TÂVÛS b. KEYSÂN

Ebû Abdirrahmân Tâvûs b. Keysân el-Hemdânî el-Yemânî el-Havlânî el-Himyerî (ö. 106/725)

Muhaddis ve fakih tâbiî.

Müellif:

33 (653) yılında Yemen’de doğdu ve Cened şehrinde yaşadı. Asıl adının Zekvân, lakabının Tâvûs olduğunu söyleyenler varsa da Tâvûs ismiyle şöhret bulmuştur. Tâvûs (süs, zînet) lakabının kendisine kıraatçilerin önde gelenlerinden (Tâvûsü’l-kurrâ) olması dolayısıyla verildiği kaydedilir. Dönemin Sâsânî hükümdarının Yemen’i zaptetmek için gönderdiği askerlerin soyundan gelen (ebnâ) Fars kökenli bir aileye mensuptur. Emevîler’in ilk dönemlerinde Yemen’e âmil tayin edilen Bahîr b. Rîsân el-Himyerî veya İbn Hevze el-Hemdânî’nin mevlâsı olduğu nakledilmektedir. Ailesinin menşei hakkında başka rivayetler de zikredilmekte, annesinin Fars asıllı olup babasının Nemir b. Kāsıt kabilesine mensup bulunduğu yahut bu ailenin bir Arap kabilesiyle hiç velâ akdi kurmadığı, ancak Tâvûs’un babası Keysân’ın Himyer kabilesinden bir kadınla evlendiği ve Tâvûs’un bu evlilikten dünyaya geldiği belirtilmektedir (Buhârî, IV, 365).

Tâvûs elli kadar sahâbîye yetişti, onlardan hadis ve ilim öğrendi. Yemen’de yaşamakla birlikte zaman zaman hocası Abdullah b. Abbas’ın bulunduğu Mekke’ye ve Zeyd b. Sâbit’in yaşadığı Medine’ye seyahatler yaptı. Hadis rivayet ettiği sahâbîler arasında Ebû Hüreyre, Hz. Âişe, Zeyd b. Sâbit, Zeyd b. Erkam, Sürâka b. Mâlik, Safvân b. Ümeyye, Câbir b. Abdullah, Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Zübeyr, Abdullah b. Amr b. Âs yer almaktadır. En çok beraber olduğu ve rivayette bulunduğu sahâbî ise İbn Abbas’tır. Bu sebeple İbn Abbas’ın seçkin talebelerinden sayılmaktadır. Kendisinden başta oğlu Abdullah olmak üzere tâbiîn ve tebeu’t-tâbiînden Vehb b. Münebbih, İbn Şihâb ez-Zührî, Mücâhid b. Cebr, Amr b. Dînâr, Mekhûl b. Ebû Müslim gibi pek çok kimse hadis rivayet etti. Hadis münekkitlerince sika kabul edilen Tâvûs aynı zamanda hadis hâfızıdır. Rivayetlerinin güvenilirlik derecesini belirtmek amacıyla talebelerinden Habîb b. Ebû Sâbit’e şöyle dediği nakledilir: “Sana bir hadis rivayet edip kaynağını belirtince artık onu başkasına sorma!” Rivayet ettiği hadisler Kütüb-i Sitte’de, Ahmed b. Hanbel’in el-Müsned’inde ve Dârimî’nin es-Sünen’inde yer almaktadır. Tâvûs, Mekke tefsir ekolünün önde gelen âlimlerinden kabul edilmekle beraber tefsirle ilgili görüşlerine kaynaklarda az rastlanmakta ve bunlar İbn Abbas’ın görüşleriyle büyük benzerlik taşımaktadır. Bu durum, onun tefsirde daha çok hocasının bir râvisi seviyesinde kaldığı şeklinde bir değerlendirme yapılmasına yol açmıştır (Abdullah Muhammed Selkīnî, s. 124). Âyetlerin özellikle fıkhî yönü üzerinde durduğu dikkate alındığında Tâvûs müfessir olmaktan ziyade fakih özelliğiyle öne çıkar.

Hem Yemen’in hem Mekke’nin fakihleri arasında sayılan Tâvûs’un fıkhî görüşleri incelendiğinde ihtilâflı bazı meselelerde cumhura muhalif ictihadlarda bulunduğu görülmektedir. Köpeğe kıyas ederek kedinin artığını necis sayması, cuma hutbesini dinlemenin ve hayatta bir defa umre yapmanın farz olduğuna hükmetmesi bunlardan bazılarıdır. Tâvûs’tan nakledilen, ölülerin kabirlerinde ilk yedi gün imtihana çekildikleri ve bu günlerde kendileri adına yemek yedirilmesinden memnuniyet duydukları yönündeki rivayetin (İbnü’l-Cevzî, II, 289) bazı yerlerde ölünün ardından üçüncü ve yedinci günlerde yemek yedirilmesi âdetine dayanak teşkil ettiği düşünülebilir. Daha ziyade nasların zâhirine göre hüküm veren Tâvûs’un fıkhî görüşlerinde re’yden çok naklî delillere dayandığı dikkat çekmekteyse de onun aklı ve nakli bir arada değerlendirdiğini söylemek mümkündür. Zira kendisini ne tam ehl-i re’y ne de bütünüyle ehl-i eser sayan olmuştur. Tâvûs fıkhî görüşlerinde dengeli bir yaklaşım sergiler, çok katı davranmadığı gibi tamamen ruhsat tarafına da meyletmezdi. Bu tutumu benimsemesinde, fıkhî konularda sıkı davranmasıyla meşhur İbn Ömer ile ruhsat taraftarı İbn Abbas’ın talebesi olmasının etkisinin bulunduğu tahmin edilmektedir. Öğrencilerinden Leys b. Ebû Süleym’in söylediğine göre insanlar bir konuda sıkı davrandığında Tâvûs o hususa ruhsat verir, gevşek davrandıkları bir konuda ise titizlik gösterirdi. Kıraat ilmini İbn Abbas’tan öğrenen Tâvûs’un bazı âyetleri mütevâtir olmayan kıraate göre yorumladığı görülmektedir (İbrâhim Tâhâ İbrâhim Abdülkādir, s. 309-310, 410).

İbn Kuteybe, Tâvûs’un Şiî olduğunu kaydeder (el-Maʿârif, s. 624). Zehebî de Süfyân es-Sevrî’den bu yönde nakilde bulunmakla birlikte onun Şiîliğinin aşırı düzeyde olmadığını belirtir (Aʿlâmü’n-nübelâʾ, V, 43). Bu hususta ilk dönemlerde Şiî tabirinin, Hz. Ali’yi Hz. Osman’dan veya bütün sahâbîlerden üstün tutanlar ve savaşlarda Hz. Ali’nin haklı olduğunu kabul edenler için kullanıldığı bilgisi de dikkate alınmalıdır (İbn Hacer, I, 94). Ayrıca kaynaklarda Tâvûs’un Emevî idarecilerinden hoşlanmadığını ve onların beklentilerini yerine getirmediğini gösteren bazı sözleri ve davranışları kaydedilmektedir. Meselâ Emevî yöneticilerinin, halife için biat alırken kişinin biatından dönmesi halinde eşinin boş olacağına dair yemin ettirmelerini tasvip etmiyor ve bu yemini geçersiz sayıyordu (Zehebî, V, 45). Tâvûs ilme verdiği değerden dolayı idarecilerin ayağına gitmez, onlardan uzak durur, kendi meclisine gelen kişilere de aynı şekilde davranır, hediye kabul etmezdi. Ömer b. Abdülazîz hilâfete gelince Tâvûs ona gönderdiği mektupta, “İşlerin hayırlı olmasını istersen hayırlı kimseleri iş başına getir” diye yazmış, halife de cevabında, “Öğüt olarak bu bana yeter” demiştir. Tâvûs, Mürcie’nin büyük günah işleyeni tam iman sahibi sayan görüşüne işaretle Iraklılar’ın, sert ve haksız uygulamalarıyla tanınan Emevî Valisi Haccâc b. Yûsuf es-Sekafî’nin mümin olduğunu söylemelerine hayret ettiğini belirtmiştir. İlmî faaliyetleri yanında Tâvûs’un San‘a ve Cened’de kadılık yaptığı ve Emevîler’in Yemen valisi Muhammed b. Yûsuf es-Sekafî’nin yanında âmil olarak çalıştığı rivayet edilir. Ömrünün son yıllarında Mekke’de oturdu. Hac sırasında Mina’da hastalandı ve 7 Zilhicce 106 (25 Nisan 725) tarihinde Mekke’de vefat etti. 101 veya 105’te yahut 110’lu yıllarda öldüğü de nakledilmektedir. Namazını Kâbe’de Halife Hişâm b. Abdülmelik kıldırdı. Tâbiîn dönemi âlimleri arasında güçlü şahsiyeti, istikrarlı görüşleri ve ilimde güvenilirliğiyle ön plana çıkan Tâvûs, Yemen’in âbidleri arasında sayılırdı. Kırk defa hacca gittiği, mala ve makama meyletmeyen, zâhid ve duası makbul bir kimse olduğu ifade edilmektedir. İbn Abbas, “Herhalde Tâvûs cennetliktir” diyerek onun mânevî mertebesine işaret etmiştir.

Tâvûs’un görüşleri başta hadis kitapları olmak üzere tarih, tabakat, tefsir, fıkıh ve hilâf kitaplarında yer aldığı kadarıyla bilinmektedir. Ayrıca kaynaklarda onun menkıbelerine, özlü sözlerine ve geçmiş kavimlerden aktardığı hikâyelere yer verilmektedir. Mâlikî âlimlerinden Ebû Bekir Ahmed b. Yelûl (Yemlûl) et-Tenûhî et-Tevzerî Feżâʾilü Ṭâvûs el-Yemenî adıyla bir eser yazmıştır. Tâvûs’un fıkhî görüşleri, yüksek lisans tezi olarak İbrâhim Tâhâ İbrâhim Abdülkādir tarafından kaynaklardan derlenip değerlendirilmiştir (bk. bibl.). Ayrıca Ahmed el-Hâc Ali Ahmed el-İmâm Ṭâvûs b. Keysân ve fıḳhühû fi’l-muʿâmelât (1944, Câmiatü’n-necâh el-vataniyye, Nablus), Sâmî Muhammed Hasan Deyûlî el-İmâm Ṭâvûs ve ârâʾühû fî fıḳhi’l-ʿibâdât ve’l-büyûʿ (1989, el-Câmiatü’l-İslâmiyye, Medine), Ahmed Abd Ömer ed-Deylemî Ṭâvûs b. Keysân ve ârâʾühü’l-fıḳhiyye (1993, Câmiatü Bağdâd), Abdullah Osman Ahmed Ṭâvûs b. Keysân el-Yemânî: Merviyyâtühû ve âs̱âruhû fi’t-tefsîr (1992, Câmiatü Ümmi’l-kurâ, Mekke) adıyla yüksek lisans tezleri ve Cemâl İbrâhim Hâfız eş-Şehâvî Tefsîru Ṭâvûs (1992, Câmiatü’l-Ezher) adıyla doktora tezi hazırlamışlardır.

BİBLİYOGRAFYA
İbn Sa‘d, eṭ-Ṭabaḳāt, V, 537-542; Yahyâ b. Maîn, et-Târîḫ, II, 275-276; Buhârî, et-Târîḫu’l-kebîr, IV, 365; V, 123; İbn Kuteybe, el-Maʿârif (Ukkâşe), s. 455, 550, 624; Fesevî, el-Maʿrife ve’t-târîḫ, I, 705-711; IV, 173-174 (İndeks); İbn Ebû Hâtim, el-Cerḥ ve’t-taʿdîl, IV, 500-501; Ebû Nuaym, Ḥilye, IV, 3-23; Ahmed b. Abdullah er-Râzî, Târîḫu medîneti Sanʿâʾ (nşr. Hüseyin b. Abdullah Amrî), San‘a 1401/1981, s. 324-329; Bâcî, et-Taʿdîl ve’t-tecrîḥ li-men ḫarece lehü’l-Buḫârî fi’l-Câmiʿi’ṣ-ṣaḥîḥ (nşr. Ebû Lübâbe Hüseyin), Riyad 1406/1986, II, 607-608; Kādî İyâz, Tertîbü’l-medârik (nşr. Abdülkādir es-Sahrâvî), Rabat 1403/1983, IV, 235; Sem‘ânî, el-Ensâb, I, 122; II, 320; İbnü’l-Cevzî, Ṣıfatü’ṣ-ṣafve, II, 284-290; Nevevî, Tehẕîb, I, 251; İbn Hallikân, Vefeyât, II, 509-511; Mizzî, Tehẕîbü’l-Kemâl, XIII, 357-374; Zehebî, Aʿlâmü’n-nübelâʾ, V, 38-49; İbnü’l-Cezerî, Ġāyetü’n-Nihâye, I, 341; İbn Hacer, Tehẕîbü’t-Tehẕîb, I, 94; V, 8-10; Abdullah Muhammed Selkīnî, Ḥabrü’l-ümme ʿAbdullah b. ʿAbbâs ve medresetühû fi’t-tefsîr, Kahire 1407/1986, s. 121-127; İbrâhim Tâhâ İbrâhim Abdülkādir, Fıḳhü Ṭâvûs b. Keysân, Riyad 1424/2006, s. 13-40, 297-460, 463-532; Yûsuf el-Kardâvî, “Min aʿlâmi’l-Yemen: Ṭâvûs b. Keysân”, ME, XXXIV/4 (1962), s. 478-483.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2011 yılında İstanbul’da basılan 40. cildinde, 185-186 numaralı sayfalarda yer almıştır.