TİLİMSÂNÎ, Afîfüddin

Ebü’r-Rebî‘ Afîfüddîn Süleymân b. Şemsiddîn Alî b. Abdillâh el-Kûmî et-Tilimsânî (ö. 690/1291)

Ekberiyye mektebine mensup sûfî müellif.

Müellif:

610’da (1213) Cezayir’in Tilimsân şehrinde doğdu. Aslen Berberî olup Tilimsân’ın batı kesiminde yerleşmiş bulunan Kûme kabilesinin Benî Âbid kolundandır. Bazı kaynaklarda yer alan, Kûmî nisbesinin Kûfî şeklinde okunup Kûfe doğumlu olduğuna, 613 (1216) veya 616’da (1219) dünyaya geldiğine, babasının Kûfe’den Tilimsân şehrine göç ettiğine dair bilgiler doğru değildir (Ömer Mûsâ Bâşâ, s. 200-201). Tilimsân’da bir süre tasavvufî çevrelere devam ettikten sonra mürşid aramak için ülkesinden ayrıldı. Anadolu’ya gittiğinde Konya’da Sadreddin Konevî’nin ders halkasına dahil oldu. Konya’da kırk defa halvete girdi (Safedî, XV, 408); ancak Zehebî bu rivayeti abartılı bulmaktadır (Târîḫu’l-İslâm, s. 407). Konevî’nin 643 (1245-1246) yılında Şam’dan ikinci defa Mısır’a gittiği seyahate katıldı. Kahire’de Şeyhüşşüyûh Şemseddin el-Eykî’nin sahibi olduğu Saîdü’s-süadâ (Salâhiyye) Hankahı’nda Eykî’nin de hocası olan Sadreddin Konevî ile birlikte kaldı (Kütübî, II, 73). Konevî’nin diğer talebesi Saîdüddin el-Fergānî ile beraber hocalarının İbnü’l-Fârız’ın el-Ḳaṣîdetü’t-tâʾiyye’sini Farsça olarak şerhettiği derslerini takip etti. Muhammed Abdürraûf el-Münâvî, Tilimsânî’nin Kahire’de Konevî ile birlikte anne tarafından dedesi olan İbn Seb‘în ile tanıştığını rivayet eder. İbn Seb‘în, kendisine yöneltilen bir soru üzerine Konevî’nin tevhid ilminde muhakkik sûfîlerden sayıldığını, Afîf et-Tilimsânî denilen gencin ise bu hususta Konevî’den daha mahir olduğunu söylemiştir (İbnü’l-İmâd, V, 412; M. Abdürraûf el-Münâvî, II, 89).

Tilimsânî, Kahire’den ailesiyle birlikte ayrıldıktan sonra 665-670 (1267-1271) yılları arasında Şam’a gidip Kāsiyûn dağı eteklerindeki Sâlihiye’de ikamet etmeye başladı. Kaldığı mahalle günümüzde Afîf diye anılmaktadır. Memlük Sultanı Kalavun zamanında hazine vergilerinin toplanmasından sorumlu bir göreve tayin edildi. Bir yandan da tasavvufî faaliyetlerine devam etti. Ömrünün sonuna kadar hazinedarlık görevinde bulunan Tilimsânî 5 Receb 690’da (4 Temmuz 1291) Dımaşk’ta vefat etti ve Sûfiye Kabristanı’na defnedildi. Öldüğü gün kendisini ziyarete gelip halini soran Şeyh Burhâneddin el-Kütübî’ye, “İyiyim; Allah’ı bilen kimse O’ndan nasıl korkar? Ben de Allah’ı bildiğimden beri O’ndan korkmadım. Allah’a kavuştuğumdan dolayı mutluyum” şeklinde karşılık verdiği belirtilmektedir (İbnü’l-İmâd, V, 412). Kendisi gibi şair olan, Şâbbüzzarîf lakabıyla meşhur Şemseddin Muhammed adlı tek oğlunun Saîdü’s-suadâ Hankahı’nda ikamet ettiği sırada 661’de (1263) doğduğu, 688’de (1289) babasıyla birlikte gittiği Dımaşk’ta vefat edip Sûfiye Kabristanı’na defnedildiği rivayet edilmektedir (Ömer Ferruh, III, 656; Şâbbüzzarîf et-Tilimsânî, neşredenin girişi, s. 6). Kısa bir süre önce de kardeşini kaybeden ve arkasından tek oğlunun ölümüyle sarsılan Afîfüddin her ikisi için acı dolu bir mersiye yazmıştır (Dîvân, s. 17). Şâbbüzzarîf’in şiirlerinin babasının şiirlerinden daha güzel olduğu söylenmektedir.

Afîfüddin et-Tilimsânî, Muhyiddin İbnü’l-Arabî ve Konevî gibi bir olan varlığın Hak’tan, var olduğu zannedilen bütün varlıkların ise Hakk’ın mutlak varlığının görünümlerinden ibaret bulunduğunu savunan vahdet-i vücûd anlayışına bağlı muhakkik bir sûfîdir. Bu anlayışı özellikle şiirlerinde doğrudan ifade etmiş ve Hak ile âlem arasında her türden ayırıma işaretten kaçınan sözlere sıkça başvurmuştur. Tilimsânî, sadece Hakk’ın vahdâniyyetinden konuşan kimsenin tahkik makamında bulunduğunu, bu kimsenin âlemde Hakk’ın varlığından, gücünden, kudretinden, iradesinden, ilminden başka bir şey müşahede etmediğini söyler.

Zehebî ve Takıyyüddin İbn Teymiyye, düşüncelerinin ittihâd ve hulûl içerdiği iddiasıyla Tilimsânî’yi zındıklıkla itham etmiştir. Bir rivayete göre kendisine, “Nusayrî misin?” diye sorulduğunda, “Nusayrî benden bir parçadır” diye cevap verdiği için dinden sapanlar zümresinden sayılmıştır (Zehebî, Târîḫu’l-İslâm, s. 406). Abdurrahman-ı Câmî bu cevabın cem‘ makamında verildiğini, “İyi kötü her şey dervişin cüzüdür” sözünün de işaret ettiği gibi bu makam sahibinin varlığın bütün parçalarını kendisinin kısımları ve tafsili olarak müşahede ettiğini, Tilimsânî’nin, “Her hakikatin tavrında benim bir yolum var / Her mertebede ve zevkte bir yol tutarım / Çevremdeki felekler benimle döner / Felekleri kuşatan daireler benimle hareket eder” beyitlerinin de bu makamda dile geldiğini belirtir. Çağdaşı olan İbn Teymiyye, Tilimsânî’yi İbnü’l-Arabî, İbn Seb‘în, İbnü’l-Fârız ve Abdullah el-Belyânî ile birlikte Cehmiyye fırkasından kabul eder. İbn Teymiyye’ye göre Tilimsânî ittihâd ve hulûlde aşırıya gitmiş, İbnü’l-Arabî gibi vücûd ile sübûtu, Sadreddin Konevî gibi mutlak ile muayyeni birbirinden ayırmamış, her açıdan mâsivâyı nefyetmiş, perdeli kimsenin âlemi göreceğini, perde kalktıktan sonra âlemin ortadan kalkacağını, dolayısıyla şeriatın yasaklarının düşeceğini savunmuştur. Tilimsânî’nin Nifferî’nin el-Mevâḳıf’ına yazdığı şerhteki “abdâniyyet” mevkıfına dair görüşleri, eserlerine dayanmadan bazı rivayetlerden hareketle onu itham eden İbn Teymiyye’ye bir tür cevap mahiyetindedir. Tilimsânî’ye göre Allah’a kulluk makamı (abdullah) sülûkte ulaşılacak son mertebedir. Bu mertebeye varan sâlik bütün sıfat mertebelerini aşar ve Hakk’ın zâtını müşahede eden zât evliyasından olur. Mâsivâ ile sıfatlanmayı aşan kimse varlıkta sadece Allah’ı görür (Şerḥu Mevâḳıfi’n-Nifferî, s. 466-467).

Tilimsânî, Kahire’den Şam’a gittiğinde sûfî zümreleri arasında büyük itibar görmüş, onunla birlikte Safed, Beytülmakdis, Aclûn ve Şam’ın diğer bölgelerinde vahdet-i vücûd anlayışı yaygınlık kazanmıştır. İbn Ebü’l-İsba‘ kendisinden dil ve edebiyat dersleri almıştır. Burada onun tasavvuf anlayışını benimseyen bir grup oluşmuş, önderliğini Mahmûd b. Tay el-Aclûnî’nin yaptığı bu grubun üyeleri Tilimsânî’nin divanını ezberlemeyi âdet edinmiştir. Safed’deki müntesiplerinde bazı sapkın davranışlar görülmüş, ancak bunlar daha sonra terkedilmiştir. Tilimsânî’nin görüşleri kendisinden çok sonra da sürdürülmüştür. Hâtim b. Ahmed el-Ehdel el-Yemenî (ö. 1013/1604) Kitâbât ʿalâ Dîvâni’l-ʿAfîf et-Tilimsânî adlı eseriyle onun takipçileri arasındadır (a.g.e., neşredenin girişi, s. 31). Ömer Mûsâ Bâşâ, el-ʿAfîf et-Tilimsânî: Şâʿirü’l-vaḥdeti’l-muṭlaḳa adıyla hakkında bir monografik çalışma yayımlamıştır (Dımaşk 1982). Tilimsânî’nin hıristiyan dünyasında bazı ruhbanlar üzerinde de etkisi olduğundan bahsedilmektedir.

Eserleri. 1. Şerḥu Menâzili’s-sâʾirîn (nşr. Abdülhafîz Mansûr, I-II, Tunus 1989). Hâce Abdullah-ı Herevî’nin tasavvuf makamlarına dair eserinin şerhidir. Bu eserin ilk şârihlerinden olan Tilimsânî kitapta âyetlerin yanı sıra elli kadar hadise yer vermiş, Bâyezîd-i Bistâmî, Cüneyd-i Bağdâdî, Şiblî, Gazzâlî, Kuşeyrî, Nifferî gibi sûfîlerin görüşlerinden faydalanmıştır. Şerhin talebelerine okuttuğu Menâzil dersleri sırasında meydana geldiği söylenebilir.

2. Şerḥu Mevâḳıfi’n-Nifferî (nşr. Cemâl el-Merzûkī, Kahire 2000; nşr. Âsım İbrâhim el-Keyyâlî, Beyrut 2007). Muhammed b. Abdülcebbâr en-Nifferî’nin yetmiş yedi bölümden oluşan, tasavvufî remizlerle yüklü kitabına yapılan ilk şerhtir.

3. Dîvân. Tilimsânî’nin ilâhî muhabbet ve vahdet-i vücûda dair şiirlerinin toplandığı eser İbnü’l-Fârız’ın divanıyla birlikte en çok okunan divanlardandır. İlk baskıları Kahire (1281, 1287, 1308) ve Beyrut’ta (1885) yapılmıştır. Yûsuf Zeydân divanın birinci kısmını bir incelemeyle birlikte neşretmiştir (İskenderiye 1990; Kahire 2008). Tam metni el-Arabî Dahou tahkik etmiş (Dîvânü Ebi’r-Rebîʿ ʿAfifüddîn et-Tilimsânî eṣ-Ṣûfî, Cezayir 1994), İskender el-Mağribî eseri Fransızca’ya çevirmiştir (Le diwan d’mour du Cherif Souleiman, 1911).

4. Şerḥu Fuṣûṣi’l-ḥikem (Süleymaniye Ktp., Şehid Ali Paşa, nr. 1248, vr. 1b-151b; Yahyâ Efendi, nr. 2654, vr. 1a-75b). İbnü’l-Arabî’nin eserine düşülen hâşiyelerden ibarettir. Dîbâcesinde eserin yazılmasına sebep olarak Ebü’l-Kāsım Abdülkerîm b. Hüseyin b. Ebû Bekir et-Taberî ismi zikredilmektedir.

5. Şerḥu Esmâʾillâhi’l-ḥüsnâ (Süleymaniye Ktp., Lâleli, nr. 1556, vr. 1-67; Dokuz Eylül Üniversitesi İlâhiyat Fak. Ktp., nr. 11342). İlâhî isimlerin Kur’an’ın başından sonuna kadar âyetlerde zikrediliş sırasına göre şerhidir. İsimlerin önce hangi âyette geçtiği belirtilmiş, ardından şerhi yapılmış, Ebû Bekir Muhammed el-Beyhakī, İmam Gazzâlî ve Ebü’l-Hakem Berrecân el-Endelüsî’nin görüşlerinden faydalanılmıştır. Eseri Selahattin Alpay Türkçe’ye çevirmiştir (İstanbul 1996).

6. Şerḥu Tâʾiyyeti İbni’l-Fârıż. Konevî’nin el-Ḳaṣîdetü’t-tâʾiyye derslerine katılıp not tutanlardan biri olan Tilimsânî’nin yaptığı şerhin Fergānî’nin Meşâriḳu’d-derârî adlı şerhine nisbetle çok muhtasar olduğu rivayet edilmektedir (, I. 266).

7. Şerḥu ʿAyniyyeti İbn Sînâ. İbn Sînâ’nın bir şiirinin şerhi olup el-Keşf ve’l-beyân fî maʿrifeti ʿilmi’l-insân adıyla da kayıtlıdır (Şam Zâhiriyye Ktp., nr. 6648; Dârü’l-kütübi’l-Mısriyye, nr. 2410).

8. Risâle fî ʿilmi’l-ʿarûż (Berlin Ktp., nr. 7128).


BİBLİYOGRAFYA

Afîfüddin et-Tilimsânî, Şerḥu Mevâḳıfi’n-Nifferî (nşr. Cemâl el-Merzûkī), Kahire 2000, s. 466-467, ayrıca bk. neşredenin girişi, s. 31.

a.mlf., Dîvân (nşr. Yûsuf Zeydân), Kahire, 2008, s. 9-39.

Sadreddin Konevî, Tercüme ve Metn-i Kitâbü’l-Fükûk yâ Kilîd-i Esrâr-ı Fuṣûṣü’l-ḥikem (nşr. ve trc. Muhammed Hâcevî), Tahran 1371 hş./1413, s. 24-26.

Şâbbüzzarîf et-Tilimsânî, Dîvân (nşr. Şâkir Hâdî Şükr), Beyrut 1405/1985, neşredenin girişi, s. 6-9.

Takıyyüddin İbn Teymiyye, Mecmûʿatü’r-resâʾil, Kahire 1323, I, 145.

Zehebî, Târîḫu’l-İslâm: sene 681-690, s. 406-412.

a.mlf., el-ʿİber, III, 372-373.

, II, 72-76.

, XV, 408-409.

Ebü’l-Fidâ İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-nihâye (nşr. Ahmed Ebû Mülhim v.dğr.), Beyrut 1407/1987, XIII, 345.

, VI, 38-43.

Abdurrahman-ı Câmî, Nefehâtü’l-üns: Evliyâ Menkıbeleri (trc. Lâmiî Çelebi, haz. Süleyman Uludağ – Mustafa Kara), İstanbul 1995, s. 784-785.

, I, 266.

, V, 412.

M. Abdürraûf el-Münâvî, el-Kevâkibü’d-dürriyye (nşr. Abdülhamîd Sâlih Hamdân), Kahire, ts. (el-Mektebetü’l-Ezheriyye), II, 79-96.

, III, 656-659.

Ömer Mûsâ Bâşâ, Târîḫu’l-edebi’l-ʿArabî: el-ʿAṣrü’l-Memlûkî, Dımaşk-Beyrut 1409/1989, s. 200-205.

Yûsuf Zeydân, el-Mütevâliyât, Kahire 1998, s. 119-149.

Mahmud Erol Kılıç, “Fergānî, Saîdüddin”, , XII, 379.

Erhan Yetik, “Menâzilü’s-sâirîn”, a.e., XXIX, 122.

Hâdî Nazarî Munazzam, “Tilimsânî”, , XVI, 126-127.

Hasan Seyyid Arab, “Tilimsânî, ʿAfîfüddîn Süleymân”, Dânişnâme-i Cihân-ı İslâm, Tahran 1383 hş./2004, VIII, 123-125.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2012 yılında İstanbul’da basılan 41. cildinde, 163-164 numaralı sayfalarda yer almıştır.