TOKAT

Karadeniz bölgesinin İç Anadolu’ya çok yaklaştığı orta bölümünde şehir ve bu şehrin merkez olduğu il.

Bölümler İçin Önizleme
  • 1/3Müellif: ALİ AÇIKELBölüme Git
    Orta Karadeniz sahil kesimiyle İç Anadolu arasında önemli bir geçit yeri olup Yeşilırmak havzasında yer alır. Şehir, ortasından Yeşilırmak’ın geçtiği …
  • 2/3Müellif: NURİ SEÇGİNBölüme Git
    MİMARİ. Dânişmendli Dönemi. Dânişmendliler şehre hâkim olduktan sonra önce kale içinde yerleşmekle birlikte kale içinden günümüze ulaşan bir eser yokt…
  • 3/3Müellif: METİN TUNCELBölüme Git
    Bugünkü Tokat. Osmanlı Devleti’nin son zamanlarında Sivas vilâyetine bağlı bir sancak merkezi, Mondros Mütarekesi döneminde (1918-1920) bağımsız bir m…

Müellif:

Orta Karadeniz sahil kesimiyle İç Anadolu arasında önemli bir geçit yeri olup Yeşilırmak havzasında yer alır. Şehir, ortasından Yeşilırmak’ın geçtiği (bu kesimdeki adıyla Tozanlı suyu) doğu-batı istikametinde uzanan, Kazova adı verilen ovanın güneyindeki dağlar arasından inen Behzat deresinin iki yamacında ve tabanında kurulmuştur. Tokat adının menşei hakkında çeşitli rivayet ve görüşler vardır. Bunlardan biri, şehrin Togayit Türkleri tarafından kurulduğu ve adının Togay kelimesinden geldiği yönündedir. Bir diğer görüş, şehir adının “surlu şehir” mânasına gelen toh-kat (“sursuz şehir” Yoz-kat gibi) veya “besili at” anlamına gelen tok-at kelimesinden türediği şeklindedir. Paul Wittek ise birtakım delillerden hareketle Tokat’ın Bizans şehri Dokeia olduğunu ileri sürer. Sargon Erdem, Tokat’ın eski adı olarak kabul ettiği Grekçe dokeia kelimesinin “çanak memleket” mânasına geldiği ve bu adın zamanla Tokat’a dönüştüğü kanısındadır. Mevcut şehrin, etrafı tepelerle çevrili çukur bir yerde kurulması sebebiyle bu son fikrin doğru olma ihtimali daha çoktur.

Tokat, Anadolu’da tarihi eski çağlara kadar uzanan önemli bir şehirdir. Şehrin kuruluş tarihi kesin şekilde bilinmemekle beraber yörenin yerleşim tarihi Kalkolitik çağ ile (m.ö. 5400-3000) başlar. Milâttan önce 1750-1200’de Hititler, Tokat havalisinin güneyini ve güneybatısını hâkimiyetleri altına aldılar. Hitit Devleti’nin yıkılmasıyla milâttan önce VIII. yüzyılın ikinci yarısında Frigler yaklaşık yüzyıllık bir dönemde etkili oldular. Frig Devleti’nin milâttan önce 676’da Kimmer istilâsı sonucu ortadan kalkması üzerine Tokat çevresi Kimmerler’in ve ardından İskitler’in (m.ö. 613-585) hâkimiyetine geçti. Milâttan önce 585 yılında Medler, Anadolu’da İskit idaresine son verince Tokat’ı da ele geçirdiler. Milâttan önce 550’de Med Devleti’nin yıkılarak yerine Pers İmparatorluğu’nun kurulmasıyla yöre yaklaşık iki asır Pers egemenliği altında kaldı. Persler, Kuzey Kapadokya satraplığı (eyalet) içinde yer alan Tokat ve çevresine büyük önem verdiler.

Makedonya Kralı Büyük İskender milâttan önce 332’de Anadolu’nun büyük bir bölümünde Pers hâkimiyetini sona erdirdi. Ancak Kuzey Kapadokya satraplığına dokunmadı. Bu satraplığın başında bulunan I. Ariarathes krallığını ilân ederek Gaziura’yı (Turhal) merkez yaptı. İskender’in milâttan önce 323’te ölümünün ardından yerine geçen Perdikkas, Kapadokya Krallığı’nı yıktı (m.ö. 322). Fakat Makedonya Krallığı’nın Tokat yöresindeki egemenliği de çok kısa sürdü (yaklaşık yirmi beş yıl). Bundan sonraki 200 yıl içinde Tokat, Pontus Krallığı hâkimiyeti altında kaldı. Pontus Devleti’nin milâttan önce 63 yılında yıkılmasının ardından Tokat havalisi Roma’nın yönetimi altına girdi. Milâttan önce 47’de Zile’de Roma İmparatoru Caesar ile son Pontus Kralı Mithridates’in oğlu II. Pharnakes arasında büyük bir savaş meydana geldi. Caesar, babasının eski topraklarını geri almak isteyen II. Pharnakes’i ağır bir yenilgiye uğrattı. Tokat yöresi 64’te Pontus Polemoniakus adını aldı. Roma İmparatorluğu’nun 395’te ikiye ayrılması üzerine Tokat havalisi Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu sınırları içinde kaldı. Tokat şehri, muhtemelen I. yüzyılda Komana Pontika halkından hıristiyan olan ve burada yaşama imkânı bulamayan hıristiyanlar tarafından kuruldu. Ramsay’a göre şehrin bugünkü yerinde Dazimon denilen bir kale bulunuyordu; bu kale, Komana’daki Enyo âyinlerinden nefret eden hıristiyanların buraya göç etmesiyle meydana getirilmişti. H. Gregorie ise Dazimon’un Turhal’ın 10 km. kuzeydoğusundaki Dazmana (günümüzde Turhal’a bağlı Akçatarla köyü) olduğunu ileri sürer. Nitekim Osmanlı tahrir kayıtlarında Turhal’a bağlı Dazımana köyünün yer alması (, nr. 387, s. 477) bu görüşü teyit eder.

Tokat ve çevresine İslâm akınları Bizans İmparatoru Herakleious zamanında başladı. Emevîler devrinde el-Cezîre, İrmîniye ve Azerbaycan Valisi Mesleme b. Abdülmelik, Tokat’ı zaptettiyse de (712) birkaç yıl sonra İmparator III. Leon idaresindeki Bizans kuvvetleri şehri geri aldı. Bundan yirmi yıl kadar sonra Muâviye b. Hişâm, Kayseri ve Darende’den Tokat ve Amasya’ya kadar ilerledi. 740’ta Emîr Süleyman b. Hişâm’ın tekrar ele geçirdiği Tokat diğer Emevî kumandanlarının da hücumlarına hedef oldu. Abbâsîler devrinde Hasan b. Kahtabe ve Mâlik b. Abdullah ile bazı Türk asıllı kumandanlar bölgeye akınlarda bulundu.

1071 Malazgirt zaferinin ardından Emîr Dânişmend 1074’te Tokat’ı fethetti. Anadolu Selçuklu Sultanı II. Kılıcarslan 1175’te Dânişmendliler’i ortadan kaldırınca Tokat Selçuklu hâkimiyetine geçti. II. Kılıcarslan, 580’de (1184) ülkeyi on bir oğlu arasında taksim ettiğinde Tokat büyük oğlu Rükneddin II. Süleyman Şah’ın payına düştü. 1205’te Gıyâseddin I. Keyhusrev, Selçuklu tahtına ikinci defa çıktığında ortanca oğlu Alâeddin Keykubad’ı Tokat merkez olmak üzere Dânişmend iline melik tayin etti. Alâeddin babasının ölümüne kadar yaklaşık altı yıl burada kaldı. 1240’ta Baba İshak’ın başlattığı ayaklanmaya Tokat civarındaki taraftarları da katıldı. 1243 Kösedağ Savaşı’ndan sonra Anadolu Selçuklu Devleti’ne egemen olan İlhanlılar, Tokat Emirliği’ni Muînüddin Süleyman Pervâne’ye verdiler. 1276’da Tokat, Nûreddin Cibrîl idaresinde bulunuyordu. Son Selçuklu hükümdarları devrinde burası muhtelif emîrler tarafından yönetildi. Tokat yöresi, İlhanlılar’ın Anadolu valisi Timurtaş’ın 1327’de isyan ederek Mısır’a kaçması ve Ebû Said Bahadır Han’ın 1335’te vefatı ile Anadolu’nun ortasında kurulan Eretnaoğulları’nın idaresi altına girdi. 1381’de Eretna idaresini ele geçiren Kadı Burhâneddin Ahmed, Şeyh Necib’i Tokat emirliğinde bıraktı. 1398’de Kadı Burhâneddin’in Akkoyunlu Karayülük Osman Bey tarafından öldürülmesi üzerine mahallî emîrler arasındaki çatışmalardan bıkan halkın davetiyle harekete geçen Osmanlı Sultanı Yıldırım Bayezid, Sivas ve Tokat’ı kolaylıkla ele geçirdi.

Yıldırım Bayezid “Dârünnasr” adını verdiği Tokat’ta iken para bastırdı, kalede bir cami yaptırdı ve yeni ilâvelerle kaleyi tahkim etti. 1402 Ankara Savaşı’ndan sonra kuvvetleriyle birlikte Amasya’ya çekilen Çelebi Mehmed kardeşlerine karşı mücadelede Amasya ve Tokat’ı hareket üssü olarak kullandı. 1418’de Tokat’tan Bursa’ya kadar uzanan yerlerde şiddetli bir deprem meydana geldi. Depremle birlikte Tokat halkı üç ay boyunca çadırlarda yaşamak zorunda kaldı. 1419’da İnaloğlu İbrâhim Bey’in oğlu Yar Ali Bey âniden Tokat’ı bastıysa da Amasya muhafızı İsmâil Bey’in buraya gelmesiyle geri çekildi. II. Murad döneminde Çorum yöresinde bulunan Kızılkoca Türkmenleri, Tokat ve Amasya taraflarında eşkıyalık yaptıklarından Lala Yörgüç Paşa tarafından cezalandırıldı (1426). 1435’te Karakoyunlu Hükümdarı İskender Mirza, Timurlu Hükümdarı Şâhruh karşısında mağlûp olunca II. Murad’dan Tokat’ta kışlamak için izin talep etti ve 839 (1435-36) kışını burada geçirdi. Ancak adamlarının çevreye zarar vermeleri üzerine Tokat’ı terketmesi istendi.

Fâtih Sultan Mehmed devrinde Tokat, Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan’ın ordusu tarafından büyük bir yıkıma uğradı. Başında Bektaşoğlu Emîr Ömer ve Yusufça Mirza’nın bulunduğu birlik Tokat’a girerek her tarafı yakıp yıktı (1472). 1473 Otlukbeli Savaşı’nda Osmanlılar’ın kazandığı zafer bu tahribe iyi bir cevap oldu. II. Bayezid döneminde Safevî Hükümdarı Şah İsmâil’in 911’de (1505) Tokat yöresine gelmesi bu havalide Şiîliğin yayılmasına ve bazı Şiî isyanlarının çıkmasına yol açtı. Şah İsmâil’in halifelerinden Nûr Ali Halîfe 1512’de Tokat ve Niksar taraflarında bir ayaklanma başlattı. Amasya’da bulunan Şehzade Ahmed ile veziri Yularkıstı Sinan Paşa bu isyanı önlemeye çalıştılar. 1519’da Tokat ve Amasya taraflarında Celâloğlu Şah Velî etrafına adam toplayıp isyan ettiğinden üzerine kuvvet gönderilerek etkisiz hale getirildi.

XVI. yüzyılın ikinci yarısında Tokat ve çevresi zaman zaman Safevîler’in tahrik ettiği eşkıyanın, suhte ve Celâlî ayaklanmalarının ortaya çıkardığı sıkıntılara mâruz kaldı. Önemli Celâlî liderlerinden Karayazıcı Abdülhalim, 1601’de Tokat yöresini yağmaladıktan sonra Sokulluzâde Hasan Paşa’nın takibinden kurtulmak için Canik dağlarına çekildi. Hasan Paşa, Tokat’a gelerek burayı hareket merkezi yaptı. Ertesi yıl Karayazıcı’nın ölümüyle yerine geçen kardeşi Deli Hasan, Tokat’a baskın yaparak Hasan Paşa’yı burada şehid ettikten sonra geri çekildi. Ardından Kalenderoğlu, Tokatlı Ağaçtan Pîrî, Uzun Halil, Kara Said gibi Celâlî eşkıyasının Tokat ve çevresine çok büyük zararları dokundu. Nihayet Kuyucu Murad Paşa, Celâlî isyanlarını bastırmakla görevlendirildiğinde 1609’da Tokat’a uğradı. Abaza Paşa isyanlarında (1622-1625, 1627-1628) onun üzerine sevkedilen ordular Tokat’ı kışlak olarak kullandı. Bu sırada şehre gelen tarihçi Peçuylu İbrâhim, Tokat’ta bir süre darphâne eminliği ve defterdarlık hizmetinde bulundu. IV. Murad Revan seferinden dönüşte (1635) Tokat’a uğradı. Sultan İbrâhim devrinde Sivas Valisi Vardar Ali Paşa isyan edince bir süre Tokat’ta kaldı (1647-1648). 1656’da Melek Ahmed Paşa ile birlikte Evliya Çelebi Tokat’a geldi. XVII. yüzyılın ikinci yarısında Tokat’ta yine birçok isyan ve karışıklık çıktı.

XVIII. yüzyıldaki Rus ve İran savaşlarında bir kavşak noktası olması sebebiyle Tokat ağır vergilere ve yağmalara mâruz kaldı. 1737 ve 1792’de Tokat’ta büyük yangınlar meydana geldi. III. Selim devri ıslahatlarının bütün Osmanlı taşrasında olduğu gibi Tokat’ta da etkileri görüldü. Panayırlar kurulması, evlenme işlerinde yenilikler, zorbalara karşı alınan etkili tedbirlerle bazı imar hareketleri örnek olarak verilebilir. 1805’te Trabzon Valisi Tayyar Mahmud Paşa ile Yeni İl voyvodası ve Tokat mukātaa nâzırı Çapanoğlu Süleyman Bey arasında amansız bir mücadele başladı, bu mücadele bir süre için Tokat halkının huzurunu kaçırdı. Tanzimat devrinin başında Tokat’ta muhassıllık idaresinin kurulmasıyla nüfuz kaybına uğrayan yerel beylerden Latifoğlu Hüseyin Ağa, çıkardığı isyanla Tokat muhassılı Hilmi Efendi’yi ağır şekilde yaraladığından sürgün cezasıyla Tokat’tan uzaklaştırıldı. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonrasında Tokat’a yoğun göçler oldu. 1890’larda Ermeni Hınçak Cemiyeti, Tokat’ta bazı tedhiş eylemlerine girişti. Balkan savaşları ve I. Dünya Savaşı sürecinde Tokat sıkıntılı günler yaşadı. Millî Mücadele yıllarında Mustafa Kemal, memleketin işgaline karşı direnişi ve teşkilâtlanmayı gerçekleştirmek amacıyla çıktığı yolculukta birkaç defa Tokat’a uğradı ve Tokatlılar’dan büyük destek aldı.

Fizikî Yapı ve Nüfus. Muhtemelen Romalılar devrinde kale-şehir olarak kurulan Tokat’ın, kalenin üzerinde yer aldığı sarp tepenin güney ve doğu yamaçlarına doğru yayıldığı anlaşılmaktadır. Kesme ve moloz taşlardan yapılan kale Selçuklular ve Osmanlılar zamanında sıkça onarım gördü, kaleye yeni savunma ve gözetleme yerleri ilâve edildi. XV ve XVI. yüzyıllarda kalenin güney ve doğu ayağındaki eski yerleşim merkezi, nüfustaki artışa paralel şekilde güney-kuzey yönünde uzanan Behzat deresinin her iki tarafında genişlemeye başladı. Böylece fizikî savunma esaslı eski şehir zamanla açık bir şehre dönüştü. Tokat’ın fizikî yapısı ve nüfusuyla ilgili ayrıntılı bilgiler 859 (1455) yılına kadar iner. Buna göre Tokat’ta elli dört mahalle mevcuttu ve kırk altısı müslümanlara, sekizi gayri müslimlere aitti. Müslüman mahallelerinin kırk biri mescid adları taşımaktaydı. Bunların içinde Umur Hacı, Kadı Hasan, Sultan, Dervişan, Mevlânâ, Kızılca, Hacı Ömer, Mekke, Hacı İvaz Paşa, Mevlevîhâne Mescidi mahalleleri zikredilebilir. En kalabalık mahalle Mevlânâ Mescidi mahallesiyle (doksan dokuz hâne) Sultan Mescidi mahallesiydi (doksan altı hâne). Gayri müslim mahallelerinden Pazarcık adlı yerleşme biriminde 511 hâne vardı; ancak burada müslüman gruplar da oturmaktaydı. Şehirde mevcut 12-13.000 dolayındaki nüfusun 4000’ini hıristiyanlar oluşturuyordu. Söz konusu rakamlar, Tokat’ta bu sıralarda Osmanlı şehirleri arasında en kalabalık merkezlerden biri olduğuna işaret eder. II. Bayezid devrinde hazırlanan 890 (1485) tarihli defterdeki kayıtlar Tokat’ta 1471’de uğradığı tahribatın izlerinin silinmediğini gösterir. Buna göre kırk ikisi müslümanlara, dördü gayri müslimlere ait, sekizinde de karışık ikamet edilen elli dört mahalle vardı. Toplam nüfus 7-8000’e düşmüştü. Şehir 1455’teki nüfus yapısına ancak 1574-1575 yılında erişebildi (12.000). Gayri müslimlerin toplam nüfus içindeki oranı yaklaşık % 35’i buluyordu. 1574’te mahalle sayısı altmış dörde ulaşmıştı. Avârız kayıtlarına göre şehirde 1600’de 2368, 1601’de 2307, 1642’de 2728 hâne vardı (yaklaşık 11-12.000 kişi). Bu rakamlara göre 1574-1602 yılları arasında nüfusta bir duraklama eğilimi göze çarpar. Bu da dönemin sosyoekonomik şartları ve Celâlî isyanlarıyla ilgili olmalıdır. Şehrin 1574’te altmış dört olan mahalle sayısı 1600’de yetmiş dört, 1642’de yetmiş idi.

1701’de Tokat’ı gezen Tournefort şehrin nüfusunu 20.000 Türk, 4000 Ermeni, 300-400 Rum olmak üzere toplam 24.400 hâne; XVIII. yüzyılın sonlarında İnciciyan 13.200 Türk, 2500 Ermeni ve 300 Rum 16.000 hâne şeklinde gösterir ki bu rakamlar oldukça abartılıdır. 1835-1837 yılları için William Francis Ainsworth 20.000 kişi derken, W. F. Hamilton 20.000’den az olduğunu belirtir. 1772 yılı şer‘iyye siciline göre Tokat’ta seksen bir mahalle vardı. Bu mahalle sayısı 1840 yılına kadar pek değişmedi. 1840-1860 arasında yetmiş üç, 1870’te elli yedi mahalleden oluşan Tokat şehrinin tahminî nüfusu 1844’te 18.575, 1851’de 18.712, 1870’te 20.720 kişi idi. 1892’de ’e göre Tokat’ın toplam nüfusu 29.890 olup nüfusun etnik ve dinî dağılımı şöyledir: Müslüman Türkler % 61 (18.250 kişi), Ermeniler % 34,95 (10.450 kişi), Rumlar % 4,48 (750 kişi), yahudiler % 1,33 (400 kişi), yabancılar (Cizvit ve Protestan misyonerleri 40 kişi). Sivas’taki Fransız konsolosu 1901’de şehrin toplam nüfusunu 29.000 olarak verir. Bunun % 62,06’sını müslüman Türkler, % 30,34’ünü Ermeniler, % 4,48’ini Rumlar teşkil etmekteydi. Son iki nüfus toplamı kıyaslandığında 1901’deki toplamın 1892’dekinden yaklaşık % 3 daha düşük olduğu görülür. Bu dönemde Tokat’a yapılan göçler ve normal nüfus artışı dikkate alınınca nüfus azalmasının doğruyu yansıtmadığı, ve Fransız konsolosunun verdiği rakamların şüpheli olduğu düşünülebilir.

Ekonomik ve Kültürel Yapı. Tokat yöresi, milâttan önce III. binden itibaren son derece gelişmiş bir metalürji tekniğine ve estetiğine sahip halklar tarafından iskân edilmişti. Aynı zamanda Anadolu’daki önemli ticaret yolları kavşağında bulunduğundan hareketli bir ticaret alanıydı. Bu ticarette tapınakların büyük etkisi vardır. Meselâ Komana Pontika’da (günümüzde Tokat’ın doğusunda Gümenek = Kılıçlı köyü) tanrıçanın onuruna düzenlenen festivallere Ön Asya’nın her tarafından binlerce insan gelirdi. Bunlar dinî görevlerini yerine getirirken bölgenin halkı ile ticaret yapmaktaydı. Roma ve Bizans egemenlikleri sırasında Tokat bölgesinde ticaret ve ulaşım gelişti; Tokat, Komana, Niksar, Zile ve Sulusaray gibi şehirler imar edildi.

Selçuklular döneminde Tokat, Anadolu’yu doğu-batı ve kuzey-güney istikametinde kateden iki milletlerarası ticaret yolunun kavşak noktasında bulunuyordu. Bu yollardan ilki doğu-batı istikametinde Avrupa’dan başlayarak deniz yoluyla Antalya’ya çıkan, oradan Konya, Aksaray, Kayseri, Sivas, Tokat, Erzincan ve Erzurum üzerinden İran ve Doğu Türkistan’a ulaşan kervan yolu idi. Diğeri Irak’tan başlayıp güney-kuzey istikametinde devam ederek Samsun, Sinop limanlarından Anadolu’yu Kırım’a bağlayan kervan yolu olup yine Tokat üzerinden geçmekteydi. Bu devirde ulaşım ihtiyaçları için Tokat ve çevresinde on bir kadar han ve kervansaray inşa edildi. Tokat, Osmanlı döneminde de Anadolu’da doğu-batı ve güney-kuzey istikametinde ulaşımı sağlayan yolların kesişme noktası olarak transit ticaret mallarının sergilendiği pazar konumundaydı. Bu pazarda bölgenin toprak ürünleriyle sanayi mâmulleri sergilenmekte ve satılmaktaydı. Ürünlerin hanlar, bedestenler ve dükkânlarla çevrili Tokat çarşılarında ticareti yapılmaktaydı. Dönemin kaynaklarına göre Tokat’ta yirmi bir çarşı, bir bedesten ve yirmi altı han vardı.

1455 ve 1485 yıllarında şehirde en fazla sanatkâr dokumacılık sektöründe çalışıyordu (1455’te 305’i müslüman, 347’si gayri müslim toplam 652, 1485’te 103’ü müslüman, 109’u gayri müslim olmak üzere 212 kişi). Bu devirde bölgede üretilen pamuğun yanı sıra Batı Anadolu ve Adana’dan getirilen pamuk işlendikten sonra piyasaya sürülmekteydi. 1574’te Tokat boyahane mukātaasının 83.334, mîzân-ı harîr mukātaasının 266.666 akçe yıllık geliri vardı. 1643-1690 arasındaki dönemde pamuklu dokuma ve basma imalâtından alınan kırmızı pamuklu bez damga resmi üretim artışı sebebiyle 450 kuruştan 2200 kuruşa yükseldi. XVIII. yüzyılda ipekli dokuma sanayii, çevrede üretilen ham ipekle İran’dan gelen ham ipeği işledikten sonra yıllık 4000 kg. kadarını dikiş ipliği, düğme ve ipekli dokuma imalâtında kullanılıp kalanı ihraç ediliyordu. 1701’de Tournefort, yörenin oldukça bol miktardaki ipek üretimi yanında her yıl sekiz-on yük İran ipeği işleyerek pazarladığını ifade eder. 1726’da Tokat’ın damga ve boyahane vergilerinin iltizamını mâlikâne olarak alan Âtıf Mustafa Efendi, mevcut boyahaneyi yeterli görmeyip önemli miktarda sermaye ile yeni büyük bir boyahane inşa ettirdi. 1754-1758 yılları arasında Kırım’da Fransız konsolosu olan Charles de Peyssonel’e göre Tokat yöresinden Kırım, Güney Rusya ve Kuzey Kafkasya’ya bu yıllarda ihraç edilen pamuklu ve basmanın miktarı 500.000 toptan fazlaydı. Dokuma sektöründeki bu büyüme, bazı siyasal ve ekonomik gelişmeler yüzünden 1758 yılından itibaren uzun bir süre daralma ve ardından gerileme eğilimine girdi. Dokumacılıktan sonra en kalabalık meslek grubunu dericilik ve deriyle ilgili sanat dalları meydana getiriyordu. Bu sektörde 1455’te 207 kişi (161’i müslüman, kırk altısı gayri müslim), 1485’te seksen dokuz kişi (yetmiş müslüman, on dokuz gayri müslim) üretim ve pazarlama yapıyordu. XVIII. yüzyılda deri imalâtı daha da gelişti. Tokat’ta bol miktarda sarı ve mavi maroken deriler üretilmekte, bunlar karayolu ile Samsun’a, oradan deniz yoluyla Rumeli’de Eflak’a kadar uzanan geniş bir bölgede satılmaktaydı.

Bu sanayi dallarının yanı sıra bakırcılık ve bakır eşya imalâtçılığının Tokat’ta önemli bir yeri vardı. Alet imali sektöründe 1455’te 168 (127’si müslüman, kırk biri gayri müslim), 1485’te 129 kişi (sekseni müslüman, kırk dokuzu gayri müslim) faaliyet gösteriyordu. XVII. yüzyılda bakır eşya imalâtı dikkati çekecek seviyede idi. Bu asrın ortalarında Evliya Çelebi’nin, “Kazancı kârından sahan ve tencereleri, kalemkâr evânî işleri gayet memduhtur” şeklindeki ifadesi bu hususu teyit eder. 1701’de Tournefort, Tokat’ta bakır eşya imalinin gelişmişliğini kaydeder. XVIII. yüzyılın ortalarında Ergani bakır madeninin nihaî tasfiye için Tokat kalhânesine sevkine başlanması ile Tokat bakır metalürjisinde ülkenin en büyük merkezi haline geldi. Kalhânede tasfiye edilerek elde edilen saf bakırın bir bölümü kara yoluyla ya İzmit ya da Samsun İskelesi’ne, oradan gemilerle İstanbul’a gönderilir, diğer bir bölümü şehirdeki bakır eşya imalâtı için ayrılır, kalanı da öteki bölgelere gönderilmek üzere tüccara verilirdi. 1808’de Tokat’ı gezen seyyah James Morier bakırcılığın, faaliyette bulunan 300 imalâthanenin bütün Türkiye’de satılan mâmulleriyle şehre ününü veren yegâne sanayi dalı olduğunu söyler. 1880’lerde milletlerarası sergilerde ödüller alarak Tokat’ın adını duyuran bu imalât dalı müteakip yıllarda gerilemeye başladı. Bunda ekonomik ve teknolojik gelişmelere ayak uyduramayıp 1880’lerin sonuna doğru kapanan kalhânenin de payı vardır. 1708-1846 yılları arasında Tokat, Anadolu’daki iç gümrük merkezinden biri haline getirildi. Bunun sebebi, Tokat’ın önemli bir ticarî kavşak ve bütün Anadolu ile bağlantısı bulunan bir mübadele merkezi konumunda olması idi. 1818-1819 yılına ait Tokat gümrüğü geliri 2149 kuruş civarındaydı.

Sanayi ve ticaretin yanı sıra çevresinde yapılan tarım ve hayvancılık Tokat ekonomisinde önemli bir paya sahipti. XV ve XVI. yüzyıl tahrir defterlerindeki kayıtlara göre yörede buğday, arpa, nohut, mercimek ve mısır gibi tahıl ve baklagiller; pamuk, kendir ve keten gibi sanayi bitkileri; ceviz, kiraz, incir, üzüm, badem, erik, elma, armut gibi bağ ve bahçe ürünleri yetiştirilmekte, koyun ve keçi beslenmekte, arıcılık yapılmaktaydı. Daha sonraki dönemlerde de varlığını devam ettiren tarım ve hayvancılık XIX. yüzyılda Tokat’ın en büyük gelir kaynağı idi. Bu hususta kaynaklarda önemli bilgiler bulunmaktadır. Meselâ 1892’de , Tokat sancağının tarım ve hayvancılığını rakamlarla ortaya koyar. Ayrıca 1914 yılı tarım sayımı rakamları Tokat’ın tarım ve hayvancılık potansiyelinin büyüklüğünü gösterir.

Tokat, Pontus Krallığı zamanında üç farklı kültürün etkisi altındaydı: Geleneksel yerli Anadolu kültürü, Grek kültürü ve Pers kültürü. Türk hâkimiyeti döneminde de bir kültür merkezi olma özelliğini sürdürdü. Bilhassa Osmanlılar devrinde Tokat’ta birçok âlim, şair, hattat ve devlet adamı yetişti. Âlimlerden Molla Hüsrev, Molla Lutfi, İbn Kemal, Seyyid Ali Kuzâtî, Şemseddin Sivâsî, Kadızâde Mehmed Tâhir Efendi, Kazâbâdî, Mustafa Efendi; şairlerden Melîhî, Hacı Yûsuf, Vâlihî, Kul Himmet, Sabûhî, Tâlib Mehmed Dede, Kânî, halk şairi Nûri ve seyyah Ahmed Efendi, hattat Ahmed gibi şahsiyetler örnek olarak verilebilir. Devlet adamları arasında Hacı İvaz Paşa, Kemankeş Mahmud Paşa, Genç Mehmed Paşa, Hasan Hakkı Paşa, Gazi Osman Paşa, Mustafa Sabri Efendi ve Bekir Sami Bey önde gelenleridir.

İdarî Yapı. Osmanlılar 1398’de Tokat’ı ele geçirdikleri zaman önce Torumtayzâde Kaya Paşa’yı, 1403’te de Kutluşahoğlu Kutlu Paşa’yı yönetici tayin ettiler. Üç yıl sonra Çelebi Mehmed, Kutlu Paşa’yı Amasya muhafızlığına, Biçaroğlu Hamza Bey’i Tokat yöneticiliğine getirdi. Hamza Bey 1413’te teşkil edilen Rum eyaletinin ilk beylerbeyi idi ve beylerbeyilik merkezi Tokat’ta oturuyordu. II. Murad döneminde Balaban Paşa, Fâtih Sultan Mehmed devrinin başlarında Yahyâ Bey, Rum beylerbeyi sıfatıyla görev yaptılar ve Tokat’ta ikamet ettiler. 1455 tarihli Tahrir Defteri Tokat’ı vilâyet diye niteler. Bu devirde vilâyet kelimesi “sancak” anlamına gelmektedir. Zira Tokat vilâyeti Sivas, Çorum ve Tokat’ı içine alan çok geniş bir idarî bölgeyi kapsamaktaydı. 1485 tarihli Tahrir Defteri’nde Tokat, Kırşehri ve Sivas vilâyet şeklinde yazılıdır. Bu deftere göre Tokat vilâyeti sekiz nahiyeden oluşmaktaydı: Cincife, Venk, Kazâbâd ve Ezinepazarı, Meşhedâbâd, Kafirni, Gelmugat, Tozanlu ve Yıldız. 1520 tarihli Tahrir Defteri’nde (, nr. 79, s. 1-189) Tokat sekiz nahiyeden müteşekkil bir kaza olarak kayıtlıdır (Komanat, Cincife, Venk, Tozanlu, Yıldız, Kafirni, Gelmugat ve Kazâbâd). Bu kayıt, sancak-kaza-nahiye esasına dayalı Osmanlı taşra taksimatının bölgede uygulanmaya başlandığını göstermektedir. Ayrıca bu tarihte Rum eyaleti merkezi Tokat’tan Sivas’a nakledildi.

Tokat kazasının bu yapısı 1554 ve 1574 tarihli tahrir defterlerinde (, nr. 287, s. 1-323; , nr. 14, vr. 138b-197b) aynen muhafaza edildi. Bu dönemde Tokat, Rum eyaletinin yedi sancağından biri olan Sivas sancağının önemli bir kazası idi. 1590’da Kazâbâd ve Gelmugat nahiyelerinin kaza statüsü elde etmesiyle kazanın nahiye sayısı sekizden altıya indi (, nr. 457, s. 124, 129). 1600’de Cincife ve Venk, Komanat nahiyesiyle birleştirildiğinden Tokat kazasını oluşturan nahiyelerin sayısı dörde düştü (Komanat, Tozanlu, Yıldız, Kafirni). 1611’de Tozanlu’nun da kaza olması Tokat’ı üç nahiyeli küçük bir kaza durumuna getirdi (, nr. 43, vr. 43b-46a). Kazanın bu idarî taksimatı XVIII. yüzyılın ikinci yarısına kadar pek değişmedi. 1772 tarihli şer‘iyye sicilinden Tokat kazasının Komanat, Tozanlu, Yıldız, Kafirni ve Dönekseâbâd nahiyelerinden oluştuğu öğrenilmektedir. Sicil kayıtlarına göre kazanın bu durumu 1840 yılına kadar aynen muhafaza edildi.

1600’lü yılların başında Tokat, Rum eyaletinin hazine defterdarlığının merkezi yapıldı. 1659’da Rum Hazine Defterdarlığı’nın kaldırılarak bu defterdarlığa bağlı mukātaaların bir voyvodaya iltizama verilmesi üzerine bu defa Rum eyaleti mukātaalarını üstlenen voyvodaların malî idare merkezi oldu. Bu durum muhassıllık idaresinin kurulduğu 1840 yılına kadar devam etti. 1840 başında Tokat kazası ile birlikte Artukâbâd, Kazâbâd, İpsile-Şarkîpâre kazaları bir muhassıllık kabul edildi. 1842 yılına girildiğinde olumsuz sonuçları görülen muhassıllık uygulamasına ülke genelinde son verilince eyaletlerde kazaların yönetimi müdür adı verilen ve kaza ileri gelenleri arasından seçilen yöneticilere bırakıldı. Bu yeni idarî değişiklikle birlikte Tokat kazası da bir müdür tarafından idare edilmeye başlandı. 1842-1843 yıllarında Mehmed Ağa Tokat’ta müdür olarak görev yapıyordu. 1842-1860 arasında Tokat kazası merkez, Komanat ve Kafirni nahiyelerinden meydana gelmekteydi. 1864 yılı Vilâyet Nizamnâmesi ile Tokat kazası, Sivas vilâyetine bağlandı. Bu defa kaza müdürü yerine kaymakam görevlendirildiğinden Tokat kazası bir kaymakamın başkanlığında kaza idare meclisi tarafından idare edilmeye başlandı. Kaza merkezi olarak Tokat şehrinde 1870’te belediye teşkilâtı kuruldu. Belediye meclisi bir başkan, beş mümeyyiz ve bir kâtipten teşekkül etmekteydi. Belediye başkanı mutasarrıf tarafından hükümet memurları arasından fahrî olarak tayin edilmekteydi. 1877’de Vilâyet Belediye Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden sonra Tokat Belediyesi’nin personel kadrosu genişledi.

1870’te Şarkîpâre, Artukâbâd ve Kazâbâd nahiyelerinin ilâvesiyle Tokat kazasının nahiye sayısı üçten (merkez, Kafirni, Komanat) altıya çıkarıldı. 1878’de kazanın nahiye sayısı aynı kalmakla birlikte Şarkîpâre nahiyesi yerine Turhal nahiyesi Tokat kazasına bağlandı. Ertesi yıl Tokat, Sivas vilâyeti dahilinde bir sancak merkezi oldu. Başlangıçta bu yeni sancağın kazaları Zile, Erbaa ve Niksar’dan ibaret iken 1908’de İskefsir de (Reşadiye) ilâve edildi. Bu dönemde sancak merkezi olarak Tokat bir mutasarrıfın başkanlığı altında sancak idare meclisi tarafından yönetiliyordu. Tokat, 31 Mayıs 1920 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi İcra Vekilleri Heyeti’nin aldığı bir kararla müstakil vilâyet haline getirildi.


BİBLİYOGRAFYA

, nr. 2, s. 3-193, 426-667; nr. 19, s. 3-102, 491-569; nr. 387, s. 431-455; nr. 772, s. 70-71.

, nr. 583, s. 21b-44b.

, nr. 15615.

Tokat Şer‘iyye Sicilleri, nr. 1, s. 175-176, 183, 265-266, 295-298, 371; nr. 2, s. 2,3, 18, 68, 90, 99, 109, 162-166; nr. 30, s. 41; nr. 52, s. 145; nr. 54, s. 11-14; nr. 56, s. 22/3.

Strabon, Antik Anadolu Coğrafyası (Geographika: XII, XIII, XIV) (trc. Adnan Pekman), İstanbul 2000, s. 45-52.

, VII, 320-325.

, s. 168-169.

, s. 153.

, V, 54-72.

J. P. de Tournefort, Tournefort Seyahatnamesi (ed. Stefanos Yerasimos, trc. Teoman Tunçdoğan), İstanbul 2005, II, 222-223.

J. J. Morier, A Journey Through Persia, Armenia and Asia Minor to Constantinople in the Years 1808-1809, London 1812, s. 343.

Salnâme-i Devlet-i Aliyye-i Osmâniye, İstanbul 1284, s. 178-179.

Sivas Vilâyet Salnâmeleri (1287), s. 52-53; (1288), s. 52-53, 115; (1300), s. 118; (1302), s. 409; (1304), s. 115; (1308), s. 139; (1321), s. 139; (1325), s. 254-255.

H. J. Von Lennep, Travels in Little-Know Parts of Asia Minor, New York 1870, I, 147-148.

C. Texier, Küçük Asya (trc. Ali Fuad), İstanbul 1340, III, 129.

, I, 705-706.

, III, 120-121.

Halis Turgut Cinlioğlu, Osmanlılar Zamanında Tokat, Tokat 1941-73, I-IV.

, I, 299; II, 229, 297.

W. M. Ramsay, Anadolu’nun Tarihî Coğrafyası (trc. Mihri Pektaş), İstanbul 1960, s. 364-365.

Sevgi Aktüre, 19. Yüzyıl Sonunda Anadolu Kenti, Mekânsal Yapı Çözümlemesi, Ankara 1978, s. 153-161.

Huricihan İslamoğlu-İnan, Dynamics of Agricultural Production, Population Growth and Urban Development: A Case Study of Areas in North-Central Anatolia, 1520-1575 (doktora tezi, 1979), University of Wisconsin, s. 219-229.

Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye Tarihi, İstanbul 1984, s. 113, 205, 217, 275, 325.

Ersal Yavi, Tokat, İstanbul 1986, s. 86.

Sargon Erdem, “Tokat Kelimesi Üzerine Düşünceler”, Türk Tarihinde ve Türk Kültüründe Tokat Sempozyumu: 2-6 Temmuz 1986 (haz. S. Hayri Bolay v.dğr.), Ankara 1987, s. 11-16.

Kemal Göde, “XIV. Yüzyılda Tokat/Eratnalılar Hakimiyetinde Tokat”, a.e., s. 17-22.

Nazif Öztürk, “Selçuklu-Osmanlı Dönemi Ulaşım Sisteminde ve Ticaretinde Tokat’ın Yeri”, a.e., s. 71-80.

Nuriye Karayaka, Eskiçağ Tarihinde Tokat (doktora tezi, 1988), İÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 26-89.

Yaşar Yücel, Kadı Burhaneddin Ahmed ve Devleti (1344-1398), Ankara 1989, s. 200 vd.

Ahmet Şimşirgil, Osmanlı Taşra Teşkilatında Tokat: 1455-1574 (doktora tezi, 1990), MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 10-27, 44-80, 259-343.

Erol Özvar, XVII. Yüzyılda Osmanlı Taşra Maliyesinde Değişim: Rum Hazine Defterdarlığından Tokat Voyvodalığı’na Geçiş (doktora tezi, 1998), MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 37-38.

Yahya Mustafa Keskin, XX. Yüzyılda Tokat’ın Sosyal ve Kültürel Yapısı (doktora tezi, 1999), İÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 52-54, 89-112.

Ali Açıkel, Changes in Settlement Patterns, Population and Society in North Central Anatolia: A Case Study of the District of Tokat: 1574-1643 (doktora tezi, 1999), University of Manchester, s. 40-41, 74-80, 148-154.

a.mlf., “Tanzimat Döneminde Tokat Kazasının İdari ve Nüfus Yapısındaki Değişiklikler (1839-1880)”, Sosyal Bilimler Dergisi, XXVII/2, Sivas 2003, s. 254-255.

a.mlf., “Tokat Sancağı’nın İdari Durumu ve Nüfus Yapısı (1880-1907)”, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, XIV/2, Elazığ 2004, s. 331-359.

Özdemir Koçak, M.Ö. II. ve I. Bin Yıllarda Orta Karadeniz Bölgesinin Jeopolitik ve Sosyopolitik Yapısı (doktora tezi, 2000), İÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 65-69, 73-75.

Mehmet Genç, Osmanlı İmparatorluğunda Devlet ve Ekonomi, İstanbul 2000, s. 272-292.

Serhan Sunay, Tokat Şehir-içi Hanları (yüksek lisans tezi, 2003), AÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 17-79.

İbrahim Aykun, “Tokat’taki Ermeni Hınçak Cemiyeti ve Faaliyetleri (1893-1894)”, Ermeni Araştırmaları: 1. Türkiye Kongresi Bildirileri (haz. Şenol Kantarcı v.dğr.), Ankara 2003, I, 503-516.

Mehmet Beşirli, Orta Karadeniz Kentleri Tarihi I: Tokat (1771-1853), Tokat 2005.

H. Gregorie, “Dazmana est bien Dazimon”, Byzantion, X, Bruxelles 1935, s. 760-763.

P. Wittek, “Bizanslılardan Türklere Geçen Yer Adları” (trc. Mihin Eren), Selçuklu Araştırmaları Dergisi, I, Ankara 1969, s. 232.

İlhan Şahin – Feridun Emecen, “XV. Asrın İkinci Yarısında Tokat Esnafı”, , sy. 7-8 (1988), s. 287-308.

, III, 1692.

Mükrimin H. Yinanç, “Dânişmendliler”, , III, 468-469.

Tayyip Gökbilgin, “Tokat”, , XII, 401-412.

M. Bazin, “Toḳat”, , X, 558-559.

Maddenin bu bölümü TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2012 yılında İstanbul’da basılan 41. cildinde, 219-223 numaralı sayfalarda yer almıştır.

Müellif:

MİMARİ. Dânişmendli Dönemi. Dânişmendliler şehre hâkim olduktan sonra önce kale içinde yerleşmekle birlikte kale içinden günümüze ulaşan bir eser yoktur. Kalenin kuzeydoğu eteklerinde inşa edilen ve XII. yüzyılın ilk çeyreğine tarihlenen Garipler Camii’nin kareye yakın dikdörtgen bir planı olup ortada kare kesitli dört pâye ve aralarda yer alan dört sütunun taşıdığı 7,50 m. çapında bir merkezî kubbe ile örtülüdür. Cami mekânında ikinci kubbe girişin hemen sağında bulunan hünkâr mahfilini örtmektedir. Yapı çeşitli dönemlerde gördüğü onarımlar sebebiyle mimari özelliklerini büyük ölçüde kaybetmiş olmakla beraber plan kuruluşuyla Karahanlılar’ın aynı yıllara ait olduğu anlaşılan Buhara yakınındaki Hezâre Kışlağı Camii’nden izler taşımaktadır (bk. GARİPLER CAMİİ). Yağıbasan Medresesi kalenin güney eteklerinde yer alır. Tokat Müzesi’ndeki yapıya ait bir kitâbe 645 (1247) tarihini vermektedir ki bu tarih yapının inşası için geç bir tarih olduğundan bazı araştırmacılar kitâbede bir yazım hatası bulunduğunu ve tarihin 546 (1151) olması gerektiğini düşünmüştür. Bazı araştırmacılar da söz konusu kitâbenin bir tamiri gösterdiğini öne sürer. Yağıbasan Medresesi kuzey kanat üzerindeki giriş eyvanıyla birlikte üç eyvanlıdır. Yapının 13,90 × 14,20 m. ölçülerindeki avlusu ortası açık geniş bir kubbe ile örtülmüştür. Avlunun etrafında tamamı beşik tonoz örtülü, ölçüleri birbirinden farklı odalar sıralanır. Medrese kapalı avlulu plan kuruluşuyla ilk uygulaması Busrâ’da (Suriye) Gümüştegin Medresesi’nde görülen şemanın Anadolu’daki ilk iki örneğinden biridir.

Anadolu Selçuklu Dönemi. Kale dışında yoğunlaşan imar faaliyetleriyle kentsel dokunun şekillenmeye başladığı bir dönemdir. Tokat çayı ile sınırlanan alanda şehir cami, medrese, kümbet-türbe, hamam, köprü gibi yapılarla donatılırken dönemin öne çıkan yapı türü tekkeler ve zâviyelerdir. Bu döneme ait bilinen tek ibadet yapısı ulucamidir. Caminin giriş açıklığı üzerinde yer alan iki satırlık sülüs kitâbe Sultan IV. Mehmed devrindeki onarıma aittir. Mihraba dik üç sahından oluşan dikdörtgen planlı yapının üst örtüsü kalem işi bezemeli ahşap tavan biçiminde düzenlenmiş, yapının kuzey cephesi kalenin yer aldığı tepenin yamacına yaslanmıştır. Doğu ve batı cephelerinde görülen iki ayrı revak düzenlemesi, caminin inşa edildiği alanın doğu-batı istikametinde eğimli bir arazi yapısına sahip olması sebebiyle topografik şartlardan kaynaklanan bir zorunluluktur. Ahşap üst örtüde ve destek sistemini meydana getiren unsurların yüzeyinde XVII. yüzyılın üslûbuna uygun kalem işi bezemeler vardır.

Devrin önemli eğitim ve sağlık kuruluşlarından Muînüddin Süleyman Pervâne Tıp Medresesi ve Dârüşşifâsı (Gökmedrese) yaygın kanaate göre 1275 yılında yapılmıştır. Taçkapıda kitâbe yerinin boş bırakılması, Süleyman Pervâne’nin ihanet şüphesiyle İlhanlılar tarafından idamı üzerine inşa ettirdiği yapılardaki kitâbelerin kazındığı veya yok edildiği şeklinde açıklanmaktadır. Gökmedrese çift eksenli, iki avlu üzerine üç kanattan oluşan iki katlı yapısıyla bir çifte medrese örneği verir. 1926 yılında müze haline getirilen medrese bölümünün ortasında iki eyvanlı dikdörtgen avlu kuzey, güney ve batı olmak üzere üç yönden iki katlı revak sistemiyle çevrilmiştir. Günümüzde yol seviyesinin bir hayli altında kalan medreseye doğu cephesinde yer alan anıtsal bir kapıdan girilir. Yapının kuzey cephesi dârüşşifâ ile bütünleşirken güney cephesi biri ortada, diğer ikisi köşelerde üç payanda ile desteklenmiştir (bk. GÖKMEDRESE).

Tokat’taki mezar yapıları müstakil veya başka bir yapıyla (tekke veya mescid) bütünleşmiş halde iki ayrı grup oluşturur. Kitâbesine göre 631 (1234) yılında inşa edilen Ebü’l-Kāsım-ı Tûsî Türbesi kare plan kuruluşuna sahiptir. Üst örtüsü içten kubbe, dıştan külâh şeklinde olan türbede giriş açıklığının bulunduğu, sokağa bakan cephe son derece sade ve iddiasızdır. Ancak yola bakan güney cephesi, içe doğru çekilmiş dikdörtgen pencere açıklıkları ve pencere alınlıklarındaki çini süslemelerle oldukça gösterişlidir (bk. EBÜ’l-KĀSIM-ı TÛSÎ TÜRBESİ). Diğer bir yapıyla bütünleşmiş kümbet örneği olarak 649 (1251) tarihli Sefer Paşa Kümbeti mescid ve türbe iki bölüm halinde düzenlenmiş, ancak mescid kısmı günümüze ulaşmamıştır. Defin odası ve ziyaretgâh kısımlarından meydana gelen kare planlı kümbette cephelerin kesiştiği üst köşeler geniş yüzeyler halinde pahlanarak üst örtünün oturtulacağı sekizgen form elde edilmiştir. Kümbetin üst örtüsü dönemin mimari geleneklerine uygun olarak içten kubbe, dıştan çokgen külâh biçimindedir.

Şehir ve çevresinde gelişen Türk mimarisinin en özgün yapı türü hiç şüphesiz tarikat yapılarıdır. Siyasî ve içtimaî şartların ortaya çıkardığı bu yapılar plan ve mimari kuruluşlarıyla Osmanlı dönemindeki tabhâneli camilerin öncüleri sayılır. Halef Sultan Tekkesi (691/1292) mekânların bir arada tasarlandığı, düzgün olmayan dikdörtgen planlı bir yapıdır. Batı cephesinde yer alan taçkapıdan dikdörtgen hole girilir. Giriş holünün sağında yer alan kapı mescid mekânına geçişi sağlar. Mescid mekânının güneyinde türbe bulunur; yapının güneybatı köşesini teşkil eden bu mekânın biri mescid, diğeri tonozlu eyvana açılan iki kapısı vardır. Giriş holünün karşısındaki diğer bir kapıdan üst örtüsü kubbe ve tonoz şeklinde düzenlenmiş ana mekâna geçilir. Tekkenin kuzey kanadında ölçüleri birbirinden farklı üç oda yer almaktadır. Bu odalardan ikisi birer kapı ile giriş holüne açılırken kuzeydoğu köşesindeki üçüncü oda kubbeli ana mekâna açılmaktadır.

Gıyâseddin II. Mesud’un 687 (1288) yılında inşa ettirdiği Ebû Şems Hankahı, Osmanlılar döneminde Vezir Ahmed Paşa tarafından esaslı biçimde onarıldığı için kayıtlara Ahmed Paşa Mescidi ve Türbesi diye geçmiştir. Kare planlı ana yapı kütlesi kubbeli bir sofa, güney yönünde sofaya büyük bir kemerle bağlanan eyvan, batı kanadında biri kubbe ile örtülü türbe olmak üzere iki mekâna sahiptir ve doğu yönünde 5,30 m. kadar subasman seviyesinde devam eden bir bölüm vardır. Yapıyla ilgili bazı eski planlarda doğu yönünde de batı kanadına simetrik iki oda bulunmakla beraber XIX. yüzyıla ait resimlerde yapının güneydoğu köşesinde bir mekân görülmemektedir. Yapıya kuzey cephesindeki basık yay kemerli kapıdan girilir.

Şehir merkezine en uzak konumda olan Şeyh Meknûn Zâviyesi XIII. yüzyıla tarihlenmektedir. Zâviye, mescid ve türbeden meydana gelen bu yapıda mekânlar “L” düzeninde konumlanmıştır; yapıya güney yönündeki kemerli bir kapıdan girilir. Doğu-batı ekseninde yerleştirilen zâviye ve mescid dikdörtgen formundadır. Mescid mekânı beşik tonoz, zâviye ise kubbe-tonoz düzeninde bir üst örtüye sahiptir. Güneybatıda “L”nin kısa kolunu oluşturan türbenin iki kapısından biri zâviyeye geçişi sağlarken diğeri doğu cephesinde dışarıya açılır. Şeyh Meknûn Zâviyesi’nde türbe ve beşik tonozlu bölümlerin iç mekân duvarlarını kaplayan mavi, patlıcan moru ve siyah çinilerden günümüze hiçbir iz kalmamıştır.

Anadolu’da kervan ticaretinin en yoğun olduğu bölgelerden biri olan Tokat ve çevresinde çok sayıda kervansarayın yanı sıra köprüler de inşa edilmiştir. Amasya’dan gelen ve Sivas istikametine devam eden kervan yolunun Yeşilırmak üzerinden geçmesi için biri Pazar’da, diğeri Tokat’ta iki köprü yapılmıştır. Tokat’ın kuzeyinde yer alan Hıdırlık Köprüsü, beş satırlık sülüs kitâbesine göre 648 (1250) yılında Pervâne Seyfeddin Hamîd b. Ebü’l-Kāsım-ı Tûsî tarafından inşa ettirilmiş olup mimarı Bahâeddin Mehmed b. Ferec’dir. Beş gözlü olarak inşa edilen 151 m. uzunluğundaki köprünün genişliği 7,40 metredir ve iki kenarında korkulukları vardır.

İlhanlı Dönemi. Bu dönemde mescid, türbe ve tekke gibi belirli yapı türlerinde eserler verilmiştir. Bu eserlerin, Amasya ve Erzurum gibi şehirlerde bulunan dönemin diğer yapıları ile karşılaştırıldığında daha yalın ve iddiasız olduğu görülür. Nûreddin b. Sentimur Türbesi doğuya bakan pencere açıklığı üzerindeki inşa kitâbesine göre 713 (1313) yılında inşa edilmiş, kare plan üzerine kırık pramidal külâh biçimli üst örtüsüyle özgün bir uygulamadır. Yapının giriş açıklığının güney cephesi üzerinde yer almasına rağmen doğu cephesinin daha özenle işlenmesi bu cephenin yola bakmasından dolayıdır. Bu cephedeki pencere açıklığı üzerinde Firdevsî’den bir beyit yazılıdır (bk. NÛREDDİN b. SENTİMUR TÜRBESİ). İlhanlı döneminde inşa edilen tarikat yapılarından Acepşir Tekkesi’nin sadece çeşmesi günümüze ulaşırken şehrin güneydoğusunda mevcut Abdullah b. Muhyî Zâviyesi yapıldığı dönemde şehrin bu yöndeki sınırını oluşturmaktaydı. Tabhâneli şemaya sahip zâviyenin batısında geçişin kapı ile sağlandığı düzgün olmayan dikdörtgen planlı bir mekân, devamında kare planlı türbe yapısı yer alır. Batı cephesinde pencere üzerindeki kitâbesine göre 717 (1317) yılında inşa edilmiştir. Zâviyenin plan ve mimarisi zaman içinde neredeyse tümüyle değişmiş, yeni mekânlar eklenmiş ve başka yapılarla kuşatılmıştır. Bu sebeple yapının özgün mimarisini tanımlayabilmek mümkün değildir.

Osmanlı Dönemi. Sulusokak semtinde Selçuklu devrinden kalma bir ulucami bulunmasına rağmen aynı semte XV. yüzyılın ilk çeyreğine tarihlenen ve Takyeciler Camii adıyla bilinen ikinci ulucami inşa edilmiştir. Ortada dört bağımsız destek üzerine atılan kemerlerin taşıdığı dokuz kubbeyle örtülü yapı Edirne Eskicamii ile benzer bir plan kuruluşuna sahiptir. Yapıya batı cephesi üzerindeki basit bir kapı açıklığından girilir. Giriş açıklığının yer aldığı cephe önünde şadırvanı da içine alan 1312 (1894-95) tarihli bir düzenleme görülür. XV. yüzyıl başlarında Tokat çayının karşı kıyısına inşa edilen Hamza Bey Mescid-Zâviyesi tabhâneli bir yapı olup günümüze ulaşmayan türbe ve hankahla bir külliye özelliği göstermekteydi. Yapı vakfiye içeriğine sahip inşa kitâbesiyle de ayrıca önemlidir. Yapının inşası bu bölgedeki iskân faaliyetleri için bir çekirdek oluşturmuş ve yüzyılın sonuna gelmeden hemen yakınında Tokat’ın ilk büyük külliye kuruluşu olan Hatuniye Külliyesi yapılmıştır. Cami cümle kapısı üzerinde yer alan inşa kitâbesine göre bu külliye de 890 (1485) yılında Sultan II. Bayezid tarafından annesi Gülbahar Hatun adına yaptırılmıştır. Cami, medrese ve imaretten meydana gelen külliyenin “U” planlı medresesi zamanımıza intikal etmemiş, imareti ise yakın zamanda onarım görmüştür. Meydan Camii adıyla tanınan ve bütünüyle kesme taştan inşa edilen cami tabhâneli bir yapı olup kuzeyinde beş bölümlü son cemaat yeri bulunmaktadır. Hatuniye Külliyesi, II. Bayezid döneminin diğer külliyelerinde olduğu gibi nehir veya yol eksen alınarak kendi içinde paralel düzenlemeye sahip bir kuruluş özelliği gösterir (bk. MEYDAN CAMİİ). Osmanlı döneminde külliye ölçeğinde yapı faaliyetlerinin şehirdeki en önemli örneği Temerrüd Ali Paşa tarafından yaptırılan Ali Paşa Külliyesi’dir. 980 (1572-73) yıllarına tarihlenen külliye cami, türbe ve yol aşırı konumlanan çifte hamamdan oluşmaktadır. Kuzey cephesi önünde yedi bölümlü son cemaat yeri bulunan yapı 11,50 m. çapında bir kubbeyle örtülüdür. Kubbeyi taşıyan duvar pâyeleriyle Ali Paşa Camii, Mimar Sinan’ın sekiz destekli cami planlamasının varyasyonları olan İstanbul Silivrikapı Hadım İbrâhim Paşa Camii, Tekirdağ Rüstem Paşa Camii gibi yapılarla aynı grupta değerlendirilmesi gereken bir örnektir. Caminin avlusunda kuzeybatı yönünde yer alan kare planlı türbe önünde bir giriş revakı bulunmaktadır. Kubbeli türbe yapısı da cami ve hamam gibi muntazam kesme taşla inşa edilmiştir (bk. ALİ PAŞA CAMİİ).

Osmanlı döneminde bir yandan yeni merkezler kurmak için külliyeler tesis edilirken bir yandan da işleve dönük, cami ve mescid ölçeğinde müstakil yapılar inşa edilmiştir. Rüstem Çelebi Camii (XV. yüzyıl), Kadı Hasan Mescidi (XV. yüzyıl), Hacı İvaz Paşa Mescidi (XV. yüzyıl), Hacı Turhan Mescidi (878/1473), Mahmud Paşa Camii (XVII. yüzyıl) örneklerinde olduğu gibi bu cami ve mescidlerin bir kısmı çeşitli plan kuruluşlarıyla bulundukları mahallenin temel öğesi durumundadır. Bir kısmı da şehrin ticarî dokusuna dahildir ve şehirde faaliyet gösteren çeşitli esnaf grupları tarafından yaptırılmıştır. Lonca mescidleri olarak tanımlanabilecek bu tür yapılar yapıyı inşa ettiren esnaf grubunun adıyla anılmaktadır. Kazancılar Mescidi (924/1518) ve Dabaklar Mescidi (onarımı 1276/1859) bu türden yapılardır.

Tokat, özellikle XVI. yüzyıldan itibaren Anadolu’nun önemli ticaret ve üretim merkezlerinden biri olmuştur. Bilhassa Sulusokak semti ticaret yapılarının yoğun biçimde toplandığı yerdir ve bu ticarî dokunun kalbi XVI. yüzyıla tarihlenen bedestendir. Dokuz bölümlü, dokuz kubbeli plan kuruluşuna sahip bedestene güney ve kuzey cephesinde yer alan kapılardan girilir. Yapının doğu ve batı cepheleri boyunca uzun dikdörtgen planlı arasta-çarşı birimleri doğrudan yola açılan kapıları dışında karşılıklı kapılarla bedestene de bağlanır. Bedestenin güneydoğusunda yer alan Deveci (Develik) Hanı XVII. yüzyıla tarihlenmekte ve ahır mekânları ile konaklama işlevine dönük bir şehir hanı olduğu anlaşılmaktadır. İki kat üzerine dikdörtgen planlı hanın ortasında bir avlu vardır. Harap durumdaki yapının avlusunda revak sistemi büyük ölçüde çökmekle birlikte kalan izler dört yönden iki katlı revaklarla çevrildiğini göstermektedir. Doğusunda ayrı bir bölüm halinde ahır mekânlarının yer aldığı hanın yola bakan kuzey cephesinde dükkânlar bulunmaktadır. Aynı semtteki diğer hanlar ise ya tamamen yıkılmış ya da özelliklerini kaybedip sadece ana beden duvarlarıyla günümüze ulaşmıştır.

Tokat’ta XVI-XVIII. yüzyıllar arasında inşa edilen hanların pek çoğu zamanımıza intikal etmemiştir. Günümüze ulaşabilenler arasında en iyi durumda olanlardan biri Voyvoda Hanı’dır. 1626-1632 yılları arasına tarihlenen yapı iki katlıdır. Ortasında yapının genel plan kuruluşuna bağlı şekilde düzgün olmayan dikdörtgen bir avlusu vardır ve avlu alt katta iki yönden, üst katta ise dört yönden revaklarla çevrilmiştir. Yapıya doğu cephesindeki anıtsal kapıdan girilir. Giriş koridoru üzerindeki ikinci kat mekânı kubbeli olup doğu yönünde cepheden dışa taşarak konsollar üstüne oturtulmuştur. Yapının güney ve batı cepheleri sağır duvarlar halinde düzenlenirken yola bakan doğu cephesiyle kuzey cephesinde dükkânlar yer almıştır. Sağlam şekilde bugüne kadar gelebilen hanlardan bir diğeri Gazioğlu Hanı’dır. Voyvoda Hanı’nın güneybatısında yer alan yapı iki katlıdır ve giriş açıklığının kuzey cephesi boyunca dükkânlar sıralanır. Diğer cepheleri başka yapılarla kuşatılmış olan hanın dikdörtgen avlusu ahşap konstrüksiyonlu bir revak sistemiyle dört yönden çevrilmiştir. Yakın zamana kadar yazmacılar tarafından kullanılan yapı günümüzde tamamen boşaltılmıştır ve harap vaziyettedir. Tokat’ta Osmanlı dönemi imar faaliyetleri mevlevîhâne (bk. TOKAT MEVLEVÎHÂNESİ), sivil konut yapıları (meselâ bk. LATİFOĞLU KONAĞI) ve saat kulesi gibi örneklerle son dönemlere kadar devam etmiştir. Özellikle saat kulesi belirli bir döneme özgü oluşu ve anıtsal mimarisiyle önemli bir örnektir. 1901 yılında II. Abdülhamid’in 25. saltanat yılında inşa edilen muvakkithâne kare kaide üzerinde sekizgen gövdeye sahiptir.


BİBLİYOGRAFYA

, V, 54-66.

İsmail Hakkı [Uzunçarşılı], Kitâbeler, İstanbul 1345/1927, I, 1-57.

A. Gabriel, Monuments Turcs d’Anatolie, Paris 1934, II, 75-109.

Nazmi Sevgen, Anadolu Kaleleri, Ankara 1959, s. 314-318.

Feridun Akozan, “Türk Hanları ve Kervansarayları”, Türk San‘atı Tarihi Araştırma ve İncelemeleri, İstanbul 1963, I, 133-167.

Metin Sözen, “Anadolu’da Eyvan Tipi Türbeler”, Anadolu Sanatı Araştırmaları, İstanbul 1968, I, 195.

a.mlf., Anadolu Medreseleri, İstanbul 1970, s. 213.

Aptullah Kuran, Anadolu Medreseleri, Ankara 1969, s. 11, 96.

, s. 201, 205, 379, 530.

a.mlf., Osmanlı Mi‘mârîsi IV, s. 860.

Cevdet Çulpan, Türk Taş Köprüleri, Ankara 1975, s. 62.

Doğan Kuban, Anadolu-Türk Mimarisinin Kaynak ve Sorunları, İstanbul 1965, s. 57-100.

a.mlf., “Anadolu-Türk Şehri Tarihi Gelişmesi, Sosyal ve Fiziki Özellikleri Üzerinde Bazı Gelişmeler”, , VII (1968), s. 53-75.

Gönül Cantay, “Zileli Emin Usta’nın Bilinmeyen İki Eseri”, Bedrettin Cömert’e Armağan, Ankara 1980, s. 497-507.

a.mlf., Anadolu Selçuklu ve Osmanlı Darüşşifaları, Ankara 1992, s. 61.

, s. 380.

Mustafa Bilge, İlk Osmanlı Medreseleri, İstanbul 1984, s. 196.

Mustafa Cezar, Tipik Yapılariyle Osmanlı Şehirciliğinde Çarşı ve Klasik Dönem İmar Sistemi, İstanbul 1985, s. 282-283.

Orhan Cezmi Tuncer, Anadolu Kümbetleri: Selçuklu Dönemi, Ankara 1986, I, 193-198, 246-251.

Semra Ögel, “Ortaçağ Çerçevesinde Anadolu Selçuklu Sanatı”, Malazgirt Armağanı, Ankara 1987, s. 131-138.

Nazif Öztürk, “Selçuklu-Osmanlı Ulaşım Sisteminde ve Ticaretinde Tokat’ın Yeri”, Türk Tarihinde ve Türk Kültüründe Tokat Sempozyumu: 2-6 Temmuz 1986 (haz. S. Hayri Bolay v.dğr.), Ankara 1987, s. 71-80.

Beyhan Karamağaralı, “Şeyh Meknun Türbesindeki Sgrafittolar”, a.e., s. 419-426.

Sedat Emir, Erken Osmanlı Mimarlığında Çok-İşlevli Yapılar: Kentsel Kolonizasyon Yapıları Olarak Zâviyeler, İstanbul 1994, I.

Işın Aksulu, “Tokat Deveci Hanı”, 9. Milletlerarası Türk Sanatları Kongresi: Bildiriler, Ankara 1995, s. 65-78.

Semavi Eyice, “İlk Osmanlı Devrinin Dinî-İçtimaî Bir Müessesesi: Zâviyeler ve Zâviyeli Câmiler”, , XXIII/1-2 (1963), s. 1-80.

Oluş Arık, “Erken Devir Anadolu Türk Mimarisi’nde Türbe Biçimleri”, Anadolu: Anatolia, XI, Ankara 1969, s. 51, 142, 144.

Tanju Cantay, “Bir Kuzey-Batı Anadolu Gezisinden Notlar”, , VII (1976-77), s. 21-40.

Maddenin bu bölümü TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2012 yılında İstanbul’da basılan 41. cildinde, 223-226 numaralı sayfalarda yer almıştır.

Müellif:

Bugünkü Tokat. Osmanlı Devleti’nin son zamanlarında Sivas vilâyetine bağlı bir sancak merkezi, Mondros Mütarekesi döneminde (1918-1920) bağımsız bir mutasarrıflık merkezi olan Tokat şehri Cumhuriyet devrine il merkezi halinde girmişti. Fakat bu il merkezi, Selçuklu ve Osmanlı dönemindeki büyük ticarî önemini kaybetmiş küçük bir şehir durumundaydı. Cumhuriyet devrinin ilk nüfus sayımında (1927) şehirde 20.430 nüfus kaydedilmişti. Orta Karadeniz kıyılarını İç ve Doğu Anadolu’nun önemli merkezlerine bağlayan yolla batı-doğu istikametinde önemli ticaret yolunun kesişme noktasında yer alan ve geçmişteki ticaret şehri olma özelliğini bu coğrafî konumundan alan Tokat asıl gelişmesini Cumhuriyet döneminde kazandı. Bu gelişme 1950 yılına kadar yavaş bir şekilde seyretti ve nüfusu 1950 yılına kadar arada bazı düşüşler göstererek (1945 sayımında olduğu gibi) hemen hemen aynı seviyede kaldı: 1935 sayımında 21.260, 1940’ta 21.447, 1945’te 20.078, 1950’de 21.660. 1950 yılına kadar küçük bir Anadolu şehri durumunda olan ve sadece 400 hektarlık bir alanı kaplayan Tokat alan üzerinde de fazla yaygınlaşmamıştı. Bu alan içinde elli bir mahalleye dağılmış vaziyette 3900 eve sahipti (Belediyeler Yıllığı, III, 558). Tokat’ın eski mahalleleri, şehrin batısında 750 m. yükseklikteki Hisar tepesinde bulunan tarihî kalenin (Dokeia Kalesi) doğu ve güney eteklerinde yarım ay şeklinde uzanıyor, dar sokaklı ve eğimli olan bu kesimden (Câmi-i Kebîr mahallesi) başlayan şehir ortasındaki Cumhuriyet Meydanı’na kadar iniyor, bu meydanın yakınından geçen ve şehre girmeden önce yukarı kesimindeki adı Kızıliniş deresi olan Behzat deresinin (güney-kuzey doğrultusunda akan bu dere, o dönemdeki küçük şehrin 4,5 km. kuzeyinden geçen, fakat günümüzde kuzeye doğru büyüyen şehrin içinde kalan Yeşilırmak’a karışır) sağ yakasına da (doğu kıyısı) geçiyor, derenin bu yakasındaki Gıjgıj dağı eteklerindeki mahallelerle (Tabakhane mahallesi gibi) devam ediyordu. Behzat deresinin akış istikametinde dar bir vadi içinde güney-kuzey doğrultusunda uzanan şehir güneyde gevşek dokulu bir mahalle olan Devegörmez mahallesinden başlıyor, kuzeyde en fazla o dönemdeki ortaokul (günümüzde Gazi Osman Paşa Lisesi) civarına kadar uzanıyordu. Bundan daha kuzeydeki alanlarda stadyum, eski meteoroloji binası, vali konağı gibi (sonraki dönemlerde bir süre çocuk yuvası olarak kullanılan bina) kamuya ait birkaç bina arasında sonraki yıllarda dolacak olan boşluklar bırakmak suretiyle Yeşilırmak (bu kesimde halkın verdiği isimle Tozanlı çayı) üzerindeki tarihî köprüye doğru uzanıyordu; fakat henüz Yeşilırmak’ın kuzeyine geçmiyordu.

Şehir alanının ve nüfusun 1950 yılına kadar sınırlı kalmasının sebepleri arasında I ve II. Dünya savaşlarının diğer Anadolu şehirlerinde de görülen olumsuz etkilerinden söz edilebilir. Fakat bu, ekonomik anlamda kendini gösteren ve şehrin gelişmesini frenleyen dolaylı etkidir. Söz konusu dönemde Tokat’ın gelişmesini engelleyen asıl önemli sebepler şehrin mâruz kaldığı doğal âfetlerdir. Bunlar arasında 1919 yılındaki yangın, bir dönem Tokat’la âdeta özdeşleşmiş olan sel felâketleri (1943, 1946, 1949 ve 1952) ve şehri geniş ölçüde etkileyen deprem felâketleri sayılabilir. Tokat, deprem zararlarının en büyüğünü 26-27 Aralık 1939 gecesi vuku bulan Erzincan depreminde gördü. Bu depremde harap olan çok sayıda evle birlikte şehrin önemli binalarından halkevi, Ziraat Bankası, şehrin tek sineması tamamen yıkıldı; belediye binası hasar gördü, önemli tarihî eserlerden Ali Paşa ve Meydan (Hatuniye) camilerinin birer kubbesi çöktü. Depremin yaraları henüz sarılmamışken 1943 yılının Kasım ayında meydana gelen Erbaa depremi Tokat’ta da hasarlar meydana getirdi ve Meydan Camii’ni 1953 yılına kadar ibadete kapalı kalacak durumda bıraktı (Yavi, s. 73). Cumhuriyet’in başlarındaki dönemde Anadolu şehirlerinin gelişmesinde büyük payı olan demiryolu şebekesinin Sivas-Samsun hattının Tokat şehrine uğramayıp 45 km. uzaklıktaki Turhal’dan geçmesi de Tokat şehrinin gelişmesini engelleyen faktörler arasında sayılabilir. Türkiye’nin 1950’den sonraki ulaşım politikalarında karayolu ulaşımına ağırlık verilmesi, bu arada Tokat’tan geçen Samsun-Sivas karayolunun iyi bir düzeye ulaştırılması Tokat’ın gelişme hızını arttırmasına vesile oldu. İlk defa 1955 sayımında 25.000’i aşan nüfusu (26.661) 1960 yılında 30.000’i de aştı (32.654). Bu gelişmeler sırasında şehrin ana ekseninde bir değişiklik meydana geldi. Geçmiş yüzyıllarda şehrin en önemli ekseni (prestij ekseni) batı-doğu doğrultulu Sulusokak iken sonradan güney-kuzey doğrultulu eksen Tokat’ın prestij ekseni durumuna geçti. Bu da güney-kuzey doğrultulu ana cadde 1960’lı yılların başına kadar kabaca güney-kuzey doğrultulu olan, fakat aslında kavisli bir şekilde Saathane Meydanı ile Gökmedrese’nin yakınına kadar uzanan Behzat caddesiyle temsil ediliyordu. 1960’lı yılların başında açılan Gaziosmanpaşa Bulvarı devreye girdi ve 1967’de yapılan şehrin yeni imar planına göre şehri güney-kuzey doğrultusunda kesen ana eksen çevresindeki yoğunlaşma arttı. Bu şekilde prestij ekseninin güney-kuzey doğrultulu eksenlere kayması (önceleri Behzat caddesi, şimdi Gaziosmanpaşa Bulvarı), yani prestij ekseninin yön değiştirmiş olması Türkiye şehirlerinde sadece Tokat’ta görülen bir durumdur. Zira şehirlerin prestij eksenleri geçmişteki doğrultularını günümüzde de korumaktadır.

Güney-kuzey doğrultusunda büyümeye devam eden Tokat şehri 1970’li yıllara gelindiğinde Yeşilırmak kıyısına dayandı ve eski doku ile Yeşilırmak arasında seyrek bir şekilde yayılan kamu binalarının arası doldu. Nüfusu 1970’te 40.000’i aştı (44.110) ve 1975 sayımında 50.000’e yaklaştı (48.598). Yüksekte olan mahalleleri 700-710 m. rakımında olan şehrin en alçak kesimleri 600 metrenin altına indi. Kuzeye doğru genişleme, 1970’li yılların sonundan itibaren başlayan ve 1980’li yıllarda hızlanan bir ivmeyle Yeşilırmak’ın kuzey yakasına da sıçradı ve bu kesimde Altıyüzevler adlı modern bir semtle başka mahalleler kuruldu. Aslında 1948’de yapılan şehrin ikinci imar planında Yeşilırmak’ın karşı yakasının (sağ kıyısı) yerleşime açılması öngörülmüştü. Ancak 1949’daki sel baskını bu kesimdeki yerleşmeyi 1980’li yıllara kadar erteledi. 1980’de nüfusu 60.000’i aşan Tokat şehri 1990’da 80.000 nüfusu (83.059), 2000’de ise 100.000 nüfusu geçti (113.100). 2010 yılında yapılan nüfus sayımına göre şehrin nüfusu 140.000’e yaklaştı (136.595). Günümüzde Tokat önemli bir ticaret şehri olduğu gibi sigara, çimento, tekstil, meyve suyu, süt, yem, tuğla, plastik, lastik, şarap sanayii gibi çeşitli sanayi kollarını barındıran bir şehirdir. Ayrıca şehirde ve çevresindeki çeşitli tarihî eserleri, restore edilmiş hanları ve konakları, geleneksel el sanatı ürünlerini (bakır, yazma gibi) görmeye gelenlerin tercih ettiği bir turizm merkezi olarak önem kazanmaya devam etmektedir. 1992’de kurulan Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tokat’a yeni bir canlılık kazandırdı.

Tokat şehrinin merkez olduğu Tokat ili Sivas, Yozgat, Amasya, Samsun ve Ordu illeriyle çevrilmiştir. Merkez ilçeden başka Almus, Artova, Başçiftlik, Erbaa, Niksar, Pazar, Reşadiye, Sulusaray, Turhal, Yeşilyurt ve Zile adlı on bir ilçeye ayrılır. 9958 km2 genişliğindeki Tokat ilinin sınırları içinde 2010 yılı sayımına göre 617.802 kişi yaşıyordu, nüfus yoğunluğu ise altmış iki idi. Diyanet İşleri Başkanlığı’na ait 2007 yılı istatistiklerine göre Tokat’ta il ve ilçe merkezlerinde 309, kasabalarda 158 ve köylerde 641 olmak üzere toplam 1108 cami bulunmaktadır. İl merkezindeki cami sayısı 98’dir.


BİBLİYOGRAFYA

Ferit Acunsal, Gerçeklerin Diliyle Tokat, İstanbul 1947.

Belediyeler Yıllığı, Ankara 1950, III, 557-568.

Erdoğan Tamer – Sadrettin Müftüoğlu, Altın Yıllarında Tokat, Ankara 1986.

Ersal Yavi, Tokat, İstanbul 1986, s. 73.

Sargon Erdem, “Tokat Kelimesi Üzerine Düşünceler”, Türk Tarihinde ve Türk Kültüründe Tokat Sempozyumu: 2-6 Temmuz 1986 (haz. S. Hayri Bolay v.dğr.), Ankara 1987, s. 11-16.

Çiğdem Ünal, Şehir Coğrafyası Açısından Tokat, Erzurum 2005.

Hüsamettin Peker, “Tokat ve Amasya Çevresinde Su ve Orman Münasebetleri ve Bunlara Göre Alınması Lazım Gelen Tedbirler”, İÜ Orman Fakültesi Dergisi, seri B: VI/1, İstanbul 1956, s. 80-93.

“Tokat”, , XII/1, s. 400-401.

Metin Tuncel, “Yeşil-Irmak”, a.e., XIII, 400-401.

Marcel Bazin, “Toḳat”, , X, 600-601.

Maddenin bu bölümü TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2012 yılında İstanbul’da basılan 41. cildinde, 226-227 numaralı sayfalarda yer almıştır.