UBEYDULLAH b. ABBAS

Ebû Muhammed Ubeydullāh b. el-Abbâs b. Abdilmuttalib el-Hâşimî el-Kureşî (ö. 58/678)

Hz. Peygamber’in amcasının oğlu, sahâbî.

Müellif:

620’de Mekke’de doğdu. Babası, Hz. Peygamber’in kendisinden iki veya üç yaş büyük olan amcası Abbas, annesi Resûl-i Ekrem’in hanımlarından Meymûne’nin kız kardeşi Ümmü’l-Fazl Lübâbe bint Hâris’tir. Çocukları çok seven Resûlullah onu da ashabın diğer çocukları gibi zaman zaman terkisine bindirir, kardeşleri Abdullah ve Kesîr ile yarıştırır, her biri koşuyu tamamlayınca Resûlullah’a sarılır, o da onları kucaklayıp öperdi (, I, 214). Ubeydullah b. Abbas, Hâşimîler’le Emevîler arasındaki anlaşmazlıklarda etkin rol oynayanlardan biriydi. Hâşimîler’in önde gelenleri arasında bulunduğu için Hz. Osman’ın halifeliği döneminden itibaren hep siyasetin içinde yer aldı. Hz. Ali’nin hilâfeti devrinde Yemen valiliğine tayin edildi; 36 (657) ve 37 yıllarında hac emirliğine getirildi. 39’da (660) da hac emirliği için görevlendirildi; fakat Hz. Ali ile iktidar mücadelesine girişen Muâviye b. Ebû Süfyân bu göreve Yezîd b. Şecere er-Rehâvî’yi tayin etmek isteyince iki taraf arasında ciddi bir anlaşmazlık ortaya çıktı. Sonunda Şeybe b. Osman’ın hac emîri olması hususunda anlaşma sağlandı. Emevî-Hâşimî mücadelesinde iki taraf Yemen ve Bahreyn üzerinde hâkimiyet kurmaya çalışırken Ubeydullah, Emevîler tarafından öldürülmek istendi. 40 (660-61) yılında Muâviye, Büsr b. Ebû Ertât kumandasında bir orduyu Yemen’e gönderdi. Büsr’ün Yemen’e doğru geldiğini haber alan Ubeydullah yerine kayınpederi Abdullah b. Abdülmedân’ı bırakarak Kûfe’ye kaçtı. Yemen’e ulaşan Büsr, Abdullah ile oğlunu ve Ubeydullah’ın Abdurrahman ve Kusem adlı iki çocuğunu katletti. Babası ve kardeşiyle iki çocuğu gözünün önünde katledilen Ubeydullah’ın hanımı Âişe aklî dengesini yitirdi. Daha sonra Ubeydullah Yemen valiliğine döndü ve Hz. Ali şehid edilinceye kadar (40/661) bu görevini sürdürdü.

Hz. Ali’nin ardından hilâfete gelen oğlu Hasan, Ubeydullah b. Abbas’ı Azerbaycan valiliğine tayin etti. Bu sırada Muâviye, Hz. Hasan ile savaşmak üzere ordu hazırlayıp yola çıkarınca buna karşı gönderilen 12.000 kişilik öncü kuvvetin başına Ubeydullah getirildi. Ancak Muâviye, Kûfe gibi yapısı çok karışık bir toplumu bir arada tutmaya çalışan Hz. Hasan’ın otoritesini sarsmak ve ordusunun mâneviyatını bozmak için çeşitli manevralar yaptı, söylentiler yaydı. Neticede meydana gelen karışıklık ve belirsizlik ortamında Ubeydullah kumandanlık görevinden ayrılıp Muâviye’nin safına katıldı. Onun böyle kritik bir zamanda Emevîler’in tarafına geçmesi tarih kitaplarında çokça tartışılan bir konu olmuştur. Tarihçilerin bir kısmı kendisini ihanetle suçlamış, bazıları ise Hasan’ın Muâviye ile barış yapacağını anlayınca onun bu kararı aldığını belirtmiştir (Abdürrezzâk es-San‘ânî, V, 461; , III, 408). Ubeydullah’ın Muâviye’nin tarafına 1 milyon dirhem karşılığında geçtiğini iddia edenler de vardır (Belâzürî, III, 284; Ebü’l-Ferec el-İsfahânî, s. 73). Sonunda Hz. Hasan’ın ordusunun direnci kırıldı, ordu çözülme sürecine girdi; kontrolü kaybeden Hasan Rebîülevvel 41’de (Temmuz 661) halifeliği Muâviye’ye bıraktı. Bunun üzerine Ubeydullah’ın Azerbaycan valiliği ve kumandanlığı da sona erdi.

Ubeydullah siyasetin yanında ticaretle de uğraştı, varlıklı bir insan olarak yaşadı. Elindekini insanlarla paylaşmayı sevdiği, sık sık ziyafet verdiği, kurban keserek insanlara dağıttığı için cömertliği Araplar arasında darbımesel haline geldi ve “Teyyârü’l-Furât” (Fırat akıntısı) lakabıyla anıldı. Ubeydullah’ın bu özelliği Abbas’ın oğulları hakkında söylenen, “Fıkıh bilgisi, cömertlik ve güzellik isteyen Abbas’ın oğullarının evine gitsin; fıkıh Abdullah’ta, cömertlik Ubeydullah’ta, güzellik Fazl’dadır” şeklindeki meşhur sözde vurgulanmıştır. Ubeydullah 58’de (678) Medine’de vefat etti. 85 (704) veya 87 (706) yıllarında yahut kesin tarih belirtilmeden Yezîd b. Muâviye’nin hilâfeti zamanında (680-683) öldüğü, bu arada Yemen’de vefat ettiği de zikredilmiştir. Ubeydullah’ın Hz. Peygamber’den bir rivayeti bilinmekte (Nesâî, “Ṭalâḳ”, 12), bu rivayetin mürsel olduğu da söylenmektedir. Onun diğer sahâbîlerden rivayet ettiği az sayıdaki bazı hadisler kaynaklarda yer almaktadır. Kendisinden oğlu Abdullah ile Atâ b. Ebû Rebâh, İbn Sîrîn ve Süleyman b. Yesâr gibi tâbiîler nakilde bulunmuştur.


BİBLİYOGRAFYA

, I, 214.

Abdürrezzâk es-San‘ânî, el-Muṣannef (nşr. Habîbürrahman el-A‘zamî), Beyrut 1403/1983, V, 461.

Halîfe b. Hayyât, et-Târîḫ (nşr. Ekrem Ziyâ el-Ömerî), Riyad 1405/1985, s. 198, 200, 225.

, I, 169.

, III, 284.

, II, 198, 213, 214.

, IV, 442; V, 92-93, 132, 136.

Ebü’l-Ferec el-İsfahânî, Meḳātilü’ṭ-Ṭâlibiyyîn (nşr. Seyyid Ahmed Sakr), Kum 1374, s. 73.

, III, 383, 408.

a.mlf., Üsdü’l-ġābe (Bennâ), III, 524-526.

, III, 512-514.

, II, 437-438.

a.mlf., Tehẕîbü’t-Tehẕîb, VII, 19-20.

C. E. Bosworth, “ʿUbayd Allāh b. al-ʿAbbās b. ʿAbd al-Muṭṭalib”, , X, 761.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2012 yılında İstanbul’da basılan 42. cildinde, 18 numaralı sayfada yer almıştır.