URVE b. ZÜBEYR

Ebû Abdillâh Urve b. ez-Zübeyr b. el-Avvâm b. Huveylid el-Kureşî el-Esedî (ö. 94/713)

Medineli meşhur yedi fakihten biri, hadis ve siyer âlimi.

Müellif:

23 (643) yılında Medine’de doğdu. Babası, Hz. Peygamber’in halası Safiyye bint Abdülmuttalib ile Hz. Hatice’nin kardeşi Avvâm’ın oğlu, ilk müslümanlardan ve aşere-i mübeşşereden olan Zübeyr b. Avvâm, annesi Esmâ bint Ebû Bekir’dir. Urve’yle ilgili ilk bilgiler Hz. Osman’ın evinin isyancılar tarafından kuşatılmasına ilişkin haberlerde geçer; Urve 35 (656) yılındaki bu olayı bir arkadaşıyla beraber izlediğini anlatır. Ayrıca kuşatma esnasında Hz. Osman’ın evine girmek isteyen bir isyancının Abdullah b. Zübeyr tarafından öldürülmesi üzerine Urve yanındaki çocuğa o kişiyi öldürenin ağabeyi olduğunu söylediğini, bu sözü duyan muhasaracıların kendisini yakaladıklarını ve sonra da serbest bıraktıklarını belirtir.

Urve, Hz. Osman’ın şehid edilmesinden bir yıl sonra meydana gelen, babası Zübeyr’in Hz. Âişe’nin yanında aktif rol oynadığı Cemel Vak‘ası’nda (36/656) yaşının küçüklüğü sebebiyle bulunmadı. Hz. Ali tarafından Basra’ya vali tayin edilen Abdullah b. Abbas’ın valiliği sırasında (656-661) Urve’nin onu ziyaret ettiği, ardından Mısır’a gittiği ve orada kaldığı belirtilir (, IV, 423). Urve yedi yıl Mısır’da kaldı ve orada evlendi. İbn Sellâm el-Cumahî’nin kaydettiğine göre Abdullah b. Zübeyr, Yezîd b. Muâviye’ye biatı reddettiğinde kardeşlerinden Münzir Basra’da, Urve Mısır’da idi; ikisi de onun yanına döndü (Fuḥûlü’ş-şuʿarâʾ, s. 65). Doğruluğu başka kaynaklarca teyit edilmeyen bu iki rivayetten sonuncusuna bağlı olarak Abdullah b. Zübeyr’in 64’te (683) halifeliğini ilân etmesini ve ertesi yıl Emevîler’in Mısır’da tekrar hâkimiyet kurmasını esas alan bazı çağdaş araştırmacılar Urve’nin 58-65 (678-685) yılları arasında Mısır’da kaldığını ileri sürmüştür (Horovitz, s. 13; Sezgin, I, 278; Urve b. Zübeyr, neşredenin girişi, s. 42; Dûrî, s. 72; krş. , X, 911). Ancak Emevî ordusu ile Medineliler arasında 63 (683) yılında meydana gelen Harre Savaşı sırasında kitaplarını yaktığına göre (İbn Sa‘d, V, 179; , IV, 426) bu tarihten önce Medine’ye dönmüş olmalıdır.

Siyasî hadiselerden uzak durup ilim ve ibadetle meşgul olan Urve, arkadaşlarıyla düzenli biçimde geceleri Medine mescidinde bir araya gelerek ilmî müzakerelerde bulunuyordu. Buradaki arkadaşları arasında Kabîsa b. Züeyb, Mus‘ab b. Zübeyr, Ebû Bekir b. Abdurrahman, Abdülmelik b. Mervân, Abdurrahman b. Misver, İbrâhim b. Abdurrahman b. Avf, Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe gibi kimseler vardı. Kendisinden yirmi bir yaş büyük olan ağabeyi Abdullah’ın Emevîler’e karşı yürüttüğü siyasî mücadeleye katılmayan Urve, onun 64 (683) yılında Mekke’de halifeliğini ilân etmesi üzerine Medine’den ayrılıp Mekke’ye yerleşti ve ağabeyinin Haccâc b. Yûsuf tarafından öldürülmesine kadar (73/692) onun yanında kaldı. Urve Mekke’de ilmî çalışmalarına devam etti. Abdullah b. Zübeyr öldürülünce Dımaşk’a Halife Abdülmelik b. Mervân’ın yanına gitti. Medine’de ders arkadaşı olan halifeden ağabeyinin darağacına asılan cesedinin ailesine teslim edilmesini ve Haccâc’ın takibatından kurtulması için kendisine eman verilmesini istedi. Ona karşı saygılı davranan Abdülmelik, Haccâc’a bir mektup yazarak Urve’ye eman verildiğini bildirdi ve Abdullah b. Zübeyr’in cesedini ailesine teslim etmesini emretti. Urve, Dımaşk’tan dönerek ağabeyinin cenazesini teslim aldı ve namazını kıldırıp defnetti. Abdülmelik’in ona Abdullah b. Zübeyr’in siyasî mücadele yüzünden öldürüldüğünü ve buna katlanması gerektiğini söylediği belirtilir. Urve ile Abdülmelik arasındaki ilişki halifenin ölümüne kadar karşılıklı mektuplarla devam etti. Medine’ye yerleşen Urve, Emevî siyasetine karşı olmakla birlikte ertesi yıl Abdülmelik b. Mervân’a biat etti. Böylece Emevîler’e karşı yürüttüğü siyasî mücadeleyi kaybeden Zübeyrî ailesinin bir mensubu ilk defa Emevî yönetimini tanımış oldu.

Bu dönemde de ilmî faaliyetlerini sürdüren Urve, siyasî çekişme ve kargaşadan uzak durup Emevî yönetiminin haksızlıklarına ortak olmama düşüncesiyle (İbn Sa‘d, V, 181) Medine’nin güneybatısındaki Akīk vadisinde bir ev yaptırdı ve daha sonra kendi adıyla anılacak bir kuyu açtırarak münzevi bir hayat yaşamaya başladı (bu vesileyle yazdığı şiir için bk. , IV, 428). Bunun üzerine Resûlullah’ın mescidinden uzaklaşmakla eleştirildiğinde toplumda baş gösteren fitneleri gerekçe gösterdi ve kendini savundu. Urve, halifeliğe Velîd b. Abdülmelik geçtikten sonra yakın dostu şair İsmâil b. Yesâr’la birlikte Dımaşk’a giderken (86/705) Vâdilkurâ mevkiinde sol ayağında bir yara çıktı. Dımaşk’a vardığında hekimlerin tedavisi netice vermeyince ayağı mafsalından, bazı rivayetlere göre ise dizinden veya baldırının yarısından kesildi. Bu yolculuk sırasında yanında bulunan oğlu Muhammed de bir kaza sonucu öldü. Dımaşk’tan dönmesinin ardından sekiz yıl daha yaşayan Urve, çok sayıda fakihin vefatı sebebiyle “senetü’l-fukahâ” denilen 94 (713) yılında Medine’ye 200 km. mesafede Fur‘ köyündeki evinde vefat etti ve orada defnedildi (İbn Sa‘d, V, 182).

Dört defa evlenen Urve’nin on biri erkek, yedisi kız on sekiz çocuğu olmuştur. Âbid ve zâhid kişiliğiyle tanınan, her gün Kur’an’ın dörtte birini okuyup günlerini genellikle oruçlu geçirdiği, defalarca haccettiği rivayet edilen Urve b. Zübeyr başta babası, ağabeyi ve üvey kardeşi Mus‘ab olmak üzere ailesinin karıştığı siyasî hadiselere katılmayarak ilim tahsil etmiş, çalışmalarını genellikle fıkıh ve hadis üzerine yoğunlaştırmıştır. Bu arada babası, annesi ve özellikle teyzesi Hz. Âişe’den, Hz. Ali, Hasan, Hüseyin, Ebû Hüreyre, İbn Abbas, İbn Ömer, Câbir b. Abdullah, Muhammed b. Mesleme, Zeyd b. Sâbit, Saîd b. Zeyd, Üsâme b. Zeyd, Ebû Eyyûb el-Ensârî, Mugīre b. Şu‘be, Muâviye b. Ebû Süfyân, Amr b. Âs, Abdullah b. Amr, Kays b. Sa‘d b. Ubâde gibi birçok sahâbîden hadis rivayet etmiştir. Kendisinden rivayette bulunanlar arasında oğlu Hişâm, Abdurrahman b. Nevfel’in ölürken akrabası Urve’ye vasiyet ettiği, bu sebeple “yetîmü Urve” diye anılan Ebü’l-Esved Muhammed b. Abdurrahman ve İbn Şihâb ez-Zührî, ayrıca Süleyman b. Yesâr, Ebû Seleme b. Abdurrahman, Ebü’z-Zinâd Abdullah b. Zekvân, İbnü’l-Münkedir, Sâlih b. Keysân, Vehb b. Keysân, Atâ b. Ebû Rebâh, Ömer b. Abdülazîz ve Ca‘fer es-Sâdık anılabilir. Urve’nin hadis rivayet ettiği hocalarının sayısı Müslim b. Haccâc’a göre kırk bir, Mizzî’ye göre altmış yedi, ondan rivayette bulunanların sayısı Müslim’e göre altmış yedi, Mizzî’ye göre doksan beştir (Ricâlü ʿUrve b. ez-Zübeyr, neşredenin girişi, s. 35-36).

Medine’nin önde gelen fakihlerinden olan ve bütün hadis münekkitlerince güvenilir (sika, sebt, hâfız) kabul edilen Urve’nin fıkıh kitaplarını Harre Savaşı sırasında, bir diğer rivayete göre ise Allah’ın kitabı yanında başka kitap bulundurmamak için yaktığı (İbn Asâkir, XL, 258; , IV, 436), fakat daha sonra bundan dolayı çok üzüldüğü kaydedilir. Meşhur bir âlim olması yanında hiçbir siyasî hadiseye karışmaması sebebiyle toplumun her kesiminin takdirini kazanmış, 87 (706) yılında Medine Valisi Ömer b. Abdülazîz de fakihlerden kurduğu on kişilik danışma meclisinde yer verdiği Urve’den (İbn Sa‘d, V, 245-246) takdirle söz etmiştir. Hadisleri öğrenmeye ve başkalarına aktarmaya çok önem verdiğini çeşitli vesilelerle gösteren (a.g.e., V, 179; İbn Asâkir, XL, 255-257), bir olay meydana geldiğinde re’yi ile hareket etmeyip hadise müracaatı prensip edinen Urve (, VII, 183) teyzesi Hz. Âişe’den de fıkıh öğrenmiştir. Ayrıca hadis tedvînini başlatan ilk nesil içinde yer almış olup çeşitli fıkhî konularla ilgili kendisinden nakledilen hadisler, gerek Kur’an ve Sünnet’in anlaşılması gerekse Medine amelinin tesbiti bakımından büyük önem arzetmektedir.

Urve, Peygamber ailesine yakınlığı sebebiyle dinî konular yanında siyer ve megāzî alanında da ilk elden güvenilir bilgilere sahip olması bakımından akranları arasında bir ayrıcalık elde etmişti. Vâkıdî’nin belirttiğine göre megāzî konusunda ilk eseri yazan (İbn Kesîr, IX, 101; ayrıca bk. Zehebî, Târîḫu’l-İslâm, s. 424) ve bu ilmin kurucusu kabul edilen Urve’nin günümüze ulaşan herhangi bir eseri bilinmemektedir. İbnü’n-Nedîm, el-Meġāzî müellifi Vâkıdî’nin önde gelen talebelerinden kadı Hasan b. Osman ez-Ziyâdî’nin kitapları arasında Meġāzî ʿUrve b. ez-Zübeyr’in varlığından (el-Fihrist, s. 123; Yâkūt, IX, 18; krş. , XXXVII, 321), Zehebî, Ebü’l-Esved’in Mısır’da Urve’nin Meġāzî’sini rivayet ettiğinden (Aʿlâmü’n-nübelâʾ, VI, 150), İbn Hacer, Urve’nin ve talebesi Ebü’l-Esved’in ondan naklettiği birer Meġāzî’den (Fetḥu’l-bârî, I, 33; V, 393), Sehâvî de talebeleri Ebü’l-Esved ve Zührî’nin Urve’den rivayet ettikleri el-Meġāzî’den (el-İʿlân, s. 159) söz eder. Onun, Halife Abdülmelik’in ve daha sonra Velîd’in isteği üzerine İslâm’ın ilk dönemleriyle ilgili çeşitli olaylar hakkında kendilerine bilgi gönderdiği kaynaklarda zikredilir. Hz. Peygamber’in hayatına dair en eski metinleri teşkil eden bu mevsuk rivayetler İbn İshak, İbn Hişâm, Vâkıdî, Belâzürî, Taberî, İbn Seyyidünnâs ve İbn Kesîr’in siyer ve tarihleriyle Abdürrezzâk es-San‘ânî ve İbn Ebû Şeybe’nin el-Muṣannef’lerinde, Ṣaḥîḥayn ve el-Muvaṭṭaʾ gibi hadis kitaplarında mevcuttur. Urve, savaşların ayrıntılarına girmemekle birlikte Resûl-i Ekrem’in hayatının çeşitli yönleriyle ilişkili rivayetleri derlemiş, tarihe olan ilgisi Asr-ı saâdet’le sınırlı kalmamış, ridde, Kādisiye ve Yermük savaşları gibi Hulefâ-yi Râşidîn dönemine ait olayları da kapsamıştır (Dûrî, s. 24-25, 74-85). Tarih malzemesini gerçekçi ve abartıdan uzak bir yaklaşımla, son derece sade ve açık bir üslûpla sunmuştur (Faruqi, s. 226; Dûrî, s. 25, 29, 88). Gerek Urve gerekse ondan daha kapsamlı ve düzenli bir tarih bakışına sahip bulunan talebesi İbn Şihâb ez-Zührî, İslâm’da ilk tarih yazıcılığı ve siyer/megāzî türünün kurucuları olarak öne çıkmış, Urve’nin başlattığı çalışmaları Zührî bir bütünlüğe kavuşturmuştur (Dûrî, s. 28-29, 89). Bazı Batılı araştırmacıların hadis/isnad metodunu esas alan Medine tarih ekolünün babası diye takdim ettiği Urve b. Zübeyr, İslâm’ın ilk yıllarına ilişkin bütün önemli olayların, özellikle Hz. Peygamber’in siyerine dair rivayetlerin ve bu alanla ilgili yapılacak araştırmaların kaynağı olması bakımından büyük öneme sahiptir (, X, 911). Hadislerin naklinde vazgeçilmez kabul edilen isnad uygulamasının yerleşmesinde Urve ile İbn Şihâb ez-Zührî’nin rolleri hem İslâm âlimleri hem şarkiyatçılar arasında tartışılmıştır (, XXIII, 155-156).

Müslim b. Haccâc’ın Dârü’l-kütübi’z-Zâhiriyye’deki bir mecmua içinde Hatîb el-Bağdâdî tarafından yazılmış bulunan (nr. 55, vr. 140-147) Ricâlü ʿUrve b. ez-Zübeyr ve cemâʿatün mine’t-tâbiʿîn ve ġayrihim adlı risâlesini önce Sükeyne eş-Şihâbî (, LIV/1-2, 1399/1979, s. 107-145), ardından Hüseyin Ali Hüseyin el-Cebbûrî (Şârika 1426/2004) yayımlamış, çağdaş Batılı araştırmacılardan Joachim von Stülpnagel, Tübingen Üniversitesi’nde hazırladığı doktora tezinde (Urwa Ibn az-Zubair: Sein Leben und seine Bedeutung als Quelle frühislamischer Überlieferung, 1957) Urve’den nakledilen 315 hadisle ilgili 2000 rivayeti toplayıp değerlendirmiş, Muhammed Mustafa el-A‘zamî, Urve b. Zübeyr’in megāzîye dair Ebü’l-Esved yoluyla gelen rivayetlerini Meġāzî Resûlillâh adıyla derleyip tahkik ederek neşretmiştir (Riyad 1401/1981). İbn Ebû Dâvûd’un derlediği, Urve b. Zübeyr’in Hz. Âişe’den naklettiği 102 hadisi içeren Müsnedü ʿÂʾişe de yayımlanmıştır (nşr. Abdülgafûr Abdülhak Hüseyin el-Bellûşî, Küveyt 1405/1985). Urve’nin rivayetlerinin ilk dönem İslâm tarihi konusundaki öneminden dolayı yakın zamanlarda bir kısım Batılı araştırmacılar, onun hadis ve tarih kitaplarında nakledilen rivayetlerini derleyerek bazı siyer konularıyla ilgili metinler inşa etmeye çalışmıştır (bk. bibl.). Abdullah b. Fehd el-Heccârî, Medine İslâm Üniversitesi’nde Fıḳhü’l-İmâm ʿUrve b. ez-Zübeyr adıyla doktora tezi (1408/1988), Hassân Câsim el-Hâyis, Mekke Ümmü’l-kurâ Üniversitesi’nde Fıḳhü’l-İmâm ʿUrve b. ez-Zübeyr: Muḳārenen bi-fıḳhi’l-eʾimmeti’l-erbaʿa -ḳısmü’l-ʿibâdât– ismiyle yüksek lisans tezi (1410/1989), Selvâ Ahmed Mürsî, Amman Ürdün Üniversitesi’nde ʿUrve b. ez-Zübeyr: Bidâyetü medreseti’l-meġāzî adıyla yine yüksek lisans tezi (1978) hazırlamıştır. Bu son çalışma, Bidâyâtü’l-kitâbeti’t-târîḫiyye ʿinde’l-ʿArab: Evvelü sîretin fi’l-İslâm ʿUrve b. ez-Zübeyr b. el-ʿAvvâm adıyla kitap halinde yayımlanmıştır (Beyrut 1995).


BİBLİYOGRAFYA

Urve b. Zübeyr, Meġāzî Resûlillâh li-ʿUrve b. ez-Zübeyr (der. ve nşr. M. Mustafa el-A‘zamî), Riyad 1401/1981, neşredenin girişi, s. 30-97.

, V, 178-182, 245-246.

, s. 65.

Zübeyr b. Bekkâr, Cemheretü nesebi Ḳureyş ve aḫbâruhâ (nşr. Mahmûd M. Şâkir), Kahire 1381, I, 266-267, 270, 276-284, 291, 299-312.

Müslim b. Haccâc, Ricâlü ʿUrve b. ez-Zübeyr ve cemâʿatün mine’t-tâbiʿîn ve ġayrihim (nşr. Hüseyin Ali Hüseyin el-Cebbûrî), Dımaşk 1426/2004, s. 53-65; ayrıca bk. neşredenin girişi, s. 34-36.

, V, 370-372.

a.mlf., Fütûḥ (Rıdvân), s. 219.

Ebû Saîd İbn Yûnus, Târîḫ (nşr. Abdülfettâh Fethî Abdülfettâh), Beyrut 1421/2000, s. 147.

, s. 123.

, II, 176-183.

, XL, 237-286.

, IX, 18.

, III, 255-258.

, III, 353; IV, 421-437; VI, 150.

a.mlf., Târîḫu’l-İslâm: sene 81-100, s. 424-429.

, VIII, 304; IX, 101-103.

, VII, 180-185.

a.mlf., Fetḥu’l-bârî (Hatîb), I, 33; V, 393.

, s. 159.

J. Horovitz, el-Meġāzi’l-ûlâ ve müʾellifûhâ (trc. Hüseyin Nassâr), Kahire 1369/1949, s. 11-25.

, I, 278-279.

N. Ahmed Faruqī, Early Muslim Historiography, Delhi 1979, s. 224-234.

W. Montgomery Watt, İslâm Düşüncesinin Teşekkül Devri (trc. Ethem Ruhi Fığlalı), Ankara 1981, s. 83.

Abdülazîz ed-Dûrî, Baḥs̱ fî neşʾeti ʿilmi’t-târîḫ ʿinde’l-ʿArab, Riyad 1420/2000, s. 24-25, 28-29, 71-89, 91-92,157-164.

A. Görke, “The Historical Tradition About al-Hudaybiya: A Study of Urwa b. al-Zubayr’s Account”, The Biography of Muhammad (ed. H. Motzki), Leiden 2000, s. 240-275.

a.mlf. – G. Schoeler, “Reconstructing the Earliest Sîra Texts: The Higra in the Corpus of Urwa b. al-Zubayr”, , LXXXII/2 (2005), s. 209-220.

G. Schoeler, “Foundations for a New Biography of Muhammad: The Production and Evaluation of the Corpus of Traditions from Urwah b. al-Zubayr”, Method and Theory in the Study of Islamic Origins (ed. H. Berg), Leiden 2003, s. 21-28.

a.mlf., “ʿUrwa b. al-Zubayr”, , X, 910-913.

Cengiz Kallek, “Fukahâ-yi Seb‘a”, , XIII, 214.

Raşit Küçük, “İsnad”, a.e., XXIII, 155-156.

Mustafa Fayda, “Siyer ve Megāzî”, a.e., XXXVII, 321, 322.

a.mlf., “Tarih”, a.e., XL, 31, 32, 33.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2012 yılında İstanbul’da basılan 42. cildinde, 183-185 numaralı sayfalarda yer almıştır.