TA‘LÎL

Tümelden tikele giderek hüküm çıkarma anlamında bir istidlâl türü olan mantık terimi, tümdengelim.

Müellif:

Sözlükte “bir şeyin illetini açıklamak, sebebini ortaya koymak, onu delille ispat etmek” anlamındaki ta‘lîl mantıkta bir akıl yürütme (istidlâl) çeşididir. İslâm mantık geleneğinde bu tür akıl yürütme “zihnin genelden özele, tümelden tikele, müessirden esere, sebepten sonuca, kanundan olaya intikali” diye tanımlanır. Kısaca ta‘lîl illetten hareketle ma‘lûl hakkında bir delil getirme türüdür. Bu tür akıl yürütmeye burhân-ı limmî adı da verilir. Ta‘lîl, bir şeyin zat ve hakikatine yahut kendisinden ayrılmayan sebeplerine dayanan bir ispat şeklidir (burhan), kesin sonuca ulaştıran bir mantık işlemidir. Batı mantık dilinde dedüksiyon (déduction) denilen bu akıl yürütme türünde öncüller doğru ise sonuç önermesi de zorunlu olarak doğrudur. Bu açıklamaya göre ta‘lîl istikrânın karşıtıdır. Mantık kitaplarında dedüksiyon karşılığında istintac da kullanılmıştır. Bu durumda ta‘lîl ve istintac aynı mantık işlemini ifade eden eş anlamlı kavramlardır (bk. İSTİNTAC).

Bazı mantıkçılar ta‘lîli mün‘akis ve müstakīm diye iki kısma ayırır. Ta‘lîl-i mün‘akis özel (tikel-cüz’î) bir durumu genel bir kanuna, prensip veya hükme katmaktır. Bu işlemde var sayılan bir olaydan veya nitelikten daha önce bilinen ya da var sayılan genel hüküm (kanun) sebebiyle diğer bir olay veya nitelik sonuç olarak çıkarılmaktadır. Burada genel hüküm bu iki olayı veya niteliği birbirine bağlar. Meselâ bir üçgenin iki açısı birbirine eşitse (var sayılan-bilinen) bu üçgenin iki kenarı da birbirine eşittir (çıkarılan sonuç), çünkü iki açısı birbirine eşit olan her üçgenin iki kenarı birbirine eşit olur (diğer önermeyi birbirine bağlayan). Bu şekilde ortaya çıkan bir ta‘lîl sanki özel bir durumu genel bir hükme aksettirmekte, bundan dolayı da yapılan ta‘lîl mün‘akis adını almaktadır. Bu noktada dikkat edilmesi gereken husus böyle bir ta‘lîli istikrâ ile karıştırmamaktır. Ta‘lîl-i müstakīmde ise bir genel hükmün doğruluğu kabul edilmekle o genel hükme dahil olabilen özel durumların genel hükme uygulanması için özel durumların hangileri olduğu aranır. Meselâ kıyas yapan kimse sıcaklığın cisimleri genleştirdiğini bilince cisimlerin az çok biri diğerine benzeyen ısınma hallerinin ve şartlarının neler olduğunu araştırır ve bu suretle cisimlerin hangi durumlar vasıtasıyla ve nerelerde genleşeceğini bulur. Her iki ta‘lîl çeşidi de üç önermeden meydana gelir. İlk önerme bir genel kanunu, yani bilinen iki kavram arasındaki zorunlu bağı ifade eder; “Bütün insanlar ölümlüdür” gibi. İkinci önerme, bu iki bilinen kavramdan (insan, ölümlü) birinin özel bir durumda var olduğunu tasdik eder; “Ben insanım” gibi. Üçüncü önerme ise bu iki bilinen kavramdan diğerinin de var olduğu sonucunu ortaya çıkarır; “Öyleyse ben de ölümlüyüm” gibi. Immanuel Kant’ın kullandığı “déduction transcendental” terimi İslâm mantık kitaplarında “ta‘lîl-i ulvî”, bunun karşıtı olan “déduction empiric” ise “ta‘lîl-i tecrübî” şeklinde karşılanmaktadır. Ta‘lîl akıl yürütmenin ana eksenini teşkil eder, ta‘lîlin en mükemmel şekli ise kıyastır.

BİBLİYOGRAFYA
et-Taʿrîfât, “taʿlîl” md.; Tehânevî, Keşşâf, II, 1045; Ali Sedad, Mîzânü’l-ukūl fi’l-mantık ve’l-usûl, İstanbul 1303, s. 70; İsmail Hakkı [İzmirli], Felsefe Dersleri, İstanbul 1330, s. 158 vd.; İsmail Fenni [Ertuğrul], Lugatçe-i Felsefe, İstanbul 1341, s. 166; R. Virieux, La logique formelle, Paris 1967, s. 12; Bedia Akarsu, Felsefe Terimleri Sözlüğü, Ankara 1975, s. 116; Teo Grünberg – Adnan Onart, Mantık Terimleri Sözlüğü, Ankara 1976, s. 134.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2010 yılında İstanbul’da basılan 39. cildinde, 511 numaralı sayfada yer almıştır.