ÜSLÛB-ı HAKÎM

Muhataba beklemediği bir karşılıkla mukabelede bulunma anlamında edebiyat terimi.

Müellif:

Kaynaklarda “hikmetli üslûp” anlamında sıfat tamlaması (el-üslûbü’l-hakîm) ve “hakîmin üslûbu” anlamında isim tamlaması (üslûbü’l-hakîm) şeklinde geçer. Ûslûbü’l-hakîm, muhatabın baskısından kurtulmak veya espri ve nükte yapmak amacıyla başvurulan bir anlatım şeklidir; beklenmedik bir karşılık olduğu için muhatabın dikkatini çeker ve onun söze olan ilgisini arttırır. Bu edebî sanattan “tasrih ve telvîh (kinâye)” bağlamında el-üslûbü’l-hakîm terkibiyle ilk söz eden âlim Sekkâkî’dir (Miftâḥu’l-ʿulûm, s. 156). Ondan önce Câhiz’in “lugz ve cevap” başlığı altında verdiği örnek üslûb-ı hakîme benzemekte (el-Beyân, II, 147), Abdülkāhir el-Cürcânî’nin de bu türe “mugalata” dediği kaydedilmektedir (Hatîb el-Kazvînî, s. 533). Hatîb el-Kazvînî ise şöyle demektedir: Muktezânın hilâfı olan söz çeşitlerinden biri de Sekkâkî’nin el-üslûbü’l-hakîm adını verdiği türdür. Bu ya muhatabın beklemediği bir hitapla karşılaşması şeklinde olur ve onun sözü, muradının dışına taşınarak amacına uygun düşenin bu karşılık olduğu vurgulanmak istenir ya da soru soranın beklemediği bir cevapla karşılaşması şeklinde görülür. Bu durumda muhatabın sorusu başka bir soru konumunda kabul edilerek ona uygun düşenin veya onun için önem taşıyan bu sorunun cevabı olduğuna dikkat çekilmek istenir (a.g.e., s. 532). “Sana hilâl şeklinde yeni doğan ayları sorarlar. De ki: Onlar insanlar ve özellikle hac için vakit ölçüleridir” meâlindeki âyette (el-Bakara 2/189) hilâllerin ince iken dolgunlaşması, sonra zamanla yok olması şeklindeki bilimsel gerçeği soran kimselere bilimsel düzeylerine uygun düşen ve onlar için önem taşıyan bir cevap verilmiştir. Hilâllerin bilimsel niteliğini anlama şartlarını taşımayan soru sahiplerine verilecek bilimsel cevap fitneye yol açabilirdi.

Espri amacıyla muhataba beklemediği bir karşılık verme şeklindeki üslûb-ı hakîme örnek olarak şair Hutay’e’ye Câhiz’in nisbet ettiği anekdot zikredilebilir. Elinde bir değnekle davarlarını güden Hutay’e’ye rastlayan bir kişi, “Ey çoban, elindeki nedir?” diye sormuş, o da “palamut sopası” cevabını vermiş; adam, “Ama ben bir misafirim” deyince Hutay’e, “İyi ya, ben de onu davetsiz misafirler için hazır bulunduruyordum” karşılığını vermiştir (el-Beyân, II, 147). Espri amaçlı beklenmedik karşılık bazan muhatabın olumsuz sözünü iyiye yorma biçiminde de gerçekleşir. Bu da kelime veya terkibin ortak yahut hakiki-mecazi mânalarından birine yöneltilmesi suretiyle sağlanır. Haccâc’ın cezalandırmak istediği Hâricî Kaba‘serâ’ya söylediği, “Seni zincire (edhem) vuracağım” (لأحملنّك على الأدهم) cümlesini Kaba‘serâ, “Senin gibi bir emîr yağız (edhem) ata da bindirir kır ata da” (مثل الأمير يحمل على الأدهم والأشهب) şeklinde olumluya dönüştürmüş ve bu güzel esprisiyle Haccâc’ı etkileyerek bağışlanmasını sağlamıştır. İbnü’l-Haccâc’ın şu kıtası da konunun güzel örneklerinden biridir: “Dedi: Ağırlık verdim, çünkü defalarca geldim / Dedim: Evet ağırlık verdin omuzuma, fakat ikramlarınla // Dedi: Çok uzattım. Dedim: Çok uzattın ama ikramlarını / Dedi: Usandırdım. Dedim: Ama sevgi bağımı sağlamlaştırdın” قال: ثقّلت إذ أتيت مرارًا / قلت: ثقّلت كاهلي بالأيادي // قال: طوّلت، قلت: أوليت طولًا / قال: أبرمت، قلت: حبلْ ودادي. Beklenmedik karşılık, bazan muhatabın iddiasına doğrudan karşılık vermeden ve polemiğe yol açmadan gerçeği ortaya koyan bir cevap şeklinde gerçekleşir. Kendilerini üstün, müslümanları aşağı görerek târizde bulunan münafıkların, “Medine’ye dönersek hiç şüphesiz ki üstünler zayıf ve aşağı olanları oradan çıkaracaktır” şeklindeki sözlerine, “Asıl üstünlük Allah’a, resulüne ve müminlere aittir, fakat münafıklar bunu bilmezler” şeklinde karşılık verilmiştir (el-Münâfikūn 63/8). İbn Hicce ve İbn Ma‘sûm gibi müteahhir ediplerle onlara uyan bazı çağdaş müellifler üslûb-ı hakîm ile “kavl bi’l-mûcib” sanatını aynı şey kabul etmişlerdir. Ancak bunlar sözün zâhirî muhtevasında olmadığını anlatmada benzerlik göstermekle birlikte amaç yönünden farklıdır. Kavl bi’l-mûcibde amaç muhatabın sözünü reddetmek ve anlamını ters çevirmektir. Üslûb-ı hakîmde ise amaç, beklenmedik karşılık veya cevabın, muhatabın konumuna en uygun yahut onun için daha önemli olduğuna dikkat çekmektir.


BİBLİYOGRAFYA

, “slb” md.

, “Üslûbü’l-ḥakîm” md.

, I, 180-181.

, I, 163.

, II, 147.

Ebû Ya‘kūb es-Sekkâkî, Miftâḥu’l-ʿulûm, Kahire 1356/1937, s. 156.

Hatîb el-Kazvînî, el-Îżâḥ (nşr. M. Abdülmün‘im Hafâcî), Kahire 1400/1980, s. 532-534.

Şürûḥu’t-Telḫîṣ, Kahire 1937, I, 479.

İbn Hicce, Ḫizânetü’l-edeb, Kahire 1304, s. 116.

İbn Ma‘sûm, Envârü’r-rebîʿ fî envâʿi’l-bedîʿ (nşr. Şâkir Hâdî Şükr), Necef 1388/1968, II, 198.

Mecdî Vehbe – Kâmil Mühendis, Muʿcemü’l-muṣṭalaḥâti’l-ʿArabiyye fi’l-luġa ve’l-edeb, Beyrut 1979, s. 24.

M. Saîd İsbir – Bilâl Cüneydî, eş-Şâmil, Beyrut 1985, s. 689.

Mîşâl Asî – Emîl Bedî‘ Ya‘kūb, el-Muʿcemü’l-mufaṣṣal fi’l-luġa ve’l-edeb, Beyrut 1987, I, 100-101.

Ahmed Matlûb, Muʿcemü’l-muṣṭalaḥâti’l-belâġıyye ve teṭavvürühâ, Beyrut 1996, s. 119-120.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2012 yılında İstanbul’da basılan 42. cildinde, 381-382 numaralı sayfalarda yer almıştır.