TÂHİR ile ZÜHRE

Türk halk hikâyesi.

Müellif:

Türk kaynaklı olması bakımından Türk halk hikâye geleneği içinde ayrı bir yeri olan Tâhir ile Zühre, Orta Asya’dan Balkanlar’a kadar bütün Türk boyları ve Türkler’le yakın münasebetleri olan Arnavutlar’dan Ermeniler’e kadar çeşitli milletler arasında tercüme ya da adaptasyon yoluyla yayılmış ve büyük ilgi görmüştür. Doğu Anadolu’da sözlü gelenek içinde Tâhir Mirza ismiyle de anılan hikâye halen yaşamaktadır. Yapısı ve konusu açısından birçok Türk halk hikâyesi özelliklerini taşıyan Tâhir ile Zühre karagöz ve orta oyunu repertuvarında da yer almıştır. Bunda Tâhir’in bâdeli âşık kabul edilerek kendisine bir çeşit kutsiyet atfedilmesi ve hikâyenin trajik sonla bitmesinin de etkisi vardır. Günümüzde biri Konya’da, diğeri Malazgirt’e bağlı Banu köyünde bulunan iki mezar bu âşıkların türbesi olduğu inancıyla ziyaret edilmektedir. Yine Konya’nın Beyhekim mahallesindeki bir mescidin adı Tâhir ile Zühre Mescidi olup son cemaat yerindeki iki sandukanın Tâhir ile Zühre’ye ait olduğuna inanılmaktadır.

Fikret Türkmen, hikâyenin konusunun astrolojik tasavvur ve inançlardan kaynaklandığını ileri sürerek kahramanların adlarıyla gök cisimleri arasında ilişki kurar (Tahir ile Zühre, s. 162-163). Kahramanlık hikâyelerinden aşk hikâyelerine geçiş döneminin ürünü sayılması gereken Tâhir ile Zühre hikâyesinin konusu şöyledir: Çocukları olmayan bir padişahla veziri tebdilikıyafet ederek yola çıkarlar. Çarşıda rastladıkları yaşlı bir dervişin, “Allah bana 1000 altın verenin ne muradı varsa versin” sözü üzerine padişah, “Çocuğum olsun diye harcadığım paraların hiçbir faydasını görmedim. Şu dervişe para vereyim, belki duası kabul olur” deyip istediği parayı verir. Yollarına devam eden padişahla veziri remil bakan bir derviş görerek yanına giderler. Padişah dervişe gönüllerinden geçen şeyin ne olduğunu sorunca derviş kendilerinden birinin padişah, birinin vezir, gönüllerinden geçenin de evlât arzusu olduğunu söyler. Bunun üzerine padişah dervişten yardım ister. Derviş cebinden çıkardığı bir elmayı ikiye böler; yarısını padişaha, yarısını vezire verip elmaları bu gece yemelerini, Allah’ın izniyle padişahın kızı, vezirin oğlu olacağını, kızın adını Zühre, oğlanın adını Tâhir koymalarını, evlilik çağları geldiğinde bunları evlendirmelerini, aksi halde aşklarının destan olup kıyamete kadar söyleneceğini belirtir. Padişahla vezir dervişin söylediklerini yapar ve padişahın bir kızı, vezirin de oğlu dünyaya gelir. Beraber büyüyen Tâhir ile Zühre evlilik çağına gelince birbirlerine âşık olurlar. Ancak padişah, eşinin karşı çıkması yüzünden dervişin sözüne uymaz ve kızını vezirin oğluna vermez. Padişahın eşi, yaptırdığı büyü ile de padişahı Tâhir’e düşman eder ve onu sürgüne göndertir; Mardin’de zindana atılan Tâhir birçok çileye katlanır; fakat Zühre’den vazgeçmez. Bunun üzerine padişah Tâhir’i idam ettirmeye karar verir. İdama götürülürken iki rek‘at namaz izni isteyen Tâhir namazdan sonra canını alması için Allah’a dua eder, Allah da duasını kabul ederek canını alır. Tâhir’in acısına dayanamayan Zühre aklını kaybeder ve Tâhir’in mezarını ziyaret ettiği bir sırada orada ölür.

Tâhir ile Zühre hikâyesi XVI. yüzyıldan itibaren bilinmekle beraber ilk defa 1867 yılında Á. Vámbéry hikâyeden söz etmiş, metin neşrini 1872’de F. W. Radloff gerçekleştirmiştir. Kıssa-i Tâhir, Kıssa-i Tâhir ile Zühre, Kıssa-i Tâhir ile Zühre bâ Tasvîr, Tâhir Mirza adlarıyla da anılan hikâyenin yirmi dört varyantı tesbit edilmiş, ancak yazma nüshalarına rastlanmamış, yayımına da XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren başlanmıştır (Türkmen, s. 10-16). Tâhir ile Zühre hikâyesinin Türkiye’deki ilk baskılarının çoğu taşbaskı olup bazıları resimlidir. Bunların ulaşılabilen en eskisi 1300 (1883) yılında yapılmıştır. Matbaa baskıları içinde en eskisi 1266 (1850) tarihli Basmahâne-i Âmire baskısıdır. Hikâyenin Latin harfleriyle değişik kaynaklı pek çok yayımı vardır. Hikâye üzerinde en kapsamlı çalışma Fikret Türkmen tarafından gerçekleştirilmiştir.

BİBLİYOGRAFYA
Á. Vámbéry, Čagataische Sprachstudien, Leipzig 1867, s. 154; W. Radloff, “Tayur ile Seure”, Proben, Petersburg 1872, IV, 340-356; Molla Ahmet – Molla Mehmet Zarifoğlu, Kıssa-i Tahir ile Zühre, Kazan 1889; Tâhir ile Zühre, İstanbul 1928; Pertev Naili Boratav, Halk Hikâyeleri ve Halk Hikâyeciliği (Ankara 1946), İstanbul 1988, s. 43, 73, 141-144; Cevdet Kudret, Karagöz, Ankara 1970, III, 187-242; a.mlf., Ortaoyunu, İstanbul 2007, II, 467-503; Fikret Türkmen, Tahir ile Zühre, Ankara 1983; Sabri Esat Siyavuşgil, “Bizde İlk Kahramanlık ve Sevda Romanları”, Ulus, 08 Ocak 1944; Nurettin Albayrak, “Tahir ile Zühre”, TDEA, VIII, 196-197.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2010 yılında İstanbul’da basılan 39. cildinde, 400-401 numaralı sayfalarda yer almıştır.