Kuzeyden Suriye, kuzeydoğudan Irak, doğu ve güneyden Suudi Arabistan, batıdan Filistin (Batı Şeria) ve İsrail ile çevrilen Ürdün güneybatıda yaklaşık …
2/3Müellif: CENGİZ TOMARBölüme Git
II. TARİH Adını Ürdün nehrinden alır. Bölge “nehrin iki yakası, nehrin batısında ve doğusunda kalan yerler” anlamında Şeria adıyla da bilinir. İslâm f…
3/3Müellif: CENGİZ TOMARBölüme Git
III. KÜLTÜR ve MEDENİYET Ürdün ve Suriye’nin fethiyle birlikte sahâbîler bölgede yerleşerek İslâm’ın yayılmasında önemli rol oynadılar. Büyük kısmı çö…
Kuzeyden Suriye, kuzeydoğudan Irak, doğu ve güneyden Suudi Arabistan, batıdan Filistin (Batı Şeria) ve İsrail ile çevrilen Ürdün güneybatıda yaklaşık 26 kilometrelik bir kıyı ile Kızıldeniz’e komşudur. 1967’de İsrail’in Batı Şeria’yı işgal etmesi üzerine bu yöndeki sınır fiilen değişikliğe uğrayarak Şeria (Ürdün) nehri, Lût gölü ve Araba vadisinden geçer hale gelmiştir. Ülkenin resmî adı el-Memleketü’l-Ürdüniyyetü’l-Hâşimiyye, yüzölçümü 89.213 km2, nüfusu 6.321.252 milyon (2010), başşehri Amman (2.300.000), diğer önemli şehirleri Zerkā (486.000), Rusayfe (369.000), İrbid (325.000), Kuveysime (248.000) ve Akabe’dir (101.000).
I. FİZİKÎ ve BEŞERÎ COĞRAFYA Yüzey şekilleri bakımından Ürdün arazisi üç farklı bölgeye ayrılır ve rölyefin ana unsurlarını batıdaki tektonik bir çöküntü alanı (depresyon), ondan fay diklikleriyle ayrılan dağlık bir alan ve doğudaki plato kesimi meydana getirir. Batıdaki çöküntü alanı Doğu Afrika’dan gelip Kızıldeniz, Ürdün, Lübnan ve Suriye’den geçerek Türkiye’ye kadar uzanan büyük fay hattının üzerindedir. Bu alanın Ürdün topraklarında kalan bölümü kuzeyde Şeria vadisi, merkezî kesimde Lût gölü (Ölüdeniz), güneyde Araba vadisinden teşekkül eder. Burası bir bütün halinde dışa akışı olmayan kapalı Lût gölü havzasıdır. İçinde Lût gölünün de (deniz seviyesinden 402 m. aşağıda) bulunduğu Gûr (Gavr) çukurluğu yeryüzünün en alçak yeridir. Ürdün-İsrail sınırı gölü ikiye böler; gölün doğu yarısı Ürdün topraklarına dahildir. Tektonik çöküntü alanının hemen doğusunda yer alan ve ona paralel olarak kuzey-güney yönünde uzanan dağlık sahanın batıya bakan yamaçları fay dikliklerine tekabül etmekte, bu saha üzerinde yükselti güneye doğru gittikçe artmaktadır. Kuzeyde Aclûn yakınlarındaki Ümmüdderec (1247 m.), Petra’nın güneybatısında Hârûn (1336 m.), Tafîle’nin güneyindeki Bükke (1526 m.) ve Maan’ın batısındaki Mebrek (1727 m.) dağları dağlık kütlenin başlıca zirveleridir. Güneyde Akabe’nin doğusunda bulunan Ram dağı ile (1754 m.) biraz daha güneydeki Ümmüddâmî dağı (1854 m.) ülkenin en yüksek iki yeridir. Dağlık sahanın temelini kum taşının yaygın olduğu, Paleozoik yaşlı araziler teşkil eder. Ayrıca ikinci zaman kalkerlerinin dikkat çektiği dağlık alan üzerinde yer yer karstik depresyonlarla (kalkerli araziye özgü çukurlar) Lût gölüne açılan Mûcib, Heydân ve Yâbis gibi kanyon vadilere rastlanır. Bu vadilerde yazın da az miktarda akış görülür ve sular batıda Lût gölüne dökülür. Ayrıca adı geçen kanyon vadilerde çok sayıda sıcak su kaynağı vardır, bunlar Gûr çukurluğunu oluşturan tektonik hatlarla yakından ilgilidir. Kabaca Mefrak-Maan hattının doğusunda yapısını genellikle kalker, kum taşı ve bazaltın teşkil ettiği, ortalama yükseltisi 700-900 m. olan dalgalı bir plato yer alır. Bu plato üzerinde kuzeyde Ezrak, güneyde Cefr gibi kapalı çöküntü alanları bulunur. Platonun Zerkā ve Mefrak’ın doğusunda kalan kesimleri, üzerindeki siyah bloklarla dikkati çeken bir bazalt platosuna dönüşür.
Ürdün’ün batı kesimleri Akdeniz ikliminin etkisi altındadır. Özellikle kuzeybatıdaki topraklar, zeytin ağacının varlığı ile kendini gösteren bu iklime has bitki örtüsünün belirginleştiği yerlerdir. Ancak ülkenin % 75’ini meydana getiren kuzeydoğu ve güneydeki çöllerde yılda ortalama 50 milimetrenin altında yağış alan çöl iklimi hâkimdir. Sıcaklık kuzeyden güneye ve batıdan doğuya doğru gittikçe artar. Yıllık ortalamalar güneyde Kızıldeniz kıyısındaki Akabe’de 25 °C iken kuzeydeki İrbid’de ve başşehir Amman’da 17 °C’ye düşmektedir. Yağışın dağılışında yükselti ve enlemin yanında özellikle Akdeniz’den gelen nemli havanın etkisi büyüktür. Yıllık ortalama yağış miktarı Akabe’de 26, Maan’da 40, Amman’da 250 ve İrbid’de 460 milimetredir. Ülke topraklarının büyük bölümü çıplaktır. Akdeniz ikliminin görüldüğü kuzeybatıda ve yüksek kesimlerde seyrek de olsa zeytin, meşe, kızılçam ve ardıç ağaçlarına rastlanır. Özellikle doğu ve güney kesimlerinde vadi tabanlarındaki çalı ve otsu bitkiler dışında bitki örtüsü step ve çöl formasyonundan ibarettir.
Tarım alanlarının sınırlı olduğu Ürdün’de toprakların yaklaşık % 5’i işlenebilir durumdadır ve bunun önemli bir bölümünde yıllık ortalama 100.000 ton kadar buğday üretilir; arpa, baklagiller, zeytin, muz ve portakal diğer bazı ürünlerdir. Batıdaki tektonik çöküntü alanında yer alan Şeria vadisi, Gûr çukurluğu ve Araba vadisinin kuzey kesimleri ülkenin en önemli tarım alanlarıdır. Sulamaya dayalı tahıl ve turunçgil tarımı ile çeşitli sebze ve meyve üretiminin yapıldığı bu alüvyonlu topraklarda Lût gölünün güneydoğusunda olduğu gibi muz üretimi de söz konusudur. Nisbeten seracılık faaliyetlerinin de görüldüğü Şeria vadisi kışın yağışlı ve tarıma uygun sıcaklık şartlarına sahip bir alandır. Ayrıca Doğu Ovası Sulama Kanalı (Doğu Gûr Kanalı), Yermük nehri sularını Şeria nehrinin doğusundaki tarım alanlarına ulaştırmakta ve bu sayede yaklaşık 50 hektarlık bir alan sulanmaktadır. Zerkā nehri üzerindeki Kral Talâl Barajı, Şeria vadisinde 17.000 hektarlık bir tarım alanına su sağlar. Bu alanlardan yılda iki ürün alınır. Mevcut su kaynaklarının % 65’inin tarımda kullanıldığı Ürdün’de yüksek sıcaklık ve yağış azlığı tarım üzerinde olumsuz bir etkiye sahiptir. Batı Şeria’nın 1967’de İsrail tarafından işgal edilmesi ve Şeria nehrinin doğusundaki toprakların güvenlik sorunları yaşaması tarım alanlarının önemli ölçüde daralmasına yol açmıştır. Aşırı otlatma, ormansızlaşma ve toprak erozyonu arazi kullanımıyla ilgili diğer mühim problemlerdir. Coğrafya şartlarına uygun biçimde küçükbaş hayvan yetiştiriciliği yapılan ülkede son yıllarda kümes hayvancılığı da gelişmiştir. Ot örtüsünün zayıflığına rağmen 1 milyon koyunu ve 500.000 keçiyi bulan davar varlığı sayılı birkaç ihraç ürününden biri olan derinin kaynağıdır. Bedevîler’in iskân edilmesi sebebiyle göçebe hayvancılık büyük ölçüde azalmıştır. Ülkede eskiden beri arıcılık önemli bir faaliyet koludur.
Doğal kaynaklar bakımından fakir olan Ürdün’de en önemli yer altı zenginliklerinden biri ihraç maddelerinin başında gelen fosfattır. Dünyanın en büyük fosfat üreticileri arasında yer alan Ürdün’de Zerkā, Hasâ, Rasîfe ve Katrâne’de çıkarılan fosfat Akabe Limanı’ndan ihraç edilir. Lût gölü ve güneyindeki Safî ovasında üretilen potas da diğer bir önemli doğal kaynaktır. Lût gölü ve Ezrak kaya tuzlasından tuz, Ezrak’taki Hamza kuyularından az miktarda petrol üretimi yapılır. Ham madde ve enerji kaynaklarının da sınırlı olduğu Ürdün’de sanayi fazla gelişmemiştir. Ancak tekstil, çimento ve gıda sanayiinde bir miktar gelişme söz konusudur. Ülke ekonomisinde dış yardımlar önemli bir yer tutar. Bunun başlıca sebebi, Filistinli mültecilerin büyük bölümünün bu topraklarda oturması ve hükümetlerin geçmişten beri takındıkları Batı yanlısı tutumdur. Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, İsrail ve Arap ülkeleri en fazla yardım yapan ülkelerdir. Ayrıca yurt dışındaki işçi dövizi ve turizm geliri de ülke ekonomisi için önemlidir. Yılda 2 milyar dolarlık ihracata karşılık ithalât tutarı 4-4,5 milyar dolardır. Başlıca ihraç malları fosfat, potas, işlenmemiş deri, çimento ve yün, ithal malları ise kimyasal ve endüstriyel ürünlerle buğdaydır.
1950’de 472.000 olan nüfus 1970’te 1,6, 1990’da 3,2 ve 2005’te 5,5 milyona, 2007 yılında yapılan tahminlere göre 5,9 milyona ulaşmıştır. Nüfus artışı çok yüksektir. Bu hızlı artışta ülkeye göç eden ve sayıları 2 milyonu geçen Filistinli mültecilerin büyük rolü vardır. İş imkânları sınırlıdır ve genç nüfusun önemli bir kısmı petrol zengini Arap ülkelerinde çalışır. 1948-1949 savaşında topraklarından sürülen 800.000 Filistinli’nin 460.000’i Ürdün’e geçmiş, bu sayı 1961’de âni bir yükselişle bilhassa şehirlerde 623.660’a ulaşmıştır. Kilometrekareye yetmiş kişinin düştüğü Ürdün’de nüfusun büyük çoğunluğu ülkenin kuzeybatısında toplanmıştır. Mefrak-Maan hattının doğusunda kalan çöl bölgesi çok tenhadır. Bu kesimde büyük yerleşim merkezleri yoktur ve yoğunluk 0-10 kişi arasında değişir.
1/3’ü başşehir Amman’a olmak üzere kırdan kente hızlı bir göçün yaşandığı ülkede nüfusun % 78,4’ü şehirlerde oturur. Ürdün halkının büyük çoğunluğu bedevî Araplar’la Filistinli Araplar’dan oluşur. Rus işgalinden sonra Kafkasya’dan gelen ve bölgeye iskân edilen Çerkez ve Çeçenler’le Türkmen, Dürzî ve Ermeniler diğer etnik grupları teşkil eder. Türkmenler özellikle Aclûn’un güneyindeki Cereş yöresinde ve Amman’da yaşamaktadır. Amman’da soyadı Türkçe olan, yaşlılarının halen Türkçe konuştuğu 3000 kadar aile mevcuttur. Salt şehrinde I. Dünya Savaşı’nda şehid düşen Türk askerlerine ait bir şehitlik bulunmaktadır. Aynı zamanda bir sanayi ve ticaret merkezi olan başşehir Amman kara, hava ve demiryolu bağlantılarıyla ulaşımın düğüm noktasıdır. Suriye’den gelen, buradan geçerek Akabe’ye kadar uzanan karayolu ülkenin ana karayoludur ve Maan üzerinden Suudi Arabistan’a ulaşır. Yine Suriye’den gelen ve Mefrak-Amman-Maan hattını izleyen Hicaz Demiryolu da ana kara yoluyla paraleldir. Akabe körfezindeki kıyı şeridi Ürdün’ün deniz yoluyla dış dünyaya açılmasına imkân sağlar. Kızıldeniz kıyısındaki Akabe bu bakımdan çok önemli bir liman şehridir. Vâdiimûsâ’da kum taşı kayalara oyulmuş Petra antik yerleşim alanı, Kerek ve Aclûn kaleleri, Lût gölü, Mûcib ve Heydân vadilerindeki kaplıcalarla (Zerkā, Mâîn, Zârâ gibi) Akabe’deki mercan resifleri Ürdün’ün başlıca turizm alanlarıdır. Turistlerin büyük bölümü Ortadoğu ülkelerinden gelmektedir.
BİBLİYOGRAFYA
Sami Öngör, Orta Doğu (Siyasi ve İktisadi Coğrafya), Ankara 1964, s. 227-231.
The Middle East (ed. M. Adams), New York 1988, s. 53-62.
Mes‘ûd el-Havend, el-Mevsûʿatü’t-târîḫiyyetü’l-coġrâfiyye, Beyrut 1994, I, 181-192.
Geography and Development: A World Regional Approach (ed. J. S. Fisher), New Jersey 1995, s. 529, 534.
İbrahim Atalay, Kıtalar ve Ülkeler Coğrafyası, İzmir 2001, s. 48-49.
Adel Abdülsalam, Atlas al-Anwar of the Arab World (Maps & Information), Damascus 2005, s. 26.
H. J. de Blij – P. O. Muller, Geography: Realms, Regions and Concepts, New York 2006, s. 357.
Jordan Population and Family Health Survey 2007, Maryland 2008, s. 1-3, 11.
Hani Fakhouri, “Jordan”, The Oxford Encyclopedia of the Modern Islamic World (ed. J. L. Esposito), Oxford 1995, II, 378-382.
II. TARİH Adını Ürdün nehrinden alır. Bölge “nehrin iki yakası, nehrin batısında ve doğusunda kalan yerler” anlamında Şeria adıyla da bilinir. İslâm fetihlerinden önce Bizans idarî yapılanması içinde Palaestina Secunda ismiyle anılan bölge Arap kaynaklarında Ürdün olarak adlandırılmıştır. Ürdün’ün özellikle kuzey bölgeleri Filistin ile birlikte Suriye’ye (Bilâdüşşam) bağlı şekilde değerlendirilmiştir (Taberî, I, 651). İslâm tarihi kaynaklarında Ürdün adı fetihler esnasında ilk defa Suriye’deki bölgelerden birine verilen isim olarak yer alır. Ürdün bölgesinin sınırları tarih boyunca farklılıklar göstermekle birlikte Ürdün ve Filistin şehirlerinin bir kısmını kapsamaktaydı. İbn Havkal’in tasnifine göre günümüzde Ürdün sınırları içerisinde yer alan Belkā, Gûr, Amman gibi Ürdün’ün kuzeyindeki şehirler Dımaşk (Şam) bölgesine bağlı gösterilirken güneydeki Eyle (Akabe) Filistin bölgesine, Fihl, Cereş gibi şehirlerin yanı sıra Beysân ve Taberiye Ürdün’e tâbi şehirlerdir (İbn Hurdâzbih, s. 77-78). İbn Havkal de Ürdün şehirlerini sayarken Gûr’un yanı sıra Taberiye ile Beysân’ı zikretmiştir (Ṣûretü’l-arż, s. 173-174). Ya‘kūbî ise Amman, Gûr ve Belkā’yı Dımaşk, Taberiye, Sûr, Akkâ, Cereş ve Fihl’i Ürdün bölgesine bağlı olarak kaydeder (Kitâbü’l-Büldân, s. 325-330). Yâkūt el-Hamevî, Ürdün bölgesindeki şehirlerden Gûr gibi bugün Ürdün sınırları içerisinde kalan bölgelerin yanı sıra Lübnan sahilindeki Sûr ile Filistin’deki Akkâ ve Taberiye’yi sayar (Muʿcemü’l-büldân, I, 147). Bu durum modern Ürdün’ün sınırları ile İslâm tarihindeki Ürdün bölgesinin sınırlarının farklılığını ortaya koyar.
Bizans döneminde ticaret yolları üzerinde bulunan Ürdün şehirleri giderek büyüdü ve zenginleşti. Özellikle İslâm’ın hemen öncesinde VI. yüzyılda Bizans’a tâbi Gassânîler’in hâkimiyetinde bu gelişme daha hızlı seyretti. Burası 614’te Sâsânîler’in işgaline uğradı ve İslâm fetihleri öncesinde 628’de tekrar Bizans hâkimiyetine girdi. İslâm fetihleri sırasında verimli Suriye-Filistin topraklarına ulaşmanın önündeki en önemli engel olan Ürdün’de Bizans-İslâm mücadelesi daha Hz. Peygamber’in zamanında başladı. Müslümanların Bizans birlikleri ve vasalları ile yaptıkları ilk savaş Kerek yakınlarında Mûte’de gerçekleşti (8/629). Hz. Ebû Bekir döneminde Suriye ve Filistin’in fethine gönderilen ordular arasında Şürahbîl b. Hasene’nin kumandasındaki birlik Ürdün’ün fethiyle görevlendirildi. Hâlid b. Velîd’in 13 (634) yılında Ecnâdeyn’de Bizans kuvvetlerini mağlûp etmesinin ardından müslümanların Fihl (635) ve Yermük (636) savaşlarını kazanmasıyla Ürdün tamamen İslâm topraklarına katıldı. Fethinin ardından Ürdün Filistin, Dımaşk ve Humus’la birlikte dört askerî bölgeden biriydi. Muâviye b. Ebû Süfyân 17’de (638) Hz. Ömer tarafından Ürdün valiliğine tayin edildi. Muâviye’nin Suriye valiliği döneminde Taberiye fâtihi Ebü’l-A‘ver Ürdün’ün idaresinden sorumluydu. Muâviye b. Ebû Süfyân’ın halifeliği sırasında Yemen kökenli Arap kabilelerinin Ürdün’e yerleştiği zikredilmektedir. Emevîler devrindeki siyasal olaylar ve isyanlar bölgeyi pek etkilemedi. Bununla birlikte özellikle bölge halkının Emevî âmillerine karşı bazı isyanlar çıkardığı bilinmektedir. Bu dönemde Amman ile Belkā gibi bölgeler gelişme gösterdi.
Ürdün’de Maan yakınlarındaki Humeyme kasabası Abbâsî ihtilâlinin hazırlık merkezlerinden biri olarak dikkat çekmektedir. 747’de Abbâsî ihtilâlinin patlak vermesiyle birlikte Ürdün’de yerleşik Yemen kökenli kabileler de Emevîler’e karşı yapılan bu harekete katıldı. Birçok bakımdan Suriye’ye bağlı olan Ürdün, Abbâsîler döneminde hilâfet merkezinin Irak’a taşınması üzerine Suriye ile birlikte ihmal edilmiştir. Ürdün IX ve X. yüzyıllarda Abbâsîler’in zayıflamasıyla Mısır’da ortaya çıkan Tolunoğulları ve İhşîdîler gibi mahallî hânedanların egemenliğine girdi, ardından Fâtımî nüfuzuna boyun eğdi. Bu yıllarda Kuzey Arabistan’dan Tay gibi kabileler Ürdün’e yerleşmeye başladı. Bu kabileler çeşitli isyanlara yol açtıysa da 420’de (1029) Ukhuvâne savaşında Fâtımîler tarafından bertaraf edildi. Bölgedeki Fâtımî yönetimi, 463’te (1071) davet üzerine yardımlarına gelen Selçuklu Emîri Atsız b. Uvak’ın Filistin ve Ürdün’ü ele geçirmesiyle sona erdi. XII. yüzyılın başlarında Ürdün, Haçlılar’la Kahire ve Şam’daki beylikler arasında tampon bölge niteliğindeydi. Kudüs Kralı I. Baudouin 509’da (1115) bölgeyi egemenliği altına aldı. Ürdün’de Suriye ile Mısır ve Hicaz’ı birbirine bağlayan kervan yolu üzerindeki Şevbek ve Kerek kaleleri bu dönemde Haçlılar’ın önemli merkezlerindendi. Selâhaddîn-i Eyyûbî’nin bölgeyi fethinin ardından Ürdün Eyyûbîler’in yönetimi altına girdi. Eyyûbîler devrinde önemli bir merkez olarak dikkat çeken Kerek birçok defa Haçlı saldırısına mâruz kaldı.
658 (1260) yılından itibaren Memlük hâkimiyetine giren Ürdün’ün kuzeyi Şam (Suriye) nâibü’s-saltanasına bağlı bir idarî birim haline geldi. Ürdün, Memlükler döneminde Kerek, Şevbek, Aclûn ve Ezrak kaleleriyle bölge savunması için önemli bir rol oynamaktaydı. Kale kumandanları bedevî kabilelerini denetim altına almakla görevliydi. Bu kaleler arasında nâiblik haline getirilen Kerek’in özel bir yeri vardı. Memlükler devri boyunca isyan eden veya isyan etme ihtimali bulunan Memlük emîrleri bu kaleye sürgüne gönderilirdi. Muhammed b. Kalavun gibi bazı sultanlar da Kahire’deki siyasî hadiselerden bunaldıklarında bu kaleye çekilmişti. Memlükler’in XV. yüzyılda zayıflamasına paralel olarak Ürdün’de kabilelerin hâkimiyeti başladı. Kuzey Ürdün’de Aclûn bölgesi Gazzevî ailesinin idaresine girdi, bu aile daha sonraki yıllarda bütün Ürdün’de hâkimiyet kurdu.
Ürdün, Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferi sırasında (1516) Osmanlılar’a geçti. Gazzevî ailesi de bir Osmanlı sancağına dönüşen Aclûn’da sancak beyi statüsünü elde etti. Gazzevî ailesi, emîr-i hac görevine tayin edilerek Suriye bölgesindeki hacıların koruyuculuğunu da üstlendi. Osmanlı idarî teşkilâtında Şam beylerbeyiliğine bağlanan Aclûn, Salt ile birlikte zikredilmiştir. 1527’de Salt ve Aclûn, İskender Bey’e sancak olarak verildi. XVIII. yüzyılın başlarında Aclûn Sayda sancağına bağlandı. XIX. yüzyılın ortalarında sancak diye kaydedilen Aclûn bu yüzyılın sonlarında Havran’a bağlı bir kaza idi. Osmanlılar döneminde Maan ve Kerek de (Kerek-Şevbek) sancak şeklinde kaydedilmiştir. XVII. yüzyılda isyan edip Lübnan’ı egemenlikleri altına alan Ma‘noğulları nüfuzlarını Ürdün’ün kuzeyindeki Aclûn’a kadar yaydılar. Şam Beylerbeyi Küçük Ahmed Paşa’nın bölgeyi tekrar Osmanlı hâkimiyetine almasından sonra Ürdün’de Gazzevî ailesinin nüfuzu azaldı. XVIII ve XIX. yüzyıllarda Arabistan yarımadasının kuzeyindeki kabilelerin baskısı sonucunda Ürdün’de bedevî kabileleri isyan ederek karışıklık çıkardı. Burası hac yolu üzerinde önemli bir merkez olduğundan isyanlar Osmanlılar tarafından dikkatle takip edildi ve bastırıldı.
Arabistan yarımadasındaki Vehhâbîlik hareketi bu dönemde Ürdün’ü de etkiledi. 1809-1810 yıllarında Ürdün’ün tamamını ele geçirip Suriye’ye yaklaşan Vehhâbî grupları Mehmed Ali Paşa tarafından bertaraf edildi. Bu devirde çıkan kabile isyanlarını Mehmed Ali Paşa’nın oğlu İbrâhim Paşa bastırdı. İbrâhim Paşa’nın 1841’de bölgeden ayrılmasının ardından kabilelerin çıkardığı karışıklıklar daha da arttı ve demografik değişmelere yol açtı. Özellikle Ürdün’ün kuzeyine göçler oldu. XIX. yüzyılın ikinci yarısında Ürdün’ün kuzey bölgeleri şehirleşme ve nüfus açısından gelişme gösterirken güney bölgelerinde nüfus azaldı. 1864 yılından itibaren Ürdün’ün kuzeyi tekrar Suriye (Şam) vilâyetine bağlandı. Kafkasya’daki karışıklıklar sebebiyle Osmanlı topraklarına göç eden Çerkezler’in bir kısmı Amman civarına yerleştirildi (1878). XIX. yüzyılın sonlarında Osmanlı hâkimiyeti Ürdün’ün merkezî kısımlarında Kerek ve Maan’a kadar uzanmaktaydı. Daha güneydeki bedevî kabilelerine yapılan Osmanlı hücumları bunlar üzerinde kontrolü sağlamaktan uzaktı. XX. yüzyılın başlarında Ürdün’deki en dikkat çekici gelişme Hicaz Demiryolu’nun önemli merkezleri olan Zerkā ve Maan istasyonlarının açılmasıdır. Bedevî kabileleri hac güzergâhı üzerinde kendi kontrollerini azaltacak bu girişime karşı çeşitli saldırılarda bulundu. 1905-1910 yılları arasında Şevbek, Kerek gibi Ürdün şehirlerinde Osmanlı yönetimine karşı çıkan isyanlar Şam’dan gelen Osmanlı kuvvetleri tarafından bastırıldı.
I. Dünya Savaşı esnasında Şerîf Hüseyin’in Hicaz’daki isyanı Ürdün’ü de etkiledi. Ürdün kabilelerinin bir kısmı Şerîf Hüseyin’in oğlu Faysal’ın yanında yer alırken bir kısmı Osmanlılar’ı destekledi. Lawrence’ın kışkırtmasıyla Huveytât kabilesine bağlı gruplar Osmanlı birliklerini Maan’da yenip Akabe’yi (1917), Faysal’a bağlı kuvvetler de Maan’ı tahrip ederek (1918) 23 Eylül’de Salt’ı, 25 Eylül’de Amman’ı ele geçirdiler. Böylece 1918 yılı sonunda Ürdün, Osmanlı Devleti’nin hâkimiyetinden çıktı ve bu dönemden itibaren Şerîf Hüseyin’in oğlu Faysal’ın yönetimi altına girdi. Faysal’ın 1920’de Fransızlar tarafından Suriye’den çıkarılmasının ardından kardeşi Abdullah Ürdün’e gelerek Şubat 1921’de kendini Şarkī Ürdün emîri ilân etti. Onun yönetimi bölgeyi elinde tutan İngilizler tarafından desteklendi ve İngiliz manda yönetimi kuruldu. Abdullah’ın otuz yıllık iktidarı döneminde Ürdün modern bir devlete dönüştü. 1946 yılına kadar İngiliz manda yönetiminde kalan Ürdün’ün Filistin ile olan sınırları 1948 ve 1967 Arap-İsrail savaşları sonunda değişikliğe uğradı. Suudi Arabistan’la sınırı 1960’larda Akabe Limanı’nın gelişmesini sağlamak için Ürdün lehine genişletildi. Ürdün buna karşılık güneydoğudaki çöl arazisinden bir kısmını Suudi Arabistan’a verdi. Abdullah’ın emirlik dönemi modern bir devlet için gerekli olan kurumların İngiltere örneğine göre yapılandığı bir dönem oldu. Ülkede kabilelerin hâkimiyetine son verilerek devlet düzeni kuruldu. Kadastro ile özel mülkiyete geçildi. 25 Mayıs 1946’da İngilizler tarafından Ürdün’e bağımsızlık verildi. 24 Ocak 1949’da devletin adı Ürdün Hâşimî Krallığı şeklinde belirlendi (el-Memleketü’l-Ürdüniyyetü’l-Hâşimiyye) ve Abdullah ilk Ürdün kralı ilân edildi.
1948 Arap-İsrail savaşında Ürdün ordusu Batı Şeria ile Doğu Kudüs’te konuşlandı ve topraklar 1950’de resmen Ürdün sınırları içerisinde kaldı. 1951’de bir suikast sonucu öldürülen Kral Abdullah’ın yerine geçen büyük oğlu Tallâl ertesi yıl psikolojik problemleri sebebiyle tahttan indirildi. Yerine Tallâl’in oğlu Hüseyin kral, diğer oğlu Hasan veliaht ilân edildi. Ürdün 1950’li yıllarda İngiltere ve Amerika’nın malî ve askerî yardımlarıyla güçlendi. Kral Hüseyin, nüfuzundan rahatsızlık duyduğu İngilizler’in Arap Lejyonu kumandanı Sir John B. Glubb’u ve İngiliz askerlerini Ürdün’den çıkarıp orduyu millîleştirdi (1956). Ertesi yıl Kral Hüseyin’e karşı yapılan darbe teşebbüsü Amerika’nın desteğiyle önlendi. 1967 Arap-İsrail savaşına katılan Ürdün, Batı Şeria ve Doğu Kudüs’teki topraklarını kaybetti. 1970-1971 yıllarında Filistin Kurtuluş Örgütü mensupları ile Ürdün ordusunun çatışması sonucunda Filistin Kurtuluş Örgütü, Ürdün topraklarından çıkarıldı.
Anayasal bir monarşi ile yönetilen Ürdün’de 1952 anayasasına göre kurulan parlamento (meclisü’l-ümme), seçimle gelen milletvekillerinden oluşan millet meclisi ile (meclisü’n-nüvvâb) üyeleri kral tarafından tayin edilen senatodan (meclisü’l-a‘yân) oluşur. Ancak Kral Hüseyin döneminde 1967-1984 yılları arasında seçim yapılmadı. 1984’ten itibaren demokratik hayata geçmeye başlayan Ürdün’de 1989’dan beri her dört yılda bir parlamento için seçim yapılmaktadır. Pek çok siyasî partinin bulunduğu Ürdün’de başbakan ve kabine kral tarafından tayin edilmektedir. 1990-1991 yıllarında Irak’ın Küveyt’i işgal etmesi yüzünden Amerika Birleşik Devletleri’nin müdahalesiyle ortaya çıkan Körfez krizi esnasında Saddam Hüseyin’i desteklemekle suçlanan Ürdün’e dış yardımlar kesildi. Körfez ülkelerinde çalışan on binlerce Ürdünlü’nün sınır dışı edilerek ülkelerine gönderilmesi ülkede büyük sıkıntıya yol açtı. 26 Ekim 1994’te Amerika Birleşik Devletleri’nin aracılığıyla Ürdün ve İsrail arasında barış antlaşması yapılarak karşılıklı diplomatik ilişki kuruldu. Bu antlaşmanın ardından Amerika Birleşik Devletleri’nin Ürdün’e yaptığı malî yardımlar arttırıldı ve sağlanan ekonomik kolaylıklar genişletildi. Bu yardımlar 1990’lı yılların ortalarında Ürdün’ün gelişmesine ve alt yapı yatırımlarına katkıda bulundu.
Kral Hüseyin, 1999 yılında ölmeden hemen önce kardeşi Prens Hasan’ın yerine oğlu Abdullah’ı veliaht tayin etti ve ölümünün ardından oğlu II. Abdullah Ürdün kralı oldu. Müslüman Kardeşler’in en önemli muhalif grubu meydana getirdiği Ürdün’de, 2011’de pek çok Arap ülkesinde başlayan ve yönetimlerin devrilmesiyle sonuçlanan “Arap baharı”nın etkisiyle çeşitli protesto gösterileri yapıldı, buna karşılık hükümet akaryakıt ve yiyecek fiyatlarını indirmek zorunda kaldı. Bu olayların ardından Kral II. Abdullah kabineyi feshedip yeni bir kabine tayin etti. Arap Birliği’nin kurucu üyeleri arasında yer alan Ürdün, Arap Ekonomik Birliği Konseyi ile İslâm Konferansı Teşkilâtı (İslâm İşbirliği Teşkilâtı) üyesidir. XX. yüzyılın başlarında çok düşük bir nüfus yoğunluğuna sahip olan Ürdün’ün nüfusu, çeşitli savaş ve krizlerin ardından toprakları işgal edilen Filistinliler’in göçmesi ve özellikle 1990’lı yıllardan itibaren Iraklılar’ın büyük oranda Ürdün’e sığınmasıyla arttı. Ürdün’ün toplam nüfusunun % 70’i Filistinliler’den meydana gelir. Nüfusun % 90’dan fazlası Sünnî müslüman, % 6’sı hıristiyandır. Ürdün genç ve eğitimli bir nüfusa sahip olmakla birlikte yüksek işsizlik oranı sebebiyle bu iş gücünü daha ziyade zengin Arap ülkelerinde istihdam sahası bulabilmektedir. Ülkede Arapça’nın yanı sıra İngilizce yaygın biçimde kullanılır.
III. KÜLTÜR ve MEDENİYET Ürdün ve Suriye’nin fethiyle birlikte sahâbîler bölgede yerleşerek İslâm’ın yayılmasında önemli rol oynadılar. Büyük kısmı çöl olan Ürdün’de yerleşimin azlığı, halkın çoğunluğunu göçebelerin teşkil etmesi gibi sebeplerle bilhassa bölgenin kuzey kesimleri Suriye merkezli ilmî hareketin etkisi altında kaldı. Zira Ürdün, Dımaşk ve Kudüs gibi önemli iki ilim merkezine yakınlığı dolayısıyla Ürdünlü talebeler eğitimlerini tamamlamak için daha ziyade Dımaşk ve Kudüs’e giderek orada yerleşmişlerdi. Hüsbânî ve Bâûnî gibi nisbeler taşıyan meşhur Dımaşklı ulemâ aileleri aslen Ürdünlüdür. Modern dönem öncesinde bilim ve kültür adamlarının genellikle hükümdar saraylarının bulunduğu Dımaşk, Bağdat, Kahire ve Halep gibi başşehirlerle medreseleri ve kütüphaneleriyle kültürel hayatın merkezi konumundaki büyük şehirlerde yaşamayı tercih etmeleri, buna karşılık Ürdün şehirlerinden hiçbirinin başkent olmaması gibi sebeplerle bölge Suriye, Mısır ve Filistin’e nazaran ilmî hayat açısından daha zayıf kalmıştır. Suriye’de Dımaşk’ın yanı sıra Ürdün’ün kuzeyinde Amman ve Aclûn ile Kerek ve güneyindeki Eyle (Akabe), Bilâdüşşam’daki bilimsel ve kültürel hayatla irtibat içinde canlılık gösterdi. İlk dönemde yetişen Ürdünlü âlimlerden Eslem b. Muhammed b. Selâme el-Ammânî, Zeyyât diye meşhur Ebü’l-Feth Nasr b. Mesrûr ez-Zührî el-Ammânî, Muhammed b. Kâmil el-Ammânî, aslen Medineli olan Amman Kadısı Hafs b. Ömer b. Hafs el-Ammânî, Yahyâ b. Abdullah b. Üsâme el-Belkāvî ile Muhammed b. Zeyd Ebû Tâhir el-Belkāvî kaynaklarda zikredilmektedir. Başkent Amman’da mevcut en eski cami Emîr Abdullah’ın 1923’te yaptırdığı ve babası Şerîf Hüseyin’e nisbetle anılan el-Mescidü’l-Hüseynî’dir.
İlk devir muhaddisleri arasında Hasan b. Ali b. Îsâ el-Ezdî el-Maânî, Eyyûb b. Hasan el-Cereşî ile Süleyman b. Ahmed b. Muhammed el-Cereşî, Ürdün’ün dikkati çeken simalarındandır. Akabe de ilk dönemde hadis âlimlerinin ziyaret ettiği şehirlerdendi. Hz. Osman’ın mevlâlarının gelip yerleştiği Akabe’de özellikle II. (VIII.) yüzyılda gelişen hadis ilmi IV. (X.) yüzyıla kadar varlığını sürdürdü. Nitekim bu şehre hadis almak maksadıyla âlimlerin geldiği, İbn Şihâb ez-Zührî’nin de bunlar arasında yer aldığı kaydedilmiştir. Akabe’de hadis ilmiyle meşgul olanlar arasında Ukayl b. Hâlid el-Eylî, Selâme b. Rûh el-Eylî ve Muhammed b. Azîz el-Eylî’nin isimleri sayılabilir. Bu râvilerden hadis almak üzere Fesevî gibi hadisçiler Akabe’ye gelmiştir. Akabeli ulemâ ailelerinden yetişen pek çok âlim İslâm dünyasının çeşitli bölgelerine giderek hadisle ilgili çalışmalar yaptı. IV. (X.) yüzyılda Abbâsî Devleti’nin zayıflaması ile birlikte Şiî Fâtımîler’in etkilerinin artması ve Bilâdüşşam’a nüfuz etmeleri bölgedeki istikrara ve Ürdün’deki ilmî faaliyetlere de tesir etti.
V. (XI.) yüzyıldan itibaren bölgede ilmî hareketin arttığına dair işaretler mevcuttur. Bu dönemde Ürdün’den bazı bilim adamlarının Dımaşk ve Kudüs gibi şehirlere ilim yolculuğu yaptıklarına dair kayıtlar vardır. Bölgede Eyyûbîler’in hâkim olmasıyla Ürdün’de ilim hayatı yeniden canlandı. Eyyûbî sultanları bölgede Sünnî eğitimi yaygınlaştırmak amacıyla medreseler açtılar ve ulemâyı desteklediler. Ürdün, özellikle el-Melikü’l-Muazzam Îsâ ve el-Melikü’n-Nâsır Dâvûd dönemlerinde ilmî gelişmelerden istifade etti. Bu dönemde Amman, Kerek, Salt ve Aclûn’da medreseler inşa edildi. 626’da (1229) Kerek’te müstakil bir emirlik kuran el-Melikü’n-Nâsır Dâvûd’un ulemâyı desteklemesi ve ilim meclislerine katılması Kerek’i âlimlerin uğradığı önemli merkezlerden biri haline getirdi. Kitap toplamaya meraklı olan el-Melikü’n-Nâsır Dâvûd döneminde Kerek’te ilk defa bir medrese ve kütüphane kuruldu. Aynı dönemde şehre gelen Seyfeddin el-Âmidî ve Tâceddin el-Urmevî, el-Kâfiye müellifi İbnü’l-Hâcib, tabip İbnü’l-Kuf, İbn Busâka adıyla meşhur şair ve edip Ebü’l-Feth Nasrullah b. Hibetullah el-Gaffârî, felsefeci Hüsrevşâhî, Mirʾâtü’z-zamân adlı tarihiyle bilinen Sıbt İbnü’l-Cevzî ve Müferricü’l-kürûb fî aḫbâri Benî Eyyûb isimli tarihin müellifi İbn Vâsıl, Kerek’te el-Melikü’n-Nâsır Dâvûd’dan ilgi gören ulemâdan birkaçıdır. Kerek onun döneminde fen ve tıbbî ilimler açısından da önemli gelişme gösterdi.
Memlükler döneminde Ürdün’de ilmî gelişme zirveye ulaştı. Mısır’da nâib-i saltanat olarak görev yapan Memlük emîrlerinden Sargatmış 757’de (1356) Amman’da Hanefî fıkhının öğretilmesi için bir medrese inşa ettirdi. Ürdün’de inşa edilen medreseler arasında Salt’ta Medresetü’s-seyfiyye, Aclûn’da Medresetü’l-yakīniyye ve Husbân’da Medresetü Husbân sayılabilir. Kerek’te Mısır Memlük Sultanı el-Melikü’n-Nâsır Muhammed b. Kalavun tarafından Bîmâristânü’n-Nâsırî diye bilinen bir hastahane ve tıp medresesi kuruldu. Bu dönemde Kahire ve Dımaşk medreselerinde pek çok Ürdünlü âlime rastlandığı gibi kadılık ve Memlük saraylarında kâtibü’s-sır gibi görevlere Ürdünlü âlimler tayin edilmekteydi. Muhaddis ve Şâfiî fakihi Muhammed b. Ahmed el-Aclûnî gibi meşhur âlimler Memlükler devrinde Ürdün’de yetişti. Bu dönemde Ürdün’de yetişen hadis âlimleri arasında İsmâil b. Halîfe b. Abdülâlî el-Husbânî, Ebü’l-Fezâil Dânyâl b. Menglî el-Kerekî et-Türkmânî, Gāzî b. Dâvûd b. Îsâ el-Eyyûbî, Yûsuf b. İsrâîl b. Yûsuf el-Kerekî, Abdülkādir b. Abdülazîz b. Muazzam Îsâ el-Eyyûbî, Abdullah b. Mâlik b. Mektûm el-Aclûnî ve oğlu Muhammed Kāsım b. Muhammed el-İrbidî, Hârûn b. Îsâ b. Mûsâ eş-Şevbekî, Muhammed b. Yûnus b. Ali el-Aclûnî ve Abdülmün‘im b. Ahmed b. Muhammed es-Saltî sayılabilir.
Ürdün’de fıkıh alanında da pek çok âlim yetişti. Bunlardan Muhammed b. Abdullah el-Hakkârî es-Saltî, İbrâhim b. Muhammed b. Îsâ el-Aclûnî ve İbnü’l-Kerekî diye tanınan İbrâhim b. Abdurrahman b. Muhammed önemlidir. Ayrıca Abdullah b. Halîl b. Ferec er-Remsâvî, Muhammed b. Ömer b. Zekî el-Kerekî, Muhammed b. Abdullah el-Kerekî, Haccî b. Mûsâ b. Ahmed el-Husbânî, Osman b. Muhammed b. Osman el-Ubâdî ve Abdüsselâm b. Dâvûd b. Osman el-Aclûnî’nin isimleri anılabilir. Kıraatte Burhâneddin el-Kerekî ve Abdurrahman b. Ebû Bekir b. Ebü’l-Abbas el-Kerekî’den ders almak üzere pek çok talebe Ürdün’e gelmekteydi. Memlükler döneminde Ürdün’de dikkati çeken bir tasavvuf hareketi görülmektedir. Mutasavvıflar arasında Muhammed b. Ali b. Ca‘fer el-Aclûnî (el-Bilâlî), Muhammed b. Sellâme et-Tûzî el-Kerekî ile Muhammed b. Hilâl el-Bâûnî sayılabilir. Şiirde ise Mahmûd b. Tay el-Aclûnî ve Ahmed Şihâb el-Kâsî el-Kerekî meşhurdur. Kerek’te Memlükler devrinde dinî ilimlerin yanı sıra tıp ve fen bilimlerinde de âlimler yetişti. Bunlardan tabip Alemüddin Tûmâ b. İbrâhim eş-Şevbekî ile kimyacı Yûsuf b. Süleyman el-Kerekî zikredilebilir.
Osmanlılar döneminde Ürdün’de klasik medrese eğitiminin yanı sıra camilerde ve hocaların evlerinde kurulan ilim halkalarında da eğitim devam ediyordu. Bu küçük çaplı mekteplerde bir hocanın nezâretinde çocuklara Kur’an, okuma yazma, tecvid ve dinî bilgilerin yanı sıra matematik ve astronomi gibi ilimler de öğretilmekteydi. Osmanlılar devrinde yetişen Keşfü’l-ḫafâʾ müellifi İsmâil b. Muhammed el-Aclûnî Ürdünlüdür. Muhammed b. Ali b. Abdurrahman el-İrbidî, dinî ilimler ve edebiyat alanında Osmanlılar döneminde Ürdün’de yetişmiş şahsiyetlerdendir. XIX. yüzyıla kadar Osmanlı Devleti’nin Ürdün’de eğitimi herhangi bir denetime tâbi tutmadığı ve mahallî yöneticilerle ulemâ tarafından uygulanan bir eğitimin varlığı bilinmektedir. 1830-1840 yılları arasında Kavalalı İbrâhim Paşa yönetimindeki Mısır’ın hâkimiyetine giren Ürdün’de Batı tarzında eğitim kurumları açılmaya başlandı. Ardından tekrar Osmanlı hâkimiyetine giren ülkede modern eğitim kurumları yaygınlaştırıldı ve ilköğretim mecburi hale getirildi, bunun yanı sıra rüşdiye ve idâdîler açıldı. 1869’dan itibaren gayri müslimlere de okul açma hakkı tanındı. Gayri müslimlerin ve misyonerlerin açtıkları okullar özellikle Lübnan ve Filistin’de yoğunlaştığından pek çok Ürdünlü eğitimini sürdürebilmek için bu bölgelere gitti.
Tanzimat döneminde Ürdün’de resmî ve özel eğitim kurumları gelişmeye başladı. Camide veya bir hocanın evinde yapılan derslerin yanı sıra sıbyan mektepleri de eğitim faaliyetlerini sürdürmekteydi. 1874’te Salt şehrinde altı sıbyan mektebi mevcuttu. Nitekim o dönemde daha küçük bir yerleşim yeri olan Amman’da 1893 yılında iki mektep vardı. 1888’de Kerek şehrinde iki, İrbid’de bir okul açılmıştı. XIX. yüzyılın sonlarında mekteplerin sayısı arttı. Aclûn ve çevresinde pek çok okulun varlığından bahsedilmektedir. 1869’dan itibaren Ürdün’de modern anlamda ilkokullar kuruldu. İlkokulların ilk açıldığı şehir Osmanlılar döneminde idarî merkez olan Salt’tır. 1879’da Salt’ta ilk resmî ilkokul açıldı. Bölgede “enmûzec” diye adlandırılan bu resmî ilkokullar hocalar tarafından yönetilen okullarla birlikte alternatif hizmet verdi. Aynı dönemde Salt’ın yanı sıra İrbid, Kerek ve Maan da ilkokulların açıldığı önemli merkezlerdendir. 1892 yılında Ürdün’deki ilk kız okulu Salt’ta eğitime başladı; bunu Kerek, Aclûn ve Cereş’te açılan kız okulları takip etti. XIX. yüzyıl sonlarında Ürdün’de İrbid, Kerek, Maan ve Salt şehirlerinde dört rüşdiye mevcuttu. Ürdün’de oturan hıristiyanlar XIX. yüzyıla kadar eğitimlerini kilise ve manastırlarda din adamlarından almaktaydı. Bu yüzyılda modern eğitimin Osmanlı topraklarında yaygınlaşmasıyla Ürdün hıristiyanları arasında eğitim özellikle Batılı misyonerleri eliyle gelişti. İlk misyoner okulları din adamlarının idaresindeydi. Daha sonra Osmanlı Devleti bu okulları denetimi altına aldı. Ürdün’de ilk misyoner okulu Salt’ta Rum Ortodokslar tarafından açıldı. Ardından Katolik ve Protestanlar da çeşitli okullar açtı. 1875’te Kerek’te eğitime başlayan Katolik okulunda Hıristiyanlığın yanı sıra diğer ilimler de öğretiliyordu. XIX. yüzyıl boyunca bölgede bu türden pek çok okul faaliyete geçti.
1921’de Şarkī Ürdün Emirliği’nin kurulmasıyla birlikte Emîr Abdullah’ın ulemâ ve şairlerle ilim meclisleri oluşturduğu bilinmektedir. Onun etrafında toplanan ulemâ ve edipler arasında Âdil Arslan, Mustafa el-Galâyînî, Hasan Zeyd el-Kîlânî, Fuâd el-Hatîb, Hayreddin ez-Ziriklî, Muhammed eş-Şüreykî, Mustafa Vehbî et-Tel, Abdülmün‘im er-Rifâî, Saîd el-Kermî ve Muhammed Ali el-Hûmânî gibi isimler sayılabilir. Bunlara Saîd Dürre, Fehmî Hâşim ve Nedîm Mellâh ilâve edilmelidir. Emîr Abdullah’ın 1924 yılında Amman’da üyeleri arasında Rıza Tevfik’in de bulunduğu Mecmau’l-ilmî kurma çalışması sonuçsuz kaldı.
İsrail işgaliyle birlikte pek çok Filistinli Ürdün’e göç etti ve burada bir edebiyat oluştu. Subhî Ebû Ganîme, Ürdün’de kısa hikâye alanında eser veren ilk yazardır (Eġāni’l-leyl, Dımaşk 1922). Onu Îsâ en-Nâûrî ve Fâlih el-Garâyibe gibi yazarlar takip etti. XX. yüzyılda Ürdün’de dil ve edebiyat çalışmaları önemli bir yer tutar. Hayreddin ez-Ziriklî’nin 1921-1923 arasında Emîr Abdullah’ın yanında kaldığı yılları anlatan ʿÂmân fî ʿAmmân adlı eseri (Kahire 1925) modern Ürdün’ün edebiyat çalışmalarının öncülerindendir. Roman alanında Abdülhalîm Abbas’ın Filistin meselesini anlatan Fetâtün min Filisṭîn (Amman-Kahire 1948), Şükrî Şa‘şâa’nın Ẕikrayât ve Teysir Zübyân’ın Müẕekkirâtü fetâtin şâride adlı romanları bu alanda Ürdün’deki ilk çalışmalardır. Arap dünyasında en popüler alanlardan sayılan hikâye dalında Mahmûd Seyfeddin el-Îrânî’nin Maʿa’n-nâs adlı eseri 1955’te Amman’da yayımlandı. XX. yüzyılda yetişen şairler arasında Abdülmün‘im er-Rifâî, Hüsnî Füreyz, Yûsuf el-Azm, edip Îsâ en-Nâûrî, edip ve Arap dili âlimi Nâsırüddin el-Esed ve Süleyman Mûsâ zikredilmesi gereken isimlerdir.
İngiliz kontrolü altında Ürdün Emirliği’nin kurulmasıyla birlikte eğitimde yeni bir aşamaya gelindi. Okulların sayısı arttı. Eğitimde yedi yıllık ilköğretim ve dört yıllık ortaöğretimden oluşan bir sisteme geçildi. Daha sonra pek çok değişikliğe uğrayan eğitim sisteminde 1962’de altı yıllık ilkokul, üç yıllık ortaokul ve üç yıllık lise öğretimine başlandı. 1988’de on yıllık zorunlu ilköğretim ve iki yıl lise eğitiminden meydana gelen yeni bir sistem uygulandı. Ülkede kurulan ilk üniversite 1962’de Amman’da açılan Ürdün Üniversitesi’dir. Ürdün’ün en büyük ve köklü eğitim kurumu olan Ürdün Üniversitesi’ni 1976’da İrbid’de eğitime başlayan Yermük Üniversitesi, 1981’de Mûte Üniversitesi, 1986’da Bilim ve Teknoloji Üniversitesi, 1991’de Hâşimî Üniversitesi ve 1992’de Ehlibeyt (Âlü beyt) Üniversitesi takip etti. Devlet üniversitelerinin yanı sıra son zamanlarda pek çok özel üniversite kuruldu. Bunun dışında Ürdün’de elli beş meslek yüksek okulu bulunmaktadır (ayrıca bk. TÂLİM ve TERBİYE).
BİBLİYOGRAFYA
İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, I-IV, tür.yer.
Sehâvî, eḍ-Ḍavʾü’l-lâmiʿ, I-XII, tür.yer.
Nuaymî, ed-Dârîs fî târîḫi’l-medâris, Beyrut 1990, I, 275; II, 104.
İbnü’l-İmâd, Şeẕerât, VII, 169.
Yûsuf Dervîş Gavânime, ʿAmmân: Ḥaḍâretühâ ve târîḫuhâ, Amman 1979, s. 177-186.
a.mlf., Târîḫu şarḳı’l-Ürdün fî ʿaṣri devleti’l-Memâlîki’l-ûlâ, Amman 1979, s. 129-171.
M. Ebû Sûfih, Min aʿlâmi’l-fikr ve’l-edeb fi’l-Ürdün, Amman 1983.