VASÎLE

Câhiliye devrinde bazı dinî hükümlere ve âdetlere konu olan koyun veya deve.

Müellif:

Sözlükte “varmak, ulaşmak; bir şeyi bir şeyle birleştirmek” anlamındaki vasl (sıla) kökünden türeyen vasîle “ulaşan, kavuşan” demektir (, “vṣl” md.). Terim olarak Câhiliye döneminde belli özellikleri sebebiyle tanrılara adanan, ancak belirli kimselerin yararlandığı koyun veya dişi deveyi yahut onların yavrusunu ifade eder. Câhiliye Arapları, doğurganlıkları veya ilâhlarına sundukları adaklara konu olmaları bakımından deve ve koyunlarına bahîre, sâibe, vasîle ve hâmî gibi isimler vermiş, bu hayvanlar üzerine bazı hükümler bina etmiştir. Buna göre belli özelliklere sahip deve veya koyunlar kadınlara haram olup bunların et, süt ve yününden sadece erkekler faydalanabilirdi. Ölmüş hayvan etinden ise hem erkekler hem kadınlar yararlanırdı. Ayrıca belirli sayıda yavru doğurması yahut erkek ya da dişi doğurması gibi özelliklerine göre deve yahut koyunlar herhangi bir şekilde istifade edilmeksizin tanrılara adanarak serbest bırakılırdı.

Vasîle kabul edilen hayvanların özellikleri konusunda ileri sürülen görüşleri şöylece sıralamak mümkündür: 1. Abdullah b. Abbas’tan gelen rivayete göre bir koyun yedi defa doğurur ve sonuncu kuzu dişi olursa bundan sadece erkekler faydalanabilirdi. Dişi kuzunun ölmesi halinde etinden hem kadınlar hem erkekler yiyebilirdi. Sonuncu kuzu erkek olduğu takdirde etinden erkekler de kadınlar da yararlanabilirdi; ancak sadece erkeklerin faydalandığı kuzunun dişi olması durumunda onun kesilmeden sürüye katıldığı da nakledilir (İbn Kuteybe, s. 147; Mâtürîdî, IV, 357). Koyun yedinci defada erkek ve dişi ikiz doğurursa, “Dişi kuzu erkek kardeşine ulaştı” (vasl) denir ve dişi kuzu erkek kuzu ile birlikte kurban edilmeden bırakılırdı. Bu koyunun eti ve sütü kadınlara haram sayılırdı. Dişi kuzu öldüğü takdirde etinden erkekler gibi kadınlar da yiyebilirdi. 2. Saîd b. Müseyyeb’e göre vasîle peş peşe iki defa dişi doğuran genç devedir. Câhiliye Arapları bu tür deveye vasîle der ve onu tanrılarına adayıp serbest bırakırlardı. 3. İbn Hişâm’ın İbn İshak’tan naklettiği rivayete göre vasîle beş defa doğuran ve her defasında ikiz olarak on dişi kuzu meydana getiren koyundur. Bu koyunun daha sonra doğuracağı kuzular kadınlara haram olup onlardan sadece erkekler yararlanabilirdi. Ancak ölen kuzuların etinden hem kadınlar hem erkekler yiyebilirdi. 4. Yahyâ b. Ziyâd el-Ferrâ’nın kaydına göre vasîle yedi defa doğuran ve ilk altısında ikiz dişi oğlak, yedincisinde biri erkek, biri dişi olmak üzere yine ikiz oğlak doğuran keçidir. Yedinci doğumda Araplar, “Dişi oğlak erkek kardeşine ulaştı” der ve o keçiyi tanrılarına adayıp salıverirlerdi. Bu keçinin sütünden sadece erkekler yararlanabilirdi. 5. Zeccâc’a göre Câhiliye Arapları koyunun dişi doğurması halinde bunu kendilerine ayırır, erkek doğurduğu takdirde onu ilâhlarına adarlardı. Şayet erkekli dişili ikiz doğurursa, “Dişi kuzu erkek kardeşine ulaştı” diyerek erkek kuzuyu tanrılarına kurban etmezlerdi. 6. İbn Hişâm’ın naklettiği diğer bir rivayete göre ise vasîle her batında ikiz doğuran hayvandır. Bu ikizlerden biri erkek, diğeri dişi olursa hayvan sahibi erkeğini kendisine ayırır, dişisini tanrılarına adardı (Yahyâ b. Ziyâd el-Ferrâ, I, 322; İbn Hişâm, I, 89-90; İbnü’l-Cevzî, II, 438-439; Âlûsî, VII, 42-43).

İslâm’dan önceki din ve kültürlerde olduğu gibi İslâm’da da kurban ibadeti bulunmakla birlikte bu ibadet gerek Allah’a kulluk açısından gerekse toplumsal yönden kendine özgü bir nitelik taşır (bk. KURBAN). Özellikle hayvanları takdis etme veya onları yaratılış amacı dışında putlara ve çeşitli tanrılara adama inancı İslâm’ın tevhid anlayışıyla bağdaşmaz. Allah’ın insanlara bir nimet olarak lutfettiği hayvanların ilâhî bir emir dışında haram kabul edilmesi, bunlardan faydalanma konusunda erkeklerle kadınlar arasında ayırım yapılması ve ölü hayvan etinin yenilmesi de İslâm’ın temel prensiplerine aykırıdır. Diğer taraftan bazı hayvanların takdis yoluyla sahipsiz ve korumasız bırakılması da uygun değildir. Bu sebeple Kur’ân-ı Kerîm’de bahîre, sâibe, vasîle ve hâmî diye farklı bir hayvanlar sınıfının belirlenmediği, bu şekilde anılan hayvanlardan faydalanmanın haram kılınmadığı, bazı hayvanlardan sadece erkeklerin yararlanıp kadınlara yasaklanmasının veya ölü hayvan etinin yenmesinin haram kılındığı, bu tür iddiaların Allah’a iftiradan başka bir şey olmadığı ifade edilmiştir (el-Mâide 5/103; el-En‘âm 6/138-139, 142-145). Hz. Peygamber bu âdetlerle tevhide dayalı İsmâilî dininin değiştirildiğini, bunu ilk defa Huzâa kabilesi reisi Amr b. Lühayy’in başlattığını ve kendisini cehennemde azap çekerken gördüğünü söylemiştir (İbn Hişâm, I, 76; Buhârî, “Menâḳıb”, 10; “Tefsîr”, 5/13).


BİBLİYOGRAFYA

, V, 192.

, IV, 139-140.

, s. 27, 51, 61.

Yahyâ b. Ziyâd el-Ferrâ, Meʿâni’l-Ḳurʾân (nşr. Ahmed Yûsuf Necâtî – M. Ali en-Neccâr), Beyrut 1980, I, 322.

Ma‘mer b. Müsennâ, Mecâzü’l-Ḳurʾân (nşr. Fuat Sezgin), Kahire 1374/1954, s. 177-181.

, I, 76, 89-90.

İbn Kuteybe, Tefsîru ġarîbi’l-Ḳurʾân (nşr. Seyyid Ahmed Sakr), Beyrut 1398/1978, s. 147.

, VII, 56-60.

Mâtürîdî, Teʾvîlâtü’l-Ḳurʾân (nşr. Mehmet Boynukalın), İstanbul 2005, IV, 355-358.

, II, 436, 438-439.

, XII, 108, 110.

, VII, 42-43.

Mahmûd Şükrî el-Âlûsî, Bulûġu’l-ereb (nşr. M. Behcet el-Eserî), Beyrut, ts. (Dârü’l-kütübi’l-ilmiyye), III, 37-38.

, VI, 206.

Murat Sarıcık, İslâm Öncesi Dönem Câhiliye Kültürü, Isparta 2002, s. 243-244.

Yaşar Çelikkol, İslâm Öncesi Mekke, Ankara 2003, s. 173-174.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2012 yılında İstanbul’da basılan 42. cildinde, 550 numaralı sayfada yer almıştır.