TELBÎSÜ İBLÎS

Ebü’l-Ferec İbnü’l-Cevzî’nin (ö. 597/1201) başta tasavvuf ehli olmak üzere bazı İslâmî zümrelerin din anlayışını usûlü’d-dîn açısından eleştirdiği eseri.

Müellif:

Kitabın adı mukaddimesinde doğrudan zikredilmemekle birlikte şeytan, iblîs ve telbîs kelimeleri geçmekte, eserin müminleri İblîs’in hileleri ve tuzakları konusunda uyarmak için kaleme alındığı belirtilmekte, dolayısıyla Telbîsü İblîs ismine işaret edilmektedir. Kitabın adının bazı neşirlerinde Naḳdü’l-ʿilm ve’l-ʿulemâʾ ev Telbîsü İblîs şeklinde kaydedilmesinin (Muhammed Münîr ed-Dımaşkī’nin tashihiyle, Kahire 1340, Kahire, ts.) dikkat çekme amacına yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim sonraki baskılarında baştaki isim kullanılmamıştır. Bazı yazma nüshalarında görülen en-Nâmûs fî Telbîsi İblîs, Keşfü nâmûsi Telbîsi İblîs ve Keşfü Telbîsi İblîs biçimindeki ilâveler muhtemelen müstensihler tarafından eklenmiştir (krş. Pervâne Urûcniya, VIII, 85). Kısa bir mukaddimeden sonra on üç bölüm (bab) halinde düzenlenen eserin mukaddimesinde aklın Cenâb-ı Hakk’ın insana lutfettiği en büyük nimet olduğu, Allah Teâlâ’nın bunun yanında peygamberleri vasıtasıyla vahiy gönderdiği ifade edilmiştir. Müellif burada -muhtemelen Gazzâlî’den ilham alarak (el-İḳtiṣâd, s. 70)- aklı göze, vahyi de güneşe benzetmiştir. Göz sağlıklı ve açık bulunduğu takdirde güneşi görecektir. Bununla birlikte Hz. Âdem’in evlâtlarından itibaren insanlar arasında düzen bozulmuş ve şeytanın istediği kötü durum meydana gelmiştir.

Telbîsü İblîs’in birinci bölümü sünnete ve cemaate, Resûlullah ile ashabın İslâm anlayışına uymanın önemi hakkında olup burada Hz. Peygamber, ashap, tâbiîn ve ilk dönem âlimlerinin beyanlarına yer verilir. Bid‘atlar ve bid‘atçılara dair olan ikinci bölümde bid‘attan sakınma konusunda bazı rivayetler aktarıldıktan sonra Resûl-i Ekrem’i ve ashabını takip edenlerin sünnet ehli, diğerlerinin bid‘at ehli olduğu ifade edilir. Ardından yetmiş üç fırka hadisi zikredilerek bid‘at ehli Harûriyye, Kaderiyye, Cehmiyye, Mürcie, Şîa ve Cebriyye diye altı gruba ayrılır; her grubun kendi içinde on iki fırkası (bir grubun fırkaları on bir, birinin on olarak gösterilmiştir) tanıtılıp yetmiş iki fırka belirlenir. Ancak yapılan bölümleme ve tanıtımların bir kısmı tartışmaya açıktır. Eserin üçüncü bölümünde bazı âyet ve hadisler bağlamında şeytanın insana olan düşmanlığına değinilir. Haşr sûresinde (59/16) münafıklardan bahsedilirken şeytanın dost görünerek kişiyi inkâra teşvik ettiğini, onun inkâr etmesi üzerine de o kişiye, “Seninle ilgimi kesiyorum, çünkü ben âlemlerin rabbi olan Allah’tan korkarım” dediğini beyan eden âyetin yorumu çerçevesinde şeytan-rahip kıssası anlatılır (s. 41-44; krş. Taberî, XXVIII, 64-65). Şeytanın kadın yoluyla insana nüfuz etmek istediğine dikkat çeken İbnü’l-Cevzî her insana musallat olan bir şeytanın bulunduğunu, ancak Resûl-i Ekrem’in şeytanın şerrinden korunduğunu veya bu şeytanın müslüman olduğunu bildiren hadisleri zikreder. Üçüncü bölüm şeytanın insana damarlarındaki kan gibi nüfuz ettiğini, onun şerrinden Allah’a sığınmak gerektiğini belirten hadislerle sona erer. İki sayfadan ibaret dördüncü bölümde telbîs ve gururun mânasına, insanın mânevî yapısına ve buna karşı şeytanın konumuna değinilir.

Beşinci bölüm şeytanın çeşitli inanç ve dinlere mensup kişileri aldatmasıyla ilgili olup kitabın en hacimli bölümlerindendir. Müellif burada Sûfestâiyye, Dehriyye, tabâiiyye, Seneviyye, filozoflar, puta tapanlar, ateşe, güneş ve aya tapanlar, Câhiliye Arapları ve nübüvveti inkâr edenlerin şeytana yenildiklerini söyler. Ardından yahudiler, hıristiyanlar, Sâbiîler, Mecûsîler, gök cisimlerini kadim kabul edenler, âhireti inkâr edenler ve tenâsühü benimseyenlerin şeytan tarafından aldatılması konu edilir. İblîs’in Muhammed ümmetine etkilerinin iki zümre üzerinde gerçekleştiği belirtilir. Birincisi akıllarını ve yeteneklerini kullanmayıp belli kişileri taklit edenler, ikincisi nasların zâhirine bakmayıp te’vil yolunu benimseyenlerdir. Bunlardan felsefe ile uğraşanlar din sınırlarının dışına çıkarak hak yoldan uzaklaşmıştır; ayrıca kelâm metodunu benimseyenler vardır. İbnü’l-Cevzî kelâm yöntemini eleştirirken daha çok Mu‘tezile ve ehl-i bid‘attan örnekler verir. Hayatının son döneminde Selef akîdesini benimsediğine dair -pek güçlü sayılmayan- bir rivayet bulunan İmâmü’l-Haremeyn el-Cüveynî’nin yanı sıra kelâm düşüncesine sahip Ebü’l-Vefâ İbn Akīl’den abartılmış nakiller yaparak söz konusu yöntemi eleştirir (krş. DİA, VIII, 143; XIX, 302-303). Ardından İblîs’in Müşebbihe’ye telkin ettiği bâtıl inançlara temas eder; “ahmaklar” diye nitelendirdiği Hâricîler’e, Râfıza diye andığı Şiîler’e yönelik eleştiriler öne sürer. Bâtıniyye, İsmâiliyye, Seb‘iyye, Bâbekiyye, Muhammire, Karâmita, Hürremiyye ve Ta’lîmiyye gruplarından söz eder; Gazzâlî’den nakiller yaparak bunları eleştiriye tâbi tutar.

Telbîsü İblîs’in altıncı bölümü çeşitli âlimlere yönelik şeytanî tahriklere ayrılmıştır. Müellif burada kurrâ, hadis ehli, fakihler, vâizler ve kıssahanlar, dil ve edebiyat âlimleriyle şairlerin hatalarına dikkat çeker ve şeytanın kemal mertebesine ulaşmış âlimlere bile kibir, riya, şöhrete düşkünlük gibi hususları telkin ettiğini söyler. Dört sayfadan oluşan yedinci bölümde devlet adamlarının şeytanın tahriklerine boyun eğmeleri anlatır. Sekizinci bölümde ibadetlerin ifası sırasında şeytanın sebebiyet verdiği hatalar konu edilir. İlmin amelden ve nâfile ibadetten üstün olduğu belirtilir. Taharet ve abdest, ezan ve namaz, Kur’an okuma, oruç, hac, cihad ve emir bi’l-ma‘rûf vazifesini yerine getirme esnasında yapılabilecek yanlışlıklara değinilir. Dokuzuncu bölüm şeytanın zâhidlere yönelik hile ve tuzaklarına ait olup burada uzlete çekilmenin İblîs’in tahriklerinden birini teşkil ettiği söylenir. Ardından zühd hayatının ilme tercih edilmesi, mubah olan dünya nimetlerinden uzak durulması, zühd ve ibadetin doğurabileceği gizli riya, ilme değil ilhamlara itibar edilmesi ve âlimlerin küçümsenmesi gibi hususlara dair değerlendirmeler yapılır.

Onuncu bölüm zâhidler zümresinden sayılan sûfiyye hakkında olup kitabın yarısından fazlasını işgal eder. Müellif Sülemî’nin Kitâbü’s-Sünen’i ile Ṭabaḳātü’ṣ-ṣûfiyye’sini, Serrâc’ın el-Lümaʿını, Ebû Tâlib el-Mekkî’nin Ḳūtü’l-ḳulûb’unu, Ebû Nuaym el-İsfahânî’nin Ḥilyetü’l-evliyâʾsını, Kuşeyrî’nin er-Risâle’sini, İbnü’l-Kayserânî’nin Kitâbü’s-Semâʿını ve Gazzâlî’nin İḥyâʾü ʿulûmi’d-dîn ile el-Müfṣıḥ bi’l-aḥvâl’ini zikrederek bu kitaplarda sahih olmayan nakillerle hadislerin, akılla ve gerçekle bağdaşmayan düşüncelerin yer aldığını söyler. İbnü’l-Cevzî ilk sûfîlerin Kur’an’a ve Sünnet’e bağlı olduğuna vurgu yapar; bu bağlamda Cüneyd-i Bağdâdî, Bâyezîd-i Bistâmî ve Serî es-Sakatî’den nakillerde bulunur. Daha sonra çeşitli başlıklar altında tasavvuf ehlinin şeytanın hile ve tuzaklarına kapılma yolları sıralanır, bunlara ilişkin çeşitli rivayetler aktarılarak değerlendirmeler yapılır. Bunlar arasında ilme önem vermeme, yeme içme ve mesken edinmede olumsuz davranma, giyimde gelenekten uzaklaşma, raks ve semâya düşkün olma, tevekkülde aşırılığa kaçma, genç kadın ve erkeklerle samimiyet kurma, tevhid inancına ve dinin genel kurallarına uymayan beyanlarda ve yorumlarda bulunma gibi hususlar sayılmaktadır. Telbîsü İblîs’in on birinci bölümü şeytanın keramet gibi görünen bazı olayları vasıta edinerek dinine bağlı fakat bilgisi eksik kimselere telkin edeceği yanlış inançlar hakkındadır. Müellif bu türden bazı olaylara değinerek bunların akıl, gerçek ve dinle bağdaşmadığını söyler. On ikinci bölümde şeytanın halka yönelik şaşırtıcı faaliyetleri anlatılır. Burada halk kitleleri arasında akaid, ibadet ve ahlâka dair gelenek ve uygulamalardaki yanlışlıklardan söz edilir. Eserin iki sayfadan oluşan son bölümünde İblîs’in insanları çok yaşama arzusu ile (tûl-i emel) aldatmasından söz edilir ve boş heveslere kapılmayıp daima ihtiyatlı davranmanın gereğine vurgu yapılır.

Çeşitli konularda eserler kaleme alan Ebü’l-Ferec İbnü’l-Cevzî’nin asıl alanı naklî ilimlerdir. Müellif, Telbîsü İblîs’te Kur’an ve Sünnet’i esas almakla birlikte akla da önem vermiş, ikisinin birleşimi anlamında kullandığı ilmi hemen her bölümde hakkı bâtıldan ayırmanın vazgeçilmez şartı kabul etmiştir. Zengin ilmî birikime sahip olan İbnü’l-Cevzî’nin bu yönü değerlendirmelerinde ortaya çıkmaktadır. Eserde çok farklı konular ele alındığından kitabın planı ve örgüsü başarılı değildir ve muhtemelen eser kaleme alındıktan sonra bir daha incelenmemiştir. İbnü’l-Cevzî mevzû hadislere dair eser yazmakla birlikte Telbîsü İblîs’te bir kısmı mevzû derecesinde zayıf hadisler yer almakta (Ünler, s. 368), bu durum eserdeki diğer bazı rivayetlere de gölge düşürmektedir. Müellifin yaşadığı VI. (XII.) yüzyılın sonlarında müslüman nüfusu büyük bir sayıya ulaşmış, çeşitli din, inanç, düşünce ve geleneklere bağlı insanlar İslâm toplumunda yer almıştır. Müslüman toplumların duygu, düşünce ve kabullerinin kısmen değiştiği veya geliştiği bu dönemde kelâm ve tasavvuf alanındaki farklı anlayış ve davranışların bir dereceye kadar değişiklik göstermesinin, bunların daha müsamahalı bir bakışla ele alınmasının gerektiği açıktır.

Telbîsü İblîs’in çeşitli yazma nüshaları bulunmaktadır (meselâ bk. TSMK, Medine, nr. 395, III. Ahmed, nr. 1454; Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 1641, Reîsülküttâb Mustafa Efendi, nr. 586; Gazi Hüsrev Paşa Ktp., İsmail Cennetiç, nr. 1926). Tesbit edilebildiğine göre eser ilk defa Telbîsü İblîs adıyla Kahire’de (1323), Naḳdü’l-ʿilm ve’l-ʿulemâʾ ev Telbîsü İblîs (1340; ts.) ve Telbîsü İblîs (nşr. Muhammed Münîr ed-Dımaşkī, 1347, 1368) ismiyle yine aynı yerde yayımlanmıştır. Kitabın Dımaşk ve Beyrut’ta da baskıları yapılmıştır. Telbîsü İblîs, İsâm Fâris el-Haristânî’nin tahkiki ve Muhammed İbrâhim ez-Zağlî’nin hadis kaynaklarının tesbitiyle yayımlanmış (bk. bibl.), ayrıca Seyyid el-Cümeylî tarafından neşredilmiştir (DİA, XXXVII, 107). Eseri D. S. Margoliouth İngilizce’ye (“The Devil’s Delusion: Talbîs İblîs of Abu’l-Faraj Ibn al-Jawzî”, IC, IX-XII [1935-1938], XIX-XXII [1945-1948]), Ali Rızâ Zekâvetî Karagözlû Farsça’ya tercüme etmiştir (Tahran 1368). İzzeddin İbn Gānim, Teflîsü İblîs adıyla kaleme aldığı risâlenin mukaddimesinde Telbîsü İblîs’i “kötü arkadaş” diye nitelemiş, şeytanın evliyâullahı da etkileyebileceği görüşünü eleştirmiştir (bk. bibl.). Başka bir eleştiri içermemekle birlikte bu eseri Telbîsü İblîs’e bir reddiye olarak değerlendirenler olmuştur (Ali Hasan Ali, s. 15-17). Telbîsü İblîs’in İbn Hacer el-Askalânî tarafından Muḫtaṣaru Telbîsi İblîs li’bni’l-Cevzî adıyla özetlendiği nakledilmektedir (DİA, XIX, 529). Eseri Ali Hasan Ali Abdülhamîd el-Münteḳa’n-nefîs min Telbîsi İblîs adıyla tehzîb etmiş ve yer yer bazı açıklamalar eklemiş, Veysel Ünler Telbîsü İblîs’teki hadislerle ilgili bir yüksek lisans tezi hazırlamıştır (bk. bibl.).

BİBLİYOGRAFYA
Ebü’l-Ferec İbnü’l-Cevzî, Telbîsü İblîs (nşr. İsâm Fâris el-Haristânî – M. İbrâhim ez-Zağlî), Beyrut 1414/1994; The Devil’s Delusion: Talbîs İblîs of Abu’l-Faraj Ibn al-Jawzî (trc. D. S. Margoliouth, IC içinde), IX-XII (1935-38), XIX-XXII (1945-48); Taberî, Câmiʿu’l-beyân (nşr. Sıdkī Cemîl el-Attâr), Beyrut 1415/1995, XXVIII, 64-65; Gazzâlî, el-İḳtiṣâd fi’l-iʿtiḳād (nşr. Âdil el-Avvâ), Beyrut 1388/1969, s. 70; İzzeddin İbn Gānim, Teflîsü İblîs (nşr. M. İbrâhim Selîm), Kahire 1991, s. 38-39; Keşfü’ẓ-ẓunûn, I, 463, 471; Hediyyetü’l-ʿârifîn, I, 571; Necîb el-Akīkī, el-Müsteşriḳūn, Kahire 1980, II, 518, 520; Veysel Ünler, Telbîsü İblîs’teki Hadislerin Bilimsel Kritiği (yüksek lisans tezi, 1989), SÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 368; Ali Hasan Ali Abdülhamîd el-Halebî, el-Münteḳa’n-nefîs min Telbîsi İblîs, Beyrut 1415/1994, s. 13-17; H. Laust, “Ibn al-D̲j̲awzī”, EI2 (İng.), III, 752; Abdülazîm ed-Dîb, “Cüveynî, İmâmü’l-Haremeyn”, DİA, VIII, 143; Mustafa Öz, “Gāliyye”, a.e., XIII, 337; Yusuf Şevki Yavuz, “İbn Akīl, Ebü’l-Vefâ”, a.e., XIX, 302-303; M. Yaşar Kandemir, “İbn Hacer el-Askalânî”, a.e., XIX, 529; M. Nazif Şahinoğlu, “Kûhî-i Şîrâzî”, a.e., XXVI, 347; Dilaver Gürer, “Sıfatü’s-safve”, a.e., XXXVII, 107; Pervâne Urûcniya, “Telbîsü İblîs”, Dânişnâme-i Cihân-i İslâm, Tahran 1383/2004, VIII, 82-85.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2011 yılında İstanbul’da basılan 40. cildinde, 394-396 numaralı sayfalarda yer almıştır.