TAKAS

Karşılıklı zimmet borçlarının birbirine mahsup edilmesi anlamında fıkıh terimi.

Müellif:

Sözlükte “eşitlik ve benzerlik” anlamındaki kass kökünden türeyen tekāss “iki veya daha fazla sayıda kişinin karşılıklı olarak borç, kısas gerektiren fiiller veya herhangi bir konuda ödeşmesi” mânasına gelir. Fıkıh kaynaklarında mukāssa kelimesiyle de ifade edilen takasın terim anlamıyla sözlük anlamı arasındaki yakınlık dolayısıyla kelimenin teknik tanımı üzerinde literatürde pek durulmamakla birlikte bu terimi tanımlayan fakihler de olmuştur. Bunlardan İbn Kayyim el-Cevziyye’nin “bir borcun aynı cins ve nitelikteki borç karşılığında düşmesi”, İbn Cüzey’in “bir borcun diğerinden çıkarılması ve mahsup edilmesi”, Derdîr’in “borçlunun aynı şartlara sahip alacağına karşılık borcunun düşürülmesi” ve Kadri Paşa’nın “bir şahıstaki talep edilebilir alacağın talep edilebilir bir borç karşılığında düşürülmesi” (Mürşidü’l-hayrân, md. 224) tanımları zikredilebilir. Takas esasen borcu sona erdiren bir sebep olması dolayısıyla bir aynın başka bir ayn ile değiştirilmesini ifade eden “mukāyeda”dan (trampa) farklıdır. Alacak miktarında indirim yapmayı anlatan mahsûb terimi ise İslâm hukuku literatüründe takasla aynı anlamda kullanılmaktadır. Roma hukuku başta olmak üzere bütün hukuk sistemlerinde borcu düşüren yollardan biri olarak kabul edilen takas ilk dönem kaynaklarından itibaren İslâm hukukunda yer almıştır. Takas kelimesi âyet ve hadislerde geçmemekle birlikte bazı hadislerde kıyamet günü insanların birbirlerinden haklarını karşılıklı alması anlamında “tekāssa” fiili kullanılmıştır (meselâ bk. Buhârî, “Meẓâlim”, 1). Hanefîler takasın meşruiyetini bazı rivayetler (Ebû Dâvûd, “Büyûʿ”, 14; Tirmizî, “Büyûʿ”, 24; Nesâî, “Büyûʿ”, 50, 53) yanında aklî delillere dayandırmış ve “bir akid veya istihlâk sebebiyle zimmette sabit olan şey” diye tanımlanan deynin tek ödeme yolunun takas olduğunu kabul etmiştir (Kâsânî, V, 234). Diğer mezhepler ise takasın meşruiyetini İslâm hukukunun muâmelâtla ilgili genel prensiplerine dayandırma yoluna gitmiş ve kişinin yargıya başvurmadan hakkını alabilmesine cevaz veren delilleri dolaylı biçimde takasın dayanağı saymıştır.

Hukukî Mahiyeti. Yapılan tanımların ortak noktası esas alındığında takasın karşılıklı zimmet borçlarını düşüren bir ıskat yolu olduğu görülür. Bu işleme başvuran taraflar, fiilen edimde bulunmadan iki veya daha çok alacağı karşılıklı denkleştirme yoluna gitmektedir. Takas işlemi sonunda karşılıklı olarak hem alacaklı hem de borçlu şahıslar cins, vasıf ve vadeleri aynı olan iki borçtan ya tamamen kurtulmakta veya az olan miktar nisbetinde hesaplaşma yoluna gitmektedir. Borcu sona erdiren özel yollardan biri olan takas, zimmeti borçtan kurtarma bakımından havaleye benzese de havalenin borcu nakleden, takasın ise borcu düşüren bir işlem olması bunları birbirinden ayırmaktadır. İbrâ ve takas da borcu zimmetten düşürme noktasında benzerlik gösterir, ancak takas bir bedel karşılığında, ibrâ ise bedelsiz şekilde borcu düşürür. Takas, özellikle ticaret erbabı arasındaki câri hesaplarda tarafları karşılıklı ifanın külfet ve masraflarından kurtarır, ticarî ilişkilerin basitleştirilmesini sağlar, borçlunun ödeme gücünden yoksun olduğu, nakit sıkıntısı çektiği veya ödemek istemediği durumlarda alacaklının hakkına kavuşmasını sağlar ve bu yönüyle bir teminat fonksiyonu icra eder. Hukukî işlemler arasında önemli yeri bulunan takasın hukukî mahiyeti tartışmalıdır. Farazî bir ödeme, seçimlik bir yetki, ifa ikamesi, zorunlu ifa veya hükmî ifa, bozucu yenilik doğuran bir hak, kendi borcu üzerinde bir rehin ve hapis hakkı, teminat ve havale anlamı taşıyor olması takasın hukukî mahiyetinin belirlenmesinde bazı güçlükler meydana getirmektedir. İslâm hukukçularının ortaya koyduğu hükümler ve verdiği örnekler dikkate alınırsa takasın, hakların bedelli veya bedelsiz düşürülmesini konu edinen ıskātât grubunun özel bir türü ve bir borcu sona erdiren kendine özgü bir işlem olduğu söylenebilir. Buna göre takas çift yönlü bir ifa ve teminat anlamı taşır; teminat yönü ifa yönünden daha ön plandadır. Bu yolla alacaklı alacağını teminat altına almış, fiilî tediye külfetine girmeden borcunu da ödemiş olur. Teknik anlamda bir ifa olarak kabul edilemese de ifaya eş bir sonuç meydana getirmesi dolayısıyla ifa lüzumunu ortadan kaldıran hukukî bir çare olduğu söylenebilir. Takas, borcu sona erdiren ve ifa anlamı taşıyan yollardan biri olmasının yanında tarafların birbirine karşı ileri sürebilecekleri bir defi hakkı özelliği de taşımaktadır. Tarafların karşılıklı olarak ve bir bedel karşılığında borçtan kurtuldukları dikkate alınırsa takasın ivazlı bir işlem olduğu da söylenebilir. İbn Cüzey gibi klasik dönem fakihleri de takasın farklı yönleri bulunan bir hukukî mahiyete sahip bulunduğunu belirtmiştir (el-Ḳavânînü’l-fıḳhiyye, s. 287).

Konusu. Takasa konu olacak borçlar hususunda İslâm hukukçuları farklı görüşler ileri sürmüştür. Bazı hukukçular takasın sadece deyn vasfını taşıyan borçlar arasında icra edilebileceğini kabul ederken bazıları hem ayn hem deyn borçları arasında olabileceği görüşünü benimsemiştir. Bu konudaki ihtilâfın deyn ve ayn kavramlarına yüklenen anlamla ve takasın yapılış biçimiyle ilişkisi vardır. İslâm hukukçularının genel kabulüne göre kanunî (cebrî) takas sadece deyn ve mislî mallar arasında olabilmektedir. İradî (akdî) takas ise tarafların rızasının bulunması şartıyla mal vasfı taşıyan her borçta gerçekleşir. Bâbertî’nin değerlendirmesine göre kıyasa nazaran takas sadece deynler arasında olması gerekirken istihsan metodundan hareketle ayn ve deyn arasında yapılmasına da cevaz verilmiştir (el-ʿİnâye, VII, 150). Mümâselet şartı gerçekleşmediği için Allah hakkı olarak kabul edilen hususlar, mücerret haklar ve cezalarda takas câiz görülmemiştir.

Çeşitleri. 1. Kanunî Takas. Cebrî takas da denilen bu tür takas, aynı şartları taşıyan karşılıklı borçlar arasında diğer tarafın rızası aranmadan ve irade beyanına gerek olmadan yahut tek taraflı irade beyanıyla gerçekleşir ve borcu sona erdirir. Buna göre cins, vasıf, miktar ve vade bakımından aynı nitelikteki karşılıklı borçlar takas yoluyla sona erer. Bu şekildeki borçların miktarı aynı olursa borçlar tamamen, farklı olursa az olan oranında düşer. Kanunî takasın gerçekleşmesi şu şartlara bağlıdır: a) Mütekābiliyet. Alacakların karşılıklı, yani her iki tarafın da aynı zamanda hem alacaklı hem borçlu olması gerekir. Meselâ müşterek alacakta alacaklılardan biri borçluya ait bir malı telef etse bu kendi alacağı ile takas edilmiş sayılır, ortağı ise kendi hissesine düşeni ondan alır. Bu şart tarafların şahsen sorumlu olmalarını gerektirmektedir. Bundan dolayı özellikle Hanefî hukukçuları bu şartı dolaylı sorumluluğun söz konusu olduğu vekâlet, kefâlet, vasiyet, nafaka, velâyet, vakıf, hidâne gibi konularda ele almış, şartın gerçekleştiği borçlarda takası geçerli saymıştır. b) Mümâselet. Karşılıklı borçlar cins, vasıf, kuvvet, kalite, vade gibi hususlarda benzer nitelikte olmalıdır. Borçlardan biri peşin, diğeri vadeli, biri üstün, diğeri düşük kaliteli, biri kuvvetli, diğeri zayıf ise (meselâ nafaka) kanunî takas yapılamaz. Borçların ödeme yerlerinin, doğuş sebeplerinin ve ispat vasıtalarının farklı oluşu genellikle takasa engel kabul edilmemiştir. c) Zarar vermeme. Kişinin takas hakkını kullanması başkasına zarar vermemelidir. Esasen bu şart, İslâm hukukunun hakkı kullanma konusunda getirdiği temel sınırlamalardan hareketle ileri sürülmüştür. Meselâ karısından alacağını nafaka borcu ile takas etmek isteyen kocanın bu işleminin geçerli olması karısının rızasına bağlıdır; zira insanın yaşama hakkı borcunu ödeme yükümlülüğünden önce gelir. d) Şer‘î bir sakınca taşımama. İslâm hukukçuları, akidlerin genelinde olduğu gibi takas işleminde de şer‘î bir sakınca olmamasını şart koşmuştur. Fıkıh kitaplarında verilen örneklerden hareketle şer‘î sakınca doğuracağı gerekçesiyle bazı borçların takası câiz görülmemiştir. Meselâ farklı düşünen hukukçular bulunmakla birlikte sarf bedelini değiştirme anlamı taşıyan ve kabzdan önce selem borcunda tasarruf yapmaya yol açan takas işlemi câiz görülmediği gibi faize yol açan takaslara da cevaz verilmemiştir (İbnü’l-Hümâm, VII, 381-382; Haraşî, IV, 143-145). Bu genel şartlar yanında mezheplerin borcun çeşidine göre ileri sürdüğü bazı özel şartlar ve istisnalar da mevcuttur. Bu konuda en ayrıntılı tasnifi Mâlikîler yapmıştır.

2. İradî Takas. Akdî takas, ittifakî takas, ihtiyarî takas ve takas sözleşmesi tabirleriyle de ifade edilen bu takas birbirine uygun karşılıklı irade beyanıyla ve tarafların rızasıyla yapılır. İradî takasa kanunî takasta zikredilen şartların tam olarak bulunmaması durumunda başvurulur. Sözleşmeye dayanan bu takasın yapılması ve geçerliliği akdin kurulması ve geçerliliği hakkındaki genel hükümlere tâbidir. Meselâ kanunî takasın gerçekleşmesi için her iki borcun muaccel veya müeccel olması şart olduğu halde iradî takasta bu şart aranmaz ve muaccel olan bir borç müeccel olan borçla tarafların rızası ve irade beyanıyla takas edilebilir. İslâm hukukçuları, bu şekildeki takasın geçerliliği için karşılıklı iki borcun bulunması ve hukuka uygun olması şartlarını çoğunlukla yeterli görmüştür. Ayrıca cebrî-talebî ve kazâî takas çeşitlerinden bahseden müellifler bulunmakla birlikte bunları diğer takaslar içinde mütalaa etmek mümkündür. Cebrî-talebî takasta taraflardan birinin irade beyanı şart koşulduğundan bunu cebrî takasa dahil etmek mümkündür. İslâm hukukunda takas işleminin yapısı ve hâkime tanınan yetkinin şekli ve sınırı sebebiyle tarafların aksi iradelerine rağmen hâkimin takdir yetkisine dayanarak şartları oluşmamış takasa hükmetmesine imkân tanınmadığından fakihler kazâî takas üzerinde durmamıştır. Bazı müellifler, takas işleminin yapısını dikkate alarak bütün takasların kanunî (cebrî) takas altında toplanabileceğini söylemiştir.

Hükmü. İslâm hukukçularının genel kanaatine göre takasın en önemli hukukî sonucu aynı şartları taşıyan zimmet borçlarını düşürmesidir. Hatta özellikle Hanefîler’e göre deyn borçlarının yegâne ödenme yolu takastır. Çünkü ayndan farklı şekilde deyn zimmette itibarî bir vasıf olduğundan onun ödenmesi ancak kendisi gibi bir borcun karşı zimmette yer almasıyla mümkündür. Deyn borcunda ödeme borçlunun zimmetini temizlemez, sadece alacaklının zimmetinde borçluya ait bir hükmî mal yani mukabil bir deyn meydana getirir. Böylece iki zimmetteki karşılıklı deynler takas hakkı doğurur ve karşılıklı talep edilmeyi ortadan kaldırır. Bu değerlendirmeyi kendi içinde tutarlı kabul edip savunanlar yanında gereksiz bir zorlama taşıdığı gerekçesiyle eleştirenler de vardır. Bunlara göre bu tür bir takas işleminin devreye sokulması gereksiz bir zorlamadır ve ödeme ile borç doğrudan doğruya düşmektedir (Seyyid Nesîb, s. 38-50; DİA, IX, 268). Takasın sadece bir borç düşürme sebebi olmadığı, aynı zamanda ifa anlamı taşıdığı söylenmekle birlikte takas sonucunda ifada görüldüğü gibi borcun kendisinin mi yoksa talep edilmesinin mi sâkıt olduğu meselesi tartışma konusu edilmiştir. Mâlikî, Şâfiî, Hanbelî ve Ca‘ferî mezheplerine göre takas sonucunda hem borcun aslı hem de talep edilmesi düşmüş olur. Böylece takas ifa sonucu doğurur ve zimmetler karşılıklı olarak borçtan kurtulur. Hanefîler’e göre ise takas borcun talep edilmesini ortadan kaldırmakla birlikte aslını düşürmez; talep edilmesi sahih olmasa da borç zimmeti meşgul etmeye devam eder; çünkü takas itibarî değer taşıyan ve zimmette bir vasıf olan deynler arasında cereyan etmektedir ve vasfın ortadan kalkması ancak mevsufun yok olmasına bağlıdır. Bu yaklaşım, Hanefîler’in zimmet ve deyn kavramlarına yüklediği anlamlarla bunların birbiriyle ilişkisine dair değerlendirmelerini yansıtmaktadır. Ancak Hanefîler’in bu yaklaşımı bazı zorlamalar taşıdığı gerekçesiyle eleştirilmiş ve takas sonucunda hem talep hakkının hem de borcun düştüğü ifade edilmiştir (Seyyid Nesîb, s. 3; M. Sellâm Medkûr, XXIX/2 [1959], s. 34).

BİBLİYOGRAFYA
Lisânü’l-ʿArab, “ḳṣṣ” md.; Tâcü’l-ʿarûs, “ḳṣṣ” md.; Şâfiî, el-Üm, Beyrut 1983, VII, 59; VIII, 198; Serahsî, el-Mebsûṭ, XIV, 20; XXVIII, 144, 145, 165, 166; Kâsânî, Bedâʾiʿ, V, 153, 206, 218, 224, 234; İbn Kudâme, el-Muġnî, IX, 247, 387; İbn Cüzey, el-Ḳavânînü’l-fıḳhiyye, Beyrut 1989, s. 287-288; Bâbertî, el-ʿİnâye (İbnü’l-Hümâm, Fetḥu’l-ḳadîr içinde), VII, 150, 152-153; İbnü’l-Hümâm, Fetḥu’l-ḳadîr, VII, 381-182; İbn Nüceym, el-Baḥrü’r-râʾiḳ, VI, 217, 218; Şirbînî, Muġni’l-muḥtâc, IV, 534; Buhûtî, Keşşâfü’l-ḳınâʿ, III, 310; IV, 434; Muhammed b. Abdullah el-Haraşî, Şerḥu Muḫtaṣarı Ḫalîl, Beyrut, ts. (Dâru Sâdır), IV, 143-145; İbn Âbidîn, Reddü’l-muḥtâr (Kahire), V, 266, 283, 324, 348, 522; Kadri Paşa, Mürşidü’l-hayrân, Kahire 1338, md. 224-231; Seyyid Nesîb, Fıkh-ı Hanefiyyenin Esâsâtı ve Kıyas ve Deyne Müteallik Mesâil, İstanbul 1338-39, s. 3, 29-50; Ali Haydar, Dürerü’l-hükkâm, İstanbul 1330, III, 318; Sabri Şakir Ansay, Hukuk Tarihinde İslâm Hukuku (Ankara 1946), Ankara 2002, s. 148-149; Mustafa Ahmed ez-Zerkā, el-Fıḳhü’l-İslâmî fî s̱evbihi’l-cedîd, Dımaşk 1958, I, 535-536; III, 175-176; Subhî Mahmesânî, en-Naẓariyyetü’l-ʿâmme li’l-mûcebât ve’l-ʿuḳūd, Beyrut 1987, II, 554-557; M. Kemal Oğuzman, Borçlar Hukuku Dersleri, İstanbul 1987, I, 3, 163-164, 286, 356, 357, 358, 365, 366, 368; Vehbe ez-Zühaylî, el-Fıḳhü’l-İslâmî ve edilletüh, Dımaşk 1989, V, 372-378, 380, 385; VII, 820; Fahrettin Atar, İslâm İcrâ İflâs Hukuku, İstanbul 1990, s. 212; Aydın Aybay, Borçlar Hukuku Dersleri, İstanbul 1991, s. 3, 165, 166, 169, 170, 171, 174; Fahrettin Aral, Türk Borçlar Hukukunda Takas, Ankara 1994, s. 1-146; Abdullah Kahraman, İslâm Borçlar Hukukunda Takas (yüksek lisans tezi, 1994), MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü; a.mlf., “İslâm Hukukunda Takas İşlemi”, Cumhuriyet Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, sy. 2, Sivas 1998, s. 285-299; Fâyiz M. Hüseyin, el-Muḳāṣṣa, Kahire 1999, s. 10-45, 113-293; M. Revvâs Kal‘acî, el-Mevsûʿatü’l-fıḳhiyyetü’l-müyessere, Beyrut 1421/2000, II, 1825; M. Sellâm Medkûr, “el-Muḳāṣṣa fi’l-fıkḥi’l-İslâmî”, Mecelletü’l-ḳānûn ve’l-iḳtiṣâd, XXVII/1, Kahire 1957, s. 1-88; XXIX/2 (1959), s. 1-66; Ferit Hakkı Saymen, “Takasa Müteallik İrade Beyanı”, İÜ Hukuk Fakültesi Mecmuası, XIII/4, İstanbul 1974, s. 1433; “Taḥkîm”, Mv.F, XXXVIII, 329-340; M. Âkif Aydın, “Deyn”, DİA, IX, 267, 268; Câk el-Hakîm, “et-Teḳāṣ”, el-Mevsûʿatü’l-ʿArabiyye, Dımaşk 2002, VI, 707-708.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2010 yılında İstanbul’da basılan 39. cildinde, 451-453 numaralı sayfalarda yer almıştır.