TEVKĪ‘

İslâm devletlerinde hükümdarın kararı, bunun yazılı belgeleri ve mühür anlamında resmî yazışma terimi.

Müellif:

Sözlükte “düşmek” anlamındaki vak‘ (vukū‘) kökünden türeyen tevkī‘ “(yağmur) toprağa düşmek, tesir ve icra etmek” mânasına gelir. Terim olarak “menşur, pervâne, ferman, berat, tuğra ve mühür” anlamında kullanılır. İnşâ sanatında ilk defa Sâsânî imparatorlarının tevkī‘leri zikredilir. Emevî halifeleri herkese açık divanlarda kendilerine takdim edilen arzları (dilekçe) kâtiplerine okutur ve bunlar hakkında verdikleri kararlar tevkīât kelimesiyle ifade edilirdi. İlk dönemde halifeler tevkī‘leri kendi elleriyle yazarlardı. Sonradan bu kararlar görevliler tarafından bazı usullere göre kaleme alınmış ve bu işleme “tevkī‘ ale’l-kısas” denilmiştir. Hârûnürreşîd, vezirlerin nüfuzlarının artması üzerine bu yetkiyi Ca‘fer b. Yahyâ el-Bermekî’ye tevdi etmiştir. Tevkī‘ divanı da aynı dönemde ortaya çıkmıştır. Abbâsîler devrinde vezirler yanında Mısır valileri de tevkī‘ yetkisine sahipti.

Mısır’da Fâtımî divanında da dilekçelerle uğraşan bir kâtip vardı. Bu işle görevli en yüksek rütbeli kâtibe muvakki‘ denilmekteydi. IV. (X.) yüzyılın ikinci yarısından itibaren Türk devletleri hükümdarları şahsî alâmetlerini kullanmada Abbâsî halifelerini takip etmiştir. Gazneli Mahmud’un tevkīi “vallāhü hüve’l-Mahmûd”, oğlu ve halefi Muhammed’inki “tevekkeltü ale’llah” idi. Diğer Gazneli sultanlarının da tevkī‘leri mevcuttu (Mücmelü’t-tevârîḫ ve’l-ḳıṣaṣ, s. 428-429). Meyhenî, Büyük Selçuklular’da iki türlü tevkīin bulunduğunu, birinin nişan (tuğra, alâmet), diğerinin ferman için kullanıldığını, nişan için olanın “el-hamdülillâh alâ niamihî, hasbiyellah vahdehû” gibi Allah’a hamdi içeren ibareler taşıdığını, ferman için olanın mektubun maksadını anlatan kısa bir fasıldan meydana geldiğini söyler (Destûr-ı Debîrî, s. 29). Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey’in başlangıçtaki tevkīi çomak şeklinde olup bu işaret hânedanın paralarında da görülen Kınık boyunun damgasıdır. Tuğrul Bey daha sonra “i‘timâdî ale’llah” ibaresini kullanmıştır. Sultan Sencer’in alâmeti altta tuğra kavsi ve üstte dua cümlesi “tevekkeltü ale’llah” şeklindeydi. Selçuklu sultanlarına ait tevkī‘lerin kısa birer dua biçiminde oluşu İslâmî geleneğe uymalarıyla açıklanmaktadır (diğer Selçuklu sultanlarının tevkī‘leri için bk. Mücmelü’t-tevârîḫ ve’l-ḳıṣaṣ, s. 429-430). Büyük Selçuklular döneminde iktâ tevcihi sultanın emir ve tevkīi olmadan yapılamıyordu. Selçuklular’ın diğer kollarında da tevkī‘ görülür. Tevkī‘ geleneği Selçuklular’ın ardından diğer hânedanlara da geçmiştir. Hârizmşah Muhammed b. Tekiş bir ara evraka tevkī‘ yazmaya vakit bulamamış ve “i‘timâdî ale’llah vahdehû” şeklindeki tevkīini basmak üzere kızı Han Sultan’ı görevlendirmişti. Nesevî, Celâleddin Hârizmşah için süslü bir tevkī‘ (tuğrâ-yi tevkī‘) hazırlamış, ancak sultan babasının tevkīini kullanmıştır.

Tevkī‘ ve alâmetin birbirinden farklı terimlere işaret ettiği de ileri sürülmüştür. Tevkīin başlangıçta hükümdarın belge üzerindeki imzası olduğu, bundan dolayı hükümdarın kendi eliyle yazdığı alâmetten ayrıldığı kabul edilmektedir (, XII/1, s. 217). Diğer yandan Türk hânedanlarında tuğranın üçüncü bir işlevi vardı; tuğra genelde kabileye has bir işaret yerine alâmet olarak kullanılmıştır. Büyük Selçuklular’da görüldüğü gibi Hârizmşahlar’a ait bazı belgelerde tevkī‘ aynı zamanda mühür anlamına da gelmektedir. Nitekim Sultan Sencer’in bir fermanında, “Bizim emir (ferman) ve mührümüz (tevkī‘) olmadan hiç kimseye bir tek buğday tanesi ve altın dinar verilmesin” denilmektedir (Müntecebüddin Bedî‘, s. 68-69). Bu şekliyle Türkmen hânedanları ve XVII. yüzyıldan itibaren Safevî belgelerinde de “hükümdarın mührü” mânasını taşımaktadır. Anadolu Selçukluları’nda tevkī‘e dair ilk olaya II. Süleyman Şah devrinde (1196-1204) rastlanır. Tevkī‘lere bir sefere çıkılacağı zaman askerlerin toplanması istendiğinde, eman verildiğinde, tutuklular serbest bırakıldığında, bir göreve tayin beratında ve mezâlim mahkemesi kararı gibi fermanlarda tesadüf edilmektedir. Buna göre tevkī‘ Anadolu Selçukluları’nda ferman ve menşurlarda kullanılmaktaydı. Anadolu Selçuklu sultanlarının tevkī‘lerinde “el-minnetü lillâh, el-mülkü lillâh” gibi ibareler yer alıyordu. Bu tevkī‘leri ketebe-yi dergâh ve münşîler yazardı. Divan kararlarına vezirler tevkī‘ koyardı. Memlükler idaresinde tevkī‘ ale’l-kısas usulü devam ettirilmiş, ilk zamanlar bu görev “kâtib-i derc” (kâtib-i dest) adı verilen görevliler tarafından yürütülmüştür. Daha sonra sır kâtibi denilen Dîvân-ı İnşâ reisinin başlıca görevleri arasında sayılmıştır. Sultanlar bu görevliyi zaman zaman denetlerdi. Memlükler devrinde sultanların iktâ menşurlarına imza yerine geçmek üzere yazılan alâmetlere de tevkī‘ adı verilmekteydi. Bu tevkī‘ler malî divanların en yükseği olan Dîvânü’n-nazar’da saklanırdı. Memlükler döneminde tevkī‘ daha çok “tayin menşuru” anlamında kullanılmıştır (İbn Fazlullah el-Ömerî, bk. İndeks; Kalkaşendî, bk. İndeks). Osmanlı Devleti’nde hükümdara ait fermanlar nişancı ve tevkīî denilen görevliler tarafından hazırlanırdı (bk. NİŞANCI).


BİBLİYOGRAFYA

Mücmelü’t-tevârîḫ ve’l-ḳıṣaṣ (nşr. Muhammed Ramazânî), Tahran 1318 hş., s. 428-430.

Müntecebüddin Bedî‘, ʿAtebetü’l-ketebe (nşr. Muhammed Kazvînî-Abbas İkbâl), Tahran 1329 hş., s. 68-69.

Muhammed b. Abdülhâliḳ el-Meyhenî, Destûr-ı Debîrî (nşr. Adnan Sadık Erzi), Ankara 1962, s. 29.

Muhammed b. Ahmed en-Nesevî, Sîret-i Celâleddîn-i Mingburnî (trc. Anonim, nşr. Müctebâ Mînovî), Tahran 1344 hş./1965, s. 32, 62, 72, 215.

, s. 91, 130, 150, 155-156.

İbn Fazlullah el-Ömerî, et-Taʿrîf bi’l-muṣṭalaḥi’ş-şerîf (nşr. Semîr ed-Dürûbî), Kerek 1413/1992, tür.yer.

Esterâbâdî, Bezm ü Rezm (nşr. Kilisli Muallim Rifat), İstanbul 1928, s. 281.

, bk. İndeks.

, tür.yer.

a.mlf., Merkez-Bahriye, s. 214-227.

İbrahim Kafesoğlu, Harezmşahlar Devleti Tarihi, Ankara 1956, s. 211, 219.

Osman Turan, Türkiye Selçukluları Hakkında Resmî Vesikalar, Ankara 1958, s. 24-25, 28, 179.

H. Busse, Chalif und Grosskönig: Die Buyiden im Iraq (945-1055), Beirut 1969, s. 305-309.

M. Fuad Köprülü, Bizans Müesseselerinin Osmanlı Müesseselerine Tesiri (nşr. Orhan F. Köprülü), İstanbul 1981, s. 61, 198.

Mehmet Aykaç, Abbâsi Devleti’nin İlk Dönem İdarî Teşkilâtında Dîvânlar: 132-232/750-847, Ankara 1997, s. 45-46.

Corcî Zeydân, İslâm Uygarlığı Tarihi (trc. Nejdet Gök), İstanbul 2004, I, 320-324.

Nâcî Ma‘rûf, “et-Tevḳīʿâtü’t-tedrîsiyye”, Mecelletü’l-Külliyyeti’l-edeb, VI, Bağdad 1963, s. 5-52.

Nejat Göyünç, “Tevkî”, , XII/1, s. 217-219.

F. Babinger – [C. E. Bosworth], “Tawḳīʿ”, , X, 392-393.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2012 yılında İstanbul’da basılan 41. cildinde, 35-36 numaralı sayfalarda yer almıştır.