çokça hadis aldığı için kınamış, ona ait zannedilen hadis kitaplarının çoğunun hocası İbn Hacer’in terekesinden elde edilen müsveddelerden yazıldığını söylemiştir (el-Kâvî, II, 948-949).
Sehâvî, Süyûtî’nin Mahmûdiyye Kütüphanesi’ni çok iyi bildiğini ve çok çabuk eser telif ettiğini söyler. Süyûtî de Mahmûdiyye Kütüphanesi’nden istifade ettiğini (et-Teḥaddüs̱, s. 165) ve İbn Hacer’in yaptığı bu kütüphanedeki 4000 kitaba ait alfabetik fihristi (DİA, XIX, 515) gördüğünü söylemekte (el-Kâvî, II, 950), hatta vakfiyesine aykırı olduğu halde buradan dışarıya kitap çıkardığı bilinmektedir. Süyûtî bunu meşrû göstermek için Beẕlü’l-mechûd fî ḫizâneti Maḥmûd adıyla bir risâle telif etmiştir (nşr. Fuâd Seyyid, MMMA, IV/1 [1958], s. 125-136). Kendisi çok kolay kitap yazmasının sebebini açıklarken eserlerin muhtevasını iyi tanıdığını, hangi bilgiyi nereden elde edeceğini bildiğini söylemiş; nitekim Ḥüsnü’l-muḥâḍara, el-Câmiʿu’ṣ-ṣaġīr, Buġyetü’l-vuʿât, el-İtḳān ve diğer birçok eserinde kaynakları zikretmiş, hatta et-Taʿrîf bi-âdâbi’t-teʾlîf, el-Fâriḳ beyne’l-muṣannif ve’s-sâriḳ gibi risâleler yazmıştır. İntihal hususunda kesin bir hükme varabilmek için bir yandan o dönemin telif tarzının dikkate alınması (bu konuda bir açıklama için bk. Şevkânî, I, 333), bir yandan da Süyûtî’nin eserleriyle başka müelliflere ait eserlerin karşılaştırılması gerekir. Nitekim bu tür çalışmalar Süyûtî’nin olduğu zannedilen bazı kitapların başka müelliflere aidiyetini gösterdiği gibi (Adnân Dervîş, XIII/51 [1993], s. 90 vd.; Abdülilâh Nebhân, XV/57 [1994], s. 89-90) ona nisbet edilen bazı kitapların da başkaları tarafından telif edilmiş olması muhtemeldir (Derûbî, XXVII/64 [2003], s. 47-49). Meselâ Şâzelî, hocası Süyûtî’nin kitaplarından yapacağı derlemeleri ona nisbet ederek yaygınlaştırma konusunda kendisinden izin aldığını söylemektedir ki (Behcetü’l-ʿâbidîn, s. 280) Şâzelî’nin neşretmiş olması muhtemel bu tür kitapların Süyûtî’ye ait zannedilmesi mümkündür. Sehâvî’nin Süyûtî hakkındaki eleştirilerini bazan acımasızca dile getirdiği eḍ-Ḍavʾü’l-lâmiʿine karşılık Süyûtî el-Kâvî fî Târîḫi’s-Seḫâvî’yi telif etmiş, Sehâvî de buna cevap olarak el-İʿlân bi’t-tevbîḫ li-men ẕemme ehle’t-târîḫ’i yazmıştır (Şerḥu Maḳāmât, neşredenin girişi, I, 63). Süyûtî’nin Kastallânî ile tartışmasının konusu ise Kastallânî’nin onun el-Muʿcizât, el-Ḫaṣâʾiṣü’l-kübrâ, Ṭayyü’l-lisân ve Mesâlikü’l-ḥunefâʾ fî vâlideyi’l-Muṣṭafâ adlı kitaplarından intihal yapmış olmasıdır. Uzun süren tartışmalar sonunda Kastallânî bu eleştirileri kabul ederek kendisinden özür dilemiştir. Süyûtî bu konunun ayrıntılarını el-Fâriḳ beyne’l-muṣannif ve’s-sâriḳ ve Ṣâḥibü seyf adlı eserlerinde anlatmaktadır.
Süyûtî’nin bu tartışmalar vesilesiyle kaleme aldığı bazı eserlerin yazılış tarihleri tesbit edilebilmekte, bu tür bilgiler, kendisinin kırk yaşından sonra uzlete çekildiği görüşünün (Abdülkādir eş-Şâzelî, s. 158; İbnü’l-İmâd, X, 76) gerçeği yansıtmadığını, Baybarsiyye Hankahı şeyhliğine getirildiği 891 (1486) yılından sonra fetva vermeye ve ders okutmaya devam ettiğini göstermektedir (el-İstinṣâr, I, 226). Buna göre ders okutmaktan ve fetva vermekten tamamen vazgeçmesinin gerekçelerini açıkladığı el-Maḳāmetü’l-lüʾlüʾiyye’yi kırk yaşında yazmış olması mümkün görülse de bu kesin değildir. Zira kendisinin yahut başkalarının fetvalarıyla ilgili bazı eserlerini 894, 897 (1492), 898, 900 yıllarında kaleme aldığı bilinmektedir (Şerḥu Maḳāmât, neşredenin girişi, I, 84-85). Ayrıca halkın meseleleriyle ilgilenmemeyi gerektirecek bir inziva anlayışı, onun yıllarca sürdürdüğü müceddidlik iddiasına da uymamaktadır. Vakit kaybı olarak gördüğü tartışmalardan vazgeçerek (Ṭarzü’l-ʿimâme, II, 708) tam anlamıyla uzlete çekilip kendini telife adaması 906 (1500) yılından sonradır (Hammûde, s. 106, 116).
Hadis İlmindeki Yeri. Süyûtî, İbn Hacer el-Askalânî’den hemen sonraki dönemde hadis ilmini temsil eden birkaç önemli şahsiyetten biridir. Hayatının bazı devirlerinde hadis hocalığı yapmış, daha çok hadis alanında eser vermiştir. Hadis ilminde mutlak müctehid sayılmanın hâfızlık makamına erişmekle mümkün olduğunu söyleyen Süyûtî kendisinin 200.000 hadis ezberlediğini (a.g.e., s. 146; ayrıca bk. İbnü’l-İmâd, X, 76) ve bu ilimde müctehidliğe ulaştığını ifade etmiştir (et-Teḥaddüs̱, s. 205). Yaşadığı dönemde kendisinden başka hadis hâfızının bulunmadığını ileri sürmekteyse de (Ṭarzü’l-ʿimâme, II, 688) diğer bazı eserlerinde Sehâvî, Bikāî, Fahreddin Osman b. Muhammed ed-Diyemî ve İbrâhim b. Ali el-Karkaşendî gibi âlimleri hâfız diye anmaktadır (el-Maḳāmetü’s-Sündüsiyye, I, 614; Ṭarzü’l-ʿimâme, II, 766). Hadis ilminin hem rivayet hem dirayet sahasında eser veren Süyûtî, özellikle câmi‘ türüne giren kitaplarıyla o devirde çok benimsenen telif tarzlarından ansiklopedik eser yazma geleneğini hadis ilminde de başlatmıştır. el-Câmiʿu’ṣ-ṣaġīr, Ziyâdetü’l-Câmiʿi’ṣ-ṣaġīr ve el-Câmiʿu’l-kebîr’i hazırlarken 345 müellife ait 642 kaynaktan faydalanmış (Lahhâm, s. 333-379), fetvalarında müşkil gördüğü her meselede âlimlerin görüşlerini araştırmak için çaba sarfetmiştir (el-Maḳāmetü’l-lüʾlüʾiyye, II, 1005). 877’de (1472) Şeyhûniyye Medresesi’nde hadis okutmaya başlamadan önce üç yıla yakın bir süre İbn Tolun Camii’nde imlâ meclisleri kurarak halka açık hadis öğretimi geleneğini sürdürmüştür. Hadis kitaplarındaki her hadisin naklinin câiz olmadığını, bazı hadislerin ehline danışılmadan aktarılmaması gerektiğini söyleyen Süyûtî (Ṭarzü’l-ʿimâme, II, 719-720), vaaz, fetva ve konuşmalarda mevzû hadis kullanmanın sakıncalarına dikkat çekmiştir (a.g.e., II, 765; el-İstinṣâr, I, 226, 228; el-Fettâş, II, 868). Ancak fezâil hakkında zayıf hadislere yer verilebileceği görüşünü benimseyen Süyûtî’nin zayıf, hatta mevzû hadisleri durumlarına işaret etmeksizin kullandığı da olmuştur. Onun hadisçiliğinin önemli bir yönünü tasavvufa ilgisi teşkil eder. Tasavvuf ehline has bazı halleri benimsediği anlaşılan Süyûtî, meselâ Hz. Peygamber’i uyanıkken görme konusundaki birçok rivayeti zikrettikten sonra bunların değerini hadis ilminin kriterlerine göre tartışmak yerine böyle bir halin ancak yaşayanlar tarafından anlaşılabileceğini söylemekle yetinmiştir (el-Ḥâvî, II, 483). Birçok tarikattan icâzet alıp hırka giyen, Desûkıyye’nin dört kolundan biri olan Süyûtiyye’nin nisbet edildiği Süyûtî tasavvufta Ehl-i sünnet’in yolundan ayrılmamıştır. Tasavvufu yanlış anladıkları gerekçesiyle bilhassa vahdet-i vücûd, hulûl ve ittihad anlayışını benimseyenleri, ibâha ehlini ve kendi düşüncelerinin Allah’tan mülhem olduğuna inandıkları için şeriatın ve sünnetin emirlerine riayet etmeyenleri şiddetle eleştirmiştir (Tenzîhü’l-iʿtiḳād, I, 304 vd.). Süyûtî hadis usulünün bazı meselelerini fıkıh ve dil ilimlerinden örneklerle açıklamış, bazılarını önceki âlimlerden farklı biçimde ele almıştır. Meselâ İbnü’s-Salâh’ın Muḳaddime’de ve Nevevî’nin et-Taḳrîb’de altmış beş başlık altında incelediği hadis usulü konularını Tedrîbü’r-râvî’de doksan üçe çıkarmıştır. Ayrıca birtakım yenilikler getirdiğini belirttiği dil bilimine dair eserlerinde ve özellikle el-Müzhir’de usûl-i hadîsin tasnif yöntemini kullandığını, bunun kendisine ait bir icat olduğunu söylemiştir (Derûbî, XXVII/64 [2003], s. 56).
Hadis ilmine dair belli başlı konulardaki görüşlerini sıralayacağını söyleyen (et-Teḥaddüs̱, s. 234), ancak bilinmeyen bir sebeple bu listeyi yarım bırakan Süyûtî’nin hadisle ilgili bazı görüşleri şöyledir: 1. Müteahhirîn döneminde önceden hakkında hüküm bulunmayan bir hadisin sahih li-zâtihî olduğuna değil sahih li-gayrihî olduğuna hükmedilebilir. 2. Râviler hakkında cerh ve ta‘dîl yapma imkânı kalmadığından hadislerin sıhhati konusunda artık kitaplara güvenmek gerekir (Şerḥu Elfiyyeti’l-ʿIrâḳī, s. 147). 3. Cevâmiu’l-kelim olmamak kaydıyla hadislerin mâna ile rivayeti câizdir. 4. Mütevâtir için gerekli asgari râvi sayısı ondur. 5. Hadiste yalancılığı sabit olan kişi tövbe etse de rivayetleri kabul edilmez (et-Teḥaddüs̱, s. 234; Lahhâm, s. 400). 6. Bir hadisin mevzû olduğu metnine bakılarak da anlaşılabilir (Tedrîbü’r-râvî, I, 274). 7. Buhârî ve Müslim’in ortaklaşa rivayet ettikleri hadislerin sıhhati kesindir ve kesin bilgi ifade eder. 8. İcâzetsiz mükâtebe sadece icâzetten ve münâvelenin birçok çeşidinden üstündür. 9. Hadislerin i‘mâli ilgasından evlâdır (Ṭarzü’l-ʿimâme, II, 749-750).
Eserleri. Süyûtî’nin esas kıymetinin asılları kaybolmuş birçok kitaptan alıntı, ihtisar ve cem‘ yaparak bu metinleri günümüze aktarmasından kaynaklandığı düşüncesinde (meselâ bk. Abdülilâh Nebhân, XV/57 [1994], s. 89-90; Conrad, XI, 520-521) haklılık payı bulunmakla birlikte özellikle olgunluk döneminde kendine has bir üslûpla şahsî görüşlerini de ifade etmiştir. Henüz otuz yaşına gelmeden eserleri Hindistan’tan Afrika’ya, Hicaz’dan Anadolu’ya ulaşacak kadar meşhur olmuştur (et-Teḥaddüs̱, s. 155-159; Ṭarzü’l-ʿimâme, II, 687; ed-Deverânü’l-felekî, I, 397). İslâm dünyasının çeşitli bölgelerinden mektupla gönderilen sorulara cevap yazması, katıldığı tartışmalara dair eserlerinin insanlar arasında merak uyandırması, hocası Kâfiyeci’nin onu her zaman kollaması ve Anadolu’ya giden talebelerinden eserlerini yanlarında götürmelerini istemesi (Ṣâḥibü seyf, I, 560), çeşitli ülkelerden gelenlerin onun yanında uzun süre kalıp eserlerini istinsah etmeleri Süyûtî’nin eserlerinin yayılmasını sağlamıştır. Bu husus onun için aynı zamanda önemli bir geçim kaynağı olmuş, kitaplarından elde ettiği gelirle hem kendisi hem de kitaplarını istinsah eden öğrencileri geçimlerini sağlamıştır. Öte yandan sultanlardan yardım almayı kabul etmemiş, devlet tarafından kendisine gönderilen paraları dağıtmıştır. Süyûtî’nin yazdığı her konuda mümkün olduğunca çok görüşe yer vermesi, eserlerinin mukaddimelerinde o konuda yazılmış önceki eserleri, kendi kitabını onlardan ayıran yönleri, kaynaklarını ve yöntemini belirtmesi onun eserlerinin belirgin özelliklerindendir. Süyûtî’ye göre çok eser yazmak ve bu sayede görüşlerinden insanların istifade etmesini sağlamak bir müctehidin ve müceddidin vasıflarındandır (et-Teḥaddüs̱, s. 225-226; er-Red, s. 149; Ṭarzü’l-ʿimâme, II, 687). Kendisinin farklı tarihlerde oluşturduğu fihristlere ve kitaplarındaki kayıtlara göre eserlerinin sayısı 295 ile 555; Şâzelî, Dâvûdî ve İbn İyâs gibi talebelerinin sayımına göre 529 ile 600; İbnü’l-İmâd, Bağdatlı İsmâil Paşa ve Brockelmann’a göre 500 ile 639 arasında değişmektedir. Çağdaş araştırmacılardan Şerkāvî İkbâl bu sayıyı 725 (Mektebetü’l-Celâl, s. 384-385), Hâzindâr ve Şeybânî ise 981 (Delîlü maḫṭûṭât, s. 282) olarak göstermektedir. Bu husustaki en kapsamlı listeyi yapan İyâd Hâlid et-Tabbâ‘ 1194 sayısına ulaşmakta, bunlardan 331’inin matbu, 431’inin yazma, 432’sinin kayıp olduğunu söylemektedir (el-İmâmü’l-Ḥâfıẓ, s. 312-313). Sayılardaki farklılıklar bazı eserlerin birkaç adla anılması, bazılarının Süyûtî tarafından imha edilmesi (Abdülkādir eş-Şâzelî, s. 121), bir kısmının diğer bir eserinin parçası olması gibi sebeplerden kaynaklanmaktadır. Süyûtî kendi eserlerini yedi grup halinde şöyle sıralamıştır: 1. Daha önce benzeri yazılmamış olanlar (on sekiz adet); 2. Benzeri yazılmış veya yazılabilecek olanlar (elli adet); 3. Yirmi ile yüz sayfa arasındaki kitaplar (altmış adet); 4. Fetvalar dışında on sayfa civarındaki eserler (102 adet); 5. On sayfa civarındaki fetvalar (seksen adet); 6. Öğrencilik yıllarında yazdığı fakat önemsemediği eserler (kırk adet); 7. Yarım kalmış eserler (seksen üç adet; bk. et-Teḥaddüs̱, s. 105-136).
Tefsir ve Kur’an İlimleri (aş.bk.): Hadis. 1. Cemʿu’l-cevâmiʿ. Bütün hadislerin 200.000 civarında olduğunu düşünen Süyûtî bu eserinde 100.000’e yakın hadis derlemiş, ancak vefatı üzerine eser yarım kalmıştır. Hadislerin derlendiği kaynakların bir kısmının günümüze ulaşmaması eserin kıymetini arttırmaktadır (Kahire 1970; nşr. Hâlid Abdülfettâh Şibl, Beyrut 2000). Abbas Ahmed Sakr ve Ahmed Abdülcevâd, el-Câmiʿu’ṣ-ṣaġīr, Ziyâdetü’l-Câmiʿi’ṣ-ṣaġīr ve el-Câmiʿu’l-kebîr’deki hadisleri mükerrerlerini çıkarmak suretiyle birleştirmişler ve Câmiʿu’l-eḥâdîs̱ adıyla neşretmişlerdir (I-IX, baskı yeri yok, 1984; Beyrut 1994). Brockelmann’a göre Süyûtî’nin Câmiʿu’l-mesânîd adlı eseri Cemʿu’l-cevâmiʿ ile aynı kitaptır ve Kahire’de 1321’de basılmıştır (Târîḫu’l-edebi’l-ʿArabî, VI, 622).
2. el-Câmiʿu’ṣ-ṣaġīr. Süyûtî Cemʿu’l-cevâmiʿden özetlediği bu eserinde 10.010 veciz kavlî hadisi alfabetik olarak sıralamış, hadislerin sıhhat durumunu ve kaynaklarını kısaltmalarla göstermiştir. Eser Kahire’de (meselâ 1284, 1286), Marsilya’da (1851, Fransızca tercümesiyle birlikte), Beyrut’ta (nşr. Heysem Nizâm Temîm, el-Fetḥu’l-kebîr’le birlikte; 1970, 1981, 2000, Cemʿu’l-cevâmiʿ içinde, 2004), Riyad’da (1988, et-Teysîr’le birlikte) ve Mekke’de (1998, Feyżü’l-ḳadîr’le birlikte) yayımlanmıştır. Kitap üzerine ihtisar, şerh, hâşiye, nazım, tercüme vb. türlerde birçok çalışma yapılmıştır.
3. et-Tevşîḥ ʿale’l-Câmiʿi’ṣ-ṣaḥîḥ. Ṣaḥîḥ-i Buḫârî’nin şerhidir (nşr. Rıdvân Câmi‘ Rıdvân, Riyad 1998; nşr. Alâ İbrâhim Ezherî, Beyrut 2000). Ali b. Süleyman ed-Dimnâtî eseri Rûḥu’t-Tevşîḥ ʿale’l-Câmiʿi’ṣ-ṣaḥîḥ adıyla ihtisar etmiş (Kahire 1298), Fâize Ahmed Sâlim Bâferec (I. kısım) ve Hayât Sıddîk Abdülvâhid (II. kısım) et-Tevşîḥ üzerine doktora tezi hazırlamıştır (1418, Câmiatü Ümmi’l-kurâ).
4. ed-Dîbâc ʿalâ Ṣaḥîḥi Müslim b. el-Ḥaccâc. Ali b. Süleyman ed-Dimnâtî’nin muhtasarı Veşyü’d-Dîbâc ʿalâ Ṣaḥîḥi Müslim b. el-Ḥaccâc’ı ile birlikte yayımlandığı gibi (Kahire 1299) Ebû İshak el-Huveynî el-Eserî (Huber 1996), Muhammed Adnân Dervîş, Heysem Temîm (Beyrut, ts., Muhammed Zekeriyyâ el-Kandehlevî’nin ta‘likleriyle birlikte) ve Ahmed Fethî Hicâzî (Beyrut 2006) tarafından da neşredilmiştir.
5. Mirḳātü’ṣ-ṣuʿûd ilâ Süneni Ebî Dâvûd (Kahire 1298). Dimnâtî eseri Derecâtü Mirḳāti’ṣ-ṣuʿûd adıyla ihtisar etmiştir (Kahire 1298).
6. Ḳūtü’l-muġteẕî ʿalâ Câmiʿi’t-Tirmiẕî. Özellikle Ebû Bekir İbnü’l-Arabî’nin ʿÂriżatü’l-aḥveẕî’sine dayalı muhtasar bir şerh olup (Kanpûr 1299) Dimnâtî tarafından Nefʿu Ḳūti’l-muġteẕî adıyla ihtisar edilmiştir (Kahire 1299).
7. Zehrü’r-rübâ ʿale’l-Müctebâ (Kahire 1894, 1930, 1964, Sünenü’n-Nesâʾî ile birlikte; nşr. Mustafa Âşûr, Kahire, ts.; nşr. Abdülfettâh Ebû Gudde, Beyrut 1988, Sünenü’n-Nesâʾî ile birlikte; I-II, Kahire 1312, 1348, 1932; I-VIII, 1964; Kanpûr 1848, 1882; Delhi 1272-1281, Muhammed b. Abdülhâdî es-Sindî’nin hâşiyesiyle birlikte).
8. Miṣbâḥu’z-zücâce ʿalâ Süneni İbn Mâce (Delhi 1847, 1282; Kahire 1299, Sünenü İbn Mâce ile birlikte).
9. Keşfü’l-muġaṭṭâ fî şerḥi’l-Muvaṭṭâ (Süleymaniye Ktp., Çorlulu Ali Paşa, nr. 129).
10. Tenvîrü’l-ḥavâlik ʿalâ Muvaṭṭaʾi Mâlik. Keşfü’l-muġaṭṭâ’nın muhtasarı olup Kahire’de (1885, 1343, 1934, 1937, 1951, el-Muvaṭṭaʾ ile birlikte) ve Beyrut’ta (1973, 1988; nşr. Muhammed Abdülazîz Hâlidî, 2002, 2007) yayımlanmıştır.
11. İsʿâfü’l-mübeṭṭaʾ bi-ricâli’l-Muvaṭṭaʾ. Eserde el-Muvaṭṭaʾda ismi geçen yaklaşık 376 râvi alfabetik sıraya göre tanıtılmıştır (Delhi 1865, 1323/1905; Haydarâbâd 1902; Kahire 1913, 1924, 1934, 1937, 1951, el-Muvaṭṭaʾ ile birlikte; nşr. Saîd Muhammed Lahhâm, Beyrut 1408, el-Muvaṭṭaʾ ile birlikte; Beyrut, ts.; Mağrib 1992, el-Muvaṭṭaʾ ile birlikte; nşr. Hâlid Beşîr el-Karyûtî, Riyad-Amman 2004).
12. el-Leʾâli’l-maṣnûʿa fi’l-aḫbâri (eḥâdîs̱i)’l-mevżûʿa. İbnü’l-Cevzî’nin mevzû hadisler hakkında yazdığı, ancak bazı sahih ve zayıf hadisleri de mevzû şeklinde gösterdiği el-Mevżûʿât’ını tashih etmek amacıyla iki aşamada yazılmıştır. Müellifin 870’te (1465-66) başlayıp 875’te (1470-71) tamamladığı ve el-Mevżûʿâtü’ṣ-ṣuġrâ adını verdiği ilk çalışmasındaki eleştiriler oldukça kısa olup 905’te (1500) yazdığı bu ikinci çalışması geniş kapsamlıdır. Müellifin Ẕeylü’l-Leʾâli’l-maṣnûʿa adlı eseri (Leknev 1303) bunun devamı olmayıp İbnü’l-Cevzî’nin eserinde yer vermediği mevzû hadisleri ihtiva etmektedir (bk. el-MEVZÛÂT). Eseri Muhammed Abdülmün‘im Râbih yayımlamış (Beyrut 2007), Riyâz Abdullah Abdülhâdî ed-Dürerü’l-mecmûʿa bi-tertîbi eḥâdîs̱i’l-Leʾâli’l-maṣnûʿa (Beyrut 1988), Ebû Ya‘lâ Muhammed Eymen eş-Şebrâvî es-Sürurü’l-mevżûʿa fî tertîbi’l-Leʾâli’l-maṣnûʿa (Beyrut 1997) ismiyle birer fihrist hazırlamıştır. Mevlüt Karayılan eser üzerinde yüksek lisans çalışması yapmıştır (1994, AÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü).
13. en-Nüketü’l-bedîʿât ʿale’l-Mevżûʿât. Yine İbnü’l-Cevzî’nin el-Mevżûʿât’ına dair olan eserdeki hadisler konularına göre ayrıldıktan sonra alfabetik sıralanmakta ve kaynakları rumuzlarla gösterilmektedir (nşr. Âmir Ahmed Haydar, Beyrut 1991). Süyûtî’nin et-Teʿaḳḳubât ʿale’l-Mevżûʿât adlı eseri (Leknev 1303; Lahor 1303; nşr. Abdullah Şa‘bân, Mansûre 2004) bunun muhtasarı olup 343 hadisi ele almaktadır.
14. el-Ḳavlü’l-ḥasen fi’ẕ-ẕebbi ʿani’s-Sünen. Süyûtî’nin mevzû olduğunu kabul etmediği yaklaşık 120 hadisten meydana gelen eser, İbn Hacer’in İbnü’l-Cevzî’ye itiraz mahiyetinde yazdığı el-Ḳavlü’l-müsedded’i ile kendisinin bu eser üzerine kaleme aldığı eẕ-Ẕeylü’l-mümehhed ʿale’l-Ḳavli’l-müsedded ve başkalarına ait bazı zeyillerdeki hadislere birkaç rivayet daha eklenmek suretiyle oluşturulmuştur.
15. el-Ezhârü’l-mütenâs̱ire fi’l-aḫbâri’l-mütevâtire (Kahire 1884). Muhammed b. Ca‘fer el-Kettânî buna 200’den fazla hadis ilâve ederek Naẓmü’l-mütenâs̱ir adlı eserini kaleme almıştır. Süyûtî’nin el-Fevâʾidü’l-mütekâs̱ire fi’l-aḫbâri’l-mütevâtire adlı bir eseri daha vardır (Süleymaniye Ktp., Lala İsmâil, nr. 678). Burada en az on sahâbî tarafından rivayet edilen mütevâtir hadislerin ulaşabildiği bütün tariklerini derlemiş (Keşfü’ẓ-ẓunûn, II, 1301), daha sonra bu eseri Ḳaṭfü’l-ezhâri’l-mütenâs̱ire adıyla ihtisar etmiştir (nşr. Halîl Muhyiddin el-Meys, Beyrut 1985).
16. ed-Dürerü’l-müntes̱ire fi’l-eḥâdîs̱i’l-müştehire. Müellifin 885’te (1480) kaleme aldığı ve alfabetik sıraladığı eser, Bedreddin ez-Zerkeşî’nin et-Teẕkire fi’l-eḥâdîs̱i’l-müştehire (el-Leʾâli’l-mens̱ûre fi’l-eḥâdîs̱i’l-meşhûre, nşr. Mustafa Abdülkādir Atâ, Beyrut 1986) adlı eserinin özeti ve bazı ilâvelerle zenginleştirilmiş şeklidir (Kahire 1307, el-Fetâva’l-ḥadîs̱iyye ile birlikte; nşr. Muhammed Kâmil el-Asyûtî, Kahire 1927, el-Fetâva’l-ḥadîs̱iyye li’bn Ḥacer’le birlikte; nşr. Ahmed Sa‘d Ali, Kahire 1937, el-Fetâva’l-ḥadîs̱iyye ile birlikte; Kahire 1960; nşr. Muhammed b. Lutfî es-Sabbâğ, Riyad 1983; nşr. Muhammed Abdülkādir Atâ, Beyrut 1988; nşr. Mahmûd el-Arnaût – Muhammed Bedreddin Kahveci, Küveyt 1989).
17. Menâhilü’ṣ-ṣafâʾ fî taḫrîci eḥâdîs̱i’ş-Şifâʾ. Kādî İyâz’ın eserindeki hadislerin kaynaklarını tesbit etmek amacıyla yapılan ilk çalışma olup müellif hadislerin sadece hangi kitaplarda geçtiğine işaret etmiş (Kahire, ts., taşbaskı; Hindistan 1858, taşbaskı), eserin Semîr el-Kādî tarafından yapılan neşrinde (Beyrut 1988) hadislerin kaynakları tam olarak gösterilmiştir.
18. Miftâḥu’l-cenne fi’l-iʿtiṣâm (iḥticâc) bi’s-sünne (Kahire 1928, 1990, 1993; nşr. Kusay Muhibbüddin el-Hatîb, Kahire 1394; nşr. Seyyid Cemîlî, Kahire, ts.; nşr. Bedr b. Abdullah Bedr, Küveyt 1402; Beyrut 1993; nşr. Abdurrahman Fâhûrî, Halep 1979; nşr. Mustafa Âşûr, Kahire 1987). Eseri Yüksel Kılıçaslan (Akidede Sünnetin Yeri, İstanbul 1987), Enbiya Yıldırım (Sünnetin İslâm’daki Yeri, İstanbul 1992, 1996) ve Emin Aşıkkutlu (Sünnetin Dindeki Yeri, İstanbul 2003) Türkçe’ye çevirmiştir.
19. el-Ḫaṣâʾiṣü’l-kübrâ. Müellifin Ünmûzecü’l-lebîb fî ḫaṣâʾiṣi’l-ḥabîb adıyla ihtisar ettiği eseri (nşr. Zuhûr Ahmed Azhar, Lahor, ts.) Muhammed Abdürraûf el-Münâvî üç defa şerhetmiş (Brockelmann, VI, 615), Ahmed b. Kāsım el-Bûnî manzum hale getirmiştir. Ünmûzec, Osmanlı âlimi Hanîf İbrâhim Efendi tarafından Menhecü’l-edîb fî şerḥi Ünmûzeci’l-lebîb adıyla şerhedilmiştir. Mevlevî Emîr Hasan’ın neşrettiği eseri (Haydarâbâd 1901) Muhammed Halîl Herrâs tahkik etmiştir (I-III, Kahire 1386-87/1967; Beyrut 1985, 2003).
20. Taḥẕîrü’l-ḫavâṣ min ekâẕîbi’l-ḳuṣṣâṣ. Vâizlerin ve kıssacıların konuşmalarında mevzû hadis kullanmalarını engellemek için kaleme alınan eserde Zeynüddin el-Irâkī’nin el-Bâʿis̱ ʿale’l-ḫalâṣ min ḥavâdis̱i’l-ḳuṣṣâṣ’ı ve daha başka eserler özetlenmekte ve ilâveler yapılmaktadır (Kahire 1932; nşr. Muhammed b. Lutfî es-Sabbâğ, Beyrut 1984; nşr. Muhammed Hasan İsmâil, Beyrut 2002). Süyûtî’nin Taḥẕîrü’l-eyḳāẓ min ekâẕîbi’l-vuʿʿâẓ adlı bir eseri daha vardır (nşr. Ali Toksarı, Kayseri 1993).
21. et-Tenbîh (et-Tenbiʾe) bi-men yebʿas̱ühullāhü ʿalâ reʾsi külli miʾe. Müellif 899’da (1494) yazdığı bu eserinde mutlak müctehid ve IX. yüzyılın müceddidi olduğunu ileri sürmektedir. Eser, Süyûtî’nin Tuḥfetü’l-mühtedîn bi-esmâʾi’l-müceddidîn adlı manzumesiyle birlikte Abdülhamîd Şânûha (Mekke 1990) ve Abdürrahîm el-Kürdî (Türâs̱iyyât, Ocak 2004, s. 89-120) tarafından neşredilmiştir.
22. eṭ-Ṭıbbü’n-nebevî (el-Menhecü’s-sevî ve’l-menhelü’r-revî fi’ṭ-ṭıbbi’n-nebevî). Eseri Hasan Muhammed Makbûlî el-Ehdel yayımlamış (San‘a-Beyrut 1986), İngilizce tercümesini (as-Suyuti: Medicine of the Prophet) Ahmad Thomson neşretmiştir (London 1994).
23. Şerḥu’ṣ-ṣudûr bi-şerḥi ḥâli’l-müteveffâ (el-mevtâ) fi’l-ḳubûr (Kitâbü’l-Berzaḫ) (Kahire 1859, 1891, 1911; nşr. Ahmed Seleme, Lahor 1893; Beyrut 1984; nşr. Yûsuf Ali Bedîvî, Dımaşk 1992). Süyûtî, Muhammed b. Ahmed el-Kurtubî’nin et-Teẕkire fî aḥvâli’l-mevtâ ve’l-âḫire adlı eserini esas alarak yazdığı kitabını (Keşfü’ẓ-ẓunûn, II, 1042), el-Fevzü’l-ʿaẓîm fî liḳāʾi’l-kerîm (nşr. Müs‘ad Abdülhamîd es-Sa‘denî – Muhammed Fâris, Beyrut 1994, 2005) ve Büşra’l-keʾîb bi-liḳāʾi’l-ḥabîb (Kahire 1859, 1911, Şerḥu’ṣ-ṣudûr’la birlikte; nşr. İltizam Ahmed es-Semnî, Kahire 1860, 1969; nşr. Mecdî İbrâhim, Kahire 1986; nşr. Meşhûr Hasan, Zerkā 1988) adıyla ihtisar etmiş, eser ayrıca Molla Halîl Siirdî tarafından kısaltılmıştır. Ali Böcü eser üzerinde bir yüksek lisans tezi hazırlamıştır (aş.bk.).
24. el-Budûrü’s-sâfire ʿan (fî) umûri’l-âḫire (nşr. Ahmed Seleme, Lahor 1893; Medine, ts. [el-Mektebetü’l-ehliyye]; Lahor 1337; nşr. Mustafa Âşûr, Kahire 1990; Riyad, ts., nşr. Ebû Muhammed el-Mısrî, Beyrut 1991; nşr. Ebû Abdullah Muhammed Şâfiî, Beyrut 1996). Süyûtî’nin ed-Dürerü’l-ḥisân fi’l-baʿs̱ ve naʿîmi’l-cinân adlı bir eseri daha vardır (Kahire 1276, taşbaskı, 1287, 1298, 1299, 1302, 1304, 1307, 1310, 1326).
25. Eẕkârü’l-Eẕkâr. Nevevî’nin el-Eẕkâr’ının muhtasarı olup müellif tarafından Tuḥfetü’l-ebrâr adıyla şerhedilmiştir (Süleymaniye Ktp., Şehid Ali Paşa, nr. 272).
26. el-Heyʾetü’s-seniyye fi’l-heyʾeti’s-sünniyye (nşr. Anton M. Heinen, Beyrut 1982, ʿİlmü’l-heyʾeti’l-İslâmî: Islamic Cosmology adıyla ve İngilizce tercümesiyle birlikte; nşr. Seyyid Yûsuf Ahmed, Beyrut 2006). İbrâhim Karamânî tarafından genişletilen eseri Nazmîzâde Murtaza Hey’et-i Seniyye Tercümesi adıyla Türkçe’ye çevirmiştir (Süleymaniye Ktp., Bağdatlı Vehbi Efendi, nr. 850).
27. Taḫrîcü eḥâdîs̱i Şerḥi’l-ʿAḳāʾid (nşr. Subhî es-Sâmerrâî, Riyad, ts.; nşr. Muhammed Adnân Dervîş, baskı yeri yok, ts. [Şerḥu’l-ʿAḳāʾidi’n-Nesefiyye ile birlikte]).
28. ʿUḳūdü’z-zeberced ʿalâ Müsnedi’l-İmâm Aḥmed (ʿUḳūdü’z-zeberced fî iʿrâbi’l-ḥadîs̱, nşr. Ahmed Abdülfettâh Temmâm – Semîr Hüseyin Halebî, Beyrut 1987; nşr. Selmân el-Kuzât, Beyrut 1994).
29. et-Taʿẓîm ve’l-minne fî enne vâlideyi’l-Muṣṭafâ fi’l-cenne (Meclisü dâireti’l-Maârifi’n-nizâmiyye, Haydarâbâd 1866, 1915; nşr. Mustafa Âşûr, Riyad 1988, el-Fevâʾidü’l-kâmine ile birlikte; Beyrut 1989, er-Resâʾilü’l-ʿaşr içinde). Müellifin aynı konudaki diğer bazı eserleri şunlardır: Mesâlikü’l-ḥunefâ fî vâlideyi’l-Muṣṭafâ (Haydarâbâd 1334, 1915; Kahire 1934; nşr. Muhammed Muhyiddin Abdülhamîd, Kahire 1959; Beyrut 1989, er-Resâʾilü’l-ʿaşr içinde; nşr. Saîd Muhammed el-Lahhâm, Beyrut 1996); ed-Derecü’l-münîfe fi’l-âbâʾi’ş-şerîfe (Haydarâbâd 1898, 1915; Beyrut 1989, er-Resâʾilü’l-ʿaşr içinde); Neşrü’l-ʿalemeyni’l-münîfeyn fî iḥyâʾi’l-ebeveyni’ş-şerîfeyn (Haydarâbâd 1915; Beyrut 1985, er-Resâʾilü’t-tisʿa içinde; Beyrut 1989, er-Resâʾilü’l-ʿaşr içinde).
30. et-Tenfîs fi’l-iʿtiẕâr ʿan terki’l-fütyâ ve’t-tedrîs (el-Maḳāmetü’l-lüʾlüʾiyye). Müellif eserinde fetva ve tedris faaliyetlerinden ayrılmasının sebeplerini açıklamaktadır (nşr. Mustafa eş-Şek‘a, Kahire 1981; nşr. Semîr Mahmûd ed-Derûbî, Beyrut 1989).
31. el-Kelâm ʿalâ ḥadîs̱i “iḥfaẓi’llâhe yaḥfaẓke”. Süyûtî’nin 872’de (1467-68) Kâfiyeci’nin huzurunda verdiği ilk dersin metnidir (nşr. E. M. Sartain, Cambridge 1975, et-Teḥaddüs̱ içinde, s. 92 vd.).
32. Cüzʾ fî (Faṣlu/fażli) mevti’l-evlâd (nşr. Hâlid Abdülkerîm Cum‘a – Abdülkādir Ahmed, Küveyt 1987). Süyûtî’nin ayrıca Fażlü’l-celed ʿinde faḳdi’l-veled (nşr. Muhammed Seyyid Ebû Ammih, Tanta 1990) ve el-İḥtifâl bi’l-eṭfâl (nşr. Muhammed Muhyiddin Abdülhamîd, Kahire 1959) gibi eserleri vardır.
33. Sihâmü’l-iṣâbe fi’d-daʿavâti’l-mücâbe (Kahire 1889; nşr. Abdullah Muhammed Dervîş, Dımaşk 1983; nşr. Âdil Ebü’l-Meâtî, Kahire 1988; nşr. Muhammed Şekûr Hâc, Beyrut-Amman 1991). Mehmed Zihni Efendi tarafından Sihâmü’l-isâbe fî kenzi’d-daavâti’l-müstecâbe adıyla Türkçe’ye tercüme edilmiştir (İstanbul 1313).
34. Taḫrîcü eḥâdîs̱i Şerḥi’l-Mevâḳıf (nşr. Subhî es-Sâmerrâî, Beyrut 1986; nşr. Yûsuf Abdurrahman el-Mar‘aşlî, Beyrut 1986).
35. ʿAynü’l-iṣâbe fîmâ istedrekethü ʿÂʾişe ʿale’ṣ-ṣaḥâbe. Zerkeşî’nin aynı konudaki el-İcâbe adlı eserinin bazı ilâvelerle telhisidir (nşr. Abdullah Muhammed ed-Dervîş, Dımaşk 1983).
36. el-Eḥâdîs̱ü’l-münîfe fî fażli’s-salṭanati’ş-şerîfe. Müs‘ad Abdülhamîd M. es-Sa‘denî tarafından neşredilen eseri (baskı yeri ve tarihi yok) Bursalı Mehmed Tâhir Türkçe’ye çevirmiştir (TSMK, Mehmed Reşad, nr. 915).
37. Mâ revâhü’l-esâṭîn fî ʿademi’l-mecîʾ ile’s-selâṭîn (nşr. Tâhâ Bû Serîh, Beyrut 1992). Müellif eseri er-Risâletü’s-sulṭâniyye adıyla ihtisar etmiştir (Âtıf Efendi Ktp., nr. 2121; Süleymaniye Ktp., Ayasofya, nr. 2682, Esad Efendi, nr. 3623, Hekimoğlu nr. 943).
38. el-Erec fi’l-ferec. İbn Ebü’d-Dünyâ’nın el-Ferec baʿde’ş-şidde’sinin muhtasarıdır (el-Erec fî edʿiyeti’l-ferec adıyla, Kahire 1317/1899; nşr. Muhammed Emîn el-Hancî, Kahire, ts.; Kahire 1900; Dımaşk 1931; nşr. Mustafa Abdülkādir Atâ, Beyrut 1988).
39. İʿlâmü’l-erîb bi-ḫudûs̱i bidʿati’l-meḥârîb (nşr. Ebü’l-Ferec İbnü’s-Sıddîk, Kahire, ts.; nşr. İmâd Tâhâ Ferre, Tanta 1990 [bu neşrin mukaddimesinde risâlenin daha önce M. Zâhid Kevserî tarafından yayımlandığı belirtilmektedir]).
40. Zehrü’l-ḫamâʾil ʿale’ş-Şemâʾil. Tirmizî’nin Şemâʾilü’n-nebî’sinin muhtasarıdır (nşr. Mustafa Âşûr, Kahire 1988).
41. Mâ revâhü’l-vâʿûn fî aḫbâri’ṭ-ṭâʿûn. İbn Hacer el-Askalânî’nin Beẕlü’l-mâʿûn fî fażli’ṭ-ṭâʿûn adlı eserindeki hadislerin senedleri çıkarılmak suretiyle yapılmış bir muhtasardır (Beyrut 1997; Şam 1997).
Süyûtî’nin hadis ilmine dair diğer eserleri arasında eş-Şâfi’l-ʿiyy ʿalâ Müsnedi’ş-Şâfiʿî, Râfiî’nin Fetḥu’l-ʿazîz fî Şerḥi’l-Vecîz’indeki hadisleri tahriç ettiği Neşrü’l-ʿabîr fî taḫrîci eḥâdîs̱i’ş-Şerḥi’l-kebîr, Ebû Hanîfe’nin el-Müsned’inin İbn Kutluboğa tarafından fıkıh bablarına göre düzenlenip şerhedilmesiyle ortaya çıkan el-Emâlî’yi esas alarak yazdığı et-Taʿlîḳatü’l-münîfe ʿalâ Müsnedi Ebî Ḥanîfe adlı şerh sayılabilir.
Hadis Usulü. 1. Tedrîbü’r-râvî fî şerḥi Taḳrîbi’n-Nevevî. Nevevî tarafından İbnü’s-Salâh’ın Muḳaddime’si üzerine yazılan eserin şerhidir (Kahire 1889, 1307; nşr. Abdülvehhâb Abdüllatîf, Kahire 1966; Medine 1392, 1396; Beyrut 1399, 1409; Riyad 1400; nşr. İzzet Ali Atıyye, Kahire 1400-1405; nşr. Ahmed Ömer Hâşim, Beyrut 1409; nşr. Ebû Kuteybe Nazar Muhammed el-Fâryâbî, Riyad 1994, 2005; Beyrut 1994, 2005; nşr. Muhammed Eymen b. Abdullah Şebrâvî, Kahire 2004; nşr. Bedî‘ es-Seyyid el-Lahhâm, Dımaşk 2005).
2. Şerḥu Elfiyyeti’l-ʿIrâḳī (nşr. Abdullah Muhammed ed-Dervîş, Dımaşk 1998).
3. Naẓmü’d-dürer fî ʿilmi’l-es̱er (Elfiyyetü’s-Süyûṭî fî muṣṭalaḥi’l-ḥadîs̱). Eser İbnü’s-Salâh’ın Muḳaddime’sinin manzum hale getirilmiş şeklidir (Kahire 1332; nşr. Ahmed b. Yûsuf Kādirî, Dımaşk 2000; nşr. Ebû Muâz Târık b. İvedullah b. Muhammed, Kahire 2004). Daha sonra bu manzume müellif tarafından el-Baḥrü’lleẕî zeḫar fî şerḥi Elfiyyeti’l-es̱er adıyla şerhedilmiştir (nşr. Ebû Enes Enîs b. Ahmed b. Tâhir, Medine 1999). Muhammed b. Ali b. Âdem b. Mûsâ el-Vellüvî, Süyûtî’nin Elfiyye’sini İsʿâfü ẕevi’l-vaṭar bi-şerḥi Naẓmi’d-dürer ismiyle şerhetmiştir.
4. Esbâbü vürûdi’l-ḥadîs̱ (el-Lümaʿ fî esbâbi’l-ḥadîs̱). Eserde fıkıh bablarına göre sıralanan doksan sekiz hadisin farklı rivayetleriyle birlikte vürûd sebepleri anlatılmaktadır (nşr. Yahyâ b. İsmâil Ahmed, Beyrut 1984, 2008; Kahire 1409/1988; nşr. Gıyâs Abdüllatîf Dahdûh, Beyrut 2004). Necati Tetik ve Abdülmecid Okçu eseri Hadisler ve Sebepleri adıyla Türkçe’ye çevirmiştir (Erzurum 1996).
5. ed-Dürrü’n-nes̱îr fî telḫîṣi(muḫtaṣarı) Nihâyeti İbni’l-Es̱îr. İbnü’l-Esîr’in kitabındaki hadis metinlerinin çıkarılıp garîb kelimeler hakkındaki açıklamaların muhafaza edildiği bir muhtasardır (Kahire 1893; nşr. Abdülazîz İsmâil et-Tahtâvî, Kahire 1311, en-Nihâye ile birlikte; Kahire 1318, 1320, 1322, en-Nihâye ile birlikte). Süyûtî, bu eserde bulunmayan bazı kelimeleri ekleyip alfabetik olarak düzenlemek suretiyle et-Teẕyîl ve’t-teẕnîb ʿalâ Nihâyeti’l-ġarîb’i oluşturmuştur (nşr. Abdullah el-Cebbûrî, Riyad 1982, 1983).
6. el-Medrec ile’l-müdrec. Eserde, İbn Hacer’in Taʿrîf (taḳrîb)ü’l-menhec bi-tertîb (taḳrîb)i’l-müdrec adlı kitabında yer alan ve sadece metninde idrâc bulunan yetmiş kadar rivayet senedleri çıkarılarak bir araya getirilmiştir (nşr. Subhî es-Sâmerrâî, Küveyt 1980).
7. Lübbü’l-Lübâb fî taḥrîri’l-Ensâb. İzzeddin İbnü’l-Esîr’in Sem‘ânî’nin el-Ensâb’ını özetlediği el-Lübâb fî tehẕîbi’l-Ensâb’ın telhisidir (nşr. Petrus Johannes Veth, Leiden 1840, 1851; Beyrut, ts.; nşr. Muhammed Ahmed Abdülazîz – Eşref Ahmed Abdülazîz, Beyrut 1991).
8. et-Taʿrîf bi-âdâbi’t-teʾlîf (nşr. İbrâhim es-Sâmerrâî, Bağdat 1969-1970; nşr. Merzûk Ali İbrâhim, Kahire 1979).
9. et-Tenḳīḥ fî mesʾeleti’t-taṣḥîḥ. Hadislerin sıhhatini tesbit yöntemleri ve bunun imkânlarına dair yazılan eser Süyûtî’nin en son kitabı olarak bilinmektedir (Beyazıt Devlet Ktp., Bayezid, nr. 7913; Süleymaniye Ktp., Nâfiz Paşa, nr. 442, Süleymaniye, nr. 708).
Fıkıh. 1. el-Eşbâh ve’n-neẓâʾir fî ḳavâʾid ve fürûʿi fıḳhi’ş-Şâfiʿiyye. Süyûtî’nin İslâm hukukundaki küllî kaideleri ve benzer meselelerin tâbi olduğu hükümleri ele alan bu eseri aynı konuda daha önce yazılmış eserlerden farklı tertip edilmiş olmasıyla dikkat çeker (nşr. Hâlid Abdülfettâh Şibl, Beyrut 1994; nşr. Abdülkerîm Fudaylî, Beyrut 2003; nşr. Muhammed Muhammed Tâmir – Hâfız Âşûr Hâfız, Kahire 2004; nşr. Muhammed Hasan İsmâil, Beyrut 2005, 2007).
2. el-Ḥâvî li’l-fetâvî. Süyûtî’nin fetvalarını bir araya getirdiği eseridir. Fıkıhla ilgili fetvalar fıkıh kitaplarının sistematiğine göre sıralanmış, bunların dışında sayısı yetmiş dokuzu bulan bazı fetvalar risâleler halinde verilmiştir. Bu risâleler Süyûtî’nin kendi fihristlerinde ve başka kaynaklarda müstakil kitap olarak zikredilir (Kahire 1351-1352, 1353; nşr. Muhammed Muhyiddin Abdülhamîd, Kahire 1959; Beyrut, ts.; nşr. Abdüllatîf Hasan Abdurrahman, Beyrut 2000; nşr. Şeyh Hâlid Tartûsî, Beyrut 2005). el-Ḥâvî içinde yer alan veya ayrıca basılan risâlelerden bazıları şunlardır: Ḥüsnü’l-maḳṣıd fî ʿameli’l-mevlid (Kahire 1327, 1934; nşr. Mustafa Abdülkādir Atâ, Beyrut 1985); Fetḥu’l-meġāliḳ fî enti tâliḳ (nşr. Saîd Muhammed el-Lahhâm, Beyrut 1996); Refʿu menâri’d-dîn ve hedmü binâʾi’l-müfsidîn (Hedmü’l-cânî ʿale’l-Bânî) (nşr. Saîd Muhammed el-Lahhâm, Beyrut 1996); Tuḥfetü’l-cülesâʾ bi-rüʾyetillâh li’n-nisâʾ (Kahire 1934; Beyrut 1984, İsbâlü’l-kisâʾ ile birlikte; Süyûtî, aynı konuda Muhammed b. Abdülmün‘im el-Cevcerî’ye reddiye olarak el-Lafẓü’l-cevherî fî reddi ḫubâṭi’l-Cevcerî adıyla bir eser daha kaleme almıştır [Süleymaniye Ktp., Lala İsmâil, nr. 678; Süleymaniye, nr. 1030]); Taʿrîfü’l-fiʾe bi-ecvibeti’l-esʾileti’l-miʾe (Kahire 1934; nşr. Saîd Muhammed el-Lahhâm, Beyrut 1996); el-Cevâbü’l-muṣîb ʿan (esʾileti) iʿtirâżi’l-ḫaṭîb (nşr. Saîd Muhammed el-Lahhâm, Beyrut 1996); el-Keşf ʿan mücâvezeti hâẕihi’l-ümme el-elf (hicrî 1000. [1591] yılda kıyametin kopacağı iddialarına cevap olarak 898’de [1493] yazılmıştır; Kahire 1934; nşr. Câsim b. Muhammed Yâsîn, baskı yeri yok, 1988; nşr. Saîd Muhammed el-Lahhâm, Beyrut 1996); el-ʿUrfü’l-verdî fî aḫbâri’l-mehdî (Kahire 1934, 1401; nşr. Ebû Ya‘lâ el-Beyzâvî, Beyrut 2006; Müttakī el-Hindî eseri Telḫîṣü’l-beyân adıyla özetlemiştir); İnbâ(h)ʾü’l-ezkiyâ li-ḥayâti’l-enbiyâʾ (nşr. Mevlevî Muhammed Hüseyin – Mevlevî Gulâm Hüseyin, Lahor 1890, taşbaskı; Haydarâbâd 1915; Kahire 1934; nşr. Ebû Sehl Necâh İvaz Sıyâm, Mansûre 1993, Ahmed b. Hüseyin el-Beyhakī’nin Ḥayâtü’l-enbiyâʾ fî ḳubûrihim’i içinde; nşr. Saîd Muhammed el-Lahhâm, Beyrut 1997); el-İʿlâm bi-ḥükmi ʿÎsâ ʿaleyhisselâm (Nüzûlü ʿÎsâ b. Meryem âḫire’z-zamân; Hz. Îsâ hakkındaki bir soru üzerine 888’de [1483] telif edilmiştir; Kahire 1934; nşr. Mustafa Abdülkādir Atâ, Beyrut 1985; nşr. Saîd Muhammed el-Lahhâm, Beyrut 1996); el-Bâriʾ fî iḳṭâʾi’ş-şâriʾ (Kahire 1934; nşr. Subhî Lebîb, Isl., sy. 35 [Mart 1960]; nşr. Saîd Muhammed el-Lahhâm, Beyrut 1996); el-Mebâḥis̱ü’z-zekiyye fi’l-mesʾeleti’d-Divrikiyye (vakıflarla ilgili olarak Divriği’den gönderilen [Keşfü’ẓ-ẓunûn, II, 1077] bir soruya verdiği cevaptır; Kahire 1934).
3. er-Red ʿalâ men aḫlede ile’l-arż ve cehile enne’l-ictihâde fî külli ʿaṣrin farż (nşr. Halîl el-Meys, Beyrut 1403/1983; nşr. Fuâd Abdülmün‘im Ahmed, İskenderiye 1984). Süyûtî bu eserinde ve Taḳrîrü’l-istinâd fî teysîri’l-ictihâd adlı kitabında (nşr. Fuâd Abdülmün‘im Ahmed, İskenderiye 1983) ictihadın her dönemde farz olduğunu söylemiştir.
4. el-Ḳavlü’l-müşrıḳ fî taḥrîmi’l-iştiġāl bi’l-manṭıḳ. Müellifin Aristo mantığının kullanılmasına karşı çıkmak üzere telif ettiği dört eserin ilki olup 867 (1463) veya 868’de yazılmıştır (nşr. Muhammed Muhyiddin Abdülhamîd, Kahire 1959; nşr. Saîd Muhammed el-Lahhâm, Beyrut 1996).
5. Ṣavnü’l-manṭıḳ ve’l-kelâm ʿan fenneyi’l-manṭıḳ ve’l-kelâm. İbn Teymiyye’nin er-Red ʿale’l-manṭıḳıyyîn adlı eserinden ihtisar edilerek oluşturulan Cehdü’l-ḳarîḥa fî taḥrîri(tecrîdi)’n-Naṣîḥa’ya ilâveler yapılmak suretiyle meydana getirilen eserde bir müctehidin mantık bilmesinin gerekli olmadığı fikri savunulmuştur (nşr. Ali Sâmî en-Neşşâr, Kahire 1947, 1970; nşr. Ali Sâmî en-Neşşâr – Suâd Abdürrâzık, Beyrut 1970; Kahire 1970; nşr. Ahmed Ferîd el-Mezîdî, Beyrut 2007). Vâil b. Hallâk mukaddime ve dipnotlar ekleyerek Cehdü’l-ḳarîḥa’yı İngilizce’ye çevirmiş (Ibn Taymiyya against the Greek Logicians, Oxford 1993), Muftî Alî de eser hakkında bir inceleme yapmıştır (“Jalal al-Din al-Suyuti against Logic and Kalam: Analysis and Significance of Sawn al-Mantiq wa’l-Kalâm an Fannay al-Mantiq wa’l-Kalâm”, HI, XXVIII/2) (2005).
6. Şerḥu’t-Tenbîh (Beyrut 1996, et-Tenbîh’le birlikte). Ebû İshak eş-Şîrâzî’nin Şâfiî fıkhına dair eserinin şerhi olup müellif et-Teḥaddüs̱’ü yazdığı tarihte henüz hac bahsine kadar getirebildiği bu şerhi (bk. s. 109) daha sonra tamamlamıştır.
7. (Münteḳā) el-Yenbûʿ fîmâ zâde ʿale’r-Ravża mine’l-fürûʿ (nşr. Âdil Ahmed Abdülmevcûd – Ali Muhammed Muavvaz, Beyrut 1992, er-Ravża ile birlikte).
8. İrşâdü’l-mühtedîn ilâ nuṣreti’l-müctehidîn. Mutlak ictihadın şartlarına dairdir (Keşfü’ẓ-ẓunûn, I, 67; Süleymaniye Ktp., Lala İsmâil, nr. 678; Süleymaniye, nr. 10309).
9. el-Muʿtaṣar fî taḳrîri ʿibâreti’l-Muḫtaṣar. Halîl b. İshak el-Cündî’nin eserindeki bazı müşkil ibareler açıklanmaktadır (Keşfü’ẓ-ẓunûn, II, 1731; Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 3553; Hekimoğlu, nr. 943; Lala İsmâil, nr. 678; Fâtih, nr. 5294).
Usûl-i Fıkıh, Usûlü’d-dîn, Tasavvuf. 1. el-Kevkebü’s-sâṭıʿ fî naẓmi Cemʿi’l-cevâmiʿ (Kahire 1923, 1998). Sübkî’ye ait eserin manzum şekli olup Süyûtî kitabı Şerḥu’l-Kevkebi’s-sâṭıʿ adıyla şerhetmiştir (nşr. Mahmûd Abdurrahman Abdülmün‘im – Müntasır Muhammed Abdüşşâfi‘, Kahire 2007).
2. Teʾyîdü’l-ḥaḳīḳati’l-ʿaliyye ve teşyîdü’ṭ-ṭarîḳati’ş-Şâẕeliyye (nşr. Ebü’l-Fazl İbnü’s-Sıddîk, Kahire 1934; nşr. Muhammed Hüseynî Mustafa, Halep 2002; nşr. Âsım Kiyâlî, Beyrut 2006).
3. Tenzîhü’l-iʿtiḳād ʿani’l-ḥulûl ve’l-ittiḥâd. Süyûtî’nin tasavvuf anlayışını içeren bir risâledir (Kahire 1934; nşr. Muhammed Muhyiddin Abdülhamîd, Kahire 1959; nşr. Saîd Muhammed el-Lahhâm, Beyrut 1996).
4. İsbâlü’l-kisâʾ ʿale’n-nisâʾ (Beyrut 1984). Müellif, Defʿu’l-esâʾ olarak da bilinen eseri (Keşfü’ẓ-ẓunûn, II, 1559) Refʿu’l-esâʾ ʿani’n-nisâʾ adıyla ihtisar etmiştir.
Süyûtî’nin usûlü’d-dîn sahasında ayrıca (el-İḳtiṣâd fî) Şerḥi’l-Kevkebi’l-Veḳḳād fi’l-iʿtiḳād (Süleymaniye Ktp., Lâleli, nr. 2350), Teşyîdü’l-erkân min “leyse fi’l-imkân ebdeʿu mimmâ kân” (Beyazıt Devlet Ktp., Veliyyüddin Efendi, nr. 1403; Süleymaniye Ktp., Şehid Ali Paşa, nr. 2707), el-Berḳu’l-vâmiż fî şerḥi Yâʾiyyeti İbni’l-Fârıż (Süleymaniye Ktp., Lâleli, nr. 1872; Süleymaniye, nr. 708; Şehid Ali Paşa, nr. 1320) adlı çalışmaları bulunmaktadır.
Lugat, Sarf, Nahiv. 1. el-Müzhir fî ʿulûmi’l-luġa. Süyûtî’nin lugat ilimlerine dair en kapsamlı eseridir (nşr. Muhammed Saîd er-Râfiî, Kahire 1325; nşr. Fuâd Ali Mansûr, Beyrut 1998).
2. Cemʿu’l-cevâmiʿ. Müellifin en çok emek verdiği çalışmalarından biri olduğunu söylediği kitap usulcülerin metodolojisi esas alınarak telif edilmiştir (Kahire 1327, Muhammed Bedrüddin en-Na‘sânî’nin şerhiyle birlikte; nşr. Ahmed b. Emîn eş-Şinkītî, Kahire 1328, ed-Dürerü’l-levâmiʿ ile birlikte; [Mecmaʿu’l-buḥûs̱i’l-İslâmiyye], Kahire 1974; Beyrut 1973). I. cildi Abdüsselâm Muhammed Hârûn ve Abdülâl Sâlim Mekrem, diğer ciltleri Abdülâl Sâlim Mekrem tarafından tahkik edilerek yayımlanmıştır (I-VI, Küveyt 1400/1980). Süyûtî bu eserini Hemʿu’l-hevâmiʿ adıyla şerhetmiştir (nşr. Muhammed Bedreddin en-Na‘sânî, Kahire 1909-1910; nşr. Seyyid Muhammed Bedreddin el-Halebî, Kahire 1327; nşr. Abdüsselâm Muhammed Hârûn – Abdülâl Sâlim Mekrem, Küveyt 1975-1979; Beyrut 1992; Kahire 2001; nşr. Abdülhamîd Hindâvî, Kahire, ts.; nşr. Ahmed Şemseddin, Beyrut 2006).
3. el-Eşbâh ve’n-neẓâʾir fi’n-naḥv. Müellif bu kitabının bir benzerinin yazılmadığını söylemiştir (nşr. Hasan b. Ahmed el-Hanefî, Haydarâbâd 1898 [2. bs., 1940]; nşr. Fâyiz Tarhînî, Beyrut 1404, 1984; Kahire 2003; nşr. Gureyd eş-Şeyh, Beyrut 2007). Abdülilâh Nebhân, el-Fehârisü’l-mufaṣṣal li’l-eşbâh ve’n-neẓâʾir fi’n-naḥv li’s-Süyûṭî adıyla bir eser yazmıştır (Kahire 1998).
4. el-İḳtirâḥ fî uṣûli’n-naḥv ve cedelih. Müellifin en çok önemsediği eserlerinden olup bir mukaddime ile yedi fasıldan oluşmaktadır (Haydarâbâd 1892; Delhi 1895; Halep 1940; nşr. Ahmed Subhi Furat, İstanbul 1975; nşr. Ahmed Selîm el-Hımsî – Muhammed Ahmed Kāsım, Beyrut 1988; nşr. Mahmûd Fucâl, Suudi Arabistan 1989; nşr. Abdülhakîm Atıyye, Dımaşk, ts.; nşr. Muhammed Süleyman Ya‘kūt, İskenderiye 2006; nşr. Muhammed Hasan İsmâil, Beyrut 2007).
5. Şerḥu Elfiyyeti İbn Mâlik (el-Behcetü’l-merżıyye). Süyûtî’nin es-Seyfü’ṣ-ṣaḳīl ʿalâ Şerḥi İbn ʿAḳīl adlı hâşiyesiyle Bahâeddin İbn Akīl şerhini birleştirmek suretiyle meydana getirdiği bir eserdir (Leknev 1247; Tahran 1248, 1268, 1282, 1284; Kerbelâ 1854; Kahire 1282, 1874, 1892, 1314, 1901, el-Ezhârü’z-Zeyniyye ile birlikte; Tebriz 1286; nşr. Abdülkādir Ahmed, Dımaşk, ts.; nşr. Sâlih Süleyman el-Umeyr, Riyad, ts.; nşr. Mustafa Hüseynî Deştî, Kum 2005; Kahire 2000; İstanbul 2005).
6. el-Ferîde fi’n-naḥv. 885’te (1480) kaleme alınan Elfiyye üzerine müellifi el-Meṭâliʿu’s-saʿîde adıyla bir şerh yazmış (nşr. Süleyman Hammûde, İskenderiye 1401), İbn Zekrî el-Fâsî de eseri el-Mühimmâtü’l-müfîde ismiyle şerhetmiştir (Fas 1319; Kahire 1913; nşr. Abdülkerîm Midrâs, Bağdat 1977; nşr. Nebhân Yâsîn Hüseyin, Bağdat 1977).
7. Şerḥu şevâhidi Muġni’l-lebîb. İbn Hişâm’a ait eserin şevâhid şerhlerindendir (Tahran 1271; nşr. Muhammed Mahmûd İbnü’t-Telâmîd, Kahire 1904; Beyrut 1966, Kahire 1904 baskısı esas alınarak; nşr. Ahmed Zâfir Kucân, Beyrut, ts., Dımaşk 1967). Süyûtî’nin aynı eser üzerinde iki şerhi daha vardır: Tuḥfetü’l-edîb fî nüḥâti Muġni’l-lebîb (nşr. Hasan Melh – Sehî Na‘ce, I-II, İrbid 1426/2005), el-Fetḥu’l-ḳarîb fî ḥavâşî Muġni’l-lebîb (Beyazıt Devlet Ktp., Veliyyüddin Efendi, nr. 2960; Süleymaniye Ktp., Ayasofya, nr. 4536, Damad İbrâhim Paşa, nr. 1054, Reîsülküttâb Mustafa Efendi, nr. 1037, Yazma Bağışlar, nr. 1221).
8. Şerḥu’l-Ḳaṣîdeti’l-Kâfiye. Adı bilinmeyen bir müellifin 657 (1259) yılında yazdığı bir manzumenin (Tabbâ‘a göre İbn Mâlik’in el-Kâfiye’sinin, bk. el-İmâmü’l-Ḥâfıẓ, s. 365) şerhidir (nşr. Nâsır Hüseyin Ali, Dımaşk 1989).
9. eş-Şemʿatü’l-muḍîʾe fî ʿilmi’l-ʿArabiyye. Süyûtî’nin ilk eserlerinden iki varaklık bir muhtasar olup Muhammed ed-Dimyâtî tarafından el-Mişkâtü’l-fetḥiyye adıyla şerhedilmiştir (Keşfü’ẓ-ẓunûn, II, 1065). Hişâm Saîd Mahmûd’un el-Mişkâtü’l-fetḥiyye ile birlikte neşrettiği (Bağdat 1983) esere dair Muhammed Abdürraûf el-Münâvî el-Muḥâḍaratü’l-vefiyye ismiyle bir çalışma yapmıştır.
10. el-Aḫbârü’l-merviyye fî sebebi vażʿi’l-ʿArabiyye (nşr. Mevlevî Muhammed Hüseyin – Mevlevî Gulâm Hüseyin, Lahor 1891; İstanbul 1302, et-Tuḥfetü’l-behiyye içinde; Beyrut 1981, İstanbul 1302’den ofset; nşr. Abdullah el-Cübûrî, Beyrut 1982, Resâʾil fi’l-fıḳh ve’l-luġa içinde).
11. el-Münâ fi’l-künâ. Mecdüddin İbnü’l-Esîr’in el-Muraṣṣaʿının künyelerle ilgili bölümünün muhtasarıdır (nşr. C. F. Seybold, ZDMG, XLIX [1895], s. 231-243).
12. Dîvânü’l-ḥayevân. Müellifin Demîrî’nin Ḥayâtü’l-ḥayevân’ından 901’de (1495-96) yaptığı bir ihtisarın ilk cildi olup II. cildi Ẕeylü’l-ḥayevân adını taşımaktadır (Süleymaniye Ktp., Fâtih, nr. 4170; Nuruosmaniye Ktp., nr. 80). Eserin I. cildini Abraham Ecchellensis Latince’ye çevirmiştir (nşr. Samuel Bochart, Paris 1647). Süyûtî bu alanda şu eserlerinden de bahsetmektedir: el-İlmâʿ fi’l-itbâʿ (İbn Fâris’in Arapça’daki pekiştirme kelimelerini derlediği el-İtbâʿ ve’l-müzâvece adlı sözlüğünün eksikleri tamamlanmış ve ihtisar edilmiş şeklidir); en-Nüket ʿale’l-Elfiyye ve’l-Kâfiye ve’ş-Şâfiye ve Şüzûrü’ẕ-ẕeheb ve’n-Nüzhe (müellif 867’de [1463] başladığı bu eserini 895’te [1490] tamamlamıştır [Brockelmann, VI, 666]; Kütahya Vahîd Paşa İl Halk Ktp., nr. 880); el-Ker ʿalâ ʿAbdilber (bir âyetin i‘rabı hakkındaki bu eser Hanefî fakihi Seriyyüddin İbnü’ş-Şıhne’ye reddiyedir [Süleymaniye Ktp., Lala İsmâil, nr. 678; Hacı Selim Ağa Ktp., nr. 161]); Tuḥfetü’n-nücebâ fî ḳavlihim hâẕâ büsran aṭyebü minhü raṭben (el-Eşbâh ve’n-neẓâʾir fi’n-naḥv içinde).
Meânî, Beyân, Bedî‘. 1. ʿUḳūdü’l-cümân fi’l-meʿânî ve’l-beyân (Bulak 1876; Kahire 1939). Müellifin 872’de (1467-68) yazdığı eser Hatîb el-Kazvînî’nin Telḫîṣü’l-Miftâḥ’ının manzum şekli olup onu ayrıca Ḥallü’l-ʿUḳūd adıyla şerhetmiştir (Bulak 1876; nşr. Ahmed eş-Şîrâzî, Dehli 1898; Kahire 1884, Şerḥu’d-Demenhûrî ile birlikte; Kahire 1321, 1939).
2. Naẓm (Tanẓîm)ü’l-bedîʿ fî medḥi’ş-şefîʿ. İbn Hicce’nin Hz. Peygamber’e methiye olarak kaleme aldığı el-Bedîʿiyye’sine nazîredir. 133 beyitten meydana gelen ve 147 bedîî sanat ihtiva eden eser, müellifin Şerḥu Naẓmi’l-bedîʿ (el-Cemʿ ve’t-tefrîḳ beyne’l-envâʿi’l-bedîʿiyye) adlı şerhiyle birlikte basılmıştır (Kahire 1880; nşr. Âdil Ahmed Abdülmevcûd – Ali M. Muavvaz, Halep 1995).
3. Cene’l-cinâs (nşr. Hamza ed-Demirdâş Zağlûl, Kahire 1982; nşr. Muhammed Rızk el-Hafâcî, Kahire 1986).
Edebiyat. Süyûtî’nin edebiyatla ilgili en önemli eserleri makāmeleridir. Çeşitli konulardaki yedi makāmesini el-Maḳāmâtü’l-mecmûʿa adıyla bir araya getirmiş, makāmeler daha sonra birçok kişi tarafından derlenmiştir. Bunların içinde en geniş hacimlisi, Semîr Mahmûd ed-Derûbî’nin bir mukaddimeyle birlikte Şerḥu maḳāmâti Celâliddîn es-Süyûṭî adıyla yaptığı neşir olup yirmi dokuz makāme ihtiva etmektedir (Beyrut 1989). Bazı makāmeleri ayrıca Hindistan’da (1297), İstanbul’da (1298), Kahire’de (1275) yayımlanmış olup Kahire’de tarihsiz bir baskısı daha yapılmıştır (Maḳāmâtü’s-Süyûṭî el-edebiyyetü’ṭ-ṭayyibe). Makāmelerden bazıları Osman Reşer tarafından Almanca’ya tercüme edilmiştir. Derûbî neşrinde yer alan makāmelerden bazıları şunlardır:
1. Ḳamʿu (ḳamḥu)’l-muʿârıż fî nuṣreti İbni’l-Fârıż. Görüşleri hakkında ortaya çıkan bir tartışmada Bikāî gibi âlimler tarafından hulûl ve ittihad anlayışına meyletmekle eleştirilen İbnü’l-Fârız’ı savunmak amacıyla kaleme alınmıştır.
2. el-Fâriḳ beyne’l-muṣannif ve’s-sâriḳ. Süyûtî’nin, bazı kitaplarından intihal yaptığını iddia ettiği Kastallânî’yi isim vermeden eleştirdiği eseridir. Hilâl Nâcî tarafından yapılan tahkikinin sonunda (Beyrut 1998) ayrıntılı fihristler ve Süyûtî’nin 799 eserinin listesi yer almaktadır. Hilâl Nâcî bu eseri ilk defa kendisinin neşrettiğini söylerse de Kāsım es-Sâmerrâî’nin (ʿÂlemü’l-kütüb, II/4 [1402/1982], s. 741-752) ve Derûbî’nin neşirleri daha eskidir.
3. el-Mekkiyye (en-Nefḥatü’l-miskiyye). Müellifin hac için Mekke’de bulunduğu sırada İbnü’l-Mukrî el-Yemenî’nin ʿUnvânü’ş-şerefi’l-vâfî’i tarzında bir günde telif ettiği eseridir (Cezayir 1865).
4. el-Kâvî fî Târîḫi’s-Seḫâvî. Sehâvî’nin kendisine çok sert eleştiriler yönelttiği eḍ-Ḍavʾü’l-lâmiʿdeki iddialarına cevap olarak telif edilmiştir.
5. Bülbülü’r-Ravża. Nil üzerindeki Ravza adası hakkındadır (İstanbul 1298; nşr. Nebîl Muhammed Abdülazîz, Kahire 1981).
Süyûtî’nin diğer edebî eserleri arasında şunlar sayılabilir: el-Vesâʾil ilâ (fî müsâmereti) maʿrifeti’l-Evâʾil (Ebû Hilâl el-Askerî’nin el-Evâʾil’inin muhtasarı olmakla birlikte pek çok ilâve ile fıkıh bablarına göre yeniden düzenlenmiştir [nşr. R. Gosche, Halle 1867; nşr. Es‘ad Talas, Bağdat 1950; nşr. İbrâhim Ahmed el-Adevî – Ali Muhammed Ömer, Kahire 1980; nşr. Ebû Hacer Muhammed Zağlûl, Beyrut 1986; nşr. Muhammed Zeynühüm Muhammed Azeb, Kahire 2003]); Reşfü’z-zülâl mine’s-sehari’l-ḥelâl (eserde yirmi âlim evliliklerinin ilk gecesini kendi ilim dallarının terimlerini kullanarak anlatmaktadır [Fas 1319, taşbaskı; Kahire, ts.; Beyrut 1997]); Dürerü’l-kilem ve ġureru’l-ḥikem (Zemahşerî’nin Nevâbiġu’l-kelim’i tarzında bir eserdir [Keşfü’ẓ-ẓunûn, I, 748]); en-Nüch fi’l-icâbe ile’ṣ-ṣulḥ (nşr. E. M. Sartain, New York 1975, et-Teḥaddüs̱ içinde); Nüzhetü’n-nedîm (nşr. Ferec el-Huvâr, Tunus 2003); el-Muḥâḍarât ve’l-muḥâverât (Beyazıt Devlet Ktp., Bayezid, nr. 5586); Eḥâsinü’l-iḳtibâs fî meḥâsini’l-iḳtibâs (Burdur İl Halk Ktp., nr. 1548-01; Süleymaniye Ktp., Reîsülküttâb Mustafa Efendi, nr. 1150, Lâleli, nr. 3733); Vaḳʿu’l-es̱el fî ḍarbi’l-mes̱el (Beyazıt Devlet Ktp., Bayezid, nr. 7913); İtḥâfü’n-nübelâʾ bi-aḫbâri’ṣ-ṣüḳalâʾ (Süleymaniye Ktp., Süleymaniye, nr. 708, 1030; Köprülü Ktp., Fâzıl Ahmed Paşa, nr. 1579).
Tarih. 1. Ṭabaḳātü’l-ḥuffâẓ. Zehebî’nin Teẕkiretü’l-ḥuffâẓ’ının muhtasarı olup esere Zehebî’den sonra yaşayan kırk yedi hadis hâfızı eklenmiştir (Göttingen 1833; Dımaşk 1347; nşr. Ali Muhammed Ömer, Kahire 1973, 1994; Beyrut 1983, 1993). Eser ayrıca Ẕeylü Ṭabaḳāti’l-ḥuffâẓ adıyla basılmıştır (Beyrut, ts., Ẕeylü Teẕkireti’l-ḥuffâẓ li’ẕ-Ẕehebî içinde, s. 345-384).
2. Buġyetü’l-vuʿât fî ṭabaḳāti’l-luġaviyyîn ve’n-nüḥât. Süyûtî önce 300 civarında kaynaktan yararlanarak yedi ciltlik bir eser kaleme almış, ardından bunu özetleyip 2209 dil âliminin biyografisini içeren eserini meydana getirmiştir (nşr. A. Meursinge, Leiden 1839; nşr. Mustafa Abdülkādir Atâ, Beyrut 2004; nşr. Ali Muhammed Ömer, Kahire 2005; nşr. Muhammed Abdürrahîm, Beyrut 2005).
3. Târîḫu’l-ḫulefâʾ (Menâhilü’ṣ-ṣafâʾ bi-tevârîḫi’l-eʾimme ve’l-ḫulefâʾ). Hz. Ebû Bekir’den müellifin devrine kadar gelen halifelerin hayatı ve bunların dönemindeki olayların kronolojik sırayla anlatıldığı bir eserdir (nşr. W. N. Lees, Kalküta 1856; Lahor 1870, 1887; Kahire 1887, 1932; nşr. Ca‘fer Ali en-Necînevî, Leknev 1906; nşr. Muhammed Münîr ed-Dımaşkī, Kahire 1932; nşr. Muhammed Muhyiddin Abdülhamîd, Kahire 1952, 1964, 1969; nşr. Mustafa Abdülkādir Atâ, Beyrut 1988; nşr. Rıdvân Câmi‘ Rıdvân, Kahire 2004; nşr. Muhammed Ebü’l-Fazl İbrâhim, Kahire 1976; Beyrut 2005; nşr. İbrâhim Sâlih, Beyrut 2003; nşr. Saîd Mahmûd Ukayl, Beyrut 2005; nşr. Vâil Mahmûd eş-Şarkī, Beyrut 2008). İbn Hacer el-Heytemî’nin ihtisar ettiği eseri Abdülkerîm-i Münşî Farsça’ya çevirmiştir.
4. Ḥüsnü’l-muḥâḍara. Eserde Mısır’ın firavunlar dönemi, müslümanlar tarafından fethi, İslâmlaşması süreci, burada kurulan devletler, ayrıca sultanlar, devlet adamları, ileri gelen âlimler, şairler, hekimler ve Mısırlılar’ın âdetleri anlatılmaktadır (nşr. C. J. Tornberg, Uppsala 1834 [kısmî neşir]; Kahire 1861, 1864, 1903, 1906, 1909; nşr. Muhammed b. Ahmed en-Neccâr, Kahire 1881; nşr. Muhammed Ebü’l-Fazl İbrâhim, Kahire 1967; Beyrut 2004; nşr. Halîl Mansûr, Beyrut 1997). Müellif bu eseri ez-Zeberced adıyla ihtisar etmiştir.
5. et-Teḥaddüs̱ bi-niʿmetillâh. Süyûtî’nin otobiyografisi olup hayatı hakkında en önemli kaynak sayılır. Elisabeth Mary Sartain eser üzerinde doktora tezi hazırlayıp neşretmiş (Kahire 1975), Jalāl al-dīn al-Suyūṭī adlı çalışmasını da bu neşrin ilk cildi olarak yayımlamıştır (Cambridge 1975).
6. Naẓmü’l-ʿiḳyân fî aʿyâni’l-aʿyân. IX. (XV.) yüzyılda Mısır, Suriye, Hicaz, Irak, Endülüs gibi bölgelerde yaşamış sultan, kadı, âlim, şair ve siyaset adamlarının tanıtıldığı eser Philip Khuri Hitti tarafından neşredilmiştir (Beyrut-New York 1927; Beyrut 2001; Beyrut, ts. [New York 1927’den ofset]).
7. eş-Şemârîḫ fî ʿilmi’t-târîḫ. Bu küçük hacimli eserde Süyûtî tarihlendirme, çeşitli dönemlerde kullanılan takvimlerin ve hicrî takvimin başlangıcı, tarih bilmenin faydaları, gün ve ay isimlerinin menşei gibi konulara yer vermiştir (nşr. Mevlevî Muhammed Hüseyin – Mevlevî Gulâm Hüseyin, Lahor 1890, 1892; nşr. C. F. Seybold, Leiden 1894; nşr. İbrâhim es-Sâmerrâî, el-Mecelletü’t-târîḫiyye, I, Bağdat 1970; nşr. Muhammed b. İbrâhim eş-Şeybânî, Küveyt 1978; Frankfurt am Main 1998 [Seybold 1894’ten tıpkıbasım]; Ahmet Canbek’in bu eser üzerine hazırladığı yüksek lisans tezi için aş.bk.).
8. Muʿcemü şüyûḫî (el-Müncem fi’l-muʿcem). Süyûtî’nin önem sırasına göre üç tabakaya ayırdığı 195 hadis hocasını tanıttığı eseridir (nşr. İbrâhim Bâcis Abdülmecîd, Beyrut 1995).
9. Tebyîżü’ṣ-ṣaḥîfe bi-menâḳıbi’l-İmâm Ebî Ḥanîfe (Haydarâbâd-Dekken 1317/1899, 1915; nşr. Muhammed Âşık, Beyrut, ts.; Beyrut 1989, er-Resâʾilü’l-ʿaşr içinde; nşr. Mahmûd Hasan Nassâr, Beyrut 1990; Karaçi 1990, M. Abdürreşîd Nu‘mânî’nin Mekânetü’l-İmâmi’l-Aʿẓam Ebî Ḥanîfe fî ʿilmi’l-ḥadîs̱’i ile birlikte).
Müellifin bu konuda şu eserleri de zikredilebilir: Tuḥfetü’l-kirâm bi-aḫbâri’l-ehrâm (nşr. Sâmî Câhîn, Kahire 1992); Tezyînü’l-memâlik bi-menâḳıbi’l-İmâm Mâlik (I-IV, Kahire 1324, Kahire 1325); Ṭabaḳātü’l-uṣûliyyîn (Manisa İl Halk Ktp., nr. 1047/2); el-Mülteḳaṭ mine’d-Düreri’l-kâmine (İbn Hacer’in ed-Dürerü’l-kâmine’sinin muhtasarıdır); Târîḫu’l-ʿumr (İbn Hacer’in İnbâʾü’l-ġumr’una zeyildir); ʿAynü’l-İṣâbe fî maʿrifeti’ṣ-ṣaḥâbe (İbn Hacer el-Askalânî’nin el-İṣâbe’sinin muhtasarıdır).
Diğer Eserleri. 1. en-Nükâye. 873’te (1468-69) yazılan eser (Keşfü’ẓ-ẓunûn, II, 1970) on dört ilim dalı ve on dört konuyla ilgili bir derleme olup müellif tarafından İtmâmü’d-dirâye adıyla şerhedilmiştir (Tahran 1891; Bombay 1891; nşr. Muhammed ez-Zührî el-Gamrâvî, Kahire 1899, Miftâḥu’l-ʿulûm ile birlikte; nşr. Muhammed Kâmil b. Muhammed el-Asyûtî, Kahire 1929, Miftâḥu’l-ʿulûm ile birlikte). Ayrıca Muhammed Yâsîn Abdullah Mîrganî’nin ʿUnvânü’d-dirâye adıyla şerhettiği esere Ahmed b. Ahmed es-Sinbâtî dört ilim daha ilâve edip Ravżatü’l-fühûm adıyla nazma çevirmiştir (a.g.e., a.y.; Brockelmann, VI, 671).
2. el-Lümʿa fî ecvibeti’l-esʾileti’s-sebʿa (Kahire 1349, et-Teẕkîr bi’l-mecî ve’l-mesîr içinde; nşr. Saîd Muhammed el-Lahhâm, Beyrut 1996).
3. el-Kenzü’l-medfûn ve’l-fülkü’l-meşhûn (Kahire 1288, 1303).
4. Bezlü’l-mechûd fî Ḫizâneti Maḥmûd (nşr. Fuâd Seyyid, MMMA, IV/1 [1958], s. 125-136). Süyûtî’nin diğer eserleri için Derûbî’nin neşrettiği fihristlere ve Tabbâ‘ın eserine bakılabilir (bk. bibl.).
Literatür. Süyûtî’nin öğrencileri Muhammed b. Ali ed-Dâvûdî Tercemetü’l-ʿAllâme es-Süyûṭî (kısmen nşr. Muhammed Hayr el-Bikāî, Dir‘iye 2000-2001) ve Abdülkādir b. Muhammed eş-Şâzelî Behcetü’l-ʿâbidîn bi-tercemeti ḥâfıẓi’l-ʿaṣr Celâliddîn es-Süyûṭî (nşr. Abdülilâh Nebhân, Dımaşk 1998) adıyla onun hakkında biyografiler yazmışlardır. Çağdaş müellifler de Süyûtî’nin hayatına dair birçok eser kaleme almıştır. et-Teḥaddüs̱’le ilgili doktora tezi hazırlayan Elisabeth Mary Sartain, Jalāl al-dīn al-Suyūṭī adlı eserinde Süyûtî’nin hayatını anlatmakta, ayrıca içerdiği notlar sebebiyle bu eser, et-Teḥaddüs̱’ün doğru anlaşılması bakımından önem taşımaktadır. Bu eserin bazı kısımları Hasan Nûreddin tarafından Türkçe’ye çevrilmiştir (İstanbul 2002). Sa‘dî Ebû Habîb’in Ḥayâtü Celâliddîn es-Süyûṭî maʿa’l-ʿilm mine’l-mehdi ile’l-laḥd adlı eseri (Dımaşk 1993) onun hayatını edebî açıdan anlatması yönüyle değerlidir. Süyûtî’nin makāmeleri üzerinde yıllarca çalışan Semîr Mahmûd ed-Derûbî yirmi dokuz makāmeyi Şerḥu Maḳāmâti’s-Süyûṭî adıyla şerhetmiştir (Beyrut 1989). Ahmed el-Hâzindâr ve Muhammed İbrâhim eş-Şeybânî’nin hazırladığı Delîlü maḫṭûṭâti’s-Süyûṭî ve emâkinü vücûdihâ (Küveyt 1983), Süyûtî’nin eserlerinin hangi kütüphanelerde bulunduğunu gösteren en kapsamlı çalışmadır. Fakat bu eserin kaynak göstermede ilmî standarda uyulmaması, bazı kitap isimlerinin yanlış okunması, iki kitabın tek kitap gibi verilmesi, Süyûtî’nin fihristlerinin görülmeden hazırlanması ve Brockelmann’dan faydalanılmamış olması gibi kusurları vardır (Derûbî, MMLAÜr., XIII/56 [1999], s. 182). Ahmed eş-Şerkāvî İkbâl’in Mektebetü’l-Celâl es-Süyûṭî adlı çalışması da (Rabat 1977) alfabetik olarak sıraladığı Süyûtî’nin eserleri hakkında önemli bilgiler vermesine rağmen onun kendi fihristleri görülmeden hazırlanmıştır (a.g.e., XXIII/56 [1999], s. 180). Süyûtî’nin tefsir ilmindeki yeri hakkında, Muhammed Yûsuf eş-Şürbâcî’nin Tunus Zeytûne Üniversitesi’nde doktora tezi olarak hazırladığı el-İmâm es-Süyûṭî ve cühûdühû fî ʿulûmi’l-Ḳurʾân adlı eseriyle (Dımaşk 2001) el-İtḳān’ın kaynakları üzerine Olaf Tyllack’ın Die Quellen Des Itqân von Suyûtî (Münih 1952) ve Kenneth E. Nolin’in The Itqān and Its Sources: A Study of al-Itqān fī ‘ulūm al-Qur’ān by Jalāl al-Dīn al-Suyūṭī with special reference to al-Burhān fī ‘ulūm al-Qur’ān by Badr al-Dīn al-Zarkashī (Hartford 1968) isimli doktora tezleri burada zikredilmelidir. Bedî‘ es-Seyyid el-Lahhâm’ın el-İmâmü’l-Ḥâfıẓ Celâlüddîn es-Süyûṭî ve cühûdühû fi’l-ḥadîs̱ ve ʿulûmih’i (Dımaşk 1994) Süyûtî’nin hadis ilmindeki yeri hakkında yapılan en kapsamlı çalışmalardan biridir. Süyûtî’nin Arap dili alanındaki yerine dair önemli bir çalışma Ignaz Goldziher’e ait “Zur Charakteristik Gelâl ud-dîn us-Sujûtî’s und seiner literarischen Thätigkeit” başlıklı makaledir (Sitzungsberichte der Philosophisch-historischen Classe der Kaiserlichen Akademie der Wissenschaften, LXIX [Wien 1871], s. 7-28). Michael Barry tarafından İngilizce’ye çevrilen makaleyi J. O. Hunwick ilâve notlar ve düzeltmelerle “Ignaz Goldziher on al-Süyûtî” adıyla yayımlamıştır (MW, VII, [1978], s. 79-99). Tâhir Süleyman Hammûde tarafından Süyûtî hakkında yakın dönemde yapılan bir çalışma, Celâlüddîn es-Süyûṭî: ʿAṣruhû ve ḥayâtühû ve âs̱âruhû ve cühûdühû fi’d-dersi’l-luġavî adını taşımaktadır. Eser, Arap dünyasında Süyûtî hakkındaki ilk doktora tezi olup (1971) 1989’da Beyrut’ta neşredilmiştir. Mustafa Muhammed eş-Şek‘a’nın “Mevsûatü’d-dirâsâti’s-Süyûtiyye” serisinin ilk kitabı olarak neşredilen Celâlüddîn es-Süyûṭî: Mesîretühü’l-ʿilmiyye ve mebâḥis̱ühü’l-luġaviyye’siyle (Kahire 1981) Abdülâl Sâlim Mekrem’in Celâlüddîn es-Süyûṭî ve es̱eruhû fi’d-dirâsâti’l-luġaviyye adlı eseri de (Beyrut 1989) burada anılmalıdır. Muhammed Celâl Şeref, Celâlüddîn es-Süyûṭî: Menhecühû ve ârâʾühü’l-kelâmiyye’sinde (Beyrut, ts.) Süyûtî’nin mantık, kelâm ve akaide dair bazı görüşlerini incelemiştir. Süyûtî’nin ölümünün 500. yıl dönümü münasebetiyle Ezher Üniversitesi ile ISESCO tarafından 3-5 Nisan 1993’te düzenlenen sempozyumun tebliğleri el-İmâm Celâlüddîn es-Süyûṭî: Faḳīhen ve luġaviyyen ve muḥaddis̱en ve müctehiden adıyla yayımlanmıştır (Beyrut 2001). Ayrıca et-Türâs̱ü’l-ʿArabî (XIII/51, Nisan 1994) ve Mecelletü Mecmaʿi’l-luġati’l-ʿArabiyye bi-Dımaşḳ (LXVII/4, Ekim 1992) dergileri Süyûtî özel sayıları çıkarmıştır.
Süyûtî hakkında Türkiye’de gerçekleştirilen akademik çalışmaların sayısı çok azdır. 2008 yılı itibariyle Süyûtî’ye dair sadece bir doktora tezi yapılmış (Recep Aslan, 2007, Süyûtî’nin Hadis İlmindeki Yeri, AÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü), Süyûtî ile ilgili olarak çoğu edisyon kritik, tercüme ve eser tanıtımı türünden sekiz yüksek lisans tezi hazırlanmıştır: Mahmut Kavaklıoğlu (1989, MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü); Mevlüt Karayılan (1994, AÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü); Şahabettin Ergüven (1998, MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü); Caner Akdemir (2000, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü); Ali Böcü (2005, Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü); Murat Atasoy (2006, Gaziosmanpaşa Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü); Emel Keleş (2007, SÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü); Ahmet Canbek (2008, Harran Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü).
BİBLİYOGRAFYA
Süyûtî, et-Teḥaddüs̱ bi-niʿmetillâh (nşr. E. M. Sartain), Cambridge 1975, s. 5, 6, 7, 8, 9, 10, 20, 39-42, 45, 88, 90, 92, 105-136, 137, 155-159, 165, 205, 225-226, 234, 235, 240, 249-251.
a.mlf., Ḥüsnü’l-muḥâḍara, I, 336, 338, 339, 442.
a.mlf., Buġyetü’l-vuʿât, I, 118, 167, 377, 472.
a.mlf., el-Müncem fi’l-muʿcem (nşr. İbrâhim Bâcis Abdülmecîd), Beyrut 1995, s. 86-87, ayrıca bk. neşredenin girişi, s. 23-24.
a.mlf., Tedrîbü’r-râvî (nşr. Abdülvehhâb Abdüllatîf), Beyrut 1399/1979, I, 274; II, 139.
a.mlf., Ẕeylü Ṭabaḳāti’l-ḥuffâẓ (Ẕeylü Teẕkireti’l-ḥuffâẓ li’ẕ-Ẕehebî içinde), Beyrut, ts. (Dâru ihyâi’t-türâsi’l-Arabî), s. 381, 382.
a.mlf., Naẓmü’l-ʿiḳyân (nşr. Philip K. Hitti), New York 1927, s. 152, ayrıca bk. neşredenin girişi, s. 18.
a.mlf., Tebyîżü’ṣ-ṣaḥîfe fî menâḳıbi’l-İmâm Ebî Ḥanîfe (er-Resâʾilü’l-ʿaşr içinde), Beyrut 1409/1989, s. 256-257.
a.mlf., ed-Dîbâc ʿalâ Ṣaḥîḥi Müslim b. el-Ḥaccâc (nşr. M. Adnân Dervîş – Heysem Temîm), Beyrut, ts. (Dârü’l-Erkam b. Ebi’l-Erkam), I, 20.
a.mlf., Şerḥu Elfiyyeti’l-ʿIrâḳī (nşr. Abdullah M. ed-Dervîş), Dımaşk 1998, s. 147.
a.mlf., el-Ḥâvî li’l-fetâvî, Beyrut, ts. (Dârü’l-kitâbi’l-Arabî), I, 385; II, 123-166, 191 vd., 248, 277 vd., 483, 507, 567.
a.mlf., Tenzîhü’l-iʿtiḳād ʿani’l-ḥulûl ve’l-ittiḥâd (el-Ḥâvî li’l-fetâvî içinde), Beyrut, ts. (Dârü’l-kitâbi’l-Arabî), I, 304.
a.mlf., er-Red ʿalâ men aḫlede ile’l-arż ve cehile enne’l-ictihâde fî külli ʿaṣrin farż (nşr. Halîl el-Meys), Beyrut 1403/1983, s. 112-116, 149, 169.
a.mlf., Taḳrîrü’l-istinâd fî tefsîri’l-ictihâd (nşr. Fuâd Abdülmün‘im Ahmed), İskenderiye 1983, s. 49-50, 69.
a.mlf., et-Tenbiʾe bi-men yebʿas̱ühullāhü ʿalâ reʾsi külli miʾe (Türâs̱iyyât içinde, nşr. Abdürrahîm el-Kürdî), sy. 3, Kahire 2004, s. 113, 116, ayrıca bk. neşredenin girişi, s. 89.
a.mlf., Ḳaṭfü’l-ezhâri’l-mütenâs̱ire fi’l-aḫbâri’l-mütevâtire (nşr. Halîl Muhyiddin el-Meys), Beyrut 1405/1985, s. 21.
a.mlf., Ṭarzü’l-ʿimâme (Şerḥu maḳāmâti Celâliddîn es-Süyûṭî içinde, nşr. Semîr Mahmûd ed-Derûbî), Beyrut 1409/1989, II, 687, 688, 691, 696, 706, 708, 719-720, 736, 737, 749-750, 765, 766-767, 782, 804, 815.
a.mlf., el-Maḳāmetü’l-lüʾlüʾiyye (a.e. içinde), II, 1001, 1002, 1005, 1032.
a.mlf., Ṣâḥibü seyf ʿalâ ṣâḥibi ḥayf (a.e. içinde), I, 554, 560, 562.
a.mlf., ed-Deverânü’l-felekî ʿalâ İbni’l-Kerekî (a.e. içinde), I, 395-396, 397, 409, 419.
a.mlf., el-Küllâciyye fi’l-esʾileti’n-nâciyye (a.e. içinde), II, 958-960, 965-966, 969.
a.mlf., el-Kâvî fî Târîḫi’s-Seḫâvî (a.e. içinde), II, 948-949, 950, 953.
a.mlf., el-İstinṣâr bi’l-vâḥidi’l-ḳahhâr (a.e. içinde), I, 225, 226, 228.
a.mlf., el-Maḳāmetü’s-Sündüsiyye (a.e. içinde), I, 575 vd., 614.
a.mlf., el-Fettâş ʿale’l-ḳaşşâş (a.e. içinde), II, 868, 870.
a.mlf., İʿlâmü’l-erîb bi-ḥudûs̱i bidʿati’l-meḥârîb (nşr. İmâd Tâhâ Ferre), Tanta 1990, s. 5.
Sehâvî, eḍ-Ḍavʾü’l-lâmiʿ, IV, 65, 68, 69; XII, 72-73.
İbn İyâs, Bedâʾiʿu’z-zühûr, IV, 83.
Dâvûdî, Tercemetü’l-ʿAllâme es-Süyûṭî (ed-Dirʿiyye içinde, kısmî nşr. M. Hayr el-Bikāî), III/11-12, Riyad 2000-2001, s. 394, 410.
Abdülkādir eş-Şâzelî, Behcetü’l-ʿâbidîn bi-tercemeti ḥâfıẓi’l-ʿaṣr Celâliddîn es-Süyûṭî (nşr. Abdülilâh Nebhân), Dımaşk 1419/1998, s. 61, 64, 67-68, 71, 76, 78-79, 88, 102, 108, 113, 120, 121, 143, 146, 151, 158, 159-164, 165-166, 173-174, 242-245, 255, 257, 261, 262, 269, 279, 280.
Abdülkādir el-Ayderûsî, en-Nûrü’s-sâfir, s. 19-20, 51, 52.
Gazzî, el-Kevâkibü’s-sâʾire, I, 74, 226.
Keşfü’ẓ-ẓunûn, I, 19, 67, 126, 127, 162, 232, 398, 597-598, 748; II, 1010, 1042, 1065, 1077, 1155, 1173, 1259, 1301, 1559, 1602, 1731, 1918, 1970.
İbnü’l-İmâd, Şeẕerât, X, 75, 76, 78.
Şevkânî, el-Bedrü’ṭ-ṭâliʿ, I, 333.
Hediyyetü’l-ʿârifîn, I, 534-544.
E. M. Sartain, Jalāl al-dīn al-Suyūṭī, Cambridge 1975, s. 24, 36, 40, 92, 115.
Ahmed eş-Şerkāvî İkbâl, Mektebetü’l-Celâl es-Süyûṭî, Rabat 1977, s. 384-385.
Mustafa eş-Şek‘a, Celâlüddîn es-Süyûṭî: Mesîretühü’l-ʿilmiyye ve mebâḥis̱ühü’l-luġaviyye, Kahire 1401/1981, s. 271.
Ahmed el-Hâzindâr – M. İbrâhim eş-Şeybânî, Delîlü maḫṭûṭâti’s-Süyûṭî ve emâkinü vücûdihâ, Küveyt 1983, s. 282.
Tâhir Süleyman Hammûde, Celâlüddîn es-Süyûṭî: ʿAṣruhû ve ḥayâtühû ve âs̱âruhû ve cühûdühû fi’d-dersi’l-luġavî, Beyrut 1410/1989, s. 51, 106, 110-111, 113, 116, 155.
Şerḥu maḳāmâti Celâliddîn es-Süyûṭî (nşr. Semîr Mahmûd ed-Derûbî), Beyrut 1409/1989, neşredenin girişi, I, 63, 73, 84, 85.
Şâkir Mustafa, et-Târîḫu’l-ʿArabî ve’l-müʾerriḫûn, Beyrut 1990, III, 183.
C. Brockelmann, Târîḫu’l-edebi’l-ʿArabî (trc. Abdülhâlim en-Neccâr v.dğr.), Kahire 1993, VI, 615, 617, 618, 621, 622-627, 637, 638, 639, 641, 643, 644, 646, 663, 666, 671, 672, 676, 681.
Sa‘dî Ebû Habîb, Ḥayâtü Celâliddîn es-Süyûṭî maʿa’l-ʿilm mine’l-mehd ile’l-laḥd, Dımaşk 1993, s. 61, 64, 65, 200.
Bedî‘ Seyyid el-Lahhâm, el-İmâmü’l-Ḥâfıẓ Celâlüddîn es-Süyûṭî ve cühûdühû fi’l-ḥadîs̱ ve ʿulûmih, Dımaşk 1994, s. 85, 234, 333-379, 400, 463.
İyâd Hâlid et-Tabbâ‘, el-İmâmü’l-Ḥâfıẓ Celâlüddîn es-Süyûṭî, Dımaşk 1417/1996, s. 312-313, 320, 325, 327, 331, 334, 340, 344, 346, 347, 348, 365, 366, 374, 388, 401, 409.
el-Fihrisü’ş-şâmil: el-Ḥadîs̱ (nşr. el-Mecmau’l-melekî), Amman 1991, I, 595-611, 653-656; II, 1329.
el-Fihrisü’ş-şâmil: es-Sîre (nşr. el-Mecmau’l-melekî), Amman 1996, I, 413; II, 620, 777-779.
Yahyâ Mahmûd Sââtî, “Fihrisü müʾellefâti’s-Süyûṭî el-mensûḫ fî ʿâm 903h.”, ʿÂlemü’l-kütüb, XII/2, Riyad 1411/1991, s. 232-248.
Adnân Dervîş, “İttihâmü’l-Celâl”, et-Türâs̱ü’l-ʿArabî, XIII/51, Dımaşk 1993, s. 90 vd.
Abdülilâh Nebhân, “Celâlüddîn es-Süyûṭî: İzâʾât taḥlîliyye fî sîretih”, a.e., XV/57 (1994), s. 80-99.
Semîr Mahmûd ed-Derûbî, “es-Süyûṭî ve risâletühû: ‘Fihristü müʾellefâtî’, el-ʿulûmü’d-dîniyye”, MMLAÜr., XXIII/56 (1999), s. 169-223; XXIII/57 (1999), s. 99-148.
a.mlf., “es-Süyûṭî ve risâletühû: ‘Fihristü müʾellefâtî’, ʿulûmü’l-luġa ve’n-naḥv ve’l-belâġa ve’l-edeb ve’t-târîḫ”, a.e., XXVII/64 (2003), s. 29-95.
Abdülkadir Karahan, “Süyûtî”, İA, XI, 258-263.
E. Geoffroy, “al-Suyūṭī”, EI2 (İng.), IX, 913-916.
L. Conrad, “al-Suyūṭī”, Dictionary of the Middle Ages (ed. J. R. Strayer), New York 1989, XI, 520-521.
Yusuf Şevki Yavuz, “el-Budûrü’s-sâfire”, DİA, VI, 360.
M. Yaşar Kandemir, “Hadis”, a.e., XV, 48.
a.mlf., “İbn Hacer el-Askalânî”, a.e., XIX, 515.
a.mlf., “el-Mevzûât”, a.e., XXIX, 497-498.
Maddenin bu bölümü TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2010 yılında İstanbul’da basılan 38. cildinde, 188-198 numaralı sayfalarda yer almıştır.
Kur’an İlimleri. Süyûtî, tefsiri derinleştiği ilimlerin başında saydığı gibi benzerlerinin yazılmadığını iddia ettiği eserlerinden ilk altısı da Kur’an ilimlerine dairdir (Ḥüsnü’l-muḥâḍara, I, 336-338; et-Teḥaddüs̱, s. 105). Bu alanda en çok eser veren âlimlerden olan Süyûtî, eserlerinin tefsirde okuyucusunu başka bir esere ihtiyaç duymayacak şekilde bir bütünlük oluşturduğu kanaatindedir (Ḳaṭfü’l-ezhâr, vr. 3a). Doğu’da Moğol istilâsı, Batı’da Endülüs faciasının yaşandığı bir dönemin ardından bu eserlerini kaleme alırken ilmin zayi olmasından endişe ederek o güne kadar yazılmış kitapları sonraki nesillere aktarmaya çalışmıştır. Bu sebeple onun yazdıkları başta Ahmed b. Menî‘in Müsned’i, İbn Mâce ve İbn Merdûye’nin tefsirleri, İbnü’l-Enbârî’nin Kitâbü’l-Meṣâḥif’i, Ebü’ş-Şeyh’in Tefsîr’i ve S̱evâbü’l-aʿmâl’i gibi bugüne ulaşmayan kaynaklar olmak üzere mevcut birikimi zamanımıza taşıması açısından önemlidir. Dağınık şekilde bulunan bilgileri Kur’an ilimlerinde olgunluk dönemini temsil eden eserlerinde derli toplu halde bir araya getirmesi ve çoğunlukla bu bilgilerin kaynağına işaret etmesi araştırmacılara kolaylık sağlamıştır. Süyûtî’nin el-İtḳān’ı ve Tefsîrü’l-Celâleyn’i günümüze kadar tefsir öğretimi ve araştırmalarında en çok başvurulan kaynaklar arasında yer aldığı gibi müfessirlerin biyografilerine dair eseri de bu literatürün öncüsü durumundadır.
Süyûtî’nin hadisçi kimliği tefsir alanındaki eserlerinin rivayet ve nakil ağırlıklı olması sonucunu doğurmuştur. Kur’an’ın mânalarına dair Hz. Peygamber ve sahâbeden gelen rivayetlere dayanmayan görüşleri “mahzâ re’y” ve bunlardan kurallara uygun olanları “te’vil”, kuralların dışına çıkan ve hataya düşenleri ise “tahrif” ve “tebdil” diye nitelendiren Süyûtî tefsirde bu rivayetlerle sınırlı kalmanın gerekli ve yeterli olduğunu, onlardan daha güzel bir görüş ortaya koyacağını zannedenlerin itham altında kalacağını ve aldanacağını söyler. Yapılması gereken şey sadece bu rivayetler arasında ehli tarafından tercihte bulunmaktır (a.g.e., vr. 1b). Süyûtî, felsefeyle uğraşıp hadis ilimlerini ihmal edenlerin Kur’an tefsirinde sahih rivayetleri terkederek gereksiz yere te’vile ve mecaza yönelmelerini şiddetle eleştirir (Nevâhidü’l-ebkâr, neşredenin girişi, s. 42-51). Ancak onun tefsirde karşı çıktığı asıl husus sahih nakle rağmen delile dayanmayan re’yin ileri sürülmesidir. Zira naklin bulunmadığı yerlerde sağlam delile dayanmak suretiyle Süyûtî’nin de meseleleri dirâyet yoluyla ele aldığı anlaşılmaktadır. Onun Kur’an ilimleri ve tefsir konusunda dikkat çeken görüşleri de vardır. Mensuh âyetlerin sayısını yirmi olarak tesbit etmesi (el-İtḳān, II, 708-713), hurûf-ı mukattaaları müteşâbihattan kabul etmesi ve müteşâbihlerin anlamını yalnız Allah Teâlâ’nın bilebileceğini söylemesi (a.g.e., I, 642, 658), Fâtiha’daki besmelenin ispatının da nefyinin de zannî değil katî olduğunu ileri sürmesi (et-Teḥaddüs̱, s. 229), Hz. İbrâhim’in kurban etmek istediği çocuğunun (Sâffât 37/101-102) İsmâil değil İshak olduğunu iddia etmesi (el-Ḥâvî, II, 34-39), Bakara sûresindeki (2/238) orta namazın ikindi değil öğle namazı olduğunu belirtmesi (et-Teḥaddüs̱, s. 229) bunun örnekleri arasında zikredilebilir.
Kur’an ilimleri alanında çok sayıda eser veren Süyûtî bazı eleştirilere hedef olmuştur. 1. Asılsız rivayetlere ve İsrâiliyat’a yer verdiği, özellikle tefsirle ilgili bütün rivayetleri derleme amacı taşıyan ed-Dürrü’l-mens̱ûr’unda asılsız rivayetlerin bulunduğu üzerinde durulmuştur (meselâ bk. I, 233-249; VII, 116-118, 155-165, 178-186, 191-195). Süyûtî bu rivayetlerle ilgili bir değerlendirmede bulunmamıştır (Şürbacî, s. 268-270). 2. Kur’an’da müphem bırakılan hususları mesnetsiz şekilde tafsil etmiştir. Tefsîrü’l-Celâleyn’de Bakara sûresinin 35. âyetinde yasaklandığı belirtilen ağacı buğday ve üzümle açıklaması, aynı sûrede (2/73) ineğin dilinden ya da kuyruk sokumundan söz etmesi, A‘râf sûresinde (7/145) zikredilen levhaları ayrıntılı biçimde tasvir etmesi bu tür açıklamalardandır (Candan, sy. 3 [2000], s. 345-350). 3. Sebeb-i nüzûle dair rivayetlere dayanarak bazı âyetleri genel anlamından uzaklaştırmış ve tahsis yoluna gitmiş, Leyl sûresinin 17-18. âyetlerinin Hz. Ebû Bekir’le ilgili olduğunu ortaya koymak için el-Ḥablü’l-vesîḳ fî nuṣreti’ṣ-Ṣıddîḳ adıyla bir eser kaleme almıştır. 4. Kur’an’da zâit harf ve kelimeler bulunduğunu ileri sürmüştür (eleştiriler için ayrıca bk. el-İtḳān [giriş], I, 65-69; Zehebî, I, 244-245; Kāsıd Yâsir, VIII [1977], s. 399-400).
Eserleri. Süyûtî, otobiyografik eseri et-Teḥaddüs̱’te eserlerini önem ve hacim gibi kriterler açısından tasnif ederek sıralamıştır. Kur’an ilimlerine dair olanlar aşağıda bu sıralamaya göre verilmiş, daha sonra bu kaynakta yer almayanlar zikredilmiştir. 1. el-İtḳān fî ʿulûmi’l-Ḳurʾân. Süyûtî’nin, sadece Fâtiha sûresinin ilk altı âyetiyle Kevser sûresi tefsirini yazabildiği (et-Teḥaddüs̱, s. 129) Mecmaʿu’l-baḥreyn ve maṭlaʿu’l-bedreyn adlı dirâyet tefsirine mukaddime olarak düşündüğü kapsamlı eseridir (Kalküta 1852-1854; Kahire 1278, 1287, 1306; nşr. Muhammed Ebü’l-Fazl İbrâhim, Kahire 1387/1967, 1405/1985; nşr. Ahmed b. Ali, Kahire 2005; nşr. Mustafa Dîb el-Bugā, Beyrut 1407/1987; nşr. Fevvâz Ahmed Zemerlî, Beyrut 1999; nşr. Mahmûd Ahmed el-Kaysiyye, Ebûzabî 2003; nşr. Merkezü’d-dirâsâti’l-Kur’âniyye, Medine 1426). Sakıp Yıldız ve Hüseyin Avni Çelik eseri Türkçe’ye (el-İtkān fî ulûmi’l-Kur’ân: Kur’an İlimleri Ansiklopedisi, İstanbul 1987), Hamid Algar İngilizce’ye (Comprehensive Guide to the Sciences of the Qur’an, Berkshire 2008) çevirmiştir. Eserin kaynakları üzerine Olaf Tyllach (Münih 1952) ve Kenneth E. Nolin (Hartford 1968) birer çalışma yapmıştır.
2. Tercümânü’l-Ḳurʾân. Muttasıl senedlerle Hz. Peygamber’e ulaşan 10.000 civarında rivayeti ihtiva eden (müsned) bir tefsirdir. Müellifin tamamlandığını ve beş cilt olduğunu söylediği eserin (Ḳaṭfü’l-ezhâr, vr. 1b) 1314’te (1896-97) Mısır’da basıldığı zikredilmişse de (Serkîs, I, 1077) basılmış olan eser onun muhtasarı olan ed-Dürrü’l-mens̱ûr olup asıl kitabın günümüze ulaşıp ulaşmadığı bilinmemektedir.
3. ed-Dürrü’l-mens̱ûr fi’t-tefsîr bi’l-meʾs̱ûr. En hacimli rivayet tefsiri olarak kabul edilir (Kahire 1314; Tahran 1377; Beyrut, ts., 1972, 1983, 1991, 2001). Eser ayrıca Abdullah b. Abdülmuhsin et-Türkî’nin tahkikiyle neşredilmiştir (I-XVII, Riyad 2003). Ömer b. Garâme el-Amravî, Fehresü eḥâdîs̱i’d-Dürri’l-mens̱ûr fi’t-tefsîr bi’l-meʾs̱ûr adıyla bir eser yayımlamıştır (Riyad 1408/1988).
4. Ḳaṭfü’l-ezhâr fî keşfi’l-esrâr (Esrârü’t-tenzîl). Kur’an’ın i‘câzının ve belâgat üslûplarının, âyet ve sûreler arasındaki münasebetlerin, kıraat farklılıklarından doğan anlam zenginliğinin ele alındığı eser Tevbe sûresinin 92. âyetine kadar yazılmış olup Muhammed el-Hamâdî tarafından neşredilmiştir (I-II, Katar 1414/1994).
5. el-İklîl fi’stinbâṭi’t-tenzîl. Ahkâm âyetlerinin tefsirine dairdir. Eserde kelâm konularına da girilmiş ve Ehl-i sünnet’in görüşleri savunulmuştur. Ebü’l-Fazl İbnü’s-Sıddîk’ın tashihleriyle (Kahire 1373/1953) ve Seyfeddin Abdülkādir el-Kâtib’in hadis tahrîcleriyle (Beyrut 1405/1985) basılan eser üzerinde Âmir b. Ali el-Arabî doktora tezi hazırlamıştır (Cidde 1422/2002).
6. Tenâsüḳu’d-dürer fî tenâsübi’s-süver. Ḳaṭfü’l-ezhâr’ın ilgili bölümünden ihtisar edilmiş ve 883 (1478) yılında tamamlanmıştır (Tenâsüḳ, s. 53-54; nşr. Abdullah Muhammed ed-Dervîş, Dımaşk 1983; nşr. Abdülkādir Ahmed Atâ, Beyrut 1406/1986). Kitap Esrâru tertîbi’l-Ḳurʾân (nşr. Abdülkādir Ahmed Atâ, Kahire 1396/1976) ve Tertîbü süveri’l-Ḳurʾân (nşr. es-Seyyid el-Cümeylî, Beyrut 1986) adlarıyla da yayımlanmış, Mustafa Karakoç tarafından Türkçe’ye çevrilmiştir (Sûrelerin Sıralanışındaki Sırlar, İstanbul 2004).
7. Lübâbü’n-nuḳūl fî esbâbi’n-nüzûl. Konusunda en hacimli kitaplardan olup 950 civarında âyetin nüzûl sebebine yer verilen eserde zayıf rivayetler de vardır. Tefsîrü’l-Celâleyn’in kenarında (Mısır 1301, 1316, 1342) ve müstakil olarak çeşitli baskıları yapılan eser (Kahire 1951, 1954; Tunus 1984; Dımaşk, ts.) ayrıca Hâlid Şibl (Beyrut 2002) ve Muhammed el-Fâzılî (Beyrut 2000) tarafından neşredilmiştir.
8. Tekmiletü Tefsîri’l-Celâl el-Maḥallî. Celâleddin el-Mahallî’nin Fâtiha sûresiyle Kehf’ten Nâs sûresine kadar yazabildiği tefsirin diğer sûrelerine dair olup kırk günde yazılmıştır. Eser iki müellifinin adına işaretle Tefsîrü’l-Celâleyn diye meşhur olmuştur (bk. TEFSÎRÜ’l-CELÂLEYN). Kur’ân-ı Kerîm’in ve çeşitli tefsirlerin kenarında veya şerh ve hâşiyeleriyle birlikte çok sayıda baskısı bulunan eser (Delhi 1211/1796; Kalküta 1256/1840; Mısır 1280; Bombay 1282/1865) ayrıca Lübâbü’n-nüḳūl’le birlikte basılmış, Tefsir-i Celâleyn: Celâleyn Tefsiri Tercümesi (Ali Rıza Kaşeli v.dğr., I-III, İstanbul 1997) ve Kelime Anlamlı Celâleyn Tercümesi (Taha Alp v.dğr., I-V, İstanbul 2005) adıyla Türkçe’ye çevrilmiştir.
9. Nevâhidü’l-ebkâr ve şevâridü’l-efkâr. Beyzâvî’nin Envârü’t-tenzîl’ini okutan müellifin bu eser üzerine Hûd sûresine kadar aldığı notlardan oluşturduğu bir hâşiye olup yaklaşık yirmi yıllık bir süre sonunda 900’de (1494-95) tamamlanmış (el-Fihrisü’ş-şâmil, VII, 1865-1873), bazı bölümleri hakkında Mekke Ümmülkurâ Üniversitesi’nde üç ayrı doktora çalışması yapılmıştır (Ahmed Hâc Muhammed Osman, baştan Bakara sûresinin 20. âyetine kadar, 1423-1424; Muhammed Kemâl Ali, Bakara sûresinin 21. âyetinden Âl-i İmrân sûresinin 112. âyetine kadar, 1424-1425; Ahmed b. Abdullah b. Ali ed-Derûbî, Âl-i İmrân sûresinin 113. âyetinden Tevbe sûresinin 48. âyetine kadar, 1424-1425).
10. Ṭabaḳātü’l-müfessirîn. Türünün ilk örneği olan ve 136 müfessirin biyografisini içeren eser müellifin vefatı sebebiyle tamamlanamamıştır. Süyûtî’nin talebesi Muhammed b. Ali ed-Dâvûdî’nin 704 biyografi ihtiva eden Ṭabaḳātü’l-müfessirîn’i bu eserin ikmal edilmesiyle meydana gelmiş olup Süyûtî’nin eseri Meursinge (Leiden 1839) ve Ali Muhammed Ömer (Kahire 1396/1976) tarafından neşredilmiştir.
11. Şerḥu’ş-Şâṭıbiyye. Kāsım b. Fîrruh eş-Şâtıbî’nin Ḥırzü’l-emânî (eş-Şâṭıbiyye) adlı kasidesinin şerhidir. Kısa açıklamalardan oluşan ve 884’te (1479) tamamlanan eseri Ebû Âsım Hasan b. Abbas b. Kusay (Kahire 1424/2004) ve Abdullah b. Abdurrahman eş-Şeşerî – Muhammed b. Fevzân el-Ömer (Riyad 1428/2007) Şerḥu Ḳaṣîdeti’l-İmâm Ebi’l-Ḳāsım eş-Şâṭıbî adıyla yayımlamıştır.
12. et-Taḥbîr fî ʿulûmi’t-tefsîr. Süyûtî’nin ulûmü’l-Kur’ân’a dair ilk eseri olup 872’de (1467-68) tamamlanmıştır. Abdurrahman b. Ömer el-Bulkīnî’nin Mevâḳıʿu’l-ʿulûm’unu esas alan kitap Züheyr Osman Ali (Katar, ts.) ve Fethî Abdülkādir Ferîd (Riyad 1402/1982) tarafından neşredilmiştir.
13. Muʿterekü’l-aḳrân fî müştereki’l-Ḳurʾân (Muʿterekü’l-aḳrân fî iʿcâzi’l-Ḳurʾân) (nşr. Muhammed el-Bicâvî, I-III, Kahire 1973; Beyrut 1988).
14. Müfḥimâtü’l-aḳrân fî mübhemâti’l-Ḳurʾân. Konusunda son eser olarak kabul edilen ve çeşitli baskıları bulunan kitabı (Leiden 1839; Kahire 1309; Beyrut 1976) ayrıca İyâd Hâlid et-Tabbâ‘ (Beyrut 1986) ve Mustafa Dîb el-Bugā (Dımaşk 1991) yayımlamıştır.
15. el-Müheẕẕeb fîmâ vaḳaʿa fi’l-Ḳurʾân mine’l-muʿarreb. Alfabetik sıraya göre düzenlenen ve 878’de (1473) tamamlanan eser el-Mevrid dergisinde yayımlanmış (sy. 1-2 [Bağdat 1971], s. 57-126), Tihâmî Râcî el-Hâşimî (Mağrib, ts.) ve Semîr Hüseyin Halebî (Beyrut 1988) tarafından da neşredilmiştir. Süyûtî, daha sonra Mısır Abbâsî Halifesi Mütevekkil-Alellah Abdülazîz b. Ya‘kūb’un isteği üzerine bu kitabın muhtasarını dillere göre düzenleyerek el-Mütevekkilî fîmâ verede fi’l-Ḳurʾân bi’l-luġāti’l-Ḥabeşiyye ve’l-Fârisiyye ve’r-Rûmiyye ve’l-Hindiyye ve’s-Süryâniyye ve’l-ʿİbrâniyye ve’n-Nabaṭiyye ve’t-Türkiyye ve’z-Zenciyye ve’l-Berberiyye adlı eserini meydana getirmiştir (Kahire 1306; Dımaşk 1348; nşr. Abdülkerîm ez-Zebîdî, Beyrut 1988).
16. Ḫamâʾilü’z-zehr fî feżâʾili’s-süver. Bir nüshası Berlin’de bulunmaktadır (Hâzindâr – Şeybânî, s. 36).
17. Şerḥu’l-istiʿâẕe ve’l-besmele (Riyâżu’ṭ-ṭâlibîn fî şerḥi’l-istiʿâẕe ve’l-besmele). Müellifin 865’te (1461) tamamladığı ve hocası Bulkīnî’nin takrizi dolayısıyla imha etmediğini söylediği eserin (et-Teḥaddüs̱, s. 239) nüshalarının bulunduğu belirtilmiştir (Şerkāvî, s. 212; Hâzindâr – Şeybânî, s. 38).
18. Kebtü’l-aḳrân fî ketbi’l-Ḳurʾân. Kur’an’ın yazım kuralları hakkındaki eserin günümüze ulaşıp ulaşmadığı bilinmemektedir.
19. Merâṣıdü’l-meṭâliʿ fî tenâsübi’l-maḳātıʿ ve’l-meṭâliʿ. Muhammed b. Ömer b. Sâlim Bazmûl (ʿİlmü’l-münâsebât fi’s-süver ve’l-âyât içinde, Mekke 1423/2002, s. 121-196) ve Muhammed Yûsuf eş-Şürbacî (Mecelletü’l-Aḥmediyye, Dübey, ts., sy. 4) tarafından neşredilmiş, Süleyman Mollaibrahimoğlu eseri Türkçe’ye çevirmiştir (İstanbul 1994).
20. Fetḥu’l-celîl li’l-ʿabdi’ẕ-ẕelîl fi’l-envâʿi’l-bedîʿiyyeti’l-müstaḫrece min ḳavlihî teʿâlâ “Allāhü veli’yyülleẕîne âmenû”. Bakara sûresinin 257. âyetindeki bedî‘ sanatlarına dairdir. Abdülkādir Ahmed Abdülkādir’in yayımladığı eseri (Amman 1992) Rıza Halilov ve Cüneyt Eren Türkçe’ye tercüme etmiştir (Erzurum 2001).
21. el-Ezhârü’l-fâʾiḥa ʿale’l-Fâtiḥa. Bir nüshası Berlin’dedir (Hâzindâr – Şeybânî, s. 30).
22. el-Kelâm ʿalâ evveli sûreti’l-Fetḥ. Müellifin 867 (1462-63) yılında hocalığa başlaması münasebetiyle verdiği dersin metni olup âyetlerin tasavvuf ilmi açısından değerlendirildiği son kısmı eksik olduğu halde eser Mücâhid Tevfîk el-Cündî tarafından yayımlanmıştır (Mecelletü’l-Ezher, LV/4 [1983], s. 490-496).
23. el-Yedü’l-büsṭâ fî taʿyîni’ṣ-ṣalâti’l-vüsṭâ. Eserde Bakara sûresinin 238. âyetinde sözü edilen “orta namaz”ın öğle namazı olduğu görüşü savunulmuştur (nüshaları için bk. Şerkāvî, s. 384; Hâzindâr – Şeybânî, s. 138-139).
24. Mîzânü’l-maʿdele fî şeʾni’l-besmele (nüshaları için bk. Şerkāvî, s. 362; Hâzindâr – Şeybânî, s. 44).
25. el-Kelâm ʿalâ ḳavlihî teʿâlâ “velev yuʾâḫiẕü’llāhü’n-nâse bimâ kesebû”. Fâtır sûresinin 45. âyetinin tefsirine dair olup muhtemelen Süyûtî’nin ilk kaleme aldığı ve daha sonra içindeki görüşlerden rücû ettiği kitapları arasında yer alır (Şürbacî, s. 229).
26. el-Meʿâni’d-daḳīḳa fî idrâki’l-ḥaḳīḳa. Bakara sûresinin 31. âyetinin tefsiriyle ilgili olup Ali b. Yûsuf’un Ṭarḥu’d-dür adlı eseriyle birlikte basılmıştır (Mısır 1285).
27. Dercü’l-ʿulâ fî ḳırâʾati Ebî ʿAmr b. el-ʿAlâ. Müellifin muhtemelen görüşlerinden rücû ettiği kitapları arasında yer aldığı belirtilmiştir (a.g.e., s. 230).
28. ed-Dürrü’n-nes̱îr fî ḳırâʾati İbn Kes̱îr. Bu da görüşlerinden rücû ettiği kitaplarındandır (a.g.e., s. 230).
29. el-Ḳavlü’l-faṣîḥ fî taʿyini’ẕ-ẕebîḥ. Hz. İbrâhim’in kurban etmek istediği oğlunun İsmâil değil İshak olduğunun ileri sürüldüğü eser el-Ḥâvî içinde yayımlanmıştır (II, 34-39).
30. el-Ḥablü’l-vesîḳ fî nuṣreti’ṣ-Ṣıddîḳ. Leyl sûresinin 17. âyetinin âm değil Hz. Ebû Bekir’e has olduğunun ileri sürüldüğü risâle el-Ḥâvî içinde neşredilmiştir (II, 44-54).
31. Defʿu’t-teʿassüf fî iḫveti Yûsuf. Hz. Yûsuf’un kardeşlerinin peygamber olmadığına dair olan eser el-Ḥâvî içinde (II, 23-26) ve Mevlevî Muhammed Hüseyin – Mevlevî Gulâm Hüseyin tarafından Süyûtî’nin on iki risâlesini bir araya getiren mecmuada (Lahor 1891) neşredilmiştir.
32. el-Kaẕâẕe fî taḥḳīḳi maḥalli’l-istiʿâẕe. Âyet iktibas ederken, “Ḳāle’llāhu teâlâ baʿde eʿûẕü billâhi mine’ş-şeyṭâni’r-racîm” demenin câiz olup olmadığına dairdir ve el-Ḥâvî içinde yayımlanmıştır (II, 6-10).
33. Nefḥu’ṭ-ṭîb min esʾileti’l-ḫaṭîb. Bakara sûresinin 257. âyetinin i‘rabına dair olan eser Neşrü’ṭ-ṭîb ʿale’l-ḫaṭîb adıyla da bilinir (nşr. Muhammed Muhyiddin Abdülhamîd, Kahire 1959, el-Ḥâvî içinde).
34. İtmâmü’n-niʿme fi’ḫtiṣâṣi’l-İslâm bi-hâẕihi’l-ümme. Önceki ümmetlerin İslâm sıfatını taşımaması hakkındadır. 888’de (1483) kaleme alınmış olup el-Ḥâvî içinde neşredilmiştir (II, 286-304).
35. el-Fevâʾidü’l-bârize ve’l-kâmine fi’n-niʿami’ẓ-ẓâhire ve’l-bâṭıne. Lokmân sûresinin 20. âyetinin tefsiri hakkındadır (nüshaları için bk. Hâzindâr – Şeybânî, s. 274-275).
36. el-Muḥarrer fî ḳavlihî teʿâlâ “li-yaġfira lekellāhü mâ teḳaddeme min ẕenbike ve mâ teʾaḫḫar”. Fetih sûresinin 2. âyetinin tefsiriyle ilgili olan eseri Hüseyin Muhammed Ali Şükrî Medine’de neşretmiştir (Nevâhidü’l-ebkâr, neşredenin girişi, s. 23).
Süyûtî et-Teḥaddüs̱’te (s. 127-133) daha sonra rivayete önem verenlerin usulünce yazdığı ve fazla önem vermediği eserlerini sıralamıştır: el-Münteḳā min Tefsîri İbn Ebî Ḥâtim, el-Münteḳā min Tefsîri’l-Firyâbî, el-Münteḳā min Feżâʾili’l-Ḳurʾân li-Ebî ʿUbeyd, el-Münteḳā min Tefsîri ʿAbdirrezzâḳ, Mecmaʿu’l-baḥreyn ve maṭlaʿu’l-bedreyn, Mefâtîḥu’l-ġayb, Meydânü’l-fürsân fî şevâhidi’l-Ḳurʾân, Mecâzü’l-fürsân ilâ Mecâzi’l-Ḳurʾân, el-Elfiyye fi’l-ḳırâʾati’l-ʿaşr (son beş eser tamamlanmamıştır). el-İtḳān’da (II, 707) nâsih ve mensuh konusunda bir kitap yazdığını söyleyen, ancak et-Teḥaddüs̱’te bundan söz etmeyen Süyûtî eserlerine ait fihristte en-Nâsiḫ ve’l-mensûḫ adlı bir kitabını kaydetmektedir (Derûbî, XXIII/56 [1999], s. 189). Bugā bir nüshasının bulunduğunu söylüyorsa da (el-İtḳān, II, 707, 4 nolu dipnot) eserin günümüze ulaşıp ulaşmadığı bilinmemektedir. Süyûtî’nin el-Ḥâvî li’l-fetâvî’sinde Kur’an’la ilgili soruların cevaplandırıldığı “el-Fetâva’l-Ḳurʾâniyye” başlıklı bir bölüm yer almaktadır (II, 5-60). Bu sayılanların dışında çeşitli kaynaklarda Süyûtî’ye nisbet edilen veya Süyûtî’nin başta el-İtḳān olmak üzere çeşitli kitaplarındaki bölümlerden derlenen bazı eserler de bulunmaktadır (Brockelmann, GAL, II, 181-183; Suppl., II, 179-181; Şürbacî, s. 237-241).
BİBLİYOGRAFYA
Süyûtî, Ḳaṭfü’l-ezhâr fî keşfi’l-esrâr, Süleymaniye Ktp., Şehid Ali Paşa, nr. 146, vr. 1b, 3a.
a.mlf., el-Muḥarrer fî ḳavlihî teʿâlâ “li-yaġfira lekellāhü mâ teḳaddeme min ẕenbike ve mâ teʾaḫḫar”, Süleymaniye Ktp., Bağdatlı Vehbi Efendi, nr. 2103, vr. 63b.
a.mlf., Ḥüsnü’l-muḥâḍara, I, 336-349.
a.mlf., et-Teḥaddüs̱ bi-niʿmetillâh (nşr. E. M. Sartain), Cambridge 1975, s. 105-136, 229, 239.
a.mlf., el-Ḥâvî li’l-fetâvî, Beyrut, ts. (Dârü’l-kitâbi’l-Arabî), II, 5-60.
a.mlf., Tenâsüḳu’d-dürer fî tenâsübi’s-süver (nşr. Abdülkādir Ahmed Atâ), Beyrut 1406/1986, s. 53-54, 152.
a.mlf., el-İtḳān (Bugā), I, 642, 658; II, 707-713, 976; a.e., Medine 1426, Giriş, I, 65-69.
Nevâhidü’l-ebkâr ve şevâridü’l-efkâr (nşr. Ahmed Hâc M. Osman, doktora tezi, 1423-24), Câmiatü Ümmi’l-kurâ, neşredenin girişi, s. 19-24, 42-51.
Abdülkādir eş-Şâzelî, Behcetü’l-ʿâbidîn bi-tercemeti ḥâfıẓi’l-ʿaṣr Celâliddîn es-Süyûṭî (nşr. Abdülilâh Nebhân), Dımaşk 1419/1998, s. 175-181.
Serkîs, Muʿcem, I, 1077.
Brockelmann, GAL, II, 181-183; Suppl., II, 179-181.
Ahmed eş-Şerkāvî İkbâl, Mektebetü’l-Celâl es-Süyûṭî, Rabat 1397/1977, tür.yer.
Ahmed el-Hâzindâr – M. İbrâhim eş-Şeybânî, Delîlü maḫṭûṭâti’s-Süyûṭî ve emâkinü vücûdihâ, Küveyt 1983, tür.yer.
M. Hüseyin ez-Zehebî, et-Tefsîr ve’l-müfessirûn, Kahire 1405/1985, I, 244-245.
el-Fihrisü’ş-şâmil: ʿUlûmü’l-Ḳurʾân, maḫṭûṭâtü’t-tefsîr (nşr. el-Mecmau’l-melekî), Amman 1987, VII, 1865-1873.
M. Yûsuf eş-Şürbacî, el-İmâm es-Süyûṭî ve cühûdühû fî ʿulûmi’l-Ḳurʾân, Dımaşk 1421/2001, tür.yer.
Kâsıd Yâsir Hüseyin, “Menhecü’l-Celâleyn fî tefsîri’l-Ḳurʾân: el-Ḳısmü’s̱-s̱ânî”, Âdâbü’r-râfideyn, VIII, Musul 1977, s. 399-400.
Semîr Mahmûd ed-Derûbî, “es-Süyûṭî ve risâletüh: ‘Fihristü müʾellefâtî’, el-ʿUlûmü’d-dîniyye”, MMLAÜr., XXIII/56 (1999), s. 189-190.
Abdülcelil Candan, “Celâleyn Tefsirine Eleştirel Bir Yaklaşım”, Yüzüncü Yıl Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sy. 3, Van 2000, s. 345-350.
Maddenin bu bölümü TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2010 yılında İstanbul’da basılan 38. cildinde, 198-201 numaralı sayfalarda yer almıştır.
Arap Dili ve Edebiyatı. Şümünnî, Kâfiyeci ve Seyfeddin İbn Kutluboğa gibi dönemin önde gelen nahivcilerinin öğrencisi olan Süyûtî ilk icâzetini Arap dili öğretimi konusunda almış, birçok esere ulaşma imkânı bulmuş, lugat, nahiv, sarf, belâgat, dil bilimi, nahiv usulü, imlâ gibi dallara ilişkin çok sayıda eser kaleme almıştır. Onun bu alandaki en önemli eseri el-Müzhir fî ʿulûmi’l-luġa’dır. Süyûtî, hadis rivayetinde kullanılan bölümleme ve terminolojiyi bu eserinde lugat rivayetine uyarlamış, bu arada hadis metodolojisinin dil bilimiyle uyuşmayan yönlerini terketmiştir. Lugavî rivayetlerin eleştirisiyle ilgili olarak daha önce İbn Cinnî bazı hususlara temas etmiş, Kemâleddin el-Enbârî de bu rivayetlerin tenkidine dair esasları tesbit etmeye çalışmıştır. Ancak bunlardan sonra fıkıh usulü âlimlerinin ele aldığı bazı konular ve dilcilerin temas ettiği dağınık bilgiler dışında Süyûtî’ye kadar bu alanla ayrıntılı biçimde ilgilenen olmamıştır (Hammûde, s. 237-238). Süyûtî hadis rivayetindeki katı kriterlerin dil alanında uygulanmasının gerekli sayılmadığını, çünkü dilde uydurmaya sevkedecek etkenlerin mevzû hadis üretmeye yöneltecek sebepler kadar çok olmadığını belirtir. Lugat malzemesinin kayda geçirilmesi konusunu da ele alarak tashif ve tahrifin lugat malzemesinin doğrudan kitaplardan öğrenilmesi dolayısıyla ortaya çıktığına dikkat çeker ve bundan sakınmanın yolunun hadis rivayetinde görüldüğü gibi bilgilerin hocadan dinlenerek alınması olduğunu belirtir (a.g.e., s. 247). Bazı araştırmacılar el-Müzhir’deki bilgilerin önceki âlimlerin eserlerinden aktarıldığını ileri sürmüşse de Süyûtî bu nakilleri dikkatli ve bilinçli bir şekilde yapmış, özenle planlayıp eserinde en doğru yere yerleştirmiştir. el-Müzhir ayrıca günümüze ulaşmayan pek çok eserin ihtiva ettiği birçok önemli bilginin günümüze ulaşmasını sağlamıştır.
Süyûtî’nin dili ilgilendiren eserlerinden bazıları Kur’an Arapçası’na dairdir. Bu tür teliflerinde ta‘rîb konusunu da inceleyen Süyûtî, Kur’an’da Arapça dışında kelimelerin bulunduğunu kabul etmektedir. Ancak ona göre bu kelimeler değişikliğe uğrayarak Arapçalaşmış ve bu dilin bir unsuru haline gelmiştir (a.g.e., s. 192). Süyûtî, el-Müheẕẕeb fîmâ vaḳaʿa fi’l-Ḳurʾân mine’l-muʿarreb ve el-Mütevekkilî adlı eserlerinde bu tür kelimelerin sayısını 117’ye kadar çıkarmıştır. Ancak bunlardan bazılarının aslında Arapça olduğu tesbit edilmiş, ayrıca bir kısım eserlerinde Arapça olmadığını söylediği bazı kelimeleri başka yerlerde Arap lehçelerine ait kelimeler arasında saymıştır. Bu onun nakilci metodu yüzünden zaman zaman düştüğü hatalardan biri kabul edilmiştir (a.g.e., s. 375). Süyûtî’nin dile dair eserleri arasında kelimelerin anlam değişikliklerini konu edinen Risâle fî uṣûli’l-kelimât da bulunmaktadır. Risâlede bazı kelimelerin ilk mânalarını tesbit etmek suretiyle bunların zaman içinde anlam değişikliğine uğradığına dikkat çekmiştir. Onun bu konudaki değerlendirmeleri, kelimelerin hissî delâletlerinin (somut anlamlar) mücerret delâletlerinden (soyut anlamlar) önce olduğu görüşünü benimsediğini göstermektedir (a.g.e., s. 205-207, 376). Dilde eş anlamlıların sayısını çoğaltan ve eş anlamlılık sınırlarını genişletenler arasında yer alan (a.g.e., s. 209) Süyûtî et-Teberrî min maʿarreti’l-Maʿarrî adlı risâlesinde kelb (köpek) kelimesinin eş anlamlarının sayısını oldukça çoğaltır, ancak bunlardan bir kısmının sıfat konumunda bulunduğu görülür.
Süyûtî’nin nahiv konusundaki çalışmaları bu alanın bütün yönlerini kapsar. Süyûtî nahiv usulü, nahiv ilminin doğuş sebebi, muhtevası, problemleri ve bu ilmin muhtelif metinler üzerine uygulanması gibi konularda eserler kaleme almıştır. Bu eserler yalnız konu bakımından değil şekil bakımından da zengin bir çeşitlilik göstermekte ve kendisi İbn Hişâm’dan sonra Mısır’da yetişmiş en önemli nahiv âlimi olarak kabul edilmektedir (a.g.e., s. 379-380). Süyûtî’nin nahiv alanındaki önemi görüşlerinden ziyade telifleriyle ortaya çıkar. Bu alanda kaleme aldığı çok sayıdaki eser araştırmacıların kaynakları arasında yer almıştır. Teliflerinin en belirgin özelliği kaybolmuş birçok kitaptan yapılan nakilleri günümüze taşımış olmasıdır (Adnân M. Selmân, s. 677-678). Dil âlimi olduğu kadar fıkıh, fıkıh usulü ve hadis âlimi olan Süyûtî bu ilimlerin yöntemlerini dile uygulamıştır. el-Müzhir’de hadis ilminin metotlarını dil bilimine uygularken Hemʿu’l-hevâmiʿ ve el-İḳtirâḥ fî ʿilmi uṣûli’n-naḥv adlı eserlerinde fıkıh usulünü nahiv usulüne, el-Eşbâh ve’n-neẓâʾir fi’n-naḥv’de fıkıh ilminin metotlarını nahiv ilmine uygulamıştır (Şek‘a, Celâlüddîn es-Süyûṭî, s. 161). Aslında “el-eşbâh ve’n-nezâir” daha önce fakihlerin eser verdikleri bir alan olup Süyûtî’nin aynı adla fıkıh ilminde de bir eseri bulunmaktadır. el-Eşbâh ve’n-neẓâʾir fi’n-naḥv’ini telif ederken Tâceddin es-Sübkî’nin fıkıh ilmine dair el-Eşbâh ve’n-neẓâʾir’ini örnek almıştır. Süyûtî’nin fıkıh ilminin metodunu uyguladığı bir başka eseri de es-Silsile olup bunda Rüknülislâm el-Cüveynî’nin fıkıh ilmine dair es-Silsile’sini (Silsiletü’l-vâṣıl) esas kabul etmiştir (a.g.e., s. 236, 239-240). Onun el-İḳtirâḥ’ı nahiv usulüne önemli bir katkı niteliğindedir. Kendisinin de belirttiği üzere Süyûtî, bu çalışmasıyla söz konusu ilmi yeniden düzenleyerek daha sistematik ve kapsamlı hale getirmiştir. Bazı araştırmacıların ileri sürdüğü gibi nahiv ilmi usulünü ilk ortaya koyan kimse olduğunu iddia etmemiş (a.g.e., s. 159, 223), sadece bu eserinde sergilediği düzenleme, temellendirme ve bölümlemenin ilk defa kendisi tarafından uygulandığını belirtmiştir (el-İḳtirâḥ, s. 2). Zaten Süyûtî, eserinde İbn Cinnî’nin el-Ḫaṣâʾiṣ’i ile nahiv usulüne dair ilk müstakil telif olan Kemâleddin el-Enbârî’nin Lümaʿu’l-edille’sinden ve nahivde cedel ilmine dair el-İġrâb fî cedeli’l-iʿrâb’ından, yine onun el-İnṣâf fî mesâʾili’l-ḫilâf’ından faydalandığını açıkça söylemiştir (a.g.e., s. 3-4). Bu eserinde kaynakları titizlikle seçmiş, aktardığı bilgileri ustalıkla kullanmış ve telifini yeni bir tarzda ortaya koymuştur (Şek‘a, Celâlüddîn es-Süyûṭî, s. 224). Süyûtî’nin nahiv usulünde İbn Cinnî ve Kemâleddin el-Enbârî’den farkı onun bu ilmin konusunu ve hedeflerini daha derin şekilde idrak etmiş, daha güzel bir çerçevede düzenlemiş ve öncekilerin ihmal ettiği bazı konuları ilâve etmiş olmasıdır (Hammûde, s. 379). Süyûtî, kendinden önceki bilgileri toplayıp onları daha düzenli biçimde ortaya koymasıyla nahivciler arasında şöhret bulmuştur. Genellikle aktardığı bilgileri değerlendirmemesi eserlerinde birbiriyle çelişen bilgi ve görüşlerin yer almasına sebep olmuştur. Bununla birlikte Süyûtî’nin nakillerde titiz davranması nahiv tarihi incelemeleri bakımından önem taşır (Adnân M. Selmân, s. 678-679).
İbn Mâlik et-Tâî, Ebû Hayyân el-Endelüsî ve İbn Hişâm en-Nahvî, Süyûtî’nin en çok etkilendiği ve eserlerinden nakilde bulunduğu nahivcilerdir. Onun Cemʿu’l-cevâmiʿ adlı eseri, bazı ilâve ve düzenlemelerle İbn Mâlik’in et-Teshîl ve Ebû Hayyân’ın İrtişâfü’ḍ-ḍarab adlı eserlerinin özeti mahiyetindedir (Hemʿu’l-hevâmiʿ, I, 2). Süyûtî ayrıca bunların eserlerine şerh ve hâşiyeler yazmıştır. el-Behcetü’l-merżıyye fî şerḥi’l-Elfiyye, el-Vefiyye fi’ḫtiṣâri’l-Elfiyye, es-Seyfü’ṣ-ṣaḳīl ʿalâ Şerḥi İbn ʿAḳīl, Şerḥu şevâhidi’l-Muġnî, el-Fetḥu’l-ḳarîb ḥâşiye ʿalâ Muġni’l-lebîb bunun örnekleri arasında yer alır (Adnân M. Selmân, s. 679). Süyûtî’nin eserleri, aynı zamanda Endülüs nahiv çalışmaları hakkında önemli başvuru kaynağı niteliğindedir. Zira onun teliflerinde Batalyevsî, İbnü’t-Tarâve, İbn Harûf en-Nahvî, Şelevbîn el-Kebîr, İbn Usfûr el-İşbîlî, İbn Mâlik et-Tâî ve Ebû Hayyân el-Endelüsî gibi nahivcilerin görüşlerine geniş ölçüde yer verilmiştir (a.g.e., s. 679-680). Süyûtî’nin kendine has nahiv metodu genel prensiplerde Basra ekolüne meyleden müteahhirîn nahiv âlimlerinin seçme ve tercih yöntemiyle örtüşmekte, semâ, kıyas ve ihticâc gibi konularda onlarla aynı tutumu sergilemektedir. Fer‘î meselelerde ise delilini kuvvetli bulduğu görüşü benimsemekte ve bazan Basra, bazan da Kûfe ekolünü tercih etmektedir. Bu metodunu Hemʿu’l-hevâmiʿ adlı eserinde görmek mümkündür (a.g.e., s. 680).
Belâgat ilminin gerek nazarî kısmına gerekse uygulamasına yönelik çok sayıda eser veren Süyûtî’nin bu alandaki teliflerini üçe ayırmak mümkündür. Birincisi ʿUḳūdü’l-cümân ve şerhi gibi doğrudan belâgat nazariyesine yönelik eserleridir. İkincisi Muʿterekü’l-aḳrân fî iʿcâzi’l-Ḳurʾân, el-İtḳān fî ʿulûmi’l-Ḳurʾân, Hemʿu’l-hevâmiʿ, el-Müzhir, et-Taḥbîr fî ʿulûmi’t-tefsîr, el-Ḫaṣâʾiṣü’l-kübrâ, en-Nüḳāye gibi i‘câzü’l-Kur’ân, ulûmü’l-Kur’ân, nahiv, dil bilimi, tefsir, siyer gibi ilimlere dair olup bazı belâgat konularını da içermektedir. Üçüncü tür eserler ise belâgatın uygulamasına yöneliktir. Bunlardan bazıları Naẓmü’l-bedîʿ gibi belâgat ilimlerinden birine, Cene’l-cinâs gibi belâgat ilimlerinin bir konusuna, Fetḥu’l-celîl li’l-ʿabdi’ẕ-ẕelîl gibi bazı âyetlerin belâgat yönünden incelenmesine ve Ḳaṭfü’l-ezhâr gibi tefsire tahsis edilmiş çalışmalardır (Necâh bint Ahmed ez-Zahhâr, XVIII/28 [1424], s. 873-885). Süyûtî’nin belâgatta uyguladığı metot, kendi ifadesiyle Arap beliğlerinin zevkiselime dayalı metotlarına paralellik arzedip Arap asıllı olmayanların kelâm, felsefe ve mantık esaslarına dayalı metodu değildir (Ḥüsnü’l-muḥâḍara, I, 338). Bu sebeple onun belâgat meselelerini mantık konularından soyutlayarak ele almaya çalıştığı görülür. Meselâ ʿUḳūdü’l-cümân fi’l-meʿânî ve’l-beyân’ı Hatîb el-Kazvînî’nin Telḫîṣü’l-Miftâḥ’ının manzum şeklidir. Telḫîṣü’l-Miftâḥ aslında felsefe-mantık ekolüne mensup bir eser olmakla birlikte Süyûtî mantıkî tanım ve tasnifleri dışarıda bırakarak kendi eserini oluşturmuştur. Süyûtî, belâgat konularını önceki kaynaklardan naklediyorsa da özellikle bedî‘ ilminde kendi görüş ve tesbitlerini ortaya koymuştur. Belâgat alanında en ünlü eseri olan Cene’l-cinâs’ta cinası on üç türe ayırmış, bunlara birçok şiir ve nesir parçasından örnekler vermiştir. Fetḥu’l-celîl li’l-ʿabdi’ẕ-ẕelîl adlı risâlesinde Bakara sûresinin 257. âyetinde tesbit ettiği 120 belâgat özelliğini göstermiştir (Necâh bint Ahmed ez-Zahhâr, XVIII/28 [1424], s. 890-891, 933-943).
Süyûtî’nin edebî yönü teliflerinin mukaddimelerinde, bazı ülkelerin sultanlarına yazdığı mektuplarında ve en önemlisi otuz civarındaki makāmesinde kendini gösterir. Bedîüzzaman el-Hemedânî ve Harîrî’ninkiler kadar şöhret bulmasa da onun makāmeleri edebî, tarihî ve kültürel bakımdan önemlidir. Süyûtî’nin Asyûtiyye, Cîziyye, Mısriyye ve Mekkiyye adlarını taşıyan ilk dört makāmesi büyük ölçüde Bedîüzzaman el-Hemedânî’nin ve Harîrî’nin makāmelerine benzemektedir. Bunlarda hikâyeyi anlatan bir râvi, olayları yaşayan bir kahraman bulunmakta, kahramanın başından geçen olaylar hikâye tarzında ve sanatlı nesir üslûbuyla anlatılmaktadır. Ancak Bedîüzzaman ve Harîrî’ninkilerden farklı olarak birer makale niteliği taşıyan diğer makāmelerinde râvi veya kahramana rastlanmadığı gibi öncekilerde görülen heyecanlandırma unsurları da söz konusu değildir; bunlar daha ziyade makaleler, hutbeler, vaazlar şeklindedir. Süyûtî’nin makāmelerinin üslûbu ağırdır ve anlaşılması güçtür. Bu metinlerde önceki müelliflerde çokça görülen seci, cinas ve tıbâk gibi edebî sanatlar bolca yer almıştır (Ahmed Emîn Mustafa, s. 202-203, 303-305). Süyûtî makāmelerinde ilmini, dile hâkimiyetini, dinî ilimlerde önder olduğunu göstererek bununla övünmek, toplumda baş gösteren bozulmaları ıslah etmek ve hasımlarına hücum etmek gibi hedefleri gözetir (a.g.e., s. 275-276). Bunların arasında Nil’in suyunun azalmasına bağlı olarak ortaya çıkan kuraklık neticesinde fiyatların yükselmesi, Mısır’da yayılan veba hastalığı, sûfîlerin toplumdaki konumları, üstü kapalı da olsa dönemindeki idarecilere yönelik eleştiriler, toplumda baş gösteren bazı cinsel sapkınlıklara karşı evliliğe teşvik edici hikâyeler, zekât gibi dinî konularda vaaz ve nasihatler sayılabilir. Ayrıca Mısır bahçelerinin, nehirlerinin ve diğer tabiat güzelliklerinin tasviri gibi edebî ifadeler, fıkıh ve dil bilimine dair meseleler, çeşitli hastalıklar için faydalı olduğuna inanılan şifalı bitkiler ve ilâçlar hakkındaki bilgiler makāmelerin diğer konuları arasında zikredilebilir (a.g.e., s. 218-250).
BİBLİYOGRAFYA
Süyûtî, el-Eşbâh ve’n-neẓâʾir, Beyrut, ts. (Dârü’l-kütübi’l-ilmiyye), I, 5-8.
a.mlf., Hemʿu’l-hevâmiʿ fî şerḥi Cemʿi’l-cevâmiʿ (nşr. Abdülâl Sâlim Mekrem), Beyrut 1413/1992, I, 2.
a.mlf., Ḥüsnü’l-muḥâḍara, I, 338.
a.mlf., el-İḳtirâḥ fî ʿilmi uṣûli’n-naḥv (nşr. Ahmed Subhi Furat), İstanbul 1395/1975, s. 2-4.
a.mlf., el-İtḳān (Bugā), I, 427-430.
a.mlf., Maḳāmâtü’s-Süyûṭî el-edebiyye eṭ-ṭıbbiyye (nşr. M. İbrâhim Selîm), Kahire 1989, s. 4-9.
a.mlf., el-Müzhir (nşr. M. Ahmed Câdelmevlâ v.dğr.), Kahire, ts. (Dâru ihyâi’l-kütübi’l-Arabiyye), I, 1.
Adnân M. Selmân, es-Süyûṭî en-naḥvî, Bağdad 1396/1976; s. 677-680.
Abduh er-Râcihî, “es-Süyûṭî ve’d-dersü’l-luġavî”, Celâlüddîn es-Süyûṭî: Buḥûs̱ün ülḳıyet fi’n-nedve, Kahire 1978, s. 377-388.
Mustafa eş-Şek‘a, “es-Süyûṭî kâtiben edîben”, a.e., s. 390-433.
a.mlf., Celâlüddîn es-Süyûṭî mesîretühü’l-ʿilmiyye ve mebâḥis̱ühü’l-luġaviyye, Kahire 1401/1981, s. 159-161, 208, 223-224, 236, 239-240.
Abdülâl Sâlim Mekrem, Celâlüddîn es-Süyûṭî ve es̱eruhû fi’d-dirâsâti’l-luġaviyye, Beyrut 1409/1989, s. 317, 322-323, 335.
Tâhir Süleyman Hammûde, Celâlüddîn es-Süyûṭî: ʿAṣruhû ve ḥayâtühû ve âs̱âruhû ve cühûdühû fi’d-dersi’l-luġavî, Beyrut 1410/1989, s. 176, 192, 205-207, 209, 237-238, 247, 374-376, 379-380.
Ahmed Emîn Mustafa, Fennü’l-maḳāme beyne’l-Bedîʿ ve’l-Ḥarîrî ve’s-Süyûṭî, [baskı yeri yok] 1411/1991, s. 202-203, 218-250, 275-276, 303-305.
İsâm Îd Fehmî Ebû Garbiyye, Uṣûlü’n-naḥv ʿinde’s-Süyûṭî beyne’n-naẓariyye ve’t-taṭbîḳ, Kahire 2006, s. 547-549.
Necâh bint Ahmed ez-Zahhâr, “Müʾellefâtü’s-Süyûṭî fî ʿilmi’l-belâġa”, Mecelletü Câmiʿati Ümmi’l-ḳurâ, XVIII/28, Mekke 1424, s. 873-880, 890-891, 933-943.
Maddenin bu bölümü TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2010 yılında İstanbul’da basılan 38. cildinde, 201-202 numaralı sayfalarda yer almıştır.
Kelâm. Süyûtî akaid ve kelâm alanında da çeşitli kitap ve risâleler telif etmiş; kelâm ilminin eleştirisi başta olmak üzere ulûhiyyet, nübüvvet, kıyamet alâmetleri, âhiret, fetret ehli, ebeveyn-i resûl gibi konulara ilişkin eserlerinde bazı farklı görüşler benimsemiştir. Eserlerinin incelenmesinden onun sıhhati tartışmalı olsa bile rivayetlere büyük önem verdiği ve Selefî bir eğilim taşıdığı anlaşılmakla birlikte kendisi itikadda Eş‘ariyye’ye mensup olduğunu belirtmiştir (es-Sübülü’l-celiyye, s. 225-226). Gazzâlî, Fahreddin er-Râzî ve Tâceddin es-Sübkî’den nakillerde bulunup onların telakkilerini delil kabul etmesi de Eş‘ariyye’ye bağlılığını gösterir (Muhammed Celâl Şeref, s. 49, 97). Eserlerinde zaman zaman aşırı sayılabilecek Selefî görüşleri savunmasını dikkate alarak onun Selefî-Eş‘arî bir çizgide bulunduğunu söylemek mümkündür. Ehl-i sünnet’i sıfatlar konusunda diğer mezheplerden ayırt etmek için onları Münezzihe diye isimlendirmiştir. Hayatının sonlarında Şîa’ya meylettiği yolundaki iddialar Şiî temayüller içeren bir eserin yanlışlıkla ona nisbet edilmesinden kaynaklanmıştır (İyâd Hâlid, s. 297-298).
Kelâm ilminin Kur’an ve Sünnet’i temel almak yerine yanlış bir cedel ve muhalefet yöntemine dayandığını ileri süren Süyûtî, Selef âlimlerinin kelâm ilmine yönelik eleştirilerini bu görüşünün delilleri arasında zikreder. Ona göre kelâm ilmi kadim felsefeden etkilenerek doğmuş ve Dehriyye’ye mensup filozofların düşünceleriyle peygamberlerin insanlara öğrettiği bilgileri uzlaştırmaya çalışan bir ilim haline gelmiştir. Halbuki kelâm ilmini Kur’an’daki aklî delilleri ve yöntemleri dikkate alarak inşa etmek gerekirdi (Ṣavnü’l-manṭıḳ, s. 5-82; İyâd Hâlid, s. 295-296; Muhammed Celâl Şeref, s. 53, 70-78). Bu görüşler Süyûtî’nin İbn Teymiyye’den etkilendiğini açıkça göstermektedir; nitekim İbn Teymiyye’nin Aristocu mantığa dair eleştirilerinden de yararlandığı bilinmektedir (Ṣavnü’l-manṭıḳ, s. 2-5). Süyûtî’nin din anlayışı büyük ölçüde, zayıf da olsa Hz. Peygamber’e nisbet edilen rivayetleri benimseme esasına dayanır. Bu sebeple hadislerin Kur’an’a arzedilmesine ihtiyaç bulunmadığını, aksine Kur’an’ın anlaşılabilmesi için sünnete arzedilmesinin gerektiğini söyler (Abdülhafîz Fergalî, s. 165-170).
Süyûtî’nin dikkat çeken itikadî görüşlerini şöylece özetlemek mümkündür: 1. Bilgi. Düşünüp akıl yürütmenin ardından insanda bilginin oluşması Allah’ın insan zihninde o bilgiyi yaratmasının bir sonucudur (Muʿterekü’l-aḳrân, III, 379). Akıl olmadan Allah’ın ve O’nun emirlerinin kavranması mümkün olmamakla birlikte akıl tek başına bunları bilme yeteneğine sahip değildir. Aklın görevi Allah’ın gönderdiği dini benimsemek ve ilâhî emirlere uymaktır. Yalnız akıldan hareketle insana dinî bir yükümlülük yüklenemez ve dinen sabit bir hükmü iptal edilemez. Mu‘tezile ile Ehl-i sünnet’i ayıran yegâne ölçü akla yüklenen fonksiyondan ibarettir. Mu‘tezile dini akla dayandırırken Ehl-i sünnet aklın dine tâbi olmasını gerekli görmüştür.
2. Ulûhiyyet. Evrendeki hareketler, değişiklikler ve hikmetli düzenlemelerin yanı sıra insan bedeninin teşekkülü ve işleyişi Allah’ın varlığına dair açık delillerdir (a.g.e., I, 41-42; II, 654-655). Arş göklerin ve yerin yaratılmasından önce mevcuttu. Allah’ın insanlarla birlikte olması (maiyyet) onların yaptıklarını bilmesi anlamına gelir. Naslarda geçen haberî sıfatlar zâhirî mânada değildir ve dil kuralları ile aklî bilgiler ışığında te’vil edilmelidir. Ancak Selef âlimlerinin yaptığı gibi zâhirî mânalarını terketmek ve mahiyetlerini Allah’ın ilmine havale etmek suretiyle haberî sıfatları te’vile tâbi tutmamak da mümkündür (İyâd Hâlid, s. 297-298; Mervân el-Kaysî, XXXIII/1 [1997], s. 5-21; Çakın, sy. 10 [2001], s. 7-12). Süyûtî cennette Allah’ı sadece mümin erkeklerin görebileceğini iddia etmiştir. Bu iddia onun nakilcilikte aşırılığa kaçtığını göstermesi bakımından ilgi çekicidir. Ona göre her ne kadar Kur’an’da cennetliklerin bütün arzularına kavuşacakları bildirilmişse de (Yâsîn 36/57) kadınların Allah’ı görmeyi arzu edeceklerine dair zayıf da olsa herhangi bir hadis veya sahâbe sözü mevcut değildir. Bu konuda en isabetli davranış ise görüş belirtmemektir (İsbâlü’l-kisâʾ, s. 17-44, aş.bk.). Bütün varlık ve olaylar meydana gelmeden önce levh-i mahfûzda yazılmıştır. Meydana gelecek nesne ve olaylar Allah’ın ilminde değişmemekle birlikte O’nun yaratma fiilinde değişiklikten söz edilebilir. Nitekim Hz. Ömer’in, “Allahım! Beni şakî olarak yazmışsan onu sil ve nezdinde saîd olarak yaz” şeklinde dua etmesi, insanın tutum ve davranışına göre Cenâb-ı Hakk’ın onun için iyi veya kötü şeyler yaratabileceğini kanıtlar. Yapılan duaların ve iyiliklerin kaderi değiştireceğine dair hadisler de mevcuttur (Muʿterekü’l-aḳrân, II, 442; İfâdetü’l-ḫubr, s. 123-129).
3. Nübüvvet. İnsanların dinî bakımdan yükümlü kılınması için nübüvvet gerekli olup akıl bu konuda tek başına yeterli değildir; zira hakkın ve hayrın belirlenmesinde birbiriyle çelişen aklî bilgiler ileri sürülebilmektedir (Muʿterekü’l-aḳrân, II, 337; Muhammed Celâl Şeref, s. 52). Allah’ın her millete kendi dilinde vahiy göndermesi bütün dillerin Allah tarafından vazedilip insanlara öğretildiğini kanıtlar. Risâlet erkeklere mahsus olmakla birlikte nübüvvet kadınları da kapsar (Muʿterekü’l-aḳrân, II, 112; III, 324, 379). Allah, Hz. Muhammed’in hakikatini Âdem’den önce yaratmış, adını arşa yazmış, bütün nebî ve resullerden onun nübüvvetine iman etme konusunda ahid almış, böylece onu peygamberlerin ve ümmetlerinin hepsine peygamber yapmıştır. Resûlullah’ın bütün insanlara gönderildiğini bildiren âyet bunu teyit etmektedir. Diğer peygamberlere kendi dönemleriyle sınırlı mûcizeler verildiği halde Hz. Muhammed’e kıyamete kadar devam edecek olan ve basîrete hitap eden Kur’an mûcizesi verilmiştir. Kur’an, bütün incelikleriyle başka bir dile çevrilmesi mümkün olmayan üstün bir edebî mûcizedir (el-Ḫaṣâʾiṣü’l-kübrâ, I, 7-11, 188). Bunun yanında her peygambere verilen mûcizelerin benzerleri veya daha mükemmeli Hz. Muhammed’e de verilmiştir. Ayrıca ümmetinden pek çok velî gelmiş ve kerametler göstermiştir, bunlar da Resûl-i Ekrem’e ait mûcizeler olarak kabul edilmelidir (el-Bâhir, s. 20-22). Hz. Muhammed insanlara ve cinlere gönderilmiş yegâne resuldür; diğer peygamberler ya sadece bir kavme, bir millete yahut yalnızca insanlara gönderilmiştir (Laḳṭü’l-mercân, s. 73-77). Resûlullah hem şeriat (zâhir) ilmine hem Hızır gibi hakikat (bâtın) ilmine göre hüküm vermeye yetkili kılınmıştır (Ṭarḥu’s-seḳaṭ, s. 75-89; Şuʿletü nâr, s. 95-96). Peygamberlerin gösterdiği mûcizeler onun nurundan alınmıştır, zira o güneş, diğerleri yıldızdır. Ayrıca Kur’an’da kendisine yetmiş ad verilmesi nübüvvetinin yüceliğine işaret eder (Abdülhafîz Fergalî, s. 137). İsrâ ve mi‘rac olayları uyanıklık halinde gerçekleşmiştir; çünkü Kur’an’da bu olayların insanların imandaki kararlılığını denemek amacıyla gerçekleştirildiği açıklanmıştır, insanların rüyaları yalanlaması ise söz konusu değildir (İnbâhü’l-eẕkiyâʾ, s. 204; Abdülhafîz Fergalî, s. 134). Diğer peygamberler gibi Resûl-i Ekrem de kabrinde diridir. Onun ölmesi gözle görülmemesi anlamına gelir. Aksi takdirde hadislerde belirtildiği gibi kendisine salavat okuyanlara mukabele etmesi imkânsız hale gelirdi (İnbâhü’l-eẕkiyâʾ, s. 197-205). Sâlih bir müslümanın dünyada uyanık iken Hz. Peygamber’le görüşüp irtibat kurması mümkündür (Abdülhafîz Fergalî, s. 73-75).
4. Kıyamet. Kıyamet alâmetlerinin ilki “duhân” olacaktır. Mehdîden sonra Hz. Îsâ gökten inip Resûlullah’ın şeriatını yeniden uygulayacak, bu sırada Allah’tan vahiy alacak, ayrıca Hz. Peygamber ile görüşüp onun ashabı arasına girecektir (Muʿterekü’l-aḳrân, II, 86, 101; el-İʿlâm, s. 514-532). İnsan ruh ve bedenden oluşan bir varlıktır, ruh biyolojik canlılıktan başka bir mahiyet taşır. Allah’ın emri üzerine meleklerin ruhu bedenden çıkarıp almasıyla ölüm gerçekleşir, ruh ölümden sonra var olmaya devam eder. Ruhun mahiyetini yalnızca Allah bilir. Ölümle kıyamet arasındaki zaman içinde ruhların beklediği süreci ifade eden berzah âleminde insanların durumları birbirinden farklıdır. Ölen müminlerin ruhu Allah’a yükseltilip cennet nimetlerine kavuşur, kâfirlerin ruhları ise gök kapısından geri çevrilip cehennem azabı içinde bulunur. Kabirdeki bedende uygulanan nimet ve azabı hissedecek kadar bir canlılığın bulunduğu kabul edilir (Muʿterekü’l-aḳrân, I, 629; III, 273, 496-497, 625-626; Şerḥu’ṣ-ṣudûr, s. 2; İnbâhü’l-eẕkiyâʾ, s. 9-11). Amel defterleri iki kefesi bulunan bir terazide tartılacaktır. Cennet “ceberût” adı verilen, levh-i mahfûz, kürsî ve kalemin dahil olduğu bir âlemde bulunup arşın altındadır. Kur’an’da geçen a‘râf (el-A‘râf 7/46) cehennem üzerinde kurulmuş sırata işaret eder (Muʿterekü’l-aḳrân, II, 478, 631; Abdülhafîz Fergalî, s. 130-131).
5. Ehl-i Fetret ve Ebeveyn-i Resûl. Fetret ehlinden kendi basiretleriyle Allah’ın varlığına ve birliğine iman edenler âhirette kurtuluşa erer, müşrik olanlar ise cezalandırılır. Aynı gruptan Allah’ın varlığına ve birliğine iman etmeyen, fakat müşrik olmayıp dinî bakımdan hayatlarını gaflet içinde geçirenler de âhirette kurtuluşa erer. Hz. Peygamber’in ebeveyni ile Hz. İbrâhim’e kadar geçen bütün ataları şirke sapmadıkları, Hanîf dinine mensup oldukları için cennete girecektir. Muhakkik âlimlerin tercih ettiği görüş müşrik çocuklarının da cennete gireceği şeklindedir (Mesâlikü’l-ḥunefâʾ, s. 8-11, 27-28; Muhammed Celâl Şeref, s. 95-102).
İtikadî görüşleri bakımından Eş‘ariyye’ye bağlı olmasına rağmen Süyûtî’nin akaid konularında zaman zaman zayıf hadislere ve nakillere itibar etmesi dikkat çekicidir. Mümin kadınların cennette Allah’ı göremeyeceklerini söylemesi onun akaid hususunda Kur’an’a yeterince başvurmadığının bir kanıtını teşkil etmektedir. Zira Kur’an’da ve hadislerde bu konuda iki cins arasında herhangi bir ayırım yapılmamaktadır. Kur’an’da, erkek olsun kadın olsun imanın yanı sıra sâlih amellerde bulunan herkesin cennete gireceği ve zerre kadar haksızlığa uğratılmayacağı bildirilmektedir (en-Nisâ 4/124). Süyûtî sûfî tabakat kitaplarında velîler arasında gösterilmiş ve hakkında pek çok menkıbe nakledilmiştir (meselâ bk. Şa‘rânî, s. 16-35). Öğrencilerinden Abdülkādir eş-Şâzelî, Süyûtî’nin uyanıkken Hz. Peygamber’le defalarca görüştüğünü ve ondan hadislere dair bilgi aldığını naklederse de (Abdülhafîz Fergalî, s. 73-75) bunu dinî açıdan temellendirmek mümkün değildir. Süyûtî’nin itikadî görüşlerini Muhammed Celâl Şeref Celâlüddîn es-Süyûṭî: Menhecühû ve ârâʾühü’l-kelâmiyye (Beyrut, ts.), Abdülhafîz Fergalî el-Karanî el-Ḥâfıẓ Celâlüddîn es-Süyûṭî (Kahire 1990), Mervân el-Kaysî ʿAḳīdetü’s-Süyûṭî min ḫilâli tefsîrihi’l-Ḳurʾân (ed-Dirâsâtü’l-İslâmiyye içinde, İslâmâbâd 1997, XXXIII/1, s. 5-26) adlı çalışmalarında incelemiştir.
BİBLİYOGRAFYA
Süyûtî, Muʿterekü’l-aḳrân fî iʿcâzi’l-Ḳurʾân (nşr. Ali Muhammed el-Bicâvî), [baskı yeri ve tarihi yok] (Dârü’l-fikri’l-Arabî), I, 41-42, 151, 527, 557, 629; II, 86, 101, 112, 133, 143, 324, 337, 405, 426, 442, 478, 560, 631, 640, 654-655; III, 220, 273, 324, 365, 379, 496-497, 625-626.
a.mlf., Ṣavnü’l-manṭıḳ ve’l-kelâm (nşr. Ali Sâmî en-Neşşâr), Beyrut, ts. (Dârü’l-kütübi’l-ilmiyye), s. 2-82, 90, 100-101, 182-183.
a.mlf., Laḳṭü’l-mercân fî aḥkâmi’l-cân (nşr. Mustafa Abdülkādir Atâ), Beyrut 1406/1986, s. 73-77.
a.mlf., el-Ḫaṣâʾiṣü’l-kübrâ, Beyrut 1405/1985, I, 7-11, 90-100, 188.
a.mlf., Mesâlikü’l-ḥunefâʾ fî vâlideyi’l-Muṣṭafâ (er-Resâʾilü’t-tisʿa içinde), Beyrut 1405/1985, s. 8-11, 27-28.
a.mlf., es-Sübülü’l-celiyye fi’l-âbâʾi’l-ʿaliyye (a.e. içinde), s. 142, 225-226.
a.mlf., el-Budûrü’s-sâfire (nşr. Ebû Abdullah M. Hasan eş-Şâfiî), Beyrut 1416/1996, tür.yer.
a.mlf., Şerḥu’ṣ-ṣudûr bi-şerḥi ḥâli’l-mevtâ ve’l-ḳubûr, Kahire, ts. (Dâru ihyâi’l-kütübi’l-Arabiyye), s. 2.
a.mlf., İsbâlü’l-kisâʾ ʿale’n-nisâʾ, Beyrut 1405/1984, s. 17-44.
a.mlf., el-İʿlâm bi-nüzûli ʿÎsâ ʿaleyhisselâm (Homenaje al Prof. Jacinto Bosch Vilá içinde, nşr. M. Abdülvehhâb Hallâf), Granada 1991, s. 514-532.
a.mlf., el-Fevâʾidü’l-kâmine fî îmâni’s-Seyyide Âmine ve’t-taʿẓîm ve’l-minne fî enne ebeveyi’l-Muṣṭafâ fi’l-cenne (nşr. Mustafa Âşûr), Kahire 1988, s. 84.
a.mlf., İnbâhü’l-eẕkiyâʾ fî ḥayâti’l-enbiyâʾ (er-Resâʾilü’l-ʿaşr içinde), Beyrut 1409/1989, s. 9-11, 197-205.
a.mlf., İfâdetü’l-ḫubr bi-naṣṣıh fî ziyâdeti’l-ʿumr ve naḳṣıh (Âfâḳu’s̱-s̱eḳāfe ve’t-türâs̱ içinde, nşr. Abdülkādir Ahmed Abdülkādir), XII/48, Dübey 1425/2005, s. 123-129.
a.mlf., el-Bâhir fî ḥükmi’n-Nebî bi’l-bâṭın ve’ẓ-ẓâhir (S̱elâs̱ü resâʾil içinde, nşr. Abbas Ahmed Sakr el-Hüseynî – Hüseyin M. Ali Şükrî), Medine 1421/2000, s. 20-31.
a.mlf., Ṭarḥu’s-seḳaṭ ve naẓmü’l-lüḳaṭ (a.e. içinde), s. 75-89.
a.mlf., Şuʿletü nâr (a.e. içinde), s. 95-96.
Abdülvehhâb b. Ahmed eş-Şa‘rânî, eṭ-Ṭabaḳātü’ṣ-ṣuġrâ (nşr. Abdülkādir Ahmed Atâ), Kahire 1410/1990, s. 16-35.
Leknevî, el-Ecvibetü’l-fâżıla (nşr. Abdülfettâh Ebû Gudde), Halep 1384/1964, s. 126-127.
Abdülhafîz Fergalî el-Karanî, el-Ḥâfıẓ Celâlüddîn es-Süyûṭî, Kahire 1990, s. 73-75, 130-131, 134, 137, 165-170.
İyâd Hâlid et-Tabbâ‘, el-İmâmü’l-Ḥâfıẓ Celâlüddîn es-Süyûṭî, Dımaşk 1417/1996, s. 295-303.
Muhammed Celâl Şeref, Celâlüddîn es-Süyûṭî: Menhecühû ve ârâʾühü’l-kelâmiyye, Beyrut, ts. (Dârü’n-nehdati’l-Arabiyye), s. 49, 52, 53, 70-78, 95-102.
Mervân el-Kaysî, “ʿAḳīdetü’s-Süyûṭî min ḫilâli tefsîrihi’l-Ḳurʾân”, ed-Dirâsâtü’l-İslâmiyye, XXXIII/1, İslâmâbâd 1997, s. 5-26.
Kamil Çakın, “Teşbîh ve Tecsîm Karşısında Bir Hadisçi: Celâleddin es-Süyûtî”, Dinî Araştırmalar, sy. 10, Ankara 2001, s. 7-12.
Maddenin bu bölümü TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2010 yılında İstanbul’da basılan 38. cildinde, 202-204 numaralı sayfalarda yer almıştır.