TEZKİRE

Fars ve Türk edebiyatlarında şairlerin biyografilerine dair eserlerin ortak adı.

Bölümler İçin Önizleme
  • 1/2Müellif: YUSUF ÖZBölüme Git
    Sözlükte “anmak, hatırlamak” mânasındaki zikr kökünden türeyen tezkire (çoğulu tezâkir) “hatırlamaya vesile olan şey” demektir. Terim olarak eski döne…
  • 2/2Müellif: MUSTAFA İSMET UZUNBölüme Git
    TÜRK EDEBİYATI. Osmanlı kültüründe tezkire denildiğinde öncelikle şair biyografilerini içeren eserler (tezkire-i şuarâ / tezkiretü’ş-şuarâ) akla gelme…

Müellif:

Sözlükte “anmak, hatırlamak” mânasındaki zikr kökünden türeyen tezkire (çoğulu tezâkir) “hatırlamaya vesile olan şey” demektir. Terim olarak eski dönemlerde yazılan biyografik-antolojik eseri ifade eder. Çeşitli ilim dallarında yetişmiş âlimler ve şairlerin biyografilerine dair eserler Arap ilim çevresinde “tabakāt” adıyla ortaya çıkmış (bk. TABAKAT; TABAKĀTÜ’ş-ŞUARÂ), Fars edebiyatında özellikle şairler için yazılan tabakat kitaplarına tezkire adı verilmiştir. İslâm telif geleneğinde zamanla farklı özellikler kazanarak gelişen tezkireler, esas nitelikleri bakımından günümüzdeki biyografik/antolojik sözlüklere benzer özelliklere sahiptir.

FARS EDEBİYATI. Ferîdüddin Attâr’ın 1220 yılında yazdığı, yetmiş iki sûfînin biyografisine dair Teẕkiretü’l-evliyâʾsı adında “tezkire” kelimesi bulunan Farsça ilk biyografik eserdir. Fars edebiyatında şuarâ tezkiresi geleneği Avfî’nin Hindistan’da 618’de (1221) hazırladığı Lübâbü’l-elbâb ile başlamıştır. Nizâmî-i Arûzî’nin Çehâr Maḳāle’si, Zekeriyyâ el-Kazvînî’nin Âs̱ârü’l-bilâd’ı gibi tarih ve coğrafya kitaplarında Avfî’nin eserini kaleme aldığı tarihten önce yaşamış şairlerin hayatına dair bilgiler ve şiirlerinden örnekler yer almaktadır. Farsça şuarâ tezkiresi geleneğinin en değerli ikinci örneği Devletşah’ın 892’de (1487) tamamlayıp Ali Şîr Nevâî’ye ithaf ettiği Teẕkiretü’ş-şuʿarâʾdır. Abdurrahman-ı Câmî’nin otuz sekiz şairin tanıtıldığı edebî ve ahlâkî eseri Bahâristân ve bazıları şair 600’den fazla sûfînin biyografisini içeren Nefeḥâtü’l-üns adlı eserleri tezkire geleneği içerisinde anılmaktadır.

Safevîler döneminde hazırlanan ilk Farsça tezkireler Ali Şîr Nevâî’nin Doğu Türkçesi’yle kaleme aldığı Mecâlisü’n-nefâis’in tercümesi ve devamı niteliğindedir. Mecâlisü’n-nefâis, Sultan Muhammed Fahrî-i Herâtî (Herevî) tarafından 928 (1522) yılında Letâʾifnâme adıyla Farsça’ya çevrilip Şah İsmâil’e ve oğlu Sâm Mirza’ya ithaf edilmiştir. Mütercim Mecâlisü’n-nefâis’te bulunmayan 188 şairi esere ilâve etmiştir (Taşkent 1908). Avşar Türkmenleri’nden Sâdıkī-i Kitâbdâr’ın 1007’de (1598) tamamladığı Mecmau’l-havâss’ı da Nevâî tezkiresine zeyil olarak Çağatay Türkçesi’yle yazılmıştır. Eserde Şah İsmâil döneminden XVI. yüzyılın sonlarına kadar yaşayan Fars veya Türk asıllı 332 şairin biyografisi verilmiştir. Devletşah’ın Teẕkiretü’ş-şuʿarâʾsından sonra tezkire yazıcılığı İran sınırları dışında özellikle Hindistan’da yaygınlık kazanmış, bu bölgede doksan kadar tezkire kaleme alınmıştır. Bunlardan bazıları Hint asıllı, bazıları da Hindistan’da bulunmuş İran asıllı yazarlar tarafından telif edilmiştir. Fahrî-i Herâtî’nin 960 (1553) yılında hazırladığı Ravżatü’s-selâṭîn şair sultanların biyografilerine yer veren ilk tezkirelerdendir (Tahran 1345 hş./1966). Tacik asıllı ve “Nisârî” mahlaslı şair Hasan-ı Buhârî’nin Müẕekkir-i Aḥbâb’ı Nevâî’nin Mecâlisü’n-nefâis’ine 974’te (1566) tekmile şeklinde kaleme alınmıştır. Eser XVI. yüzyılda yaşamış 276 şairin hal tercümesini ihtiva eder (Delhi 1969).

Alâüddevle el-Kazvînî (ö. 998/1590’dan sonra) Nefâʾisü’l-meʾâs̱ir’inde İran ve Hint asıllı 350 şaire yer vermiştir. Takī-i Kâşî’nin Ḫulâṣatü’l-eşʿâr adlı eseri 985’te (1578) tamamlanmış, 1585-1607 yılları arasında müellif tarafından yeniden gözden geçirilmiştir. Eserde 631 şairin biyografisi vardır. Emîn-i Ahmed-i Râzî’nin Heft İḳlîm’inde yedi coğrafî bölge esas alınarak bu bölgelerde yetişmiş sultan, emîr, âlim, şair ve mutasavvıflardan 1560 kişinin biyografisi bulunmaktadır. Tacik asıllı şair Sultan Muhammed-i Mutribî’nin Teẕkiretü’ş-şuʿarâ-yi Muṭribî’sinde XVI. yüzyılın ikinci yarısı ile XVII. yüzyılın ilk yarısında yaşamış 350 Buharalı şair ve edip tanıtılmıştır (Tahran 1377 hş./1998). Takī-i Evhadî’nin ʿArafâtü’l-ʿâşıḳīn adlı eserinin Hindistan’da yaşayan, müellifin yakından tanıdığı İran asıllı şairlere ayrılan kısmı tezkirenin en önemli bölümüdür (bk. ARAFÂTÜ’l-ÂRİFÎN). Ebû Tâlib Han’ın 1790-1792 yıllarında kaleme aldığı Ḫulâṣatü’l-efkâr’ı (Kalküta 1827), Lutf Ali Beg’in 1779’dan sonra tamamladığı Âteşkede’si, Ali İbrâhim Han’ın Ṣuḥuf-i İbrâhîm’i, Hint asıllı Kudretullah Hân-ı Kupâmevî’nin 1842 yılında bitirdiği Netâʾicü’l-efkâr’ı şair kadrosu zengin tezkirelerdendir. Muhammed Tâhir-i Nasrâbâdî’nin 1672-1680 yılları arasında yazdığı Teẕkiretü’ş-şuʿarâʾ (Teẕkire-i Naṣrâbâdî) adlı eseri de Safevîler döneminin önemli tezkirelerindendir (Tahran 1938). Bismil-i Şîrâzî’nin Teẕkire-i Dilgüşâ’sı Feth Ali Şah döneminde yaşayan 185 şair hakkındadır. Rızâ Kulı Han’ın Riyâżü’l-ʿârifîn’i mutasavvıf, âlim ve şairlerin biyografilerini içerir. Rızâ Kulı Han’ın 1871’de Nâsırüddin Şâh Kaçar adına yazdığı Mecmaʿu’l-fuṣaḥâʾ İran şiir tarihinin temel kaynaklarından biridir.

Genel tezkirelerden başka, bir bölümünde kadın şairlere yer verilen tezkireler olduğu gibi yalnızca kadın şairlere ait tezkireler de kaleme alınmıştır. Farsça ilk kadın şuarâ tezkiresi olan Cevâhirü’l-ʿacâʾib Fahrî-i Herâtî tarafından Ekber Şah’ın cülûsundan (1556) sonra yazılmıştır. Yirmi üç kadın şairin tanıtıldığı eser Teẕkiretü’n-nisâʾ adıyla da anılır (Leknev 1873). Şîr Ali Hân-ı Lûdî’nin 1102’de (1690) telif ettiği Mirʾâtü’l-ḫıyâl’inde on beş kadın şair yer almaktadır (Kalküta 1831). XVIII. yüzyılın önemli tezkirelerinden Âteşkede’nin birinci bölümünün “fürûğ” başlıklı kısmı da kadın şairlere ayrılmıştır. Muhammed Sıddîk Ahundzâde-i Herevî’nin Teẕkiretü’n-nisâʾsı, Keşâverz-i Sadr’ın Ez Râbiʿa tâ Pervîn’i, Ali Ekber Müşîr-i Selîmî’nin Zenân-i Sulenver’i (I-III, Tahran 1956-1957) kadınlara ait diğer tezkirelerdir.

Aynı nazım türünde şiirleri olan şairlerin hal tercümelerinin ve şiirlerinden örneklerin bulunduğu tezkireler de vardır. Abdünnebî Fahrüzzamânî-i Kazvînî’nin Meyḫâne’si (Lahor 1926), Ahmed Gülçîn-i Meânî’nin Meyḫâne’nin tekmilesi niteliğindeki Teẕkire-i Peymâne’si (Tahran 1980), Ali İbrâhim Han Halîl’in Ḫulâṣatü’l-kelâm’ı (yazılışı 1784), Âgā Ahmed Ali’nin Heft Âsumân’ı (Kalküta 1873) bunların içinde yer alır. Safâ-yi Züvâreî’nin Encümen-i Rûşen’i (1852), Mirza Tâhir-i Dîbâcenigâr’ın Genc-i Şâygân’ı (Tahran 1856), Muhammed Bâkır Mirzâ-yi Hüsrevî’nin Kirmanşah Valisi İkbâlüddevle-i Gıfârî adına methiyeler yazan şairleri bir araya getirdiği İḳbâlnâme’si (1901) Kaçarlar döneminde yazılmış özel içerikli tezkirelerdendir. Belli bir dönemde veya bir sultan döneminde şiir yazmış, bir bölgede yahut şehirde yetişmiş şairleri konu alan tezkireler de vardır. Şah İsmâil’in oğlu Sâm Mirza’nın 1550-1561 yıllarında yazdığı Tuḥfe-i Sâmî’si, Şeyh Ali Hazîn’in 1691 ile eserin kaleme alındığı 1752 yılları arasında şiir yazmış bilginler ve çağdaş şairleri anlattığı Teẕkiretü’l-muʿâṣırîn’i, Ahmed Bigi Gürcî’nin Encümenârâ’sı (Tebriz 1343 hş./1964), Mahmûd Mirzâ-yi Kâçâr’ın Sefînetü’l-Maḥmûd’u (1824), “Meftûn” mahlaslı Azerbaycanlı Abdürrezzâk Beg’in 1825’te yazdığı Nigâristân-i Dârâ’sı (Tahran 1342 hş./1963) bu tezkirelere örnek teşkil etmektedir.

Mahallî tezkirelerden Âzâd-ı Bilgrâmî’nin Serv-i Âzâd’ı, Hüseyn-i İlâhî’nin Ḫazîne-i Genc’i, Muhammed Hüseyin Şuâ-i Şîrâzî’nin Şekeristân-i Pârs’ı (1313 hş./1934), Muhammed Ali Terbiyet’in Dânişmendân-ı Âẕerbâycân’ı (Tahran 1314 hş.), Nusretullāh-ı Nûhiyân’ın Teẕkire-i Şuʿarâ-yı Simnân’ı (1958), Azîz-i Devletâbâdî’nin Süḫanverân-i Âẕerbâycân’ı (Tebriz 1976), Erdeşîr Yezdî’nin Süḫanverân-i Yezd’i, Emîr Big-i Habîbzâde’nin Genc-i Zerefşân ve Genc-i Bedaḫşân’ı, Muhammed Hüseyin Rüknzâde-i Âdemiyyet’in Dânişmendân ve Süḫan-serâyân-i Fârs’ı (Tahran 1958-1961), Mehdî-i Dırahşân’ın Büzürgân u Süḫan-serâyân-i Hemedân’ı (Tahran 1962) XIX. yüzyılda kaleme alınmış bu tezkirelerin önemli örneklerindendir.

XIX ve XX. yüzyıllarda Afganistan ve Tacikistan’da Farsça şiir yazan şairler için tezkireler kaleme alınmıştır. Bunlar arasında Kārî Rahmetullah Vâzıh-ı Buhârî’nin Tuḥfetü’l-aḥbâb fî teẕkireti’l-aṣḥâb’ı (1871), Efdal Mahdûm Pîrmestî-i Buhârî’nin Efḍalü’t-teẕkâr fî ẕikri’ş-şuʿarâʾi’l-eşʿâr’ı (1904), Mâge Rahmânî-i Efgānî’nin Perdenişînân-ı Süḫangûy’u (1950-1951), Ebü’l-Kāsım Abdülhakîm Rustâkî’nin Behâr-i Afġānî’si (1350 hş./1971) sayılabilir. Muhammed Sadîk Han Hışmet’in XIX. yüzyılın sonlarında yazdığı Teẕkiretü’ş-şuʿarâ-yı Hışmet’i (Nâme-i Ḫüsrevân), Abdî-i Buhârâî’nin 1904’te hazırladığı Teẕkiretü’ş-şuʿarâ-yı Müteʾaḫḫirîn-i Buḫârâ’sı (Duşanbe 1983), Ni‘metullah Muhterem-i Buhârâî’nin 1908’de tamamladığı Teẕkiretü’ş-şuʿarâ-yı Muḥterem’i (Duşanbe 1975) ve Şerîfcan Mahdûm Sadr Ziyâ’nın Teẕkâr-i Eşʿâr’ı (1905-1907) Tacikistan’da Farsça şiir söyleyen şairleri kapsamaktadır. Farklı coğrafyalarda Farsça şiir yazan şairlere dair çok sayıda tezkire üzerine çalışmalar yapılmış, bu çalışmalarda tezkirelerin yüzyıllara göre dağılımına ilişkin rakamlar verilmiştir. Buna göre XIII. yüzyılda bir, XIV. yüzyılda iki, XV. yüzyılda yedi, XVI. yüzyılda otuz üç, XVII. yüzyılda elli sekiz, XVIII. yüzyılda yetmiş iki, XIX. yüzyılda 151 ve XX. yüzyılda 200 kadar tezkire yazılmıştır (Hüccetullah Asîl, II, 329). Bunlardan 350 kadarı basılmıştır.


BİBLİYOGRAFYA

Devletşah, Teẕkiretü’ş-şuʿarâʾ (nşr. Fâtıma Alâka), Tahran 1385 hş.

Ali Şîr Nevâî, Mecâlisü’n-nefâyis (haz. Kemal Eraslan), Ankara 2001, I, bk. hazırlayanın önsözü.

Tahmasb, Tezkire (trc. Hicabi Kırlangıç), İstanbul 2001.

M. Tâhir Nasrâbâdî, Teẕkire-i Naṣrʾâbâdî: Teẕkiretü’ş-şuʿarâʾ (nşr. Muhsin Nâcî Nasrâbâdî), Tahran 1378 hş., I-II.

Rızâ Kulı Han Hidâyet, Teẕkire-i Riyâżü’l-ʿârifîn (nşr. Ebü’l-Kāsım Râdfer – Gîtâ Uşîdarî), Tahran 1385 hş.

Ali Rızâ Nakvî, Teẕkirenüvîsî-yi Fârsî der Hind u Pâkistân, Tahran 1343 hş.

Ahmed Gülçîn-i Meânî, Târîḫ-i Teẕkirehâ-yı Fârsî, Tahran 1363 hş., I-II.

Agâh Sırrı Levend, Türk Edebiyatı Tarihi, Ankara 1988, I, 236-240.

Sepîde Kûtî, “Teẕkirenüvîsî-yi Fârsî der Âsyâ-yi Miyâne”, Dânişnâme-i Edeb-i Fârsî (nşr. Hasan Enûşe), Tahran 1376-80, I, 286-292.

Hüccetullah Asîl, “Teẕkire”, a.e., II, 329-330.

M. Rızâ Rebîiyân, “Teẕkirenüvîsî-yi Fârsî der Şibh-i Ḳārre”, a.e., IV/1, s. 743-760.

Nimet Yıldırım, Fars Edebiyatında Kaynaklar, Erzurum 2001, s. 24-37.

Efsâne Münferid, “Teẕkirenüvîsî-yi Fârsî”, Dânişnâme-i Cihân-ı İslâm, Tahran 1380/2002, VI, 772-774.

Maddenin bu bölümü TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2012 yılında İstanbul’da basılan 41. cildinde, 68-69 numaralı sayfalarda yer almıştır.

Müellif:

TÜRK EDEBİYATI. Osmanlı kültüründe tezkire denildiğinde öncelikle şair biyografilerini içeren eserler (tezkire-i şuarâ / tezkiretü’ş-şuarâ) akla gelmektedir (çeşitli konulardaki tezkire örnekleri için bk. , I, 338 vd.; , I, 271 vd.). Türkçe tezkirelere İran’da yetişmiş Avfî, Ferîdüddin Attâr, Abdurrahman-ı Câmî, Devletşah gibi müelliflerin kitapları örneklik ve kaynaklık ettiğinden Türkçe’deki bu tür eserler Farsça’dakilerle ortak özelliklere sahiptir. İlk Türkçe tezkireler Anadolu sahasında yetişen isimlerin bu eserlere yaptıkları ilâvelerle ortaya konulduğundan tercüme-ekleme-telif denilebilecek bir yapıya sahiptir. Abdurrahman-ı Câmî’nin Bahâristân’ı ile Nefeḥâtü’l-üns’ü başta Ali Şîr Nevâî ve Sehî Bey olmak üzere Türkçe tezkire müelliflerini büyük ölçüde etkilemiştir. Nevâî’nin Nesâyimü’l-mehabbe adlı eseri Nefeḥât’ın, 170 kadar Türk ve Hint sûfîsinin biyografisinin eklenmesiyle hazırlanmış Çağatayca tercümesidir. Nefeḥât, Lâmiî Çelebi tarafından Fütûhu’l-mücâhidîn li-tervîhi kulûbi’l-müşâhidîn adıyla ve bazı ilâvelerle Anadolu Türkçesi’ne çevrilmiştir. 927 (1521) tarihli bu çeviri Anadolu sahasında yazılmış ilk müstakil biyografi kitabıdır.

Şuarâ tezkireleri genellikle şairlerin mahlaslarına veya adlarına göre alfabetik düzenlenmiştir. Şairleri devirlere ve tabakalara göre ayırarak ele alan, her tabakaya giren sanatkârların kendi içinde yine alfabetik olarak sıralandığı tezkireler de kaleme alınmıştır. Âşık Çelebi’nin Meşâirü’ş-şuarâ’sı gibi ebced tertibinde düzenlenmiş az sayıda örnekler de vardır. Sehî Bey’in Heşt Bihişt’i gibi bazılarının özel adı olmakla birlikte şuarâ tezkireleri çoğunlukla müellifinin ismine nisbetle anılır. Tezkireler genelde mukaddime (dîbâce), şairler hakkındaki bilgilere yer veren esas metin ve hâtimeden meydana gelir. Mukaddimelerde eserin sunulduğu kişi veya kişiler hakkında mensur-manzum bir methiye, tezkire müellifinin şiir sanatı, devrin sanat anlayış ve özellikleri hakkındaki düşünceleri ve başta sebeb-i te’lîfi olmak üzere eserin yazımıyla ilgili bilgiler yer alır. Hâtimede ise eserin tamamlanma tarihi, yazımında çekilen sıkıntılar, ortaya konan çalışmanın özellikleri, devrin padişahına veya müellifin hâmisine dualar, mevcut kusurlar için af talepleri bulunur. Sâlim Tezkiresi gibi bazı örneklerde eserin başında devrin ulemâ ve şuarâsı tarafından yazılan takrizler yer almıştır. Tezkirenin esasını oluşturan biyografiler bölümünde mümkün olduğu ölçüde söz konusu edilen şairin ailesi, hayatı ve yetişmesi, hocaları, yakın arkadaşları ve meslektaşları, diğer eserleri, bazan ilmî-edebî hüviyetine dair bilgiler, hakkındaki rivayetler, devrinde çok beğenilmiş nükteleri, fikirleri ve sanatı üzerine eleştiriler ve şiirlerinden örnekler yer alır. Ancak bütün tezkirelerde bunların hepsine rastlanmadığını belirtmek gerekir. Bunda müellifin ulaşabildiği bilgiler yanında onunla çağdaş veya arkadaş olması, sosyal kişiliği ve çevresi de etkili olmaktadır.

Tezkirelerde, biyografik mâlûmat yanında Türkçe’nin Anadolu’da edebî bir dil olarak gelişim süreciyle ilgili dolaylı bilgiler yanında, devrin şiir dili ve şiir anlayışına dair önemli açıklamalar da yer alır. Ayrıca tezkire müelliflerinin bazı şiirleri değerlendirirken yaptıkları açıklamalarda divan şiiri dünyasını kavramaya yardımcı bilgiler bulunabilir. Özellikle mahallî tabirler, kelimeler ve bunların mânalarıyla ilgili açıklamalar tezkirelerin değerini arttıran hususlardır. Meselâ kendisi de Kastamonulu olan Latîfî, tezkiresinde Necâtî’den bahsederken onun Kastamonu’ya has bazı kelimeleri şiire kattığını belirtip bunların dayandığı âdetlere dair bilgi vermekte, bunlar bilinmeden şiirlerinin anlaşılamayacağını söylemektedir. Dikkat çekici bir diğer husus da tezkire müelliflerinin şiir dilinde mesel kullanımı üzerinde durmalarıdır. Nitekim Türk şiir dilinin Fars etkisinden kurtulmasında ve halkın şiire büyük ilgi göstermesinde Necâtî’nin şiirlerinde atasözleri kullanmasının etkisinin bulunduğu Latîfî tezkiresinden öğrenilmektedir. Ayrıca “Sâfî” mahlasıyla şiir yazan Cezerî Kasım Paşa’dan bahsedilirken onun Anadolu’da şiirde ilk mesel kullanan kişi olduğu ve bu tarzın Necâtî Bey’de kemaline erdiğinin belirtilmesi de bu türden bir bilgidir.

Şuarâ tezkirelerinde ve tezkire türü diğer eserlerde kullanılan dil ve üslûp Farsça örneklerde görüldüğü gibi genellikle sadelikten uzak olup sanatkâranedir. Bunların dili ve üslûbu Osmanlı Türkçesi’nde inşâ dili olarak adlandırılan secili ve sanatkârane nesir özellikleri göstermektedir. Meselâ Sâkıb Dede’nin Sefîne-i Nefîse-i Mevleviyân’ı, Esrar Dede’nin Tezkire-i Şuarâ-yı Mevleviyye’si Türk nesrinin en ağır metinleri arasına girecek kadar secili ve tahkiyeye dayalı bir inşâ üslûbunda yazılmıştır. Bu bakımdan klasik Osmanlı nesrinde sanat gücünü göstermek isteyen müelliflerin tercih ettiği estetik unsurlardan seci, aliterasyon, iştikak, tezat, tenâsüp gibi sanatlara dair örnekler şuarâ tezkirelerinde geniş yer bulmuştur.

Anadolu’da tezkire kaleme alma geleneği başlamadan önce şairlerin biyografileriyle ilgili bilgilere Âlî Mustafa Efendi’nin Künhü’l-ahbâr’ı gibi genel tarih kitaplarında kısaca yer verilmekteydi. Bu eserdeki şairlere dair bilgilerin Mustafa İsen tarafından Künhü’l-ahbâr’ın Tezkire Kısmı (Ankara 1994) adıyla kitaplaştırılması da tarih kitaplarındaki bu tür mâlûmatın tezkirelerle irtibatını göstermektedir. Ali Şîr Nevâî’nin (ö. 906/1501) Mecâlisü’n-nefâis’i Türk edebiyatında bilinen ilk şuarâ tezkiresi olup Osmanlı tezkirelerine modellik etmiştir. Biyografisine yer verilen şairlerin büyük kısmı şiirlerini Farsça kaleme aldığı için her iki edebiyat bakımından önemli bir kaynak olan Mecâlisü’n-nefâis “meclis” adıyla sekiz bölüme ayrılmış, her bölümde şairler çeşitli gruplara ayrılarak ele alınmıştır. Fahrî-i Herâtî, Sâm Mirza ve Sâdıkī-i Kitâbdâr tarafından zeyil yazılan eserin çeşitli neşirleri yapılmıştır (Taşkent 1908; nşr. Suyima Ganiyeva, Taşkent 1961; nşr. Hüseyin Ayan v.dğr., Erzurum 1995; nşr. ve trc. Kemal Eraslan – Naci Tokmak, Ankara 2001) (bk. MECÂLİSÜ’n-NEFÂİS). Esere Sâdıkī-i Kitâbdâr’ın Mecmau’l-havâs adıyla yazdığı zeyilde daha çok hükümdar ve devlet adamlarından şiir söyleyenler anlatılmış, sekiz bölümden ikisi Türk ve İran şairlerine ayrılmıştır.

Anadolu sahasında kaleme alınan ve hemen tamamı müellif yahut eser adıyla ansiklopedide madde başı olarak yer bulduğundan aşağıda haklarında kısa bilgi verilecek başlıca şuarâ tezkireleri şunlardır: 1. Heşt Bihişt (Sehî Tezkiresi). 945 (1538) yılında yazılan eser Osmanlı sahasındaki ilk şuarâ tezkiresidir. Bir mukaddime ve “bihişt” (cennet) adını taşıyan sekiz bölümle bir hâtimeden meydana gelir. Eserin ilk bölümü Kanûnî Sultan Süleyman’a ayrılmıştır. İkinci bölümde Kanûnî’ye kadar şiir yazmış divan sahibi padişahlarla şehzadeler anlatılmakta, diğer bölümlerde devlet adamlarından şiir yazanlar, ulemâ sınıfından şairler ve tezkirenin yazılışı sırasında hayatta bulunmayan sanatkârlar tanıtılmaktadır. Tezkirenin en geniş bölümü olan altıncı tabaka müellifin bazıları ile bizzat görüştüğü şairlere dairdir. “Zikrü’n-nisâ” başlığı altında Zeyneb Hatun ile Mihrî Hatun’un tanıtıldığı bölümü Sehî’nin kabiliyetli bulduğu genç şairlerin anlatıldığı son tabaka izlemektedir. Önce Mehmed Şükrü tarafından yayımlanan eseri (İstanbul 1325) Necati Lugal ve Osman Reşer Almanca’ya tercüme etmiş (İstanbul 1942), tenkitli neşrini Günay Kut gerçekleştirmiştir (Harvard 1978). 2. Tezkiretü’ş-şuarâ (Latîfî Tezkiresi). Bir mukaddime, üç fasıl ve bir hâtimeden oluşmaktadır. Tertip bakımından daha sonra yazılan tezkirelerin çoğunda görülen bir geleneğin kaynağı olmuştur. Eser iki ana bölüme ayrılmış, birinci bölümde Türk ve İranlı şairlerle şair padişah ve şehzadelere yer verilmiş, ikincisinde eserin yazıldığı tarihe kadar ölmüş bulunan şairlerle düzenlendiği sırada hayatta olanlar anlatılmıştır. Tezkireyi ilk defa İkdamcı Ahmed Cevdet yayımlamış (İstanbul 1314), Osman Reşer Almanca’ya çevirmiş (Tübingen 1950), ilmî neşrini Rıdvan Canım gerçekleştirmiştir (Tezkiretü’ş-şuarâ ve tabsıratü’n-nuzemâ, Ankara 2000). 3. Gülşen-i Şuarâ (Ahdî Tezkiresi). Ahdî, adının ebcedle karşılığı olan 971 yılında (1564) yazmaya başladığı eserini Şehzade Selim’e ithaf etmiş ve Kütahya’da kendisine sunmuştur. Yalnız çağdaşı olan şairleri ele alması bakımından diğer tezkirelerden ayrılan eserin ilk tertibinden sonra değişik zamanlarda yapılan ilâvelerle şair sayısı değişiklik gösteren birbirinden farklı nüshaları ortaya çıkmıştır. Ahdî önce üç bölümden oluşan kitabını yeni isimler ekleyerek dört bölüme çıkarmış ve mevcut bilgileri geliştirmiştir (nşr. Süleyman Solmaz, Ahdî ve Gülşen-i Şuarâsı, Ankara 2005). Esere değer kazandıran en önemli taraf, başka hiçbir kaynağa geçmemiş, büyük çoğunluğu Osmanlı ülkesinin doğusunda yaşamış şairleri tesbit etmiş olmasıdır. 4. Meşâirü’ş-şuarâ (Âşık Çelebi Tezkiresi). Âşık Çelebi’nin 976’da (1568) tamamladığı eserde diğer tezkirelerden farklı olarak dönemin sosyal hayatı da anlatılmaktadır. Kitabının baş tarafına uzunca bir mukaddime koyan Âşık Çelebi önce şiir ve şairden bahsetmiş, ardından Osman Gazi’den II. Selim’e kadar Osmanlı padişahlarına yer vermiş, bunların zamanında yaşayan şairler üzerinde durmuştur. Eserinin Latîfî’nin tezkiresinden farklı olması için ebced tertibini tercih eden müellif, devrin tanınmış şahsiyetlerine yakınlığı ve babasının arkadaşlarıyla münasebeti dolayısıyla birçok hususta önemli bilgilere yer vermektedir. Bunun yanında konaklar, bahçeler, hamamlar, buralarda kurulan şiir meclisleri, sahaf dükkânları, bazı tekkeler şairlerin bir araya geldiği yerler olarak tasvir edilmiştir. Âşık Çelebi hayatını Rumeli’de geçirdiğinden tezkirede yer alan şairlerin büyük çoğunluğunu bu bölgeden yetişenler oluşturmaktadır. Eserin 424 şairin yer aldığı British Library nüshası (Or., nr. 6434) Âşık Çelebi’nin hayatına dair bir önsöz ve indeksle birlikte G. M. Meredith Owens tarafından yayımlanmıştır (Meşāirü’ş-şuarā or Teẕkere of ʿĀşık Çelebi, London 1971). Bu neşirde eserin yirmi yedi nüshası tesbit edilmiş, Filiz Kılıç doktora tezinde (Meşâirü’ş-şuarâ: İnceleme-Tenkitli Metin, I-III, İstanbul 2010) eserin otuz nüshasını belirlemiştir. 5. Tezkiretü’ş-şuarâ (Kınalızâde Hasan Çelebi Tezkiresi). 994 (1586) yılında yazılan eser yer verdiği şair sayısının çokluğu bakımından tezkireler arasında ikinci sırada gelmektedir. Müellifin, hocası Sâdeddin Efendi’ye ithaf ettiği eser üç bölümden meydana gelmekte, birinci bölümde şair padişahlara, ikinci bölümde şehzadelere, üçüncü bölümde diğer şairlere alfabetik sırayla yer verilmektedir. İnşa üslûbunu kullanan Hasan Çelebi dilinin sadeliğinden dolayı Latîfî’yi eleştirmekte, şairleri anlatırken onların sanat seviyelerine uygun bir üslûp ortaya koyarak nesirdeki kudretini göstermektedir. Ayrıca kendi zamanında yaşayan şairler hakkında başka yerlerde bulunamayacak bilgiler vermektedir. İbrahim Kutluk tarafından tenkitli neşri yapılan (I-II, Ankara 1978-1981) eser üzerinde Aysun Sungurhan Eyduran bir doktora çalışması hazırlamıştır (Kınalızâde Hasan Çelebi, Tezkiretü’ş-şuarâ: İnceleme-Tenkitli Metin, I-II, Ankara 2009). 6. Beyânî Tezkiresi. Mustafa Beyânî’nin 1000 (1592) yılında tamamladığı eser Kınalızâde Tezkiresi’nin kısaltılmış şeklidir. Beyânî, daha sonra şöhret bulduğu için Kınalızâde’de yer almayan bazı şairleri esere eklemiştir. Aysun Sungurhan Eyduran’ın yüksek lisans çalışmasına konu olan eseri (Beyânî Tezkiresi: İnceleme-Tenkitli Metin, Ankara 1994) İbrahim Kutluk yayımlamıştır (Tezkiretü’ş-şuarâ, Ankara 1997). 7. Riyâzü’ş-şuarâ (Riyâzî Tezkiresi). Mehmed Riyâzî’nin I. Ahmed’e ithaf ettiği eserde başlangıçtan tezkirenin yazıldığı 1018 (1610) yılına kadar 424 şaire yer verilmektedir. Şair padişahlar kronolojik sırayla, diğer şairler alfabetik olarak kaydedilmiştir. Riyâzü’ş-şuarâ, şiir anlayışı ve şairler hakkında dîbâcesinde mevcut değerlendirmeler yanında şairlerin ölümüyle ilgili bilgiler ve düşürülen tarihlerin aktarılmasıyla öne çıkmaktadır. Eser üzerinde Namık Açıkgöz yüksek lisans çalışması yapmıştır (1982, AÜ DTCF). 8. Zübdetü’l-eş‘âr (Fâizî Tezkiresi). Kafzâde Fâizî’nin 514 şair hakkında kısa notlar ve çok sayıda şiir örnekleri içeren antoloji niteliğindeki eseridir. Bilinen üç nüshası içinde en eskisi ve en çok şaire yer veren yazması Süleymaniye Kütüphanesi’ndedir (Şehid Ali Paşa, nr. 1877). 9. Tezkire-i Yümnî (Yümnî Tezkiresi). Müellifi Mehmed Sâlih Yümnî’nin ölümü üzerine (ö. 1073/1662) yarım kalan eser yalnız yirmi dokuz şairi içerir (nşr. Sadık Erdem, Türk Dünyası Araştırmaları, sy. 55 [İstanbul 1988], s. 85-112). 10. Tezkire-i Rızâ (Rızâ Tezkiresi). Seyyid Mehmed Rızâ’nın 1050 (1641) yılında tamamlayıp Sultan İbrâhim’e sunduğu eser Kınalızâde Hasan Çelebi Tezkiresi’nin zeylidir. İkdamcı Ahmed Cevdet’in bastırdığı (İstanbul 1316) eser üzerinde Gencay Zavotçu bir yüksek lisans tezi hazırlamış (1993, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü), M. Sadık Erdağı ise eski baskısının tıpkıbasımını gerçekleştirmiştir (Ankara 2002). 11. Zeyl-i Zübdetü’l-eş‘âr (Âsım Tezkiresi). Seyrekzâde Mehmed Âsım tarafından Kafzâde Fâizî’nin Zübdetü’l-eş‘âr’ına zeyil olarak hazırlamış olup tezkireden ziyade bir antoloji niteliğindedir. Eserde 1620-1675 yılları arasında yetişen 124 şair hakkında kısa bilgi verilmiş, tanınmış olanlarından bol örnek aktarılmıştır. 12. Teşrîfâtü’ş-şuarâ (Güftî Tezkiresi). Güftî Ali’nin (ö. 1088/1677) ilmiye mensubu çağdaşı şairleri manzum olarak tanıttığı eser üzerinde Kâşif Yılmaz’ın hazırladığı doktora tezi yayımlanmıştır (Güftî ve Teşrîfâtü’ş-Şuarâsı, Ankara 2001). 13. Tezkire-i Mücîb (Mücîb Tezkiresi). Mustafa Mücîb 1122’de (1710) yazdığı eserde IV. Murad ile 100 civarında şairi anlatmıştır. Eserle ilgili Kudret Altun’un hazırladığı yüksek lisans tezi basılmıştır (Tezkire-i Mücîb, Ankara 1998). 14. Nuhbetü’l-âsâr min fevâidi’l-eş‘âr (Safâyî Tezkiresi). Safâyî Mustafa Efendi’nin Damad İbrâhim Paşa’ya sunduğu eser Rızâ Tezkiresi’nin zeylidir. Eserde 1050-1132 (1641-1720) yılları arasında yaşayan şairlere yer verilmiştir. Devrin ileri gelen âlimlerinden on sekiz kişinin takriziyle başlayan tezkirede 486 şairin alfabetik sıraya göre biyografisi ve şiirlerinden örnekler bulunmaktadır. Nuran Altuner eserin edisyon kritiğini yaptığı bir doktora tezi hazırlamış (1989, İÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü), Pervin Çapan’ın edisyon kritik yapmadan hazırladığı yüksek lisans tezi basılmıştır (Ankara 2005). 15. Tezkire-i Sâlim (Sâlim Tezkiresi). Sâlim Mehmed Emin Efendi’nin Şeyhî’nin Vekāyiu’l-fuzalâ’sı ile Safâyî Tezkiresi’nden faydalanarak hazırladığı eserde 1099-1134 (1688-1722) yılları arasında yaşamış 423 şair yer almaktadır (İstanbul 1315; nşr. Adnan İnce, Tezkiretü’ş-şuarâ, Ankara 2005). 16. Nuhbetü’l-âsâr li-zeyli Zübdeti’l-eş‘âr (Belîğ Tezkiresi). İsmâil Belîğ’in Kafzâde Fâizî’nin tezkiresine zeyil olarak yazdığı eserde 1030 (1621) yılından 1139 (1726) yılına kadar çoğu Bursa’da yetişen 414 şair hakkında kısa bilgiler ve şiirlerinden örnekler mevcuttur. Müellif hattı tek nüshası İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde bulunan tezkireyi (TY, nr. 1182) Abdulkerim Abdulkadiroğlu yayımlamıştır (Ankara 1985). Belîğ’in Baldırzâde Mehmed Efendi’nin Ravza-i Evliyâ’sını esas alarak hazırladığı Güldeste-i Riyâz-ı İrfân ve Vefeyât-ı Dânişverân-ı Nâdiredân adlı eseri de tezkire/tabakat niteliği taşımaktadır. Eser eski yazıyla basılmıştır (Bursa 1302). 17. Âdâb-ı Zurefâ (Râmiz Tezkiresi). Râmiz Hüseyin tarafından 1198’de (1784) Sâlim Tezkiresi’ne zeyil olarak hazırlanan eserde 1132-1198 (1720-1784) yılları arasında yetişmiş 376 şair hakkında ayrıntılı bilgi verilir. Tezkire üzerine Sadık Erdem’in yaptığı doktora çalışması neşredilmiştir (Râmiz ve Âdâb-ı Zurafâ’sı: İnceleme-Tenkidli Metin-İndeks-Sözlük, Ankara 1994). 18. Silâhdar Tezkiresi. Silâhdarzâde Mehmed Emin’in yazdığı eserde 1164-1204 (1751-1789) yılları arasında vefat etmiş şairlerin çoğunun sadece adları zikredilmekte ve şiirlerinden örnekler aktarılmaktadır (Millet Ktp., Ali Emîrî Efendi, Tarih, nr. 795; İÜ Ktp., TY, nr. 2557). 19. Nuhbetü’l-âsâr min fevâidi’l-eş‘âr (Saffet Tezkiresi). Kemiksizzâde Saffet Mustafa 1197’de (1783) kaleme aldığı eserde Safâyî tezkiresindeki şairlerin bir kısmını çıkararak ve aldıklarını kısaltarak, bazılarına “hâtıra” başlığı altında fıkralar ekleyerek 330 civarında şaire yer vermiştir. Oğlunun yazdığı tek nüshası İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde kayıtlıdır (TY, nr. 6189). 20. Tezkire-i Şuarâ-yı Mevleviyye (Esrar Dede Tezkiresi). Esrar Dede’nin (ö. 1211/1797) Şeyh Galib’in isteği üzerine kaleme aldığı eser 200’ü aşkın Mevlevî şairini ihtiva etmektedir. Ali Enver tarafından kısaltılarak Semâhâne-i Edeb adıyla yayımlanan (İstanbul 1309) tezkire üzerine İlhan Genç’in hazırladığı doktora tezi basılmıştır (Tezkire-i Şuarâ-yı Mevleviyye, Ankara 2000). 21. Tezkire-i Şuarâ (Şefkat Tezkiresi). Seyyid Abdülfettâh Bağdâdî (ö. 1242/1826), antoloji niteliğindeki tezkirelerin son halkasını teşkil eden bu eserinde I. Mahmud devrinden başlayarak 1229’a (1814) kadar gelen seksen dört yıllık zaman diliminde yaşayan 125 şairi ele almıştır. Murat Önder eser üzerinde Şefkat ve Tezkire-i Şuarası adıyla bir yüksek lisans çalışması hazırlamıştır (2006, Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü). 22. Mecmûatü’t-terâcim (Tevfik Tezkiresi). Tevfik Efendi’nin 1242’de (1826) yazdığı eser 1000 (1592) yılından sonra ölen 542 şairi ihtiva eder. Bazı meşhur Arap ve İran şairlerine de yer verilen tezkirenin tek nüshası İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’ndedir (TY, nr. 192). 23. Bağçe-i Safâ-endûz (Esad Efendi Tezkiresi). Vak‘anüvis Sahaflar Şeyhîzâde Esad Efendi’nin Sâlim Tezkiresi’ne zeyil olarak yazdığı eserde onun bıraktığı yerden itibaren 1135-1251 (1723-1835) yılları arasında yaşayan 205 şairin kısa biyografileri kaydedilmektedir. Eserin girişinde bir şuarâ tezkiresinde bulunması gereken özelliklerle önemli tezkire yazarlarından bahsedilir. Süleymaniye Kütüphanesi’nde müellif hattı nüshasındaki (Esad Efendi, Yazma Bağışlar, nr. 185) bazı kayıtlardan eserin müsvedde halinde kaldığı anlaşılmaktadır (nşr. Rıza Oğraş, Esad Mehmed Efendi ve Bağçe-i Safâ-endûz’u, Burdur 2001). 24. Tezkire-i Şuarâ (Ârif Hikmet Tezkiresi). Şeyhülislâm Ârif Hikmet Bey eserde 1000-1252 (1592-1836) yılları arasında yetişen 203 şairin hayatını anlatmakta ve şiirlerinden örnekler vermektedir. Ali Emîrî Efendi’nin hattıyla elde mevcut tek nüshasında (Millet Ktp., Ali Emîrî Efendi, Tarih, nr. 789) bazı şairlerden bir iki satırla söz edilmesi, şiirlerinden örnek verilmeyip yerlerinin boş bırakılması eserin tamamlanamadığını düşündürmektedir. Ârif Hikmet Bey’in Buhara, Besni, Dağıstan, Dehlev, Hârizm, Kâbil, Kerkük, Senandec gibi yerlerde yaşamış 132 şairi de eserine alması tezkireyi önemli kılmaktadır. 25. Hâtimetü’l-eş‘âr (Fatîn Tezkiresi). Fatîn Efendi’nin 1853’te tamamladığı eserde Sâlim Tezkiresi sonrasından 1269 (1853) yılına kadar yetişmiş 672 şaire yer verilmiştir (İstanbul 1271). XVIII. yüzyıl sonrası Türk edebiyatı tarihi için başlıca kaynak hizmeti gören Hâtimetü’l-eş‘âr şuarâ tezkirelerinin şair sayısı bakımından en zengin olanıdır. Mehmed Süreyyâ’nın Sicill-i Osmânî’sinin başlıca kaynağını teşkil eden eserden İbnülemin Mahmud Kemal Son Asır Türk Şairleri’nde faydalanmıştır. Hâtimetü’l-eş‘âr’ın bir özelliği de yenileşme dönemi eğitim tarihine dair malzeme ihtiva etmesidir. Bu eserle klasik tezkireler devri kapanmış sayılır.

Ancak konu üzerinde sürdürülecek çalışmalar yeni eserlerle karşılaşmaya, tezkire literatürünü zenginleştirmeye müsait görünmektedir. Nitekim Mes‘ad Süveylim Ali eş-Şâmân, Medine Ârif Hikmet Kütüphanesi’ndeki yazmalar arasında Şehrebanlı Hatîbî tarafından kaleme alınmış XVIII. yüzyılın ikinci yarısı ile XIX. yüzyılın başlarında Bağdat ve civarında yaşamış yetmiş beş Türk şairinden bahseden Tezkire-i Şuarâ-yı Bağdâd adlı eseri tesbit etmiştir. Çoğu şair hakkında tek kaynak olan tezkire Mehmet Akkuş tarafından neşredilmiştir (İstanbul 2008).

Daha sonra da şairlerle ilgili olarak tezkire türünde veya buna benzer antoloji-toplu biyografi özelliklerine sahip bazı eserler kaleme alınmıştır. Bunların başlıcaları arasında Muallim Nâci’nin Osmanlı Şairleri (İstanbul 1307) ile Esâmî’sini (İstanbul 1308) zikretmek gerekir. Cemal Kurnaz tarafından yeni yazıya aktarılan ilk eserde (Ankara 1986) alfabetik sıraya veya kronolojiye uyulmaksızın yirmi altı şair genişçe ele alınmış, ikincisinde ise zeyliyle birlikte 700’den fazla isimden bahsedilmiştir. Hacıbeyzâde Ahmed Muhtar ise tezkirelerden derlediği bilgilerle Şair Hanımlarımız (İstanbul 1311) adlı eserinde yirmi beş kadın şair hakkında bilgi vermiştir (nşr. Adem Ceyhan, bk. bibl.). Bu grupta değerlendirilebilecek diğer belli başlı eserler şunlardır: Kāfile-i Şuarâ. Çaylak Tevfik (ö. 1311/1893) tarafından yazılmış olup “Derviş” maddesine kadar gelen eser, eski ve yeni 287 Türk şairinin biyografisini ve eserlerinden örnekleri içermektedir; otuz dokuz çağdaş şair hakkındaki bilgiler bizzat kendilerinden alındığı için önem taşır (İstanbul 1290-1293). Mecma-ı Şuarâ ve Tezkire-i Üdebâ. Mehmed Sirâceddin’in hazırladığı eser basılmış (İstanbul 1325), ayrıca Mehmet Arslan tarafından yeni harflere aktarılmıştır (Mecma-ı Şuarâ ve Tezkire-i Üdebâ, Sivas 1994). Tezkire-i Şuarâ-yı Âmid. Ali Emîrî Efendi’nin Diyarbakır’da yetişen 217 şairin biyografisini içeren eserinin sadece yetmiş üç şairi kapsayan I. cildi yayımlanmıştır (İstanbul 1327). Müellifin İşkodra Şâirleri de neşredilmiş (haz. Hakan T. Karateke, İstanbul 1995), Yanya Şâirleri, Osmanlı Şâirleri gibi kitapları ise basılmamıştır. Son Asır Türk Şairleri. İbnülemin Mahmud Kemal tarafından Fatîn tezkiresine zeyil şeklinde yazılmakla beraber 1800’lü yılların daha öncesinden 1941 yılına kadar gelen eser Fatîn Efendi’nin yaşadıkları halde kendilerinden haberdar olmadığı, haklarında bilgi edinemediği için tezkiresine almadığı şairlerle biyografileri yetersiz kalmış şairleri de içine almaktadır. Bu hacimli eserde 566 şairin hal tercümesine yer verilmektedir. İbnülemin yaptığı araştırmalarla eserini sağlam bir zemin üzerine kurmuş, kolayca elde edilemeyecek bilgiler vermesi onu vazgeçilmez bir kaynak haline getirmiştir. Son Asır Türk Şairleri 1930 yılından itibaren basılmış, ardından tıpkıbasımı yapılmış (I-IV, İstanbul 1980), son olarak Kayahan Özgül tarafından gözden geçirilip yeniden yayımlanmıştır (Ankara 2000). Türk Şairleri. Sadettin Nüzhet Ergun’un şuarâ tezkirelerini ve belli başlı kaynakları tarayarak hazırladığı eser yazarın ölümü üzerine (1946) yarım kalmış olup 1074 şair ve eserlerinden örnekler içermektedir (I-III, İstanbul 1936). Bektaşî Şairleri (İstanbul 1930). Yine Sadettin Nüzhet Ergun tarafından hazırlanmış olup eserde alfabetik sırayla şairlerin kısa hal tercümelerine ve şiirlerinden örneklere yer verilmektedir. Eklerle birlikte 180 ismin bulunduğu kitap, müellif tarafından 1944’te genişletilip üç cilt halinde (I ve II. ciltler bir arada) tekrar yayımlanmıştır. Tuhfe-i Nâilî. Mehmet Nâil Tuman (ö. 1958) şuarâ tezkireleri başta olmak üzere birçok kaynaktan yararlanarak hazırladığı esere Cumhuriyet dönemi şairlerini de eklemiştir. Eser, Türk edebiyatındaki tezkirecilik geleneğinin XX. yüzyıldaki son ve önemli örneği olup tek nüshası İstanbul Üniversitesi Şarkiyat Araştırmaları Merkezi Kütüphanesi’nde kayıtlıdır (nr. 3002/4091). Tuhfe-i Nâilî, Cemal Kurnaz ve Mustafa Tatcı tarafından neşredilmiştir (Divan Şairlerinin Muhtasar Biyografileri, Ankara 2001). Araştırmacılara kolaylık sağlamak üzere yirmi sekiz tezkiredeki isimlerin bir araya getirilmesiyle oluşturulmuş Tezkirelere Göre Divan Edebiyatı İsimler Sözlüğü (haz. Haluk İpekten, Mustafa İsen, Recep Toparlı, Naci Okçu, Turgut Karabey, Ankara 1968) adlı eseri de zikretmek gerekir.


BİBLİYOGRAFYA

, I, 338 vd.

, I, 271 vd.

J. Steward-Robinson, Ottoman Tezkere-i Şu’arâ Literature; its Development and its Value as Literary Criticism (doktora tezi, 1959), The University of Edinburgh.

a.mlf., “The Tezkere Genre in Islam”, , XXIII (1964), s. 57-65.

a.mlf., “The Ottoman Biographies of Poets”, a.e., XXIV/1-2 (1965), s. 57-74.

, I, 249-396.

Harun Tolasa, Sehî, Latîfî, Âşık Çelebi Tezkirelerine Göre 16. Yüzyılda Edebiyat Araştırma ve Eleştirisi, İzmir 1983.

Halûk İpekten, Türk Edebiyatının Kaynaklarından Türkçe Şu’ara Tezkireleri, Erzurum 1988.

a.mlf. v.dğr., Tezkirelere Göre Divan Edebiyatı İsimler Sözlüğü, Ankara 1988, s. 14.

a.mlf. v.dğr., Şair Tezkireleri, İstanbul 2002.

Pervin Çapan, 18. Yüzyıl Tezkirelerinde Edebiyat Araştırma ve Tenkidi (doktora tezi, 1993), Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

Mustafa İsen, Ötelerden Bir Ses: Divan Edebiyatı ve Balkanlarda Türk Edebiyatı Üzerine Makaleler, Ankara 1997, s. 1-75, 209-229.

Filiz Kılıç, XVII. Yüzyıl Tezkirelerinde Şair ve Eser Üzerine Değerlendirmeler, Ankara 1998.

a.mlf., “Edebiyat Tarihimizin Vazgeçilmez Kaynakları: Şair Tezkireleri”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, V/10, İstanbul 2007, s. 543-564.

M. Fatih Köksal, “Türkçe Şuara Tezkireleri Üzerine Yapılan Çalışmalar Bibliyografyası”, Klâsik Türk Şiiri Araştırmaları, Ankara 2005, s. 243-261.

W. G. Andrews, “Devletten İmparatorluğa: İlk Klasik Dönem (1543-1600), Osmanlı Şair Biyografileri (Tezkireler) ve Osmanlı Edebiyat Eleştirisi” (trc. Yurdanur Salman), Türk Edebiyatı Tarihi (ed. Talât Sait Halman v.dğr.), Ankara 2006, II, 117-120.

Mustafa Durmuş, Osmanlı Sahası Türkçe Şair Tezkirelerinin Üslup Özellikleri (doktora tezi, 2007), Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

a.mlf., “Osmanlı Sahası Türkçe Şair Tezkirelerinin Söz Varlığı Üzerine”, Bilig, sy. 54 (2010), s. 93-114.

Namık Açıkgöz, “Tezkirelere Göre 16. Asrın Sonuna Kadar Türk Edebi Kültür Hayatı”, Türkiye Günlüğü, sy. 11, Ankara 1990, s. 114-123.

a.mlf., “Tezkirelerde Yapı ve Yapı Terminolojisi”, İlmî Araştırmalar, sy. 9, İstanbul 2000, s. 7-22.

Ahmet Kartal, “Ali Şîr Nevâînin Mecâlisun-Nefâis İsimli Tezkiresi ve XVI. Asırda Yapılan Farsça İki Tercümesi”, Bilig, sy. 13, Ankara 2000, s. 21-65.

Adem Ceyhan, “Ahmed Muhtar Bey’in Şair Hanımlarımız İsimli Eseri”, Türkiyat Araştırmaları, sy. 8, Konya 2000, s. 299-350.

Azmi Bilgin, “Mehmed Tevfik Efendi’nin Mecmûatü’t-terâcim’inin Edebiyat Tarihimizdeki Önemi”, İlmî Araştırmalar, sy. 17 (2004), s. 83-88.

İsrafil Babacan, “16. Asırda Osmanlı Sahası Şâirleri Hakkında Yazılmış Tezkire-i Mecâlis-i Şu’arâ-yı Rûm Adlı Tanınmayan Bir Tezkire”, a.e., sy. 40 (2007), s. 1-16.

Abdülkadir Karahan, “Tezkire”, , XII/1, s. 226-230.

Maddenin bu bölümü TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2012 yılında İstanbul’da basılan 41. cildinde, 69-73 numaralı sayfalarda yer almıştır.