Sözlükte “yaprak, üzerine yazı yazılan ince (rakīk) deri, kâğıt” anlamlarına gelen varak kelimesinden türeyen mübalağalı isimdir. Verrâkların icra ettikleri mesleğe de virâka denir. Aynı kökten tevrîk masdarı “üzerine yazı yazılacak yaprağı hazırlamak, yazmak, istinsah etmek” anlamında kullanıldığından tabakat kitaplarında İslâm’ın ilk dönemlerindeki kâtip ve müstensihlerin verrâk olarak anıldığı görülmektedir. Verrâklığı “istinsah, tashih, teclid” şeklinde tanımlayan İbn Haldûn bu mesleğin umrana tâbi olduğunu, ileri medeniyet seviyesine ulaşan şehir ve bölgelerde büyük gelişme gösterdiğini söyler (Mukaddime, II, 980).
Verrâk tabiri çeşitli dönemlerde farklı anlamlarda kullanılmıştır. Erken dönemlerde ve özellikle hicrî ilk iki yüzyılda verrâk kelimesi genelde kitap istinsah eden kimseyi ifade etmekteydi. Muhtemelen bu sebeple Fîrûzâbâdî ile Muhammed Murtazâ ez-Zebîdî verrâkı “kitap istinsahıyla uğraşan kimse” diye tanımlamıştır. I. (VII.) yüzyılda verrâklar Kur’ân-ı Kerîm’in ve hadislerin istinsahıyla meşgul olurken II. (VIII.) yüzyılın sonlarından itibaren dinî kitaplar yanında tarih, edebiyat ve tabakatla ilgili eserleri de kopya etmeye başlamışlardır. Hadislerin tesbitiyle uğraşan birçok verrâkın biyografisine tabakat kitaplarında rastlanmaktadır. İstinsah sadece kitap kopya etmeyi değil, âlimlerin derslerinde tutulan notları bir araya getirip kitap oluşturma faaliyetini de belirtmekteydi. Bundan dolayı söylenenlerin doğru olarak tesbiti verrâkların dikkat etmesi gereken önemli bir husustu. Biyografi kaynaklarında birçok verrâkın bu konudaki titizliğine vurgu yapılmaktadır. Aynı zamanda kitap tashihiyle ve müsvedde halindeki bir eseri temize çekmekle de meşgul olduklarından verrâkların bir nevi editörlük görevi yaptıkları da söylenebilir. Bu sebeple de belli bir ilmî seviyeye ulaşmış olmaları gerekiyordu. Ortaçağ İslâm dünyasında verrâklık yapmasının yanında eser telif eden birçok âlim ve şair yetişmiştir. Adı tesbit edilebilen ilk verrâk Ebû Yahyâ Mâlik b. Dînâr’dır (ö. 131/748’den önce). İbn Tayfûr olarak da bilinen İbn Ebû Tâhir (ö. 280/893), Ebû Hayyân et-Tevhîdî, Dîneverî, Yâkūt el-Hamevî, Ebü’l-Hasan Muhammed b. Muhammed et-Tirmizî ve İbnü’n-Nedîm de verrâktı.
Verrâklar bir eserin telif sürecindeki imlâ, semâ‘, kıraat, ruhsat ve icâzet gibi safhaları gerçekleştirmişler, birçok eserin ortaya çıkmasında ve okuyucuya ulaşmasında önemli rol oynamışlardır. Nitekim ilk asırlarda telif edilen eserlerin rivayet zincirinde birçok verrâkın adına rastlamak mümkündür (Sem‘ânî, el-Ensâb, V, 584-586). Bazı şairlerin sözlü olarak rivayet edilen şiirlerinin derlenip divanlarının oluşturulmasında da verrâkların büyük payı vardır. Meselâ Abbâsîler’in meşhur bürokratı ve Kitâbü’l-Vüzerâʾ ve’l-küttâb adlı eserin müellifi Cehşiyârî’nin (ö. 331/942-43) verrâkı olan Ahmed b. Ahmed b. Ahî eş-Şâfiî, Buhtürî’nin ve diğer bazı şairlerin divanlarını tertip etmiştir. Birçok müellif kaleme aldığı eserleri verrâklar aracılığıyla istinsah ettirdiği gibi verrâklar da bazı müelliflerin ölümünden sonra elde ettikleri eserlerini istinsah yoluyla çoğaltmışlardır. Ünlü tarihçi Muhammed b. Cerîr et-Taberî’nin yazıp imlâ yoluyla kimseye okutmadığı, günümüze ulaşmayan Edebü’n-nüfûsi’l-ceyyide ve’l-aḫlâḳu’n-nefîse adlı dört ciltlik eserini verrâk Ebû Saîd Ömer b. Ahmed ed-Dîneverî muhtemelen çoğaltmak amacıyla ondan almış, fakat Şam’a götürürken yolda soyulduğundan eserin iki cildi kaybolmuştur. Ebü’l-Kāsım el-Begavî el-Verrâk, içlerinde babasının ve dedesinin kitaplarıyla Yahyâ b. Saîd el-Ümevî’nin el-Meġāzî adlı eserinin de bulunduğu yüzlerce kitabı istinsah edip sattığını söyler. Verrâklar, özellikle IV. (X.) yüzyıldan itibaren dükkânlarında birçok eserin güvenilir nüshalarını bulundurup isteyenlere orijinallerini veya kopyalarını satarak ticarî faaliyetlerini sürdürmüşlerdir.
Sem‘ânî’ye göre başlangıçta verrâk tabiri sadece Kur’an ve hadis yanında diğer bazı eserleri kopya eden kimseler için kullanılırken daha sonra Bağdat’ta kâğıt satanlara da bu ad verilmiştir (el-Ensâb, V, 584). Zamanla verrâk kelimesinin kullanım alanı daha da genişlemiş, yazı malzemeleri ve kitap alım satımı da verrâkların faaliyet alanlarına girmiş, III. (IX.) yüzyıldan itibaren bu kelime kitap satanları da ifade etmeye başlamıştır. Yâkūt el-Hamevî, İbnü’n-Nedîm’den bahsederken, “… verrâktı, kitap satıyordu” demektedir. VIII. (XIV.) yüzyılda ʿUyûnü’t-tevârîḫ ve Fevâtü’l-Vefeyât müellifi tarihçi ve sahaf Muhammed b. Şâkir ile Ahmed b. İbrâhim gibi verrâkların “Kütübî” nisbesiyle anıldığı görülmektedir. Verrâklık mesleğinin üç dönem geçirdiği anlaşılmaktadır: İstinsah dönemi, yazı malzemelerinin satışı ve kitapların ciltlenmesi dönemi, kitap satışı dönemi. Ancak bu dönemler birbirinden kesin sınırlarla ayrılmamıştır. Meselâ ilk üç asrı kapsayan istinsah döneminde kitap satışına rastlandığı gibi IV. (X.) yüzyıldan itibaren yoğunlaşan kitap satışı devrinde de istinsah faaliyetleri devam ediyordu. İslâm ülkelerinde imal edilmeye başlandıktan sonra kâğıdın verrâk dükkânlarında satıldığına dair kayıtlara rastlandığı halde kaynaklarda diğer yazı malzemelerinin ticareti ve cilt yapımıyla ilgili yeterli bilgi bulunmamaktadır.
Şüphesiz Emevîler döneminde de bu mesleği icra eden ve verrâk unvanını taşıyan kimseler vardı, fakat bu döneme ait kaynakların yetersizliği sebebiyle verrâklara ve faaliyetlerine dair fazla bilgiye ulaşmak mümkün değildir. Yazı malzemesi olarak kullanılan taş, kemik, bitki yaprakları ve derinin sağlanmasının güçlüğü, Mısır papirüsünün de pahalı olması yüzünden verrâklık Emevîler devrinde kayda değer bir gelişme göstermemiştir. Resmî belgelerin yazılı olduğu papirüslerin, pahalı olmaları sebebiyle üzerindeki yazıların silinerek yeni belgeler için kullanıldığı bilinmektedir. Emevîler döneminde verrâkların en önemli meşguliyeti Kur’an ve hadis rivayetlerinden oluşan sahîfeleri istinsah etmekten ibaretti. Her ne kadar kâğıdın kullanımı Hz. Ömer devrine kadar götürülebiliyorsa da kültür alanında gerçekleşen önemli gelişmeler, II. (VIII.) yüzyılın ikinci yarısında kâğıdın İslâm coğrafyasında imal edilmesi ve yaygın olarak kullanılması sonucu ortaya çıkmıştır. Semerkant’ta başlayan kâğıt imali kısa zamanda Horasan, Bağdat, Şam, Trablus, Halep, Hama, Kahire gibi merkezlere yayılmış, ardından Endülüs’e ulaşmış, bu bölgelerde kâğıt imalâthaneleri açılmış, ucuzlayan fiyatları kâğıdın kitap telifinde kullanılmasını ve yaygınlaşmasını sağlamıştır.
Abbâsîler döneminde İslâm rönesansının oluşmasında kâğıdın önemli payı olmuş, çeşitli konularda telif ve istinsah edilen binlerce eser sayesinde 10.000-100.000 kitap arasında değişen koleksiyonlar içeren önemli kütüphaneler kurulmuştur. Bu devirde telif ve tercüme faaliyetlerinin yoğunluk kazanmasıyla birlikte verrâklık mesleği büyük gelişme göstermiş ve altın çağını yaşamıştır. Kur’an ve hadisle ilgili çalışmalar yanında gramer, tarih, edebiyat, felsefe ve temel bilimler konusunda yazılan eserlerin istinsahı ve satışı yazı malzemelerinin ticaretine büyük ivme kazandırmış, çeşitli şehirlerde istinsah ettirdikleri kitapların, ayrıca kırtasiye ürünlerinin satışını yapan birçok kitapçı dükkânı açılmıştır. II. (VIII.) yüzyılın sonlarında Bağdat’ta verrâk dükkânlarının bulunduğu bilinmektedir. Kaynaklarda, bu şehrin kitap telifi ve istinsahı yanında kitap ticaretinin en önemli merkezi olduğu kaydedilir. Halife Hârûnürreşîd ve Me’mûn dönemlerinde Beytülhikme’de verrâk olarak çalışan İran asıllı Allân b. Hasan eş-Şuûbî’nin (ö. 218/833’ten sonra) aynı zamanda Sûkulverrâkīn’de kitap istinsah edip sattığı bir dükkânı mevcuttu. Yâkūt el-Hamevî, Ebü’l-Ferec el-İsfahânî’nin bir âlimle birlikte kitapçılar çarşısında bir dükkânının bulunduğunu nakleder. Ebü’l-Ferec’in, Bağdat’taki zengin kitapçılar çarşısından kitabının telifinde faydalandığı birçok eser satın aldığına dair rivayetler kaynaklarda yer almaktadır. Aynı dönemde Bağdat’ta kitap satın alınabilen, okunabilen, kitap istinsahı için sipariş verilebilen “hânût” veya “dükkân” denilen yerler açılmıştı. Bu dükkânları işleten verrâklar istenilen kitapları ya bizzat istinsah ediyor veya kendileri için çalışan müstensihlere yaptırıyordu. Meselâ Ali b. Ahmed b. Ebû Dücâne el-Mısrî bu çarşıda kitap istinsahıyla meşgul olan verrâklardandı.
III. (IX.) yüzyılda Bağdat’ın doğusundaki Rusâfe’de ve batısındaki Kerh bölgesinde kitapçılar çarşısı (sûku’l-verrâkīn, sûku’l-kütüb) bulunmaktaydı. İbnü’n-Nedîm, İbn Ebû Tâhir Tayfûr’dan bahsederken onun bir süre mekteplerde hocalık yaptıktan sonra Bağdat’ın doğusundaki verrâklar çarşısında kitap telifi, istinsahı ve ticaretiyle uğraştığını söyler (el-Fihrist, I, 146). Aynı yüzyılda verrâkların ve bunlara bağlı olarak çalışan müstensihlerin istinsah ettiği çok sayıda eserle Bağdat’ta kitap ticareti son derece gelişmişti. Yâkūt el-Hamevî, Yahyâ b. Muhammed el-Erzenî’nin (ö. 415/1024) her gün öğleden sonra Bağdat’ta Sûkulkütüb’e giderek Sa‘leb’in Kitâbü’l-Faṣîḥ’ini istinsah edip yarım dinara sattığını ve bu parayla et, meyve, nebîz satın aldığını nakleder (Muʿcemü’l-üdebâʾ, VI, 2830). Ya‘kūbî yine bu yüzyılın sonlarında Bağdat’ta 100’den fazla verrâk dükkânının bulunduğunu, Hatîb el-Bağdâdî de bunların kitapla dolu olduğunu söyler. Makāme türünün ilk müelliflerinden olan Muhammed b. Ahmed el-Ezdî, İsfahanlılar’a karşı Bağdat’ı övmüş, aralarında hattat ve verrâkların da bulunduğu birçok sanat ve meslek erbabını sayarak Bağdat’taki gibi İsfahan’da da bunların olup olmadığını sormuştu (Ḥikâyetü Ebi’l-Ḳāsım el-Baġdâdî, s. 24).
Ortaçağ İslâm dünyasının önemli kitap merkezlerinden biri de Kahire şehriydi. Bugün Kahire’ye dahil olan Fustat’ta Tolunoğulları ve İhşîdîler zamanında dükkânlarında münazara ve mübâhaselerin yapıldığı büyük verrâklar çarşısı vardı. Verrâk esnafının yoğun olarak bulunduğu bu çarşı Amr b. Âs Camii civarındaydı. Fustat ayrıca kâğıt imal edilen önemli merkezlerden biriydi, “varakulmansûrî” denilen kâğıt çeşidi burada üretilmekteydi. Dil âlimi Vellâd III. (IX.) yüzyılın ilk yarısında gittiği Mısır’da yerleşmiş, çocuklarıyla burada uzun yıllar verrâklık yapmış, gramere dair birçok eseri Irak’tan getirip satarak bu bölgede gramer geleneğinin oluşmasında önemli rol oynamıştır. Kâtip Abdülmü’min b. Abdurrahman el-Kâtib de (İzzeddin İbnü’l-Acemî) Halep’ten Kahire’ye göç etmiş, burada kitap ticaretiyle uğraşarak büyük servet edinmiştir. Kaynaklarda Memlükler döneminde de Kahire’de birçok kitap çarşısının varlığından söz edilir. Memlük tarihçisi Makrîzî’nin (ö. 846/1442) yaşadığı dönemde verrâklarla (kâğıt satıcıları) kütübiyyîn (kitapçılar) ayrı ayrı çarşılarda bulunuyordu. Makrîzî verrâk çarşılarından (Sûkulverrâkīn) sadece isimlerini zikrederek bahsettikten sonra kitapçılar çarşısıyla ilgili şu bilgiyi verir: “Sûkulkütübiyyîn: Bu çarşı Sâğa ile Sâlihiyye Medresesi arasındadır. Muhtemelen 700 (1301) yılından sonra inşa edilmiştir. Mâristân-ı Mansûrî Vakfı’na bağlıdır. Daha önce eski Mısır’da (Fustat), Amr b. Âs Camii’nin doğu tarafında Amr’ın evi civarındaki Zukākulkanâdil’in baş tarafındaydı. 780 (1378) yılından sonraki bir tarihte bazı kalıntılarını görmüştüm, ancak şimdi tamamen kaybolmuştur ve yerini bile tayin etmek güçtür. Kitapçılar çarşısı, daha sonra Akmer Camii’nin yanında bulunan Sûkuddecâcîn ile Ruknülmuhallak’ın yanında yer alan Sûkulhusariyyîn arasındaki hana nakledilmiştir. Kitaplar buradaki hanın altında olan meskenler dolayısıyla meydana gelen rutubetten zarar görünce kitapçılar aynı mahalde bulunan bugünkü yerlerine geçtiler. Bu çarşı ilim sahiplerinin bir buluşma yeriydi” (el-Ḫıṭaṭ, II, 102). Makrîzî, Kahire’de Sûkulverrâkīn dışında eski kâğıtçılar çarşısının (Sûkulverrâkīni’l-kadîme) ve Hâkim Camii’nin yakınlarında da verrâklara ait bir bölgenin (Hâretülverrâkīn) yer aldığını belirtir. Öte yandan Mekke de Memlükler döneminde önemli ölçüde kitap ticaretine sahne olmaktaydı ve burada birçok verrâk dükkânı mevcuttu. Ezrakī’nin nakline göre Memlükler zamanında Mekke’de sahaflar Mesfele semtinde Benî Cumah mahallesinde, daha önce sahâbeden Safvân b. Ümeyye’ye ait Dâru Mısr denilen binada faaliyet göstermekteydi (Aḫbâru Mekke, II, 263).
Kuzey Afrika’da Fas ve Merakeş de kitap alışverişinin yapıldığı önemli birer kültür merkeziydi. Endülüs’te ve Mısır’daki zengin kütüphanelerin bazılarında bulunan kitaplar çeşitli yollarla buradaki kitap çarşılarına intikal etmişti. Fas’ta Murâbıtlar döneminde de bir verrâklar çarşısı vardı, ancak verrâklık altın dönemini Muvahhidler devrinde yaşamıştır. Karaviyyîn Camii’nin kapılarından birinin adı Bâbülverrâkīn idi. Muvahhidî hükümdarları Ebû Yûsuf el-Mansûr (1184-1199) ve oğlu Muhammed Nâsır-Lidînillâh döneminde Fas şehrinde 400 kâğıt imalâthanesi vardı. XVI-XVII. yüzyıllarda da Fas’ta kitap ticareti oldukça gelişmişti. Bölgenin önemli şehirlerinde bilhassa medreselerin bulunduğu bölgelerde her hafta kitap müzayedeleri yapılmaktaydı. Vaṣfü İfrîḳıyye müellifi Hasan el-Vezzân XVI. yüzyılda Fas’ta otuz sahafın olduğunu kaydeder.
Endülüs’te özellikle İşbîliye (Sevilla) ve Kurtuba (Córdoba) şehirleri kitap ticaretinin geliştiği önemli bölgelerdendi. Makkarî, Halife II. Hakem’in (961-976) saray kütüphanesine kitap satın almaları için birçok tüccarı çeşitli memleketlere gönderdiğini, Kurtuba’daki sarayında istinsah ve cilt yapımı için görevliler çalıştırdığını söyler. Onun hilâfeti döneminde birçok verrâkın İspanya’ya gelip yerleştiği de bilinmektedir. Öte yandan kâğıt imalâtı da Endülüs’te oldukça gelişmişti. Şâtıbe’de (Jativa) imal edilen çok kaliteli kâğıtlar “Şâtıbî” diye adlandırılmaktaydı. Yâkūt el-Hamevî Şâtıbe’den bahsederken bu şehrin yetiştirdiği âlimler ve imal edip sattığı kâğıtlarla tanındığını bildirir. Kitap ticaretinin yoğunluk kazandığı merkezlerden biri de Belensiye (Valencia) idi. Kurtuba kādılcemâası olan ve Âmirîler zamanında vezirlik yapan Ebü’l-Mutarrif İbn Futays’ın kütüphanesi için devamlı kitap istinsah eden altı verrâk görevliydi. Öldüğünde kitapları Kurtuba’da düzenlenen ve yaklaşık bir yıl süren müzayedelerde satılınca 40.000 dinar gelir elde edilmişti. Endülüs ulemâsının özellikle hac ziyaretleri dolayısıyla önemli ilim merkezlerine gittiğinde ülkelerine dönerken buralardaki verrâklardan birçok kitap satın aldığı bilinmektedir. Zehebî de Kurtuba Kadısı Münzir b. Saîd’in hac dönüşü çok sayıda kitap getirdiğini nakleder.
Şam’da verrâklar Emeviyye Camii’nin etrafında toplanmıştı. İbn Battûta, Emeviyye Camii’nin doğusunda Bâb-ı Ceyrûn’un karşısında kitapçılarla (havânitü’l-kütübiyyîn) yazı malzemesi satan verrâkların ayrı ayrı çarşılarda bulunduğunu söyler. Muhibbî de bir kitap müzayedesi dolayısıyla Emeviyye Camii’nin kuzey duvarının arkasındaki kitapçı dükkânlarından söz eder. Muhaddis İbn Cevsâ’nın verrâkı olup İbn Futays diye tanınan Ebû Bekir Ahmed b. Muhammed el-Kureşî (ö. 350/961) bu çarşıda verrâklık yapıyordu. Ebü’l-Kāsım İbn Asâkir, Şam’daki mescidleri anlatırken bunlardan birinin eski verrâklar çarşısının yakınında olduğunu belirtir. Ancak İbnü’l-İmâd’ın naklettiğine göre 26 Şevval 740 (25 Nisan 1340) tarihinde Şam’da çıkan büyük bir yangında kitapçılar çarşısı ile kâğıtçılar çarşısı yanmıştır. Kâğıt ticaretinin çok geliştiği Buhara ve Semerkant’ta da büyük verrâklar çarşısı vardı. Semerkant’taki kâğıt satıcılarının faaliyet gösterdiği büyük hana çeşitli ülkelerden kâğıt ticareti yapan kimseler geliyordu. İsfahan’da kâğıtçılar, ciltçiler ve kitap satıcıları büyük bir meydanın batısında yer almaktaydı.
İbnü’n-Nedîm’in naklettiğine göre Câhiz, Basra’daki verrâk dükkânlarını kiralar ve geceyi buralarda kitap okumakla geçirirdi. İbn Düreyd de İbnü’s-Sikkît’in mantığa dair bir eserinin öğretimiyle ilgili rivayetinde Basralı verrâklardan bahseder. Basralı bir verrâk, Halîl b. Ahmed’in Kitâbü’l-ʿAyn adlı eserini Horasan’dan bu şehre getirerek 50 dinara satmıştı. Horasanlı hadis âlimi Ebû Recâ Matar b. Tahmân el-Verrâk da Basra’da verrâklık yapıyordu. Hatîb el-Bağdâdî, Basra’daki verrâklar çarşısında Ebü’l-Aynâ ile bir kitap dellâlı arasında geçen hadiseyi uzun uzadıya nakleder. Zeyd b. Rifâa el-Hâşimî ve arkadaşları, felsefî görüşlerini yaymak için yazdıkları risâleleri Resâʾilü İḫvâni’ṣ-Ṣafâ adıyla derleyip Basra’daki verrâklar çarşısında dağıtmışlardı. Halep’te de verrâklar çarşısı mevcuttu; yazısının güzelliği ve imlâsının doğruluğu ile tanınan Ebû Cürâde el-Halebî bu çarşıda verrâklık yapıyordu. Öte yandan ünlü şair Mütenebbî’nin, gençliğinde sık sık Kûfe’deki verrâklar çarşısına giderek verrâkların derledikleri kitapları okuduğu nakledilir.
Verrâklar, dükkânlarında kitap sattıkları gibi kitap müzayedeleri de düzenliyor ve bu müzayedeleri dellâllar vasıtasıyla gerçekleştiriyordu. Yâkūt el-Hamevî, Ebü’l-Ferec el-İsfahânî’ye ait Kitâbü’l-Eġānî adlı eserin müsveddesinin verrâklar çarşısında müzayede ile nasıl satıldığını anlatır. İbnü’l-Kıftî, Yûsuf b. Hurrezâd en-Neceyrümî’den söz ederken onun yazısı güzel olmamakla beraber yazdıklarının çok güvenilir kabul edildiğini, bu sebeple müzayedelerde dellâlların bazı kitaplar için “Neceyrümî’nin hattıyla” diyerek müzayedeye katılanların dikkatini çektiğini söyler. Câhiz, arkadaşı Vezir Muhammed b. Abdülmelik İbnü’z-Zeyyât’a hediye ettiği Sîbeveyhi’nin eserini Bağdat’taki bir kitap mezatından satın almıştı. Muhibbî, edip ve şair Ebû Bekir b. Mansûr b. Berekât el-Ömerî’nin Emeviyye Camii’nin kuzey yönündeki kitap çarşısında yapılan bir müzayedede Hanbelî Kadısı Ahmed b. Muhammed eş-Şüveykî’den satın aldığı Harîrî’nin Maḳāmât’ı ve Safedî’nin Leẕẕetü’s-semʿ adlı kitapları konusunda İsmâil en-Nablusî ile arasında geçen tartışmalı müzayede olayını ayrıntılı biçimde anlatır. Hatîb el-Bağdâdî de Bağdat’taki bir kitap müzayedesinde Ali b. Muhammed el-Fasîhî ile Hatîb et-Tebrîzî arasındaki sohbeti nakleder. İbn Ebû Usaybia’nın rivayetine göre İbn Sînâ henüz meşhur olmadığı dönemde bir gün Sûkulverrâkīn’e gider. Dellâl satışını yaptığı bir kitabı ona gösterip almasını tavsiye eder, İbn Sînâ almak istemeyince de, “Bu kitabı al, sahibinin paraya ihtiyacı var; 3 dirhem gibi ucuz bir fiyata satıyor” der. Bunun üzerine İbn Sînâ kitabı satın alır. Evine gidip kitabı incelediğinde Fârâbî’nin Mâ Baʿde’ṭ-ṭabîʿa adlı eseri olduğunu görür ve çok sevinir. Tâceddin es-Sübkî dellâlların dikkat etmesi gereken hususlar için şunları söyler: “Dellâlü’l-kütübler dinî kitapları değerini bilemeyecek yahut tenkit ve zem için alacak olan kimselere satmamalı, sapık mezheplerin, müneccimlerin kitaplarıyla Antere hikâyeleri ve benzeri yalan/uydurma kitapları da satışa sunmamalıdır. Bir kâfire mushaf, fıkıh ve hadis kitapları satması da helâl olmaz.”
Ticarî faaliyetlerinden dolayı verrâkların nasıl bir denetime tâbi oldukları bilinmemektedir. Çarşı pazarda faaliyetlerin düzenlenmesinden ve fiyatların tesbitinden bahseden hisbe kitapları verrâklarla ilgili hususlara hiç değinmez. Öyle anlaşılıyor ki verrâklar kitap fiyatlarını tesbitte bir denetime tâbi değildi. Sattıkları kitapların konu bakımından denetlenip denetlenmediğine dair kayda değer bir bilgi de yoktur. Sadece Zehebî iki Abbâsî halifesi döneminde bazı kitapların satışına yasak getirildiğini belirtir. Mu‘tazıd-Billâh devrindeki (892-902) olayları anlatırken Mu‘tazıd’ın müneccimlerin ve kıssahanların faaliyetlerini yasakladığını, kitap satıcılarının da felsefe ve cedelle ilgili kitapları satmamaları hususunda uyarıldığını söyler. Halife Muktedir-Billâh devrinde (908-932) ise Hallâc-ı Mansûr’un öldürülmesinden sonra bazı verrâkların çağrılıp Hallâc’ın hiçbir kitabını alıp satmayacaklarına dair yemin ettirildiğini nakleder.
Verrâk çarşıları aynı zamanda âlimlerin, şairlerin ve ediplerin toplantı mekânlarıydı. Bu çarşılardaki dükkânlarda bir araya gelinir, ilmî ve edebî meseleler müzakere edilir, çeşitli konularda fikir alışverişinde bulunulurdu. Ebü’l-Ferec İbnü’l-Cevzî de Bağdat çarşılarını anlatırken burada âlimlerin ve şairlerin toplandığı büyük bir verrâklar çarşısının varlığından söz eder. İbnü’l-Kıftî, Abdullah b. Hânî el-Ezdî’nin Bağdat’ta bir dükkânının olduğunu, kitap istinsah ettiğini, ediplerin onun dükkânında bir araya gelerek edebî konularda müzakereler yaptığını söyler. Dellâlülkütüb diye tanınan Sa‘d b. Ali el-Verrâk aynı zamanda bir şairdi ve dükkânında edebî sohbetler yapılırdı. Yâkūt el-Hamevî’nin Kitâbü’d-Diyârât’tan naklettiği bir anekdota göre Ruha’da Saîd adlı bir verrâkın dükkânında edebiyat meclisleri tertip edilir, Şam’dan ve Mısır diyarından gelen şairler burada şiirlerini okurdu. Muʿcemü’l-üdebâʾda, bir verrâk dükkânında Kitâbü’l-Eġānî müellifi Ebü’l-Ferec el-İsfahânî ile şair Ebü’l-Hüseyin Ali arasında bir beyit üzerinde yapılan mübâhase anlatılır. Ebû Nüvâs, Ebü’l-Atâhiye, Di’bil ve Amr b. Abdülmelik de verrâklar çarşısına sıkça uğrayan şairlerdendi. İbnü’l-Veddâ’nın Bağdat’taki kitapçı dükkânı da ulemânın buluşma yeriydi. Bu dükkânlardaki meclisler muhtemelen geceleri de devam ediyordu, zira Ebü’l-Ganâim el-Habeşî’nin yirmi yıl her gece kitapçılar çarşısına gittiği nakledilir. Ebû Hayyân et-Tevhîdî, el-Muḳābesât adlı eserinde verrâklar çarşısında Bâbüttâk ile Bâbülharrânî’de yapılan felsefî müzakereleri anlatır. Öte yandan verrâkların kitap telifine de katkıda bulundukları görülmektedir. Özellikle devlet adamları bir âlime kitap yazdırmak istediklerinde verrâklardan yardım almaktaydı. Halife Me’mûn, ünlü dil bilgini ve müfessir Yahyâ b. Ziyâd el-Ferrâ’dan Arap grameriyle ilgili bir eser yazmasını istediği zaman ona bir oda ile câriyeler ve hizmetçiler tahsis edip ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra verrâkları gönderip söylediklerini kaydetmelerini istemiş ve Ferrâ iki yılda Kitâbü’l-Ḥudûd adlı eserini telif etmiştir.
İlk asırlarda kitap telif usullerinden biri olan imlâ yoluyla yazılan eserlerin bir bölümü “Emâlî” adıyla anılıyordu. İbn Düreyd, Sa‘leb, Zeccâc, İbnü’l-Enbârî, Ebû Ali el-Kālî, İbnü’l-Hâcib, İbn Hacer el-Askalânî ve Ebü’l-Alâ el-Maarrî bu metotla eser telif eden müelliflerden birkaçıdır. Nitekim Halife Me’mûn, gramerci Ferrâ’yı bazı eserlerin telifi için Bağdat’a getirttiğinde Ferrâ tefsire dair kitabını bir ders halkasında imlâ yoluyla yazdırmaya başlamıştı (Yâkūt el-Hamevî, Muʿcemü’l-üdebâʾ, VI, 2814). Verrâklar da âlimlerin derslerine katılıp tuttukları notları diğer öğrencilerin notlarıyla karşılaştırarak bir eser meydana getirmekte, daha sonra bu eseri istinsah edip satmaktaydı. Kaynaklarda âlimlerin derslerinde bulunarak aldıkları notları kitap haline getiren özel verrâklardan da söz edilir. İbnü’l-Kıftî’nin kaydettiğine göre, İshak b. Cüneyd el-Bezzâz el-Basrî, Verrâku İbn Düreyd olarak tanınmıştı. Câhiz’in, Huneyn b. İshak, Vâkıdî, Ferrâ ve Müberred’in de özel verrâkları olduğu bilinmektedir. Derslerde veya ders dışında bu âlimlerin söylediklerini kaydeden verrâklar, daha sonra notlarından oluşturdukları eseri hocanın huzurunda okuyup doğruluğunu tasdik ettirir (icâze veya semâ‘), böylece eserin güvenilir bir nüshasını ortaya koyarlardı.
Verrâkların yaptığı işlerden biri de kendilerinden istenilen eserleri istinsah ederek veya ettirerek satışa sunmaktı. Aynı zamanda verrâklık yapan muhaddis İbnü’l-Hâdıbe el-Bağdâdî, büyük talep olduğu için Müslim’in hadis külliyatını bir yıl içinde yedi defa yazdığını söyler. İmam Şâfiî, Muhammed b. Hasan eş-Şeybânî’nin kitaplarını okumak için istinsah ettirmeyi düşününce kâtibine 100 dinar vermiş, verrâkları toplayarak istinsahı bir gecede bitirmelerini istemiş, verrâklar da bu işi bir gecede tamamlamıştır. İlk asırlarda istinsah işi genellikle ilim adamı olan verrâklar tarafından yürütülürken zamanla Arap yazısının gelişip estetik bir nitelik kazanmasıyla birlikte ünlü hattatlar da istinsah faaliyetlerine katılmaya başlamıştır. Özellikle halifelerin ve devlet adamlarının kendi kütüphaneleri için sanat değeri olan yazma eserleri sipariş etmeleri verrâkları hattatlarla iş birliği yapmaya yöneltmiştir. Bazı verrâkların da sanat değeri yüksek eserler meydana getirdikleri bilinmektedir. Fakat meşhur hattatların yazdıkları eserler estetik bakımdan bir değere sahipse de metnin doğruluğu açısından ilk asırlarda âlim verrâk ve müstensihlerin istinsah ettikleri eserlere göre daha az güvenilir sayılırdı.
Yâkūt el-Hamevî’nin rivayet ettiğine göre İsmâil b. Subeyh el-Kâtib, Hârûnürreşîd zamanında Ebû Ubeyde Ma‘mer b. Müsennâ’yı Basra’dan Bağdat’a getirttiğinde verrâklık yapan Ebü’l-Hasan Ali b. Mugīre el-Esrem’i bir eve kapatıp kapıyı kilitlemiş ve kendisine Ebû Ubeyde’nin eserlerini vererek istinsah etmesini istemiştir. Bu hadiseyi nakleden Ebû Mishel Abdülvehhâb kendisinin de bir grup arkadaşıyla birlikte Esrem’e yardımcı olduğunu söyler. Esrem istinsah edilecek kitabı ve gerekli malzemeyi onlara verip acele etmelerini istiyor, onlar da kitapları istinsah edip zamanında teslim ediyor, Esrem istinsah edilen kısımları Ebû Ubeyde’ye okuyordu. İbnü’l-Hutay’e diye tanınan Ebü’l-Abbas Ahmed b. Abdullah el-Lahmî yazısının güzelliğiyle meşhurdu, hanımı ve kızı da onun yazısını ustalıkla taklit edebiliyordu. Kendisinden bir kitabın istinsahı istendiğinde kitap cüzleri üçe bölünüp yazılıyordu. Bu şekilde birçok eseri istinsah edip satmışlardı.
Eser istinsahında farklı yazı şekilleri kullanılmakla birlikte verrâklar, kendilerine mahsus “verrâkī hattı” denilen ve muhakkak yazısına benzeyen bir yazı geliştirmişlerdi. Habîb Zeyyât, muhakkak yazısında olduğu gibi harfleri yayvan olan bu yazı çeşidinin kullanılmasını verrâkların daha çok kâr etme amacı gütmesiyle ilişkilendirmektedir. Zira bu hatla yazılan eserler diğer yazı çeşitleriyle yazılanlara göre daha hacimli olurdu. Verrâklar da ısmarlanan eserler için sayfa başına ücret aldığından söz konusu yazı tercih ediliyordu. İbn Asâkir, Hüseyin b. Ahmed en-Nîsâbûrî’nin kendi hattıyla 1300 cüz olan Müsned’inin verrâkların hattıyla 3000 cüz tuttuğunu, yine Nîsâbûrî’nin on küsur cüzde yazdığı Ebû Bekir es-Sıddîk’ın Müsned’ini verrâkların altmışın üzerinde cüze çıkardığını nakleder.
Verrâklar kütüphanelerde de kitap istinsahıyla görevlendirilmiştir. Abbâsî Veziri Ebü’l-Fazl’ın kütüphanesinde, Fâtımî Halifesi Azîz-Billâh’ın Kahire’deki kütüphanesiyle İspanya’da Halife II. Hakem’in kütüphanesinde verrâkların görevlendirildiği bilinmektedir. Ammâroğulları’nın Trablus’taki kütüphanesinde 180 verrâk çalışıyor ve bunların otuzu sürekli kitap istinsah ediyordu. VII. (XIII.) yüzyılın ortalarında Eyyûbîler’in Dımaşk kolu hükümdarlarından el-Melikü’s-Sâlih Ebü’l-Hayş’ın veziri Ebü’l-Hasan Emînüddevle b. Gazâl’in kütüphanesinde de birçok verrâk görev yapmaktaydı. İbn Gazâl, İbn Asâkir’in seksen ciltlik Târîḫu medîneti Dımaşḳ’ını istinsah ettirmek istediğinde kısa zamanda yazabilmeleri için eseri kütüphanesindeki on verrâk arasında bölüştürmüş, buna rağmen eserin istinsahı iki yılda tamamlanabilmiştir.
Tabakat kitaplarındaki kayıtlardan bazı verrâkların eser istinsahından kazandıkları parayla rahatça geçinebildikleri öğrenilmektedir. İbnü’l-Heysem, Öklid’in geometriye dair kitabıyla Batlamyus’un Almagest’inin Arapça tercümelerini istinsah edip bir yıllık geçimini sağlamıştı. Yâkūt el-Hamevî, Hasan b. Şihâb el-Ukberî’nin verrâklık yaparak 25.000 dirhem kazandığını, 5 dirheme satın aldığı kâğıtlara üç gecede Mütenebbî divanını yazarak 150-200 dirheme sattığını söylediğini nakleder. İbn Hacer el-Askalânî de İbn Şâkir el-Kütübî’nin çok fakir olduğunu ve kitap ticaretine girdikten sonra büyük servet elde ettiğini söylemektedir. Öte yandan yine kaynaklardaki bazı kayıtlardan birçok verrâkın istinsah yoluyla yeterli para kazanamamaktan şikâyet ettiği öğrenilmektedir. Nîşâbur’da elli yıl verrâklık yapan Ebû Hâtim en-Nîsâbûrî’nin şöyle dediği rivayet edilir: “Verrâklık makbul olmayan bir meslektir / Mahrumiyettir, hastalıkla dolu bir hayattır / Yaşarsam yiyecek bir şey olmadan yaşarım / Ölürsem bir kefenim olmadan ölürüm.” Ünlü verrâklardan Ebû Hayyân et-Tevhîdî ise verrâklığı “uğursuzluk sanatı” diye niteler. Endülüslü şair İbn Sâre eş-Şenterînî dönemin hükümdarlarından ilgi göremeyip malî sıkıntıya düşünce verrâklık yapmaya başlamış, verrâklıkta da umduğunu bulamayınca şunları söylemiştir: “Verrâklık hayırsız bir meslektir / Onun yaprakları ve meyveleri mahrumiyettir / Bu işi yapanları terziye benzetirim / Çıplakları giydirir ama kendisi çıplaktır.” Buna karşılık bu mesleği çok seven verrâklar da mevcuttur. Sem‘ânî’nin anlattığına göre ölmek üzere olan bir verrâka son arzusu sorulduğunda, “Güzel yazı yazılabilecek bir kalem, akıcı bir mürekkep ve cilt yapmak için ince bir deri” cevabını vermiştir. Verrâklığı bırakıp kadılığa geçen Ebû Ubeyd Ali b. Hüseyin b. Harb el-Bağdâdî, kadılıktan ayda 120 dinar maaş almasına rağmen verrâklığı terkettiği için pişman olduğunu belirtmiştir.
Bazı verrâkların fazla para kazanmak için gayri meşrû yollara saptıkları kaydedilmektedir. İbnü’n-Nedîm, Abbâsîler döneminde bir kısım verrâkların halkın rağbet ettiği binbir gece masalları, hayvan hikâyeleri ve değişik coğrafyalardaki ülkeler gibi konularda aslı esası olmayan rivayetlerin yazılmasını teşvik ettiğini, hatta bazılarının kitap hazırladığını söyler (el-Fihrist, I, 308). İbnü’n-Nedîm’in el-Fihrist’inde anılan ve müellifi belli olmayan birçok kitabın verrâklar tarafından para kazanmak amacıyla derlenmiş olması muhtemeldir. Verrâkların yaptığı gayri meşrû işlerden biri de meşhur müellifler adına eser derleyerek piyasaya sürmektir. Hammâd b. İshak, babası İshak b. İbrâhim el-Mevsılî’nin Kitâbü’l-Eġānî’nin kaynaklarından olan şarkılarla ilgili eserinin son şeklinin ona ait olmadığını, Bağdat’ın doğusundaki mahallelerden birinde Hanü’z-Zibl’de kitapçı dükkânı olan, babasının verrâkı Sindî b. Ali ve arkadaşı tarafından yazıldığını söyler. Aḫbârü’l-ḳuḍât müellifi Muhammed b. Halef Vekî‘in rivayetine göre de Mevsılî kitabın sadece bir bölümünü yazabilmiş, vefatından sonra izni olmadığı halde verrâkı bir arkadaşıyla birlikte eseri tamamlamıştır.
Bir kısım verrâklar, bir eseri daha yüksek fiyata satabilmek için müellifi huzurunda okunmadığından semâ‘ veya icâzet kaydı bulunmayan esere bununla ilgili kayıtlar düşmek, fazla tanınmayan bir müellifin eserini meşhur bir müellife nisbet etmek, eski tarihli istinsah kayıtları oluşturmak ve istinsah ettikleri eserlere ilâveler yapmak gibi işlere de tevessül ediyorlardı. Meşhur hattatlar tarafından istinsah edildiği için yüksek fiyatlarla satılan eserlerin taklitlerini yazdırıp satmak da kitap piyasasında rastlanan bir diğer uygulamaydı. Müzevvir lakaplı Muhammed el-Ahdeb’in bir hattatın eserini son derece ustalıkla taklit edebildiği, hattatın kendisinin bile bunu aslından ayırt edemediği rivayet edilir. Şemseddin es-Sehâvî’nin nakline göre Sargatmışıyye imamı olan Hanefî âlimi Ebü’l-Feth Muhammed b. Muhammed el-Harîrî el-Kāhirî kitapları ve bunların hattatlarını tanıma konusunda derin bilgisi olan bir verrâktı. Ucuz fiyata aldığı kitapların üzerine “şunun hattıyla” kaydını koyar ve yüksek bir fiyatla satardı. İbn Hacer, yazısının güzelliğiyle tanınan İbnü’l-Vahîd’in istinsah ettiği tezhipsiz ve ciltsiz mushafları 1000 dirheme, öğrencilerinin kendi yazısını taklit ederek yazdıkları mushafları da 400 dirheme satın alıp son sayfasına, “İbnü’l-Vahîd yazdı” kaydını düşerek yine 1000 dirheme sattığını nakleder. Nahivci Hasan b. Abdullah es-Sayrafî kendisinden bir kitap istendiğinde onu talebelerine yazdırır ve sonuna, “Hasan b. Abdullah der ki bu kitap bana okundu ve tashih edildi” kaydını koyarak yüksek fiyata satardı. Şair Serî er-Reffâ aynı zamanda verrâktı. Küşâcim’in divanını istinsah ettiğinde arasının bozuk olduğu iki şairin beğenilen şiirlerinden bazılarını divana ilâve eder, böylece hem onun hacmini büyütür hem de bu iki şairin Küşâcim’in şiirlerini çalmakla itham edilmesine yol açardı.
Kaynaklarda verrâkların mesleklerini nasıl icra ettiklerine dair yeterli bilgi bulunmamaktadır. Ebû Zeyd el-Belhî’nin Fî Medḥi’l-virâḳa adlı risâlesiyle Abdurrahman b. Ahmed b. Misk es-Sehâvî’nin Tenvîḳu’n-nitâḳa fî ʿilmi’l-virâḳa adlı eseri günümüze ulaşmamıştır. Yâkūt, Ebû Zeyd el-Belhî’nin Ebû Bekir b. Müstenîr için yazdığı Fî Ẕemmi’l-muʿallimîn ve’l-verrâḳīn adlı bir risâlesi olduğunu söyler. Kaynaklarda yer alan verrâklarla ilgili kayıtlardan hareketle birtakım bilgilere ulaşmak mümkünse de bunlar verrâklığın mahiyetini anlamaya yetecek ölçüde değildir. Bu konuya en geniş yeri veren müellif kendisi de bir verrâk olan Yâkūt el-Hamevî’dir. Muʿcemü’l-üdebâʾda mevcut 1142 biyografiden ellisi verrâklara aittir. Câhiz’in bugüne intikal etmeyen, verrâkları öven ve yeren iki risâlesi, muhtemelen biyografi kaynaklarında rastlanan verrâklarla ilgili anekdotlardan oluşmaktaydı.
Mâlikî fakihlerinden İbnü’l-Hâc el-Abderî’nin Kitâbü’l-Medḫal ilâ tenmiyeti’l-aʿmâl adlı eserinde “Fasl fî niyyeti’l-verrâk ve keyfiyetihâ ve tahsinihâ” başlığını taşıyan bir bölüm vardır. Abderî verrâk kelimesinin Kur’ân-ı Kerîm, hadis, fıkıh ve diğer İslâmî ilimlerle ilgili eserlerin yazıldığı “varak”tan türemiş olması dolayısıyla verrâklığın kutsal bir meslek olduğunu, bu meslek mensuplarının İslâmî ilimlere hizmet etmek amacıyla çalıştıkları takdirde ibadet etmiş gibi sevap kazanacaklarını belirtir. Verrâkın evinden böyle bir niyetle çıkması, dükkânında kâğıdı hayırlı işlerde kullanacak kimselere satması, bunu Antere ve Battâl gibi yalan dolu hikâyelerin, hezeliyyâtla ilgili eserlerin yazımında kullanacaklara satmaması gerektiğini kaydettikten sonra kâğıttan ne tür işlerde ve nasıl faydalanılacağına dair bilgiler verir (IV, 79-80). Kâğıdı satarken müşterinin kandırılmaması ve özellikleriyle ilgili doğru bilgi verilmesi hususunda verrâkları uyarır (IV, 81-82). Ayrıca müstensihlerin uyması gereken hususlarla ilgili olarak bazı bilgiler veren Abderî, mücellitliğin de dinî eserlerin muhafazasına yardım ettiği için kutsal bir meslek olduğunu söyler, mücellitliğin âdâbıyla ilgili başka tavsiyelerde bulunur ve kaçınılması gereken hususlara dikkat çeker (IV, 87-90). Abderî daha sonra hangi kitapların ciltlenmesi gerektiği üzerinde durur. Bâtıl dinlere ait kitaplar, Tevrat ve İncil, Süryânî ve İbrânî gibi dillerle yazılmış eserler ciltlenmemelidir. Aksi takdirde bâtıl fikirlerin yayılmasına, tahrif edilen Tevrat ve İncil’in uzun süre okunmasına yardım edilmiş olur (IV, 90-91). Ancak Abderî kitap satışıyla ilgili hususlarda hiç bilgi vermez. XIV. yüzyıl müelliflerinden Tâceddin es-Sübkî, Muʿîdü’n-niʿam ve mübîdü’n-niḳam adlı eserinde verrâkların kâğıt satışı dolayısıyla yaptıkları ticarî faaliyetlere kısaca yer vermekle birlikte o da kitap satışı konusuna hiç temas etmez. Ona göre verrâklık en güzel mesleklerden biridir. Bu işle uğraşanlar, yazdıkları eserler dolayısıyla ilim adamları ile beraber olma şansını elde ettikleri için Allah’a şükretmelidir. Sübkî’ye göre de verrâklar kâğıt satışında faydalı kitap yazacak kişileri tercih etmeli, asılsız şeyler ve yalan haberler ihtiva eden eser yazacak olanlara kâğıt satmamalıdır. İslâm’ın ilk asırlarında çeşitli konulardaki rivayetlerin oluşum ve aktarım sürecinde çok önemli bir rol oynayan verrâklar bu birikimin yazıya geçirilmesinde, yazı malzemelerinin temininde ve yazılan eserlerin çoğaltılıp satışa sunulmasında da önemli görevler ifa etmişlerdir. Sonraki asırlarda, telif ve istinsah edilen eserleri ilim tâliplerine ulaştırmak için verrâkların açtıkları dükkânlar ve bu dükkânların teşkil ettiği çarşılar birer kültür merkezine dönüşmüştür.
BİBLİYOGRAFYA :
Ezrakī, Aḫbâru Mekke (Melhas), II, 263; Ya‘kūbî, Kitâbü’l-Büldân, s. 245; Ebü’l-Ferec el-İsfahânî, el-Eġānî, I, 4; Merzübânî, Muʿcemü’ş-şuʿarâʾ (nşr. F. Krenkow), Kahire 1354, s. 218; İbnü’n-Nedîm, el-Fihrist (Flügel), I, 42, 116, 138, 141, 146, 308; Muhammed b. Ahmed el-Ezdî, Ḥikâyetü Ebi’l-Ḳāsım el-Baġdâdî (nşr. Adam Mez), Heidelberg 1902, s. 24; Ebû Hayyân et-Tevhîdî, el-Muḳābesât (nşr. M. Tevfîk Hüseyin), Beyrut 1989, s. 127, 143; Hatîb el-Bağdâdî, Târîḫu Baġdâd (nşr. Beşşâr Avvâd Ma‘rûf), Beyrut 1422/2001, IV, 67, 287-288; V, 12, 92; VI, 212; VII, 129; VIII, 602; XII, 287, 506; XIII, 339, 444, 567; XVI, 225-226; Sem‘ânî, el-Ensâb (Bârûdî), V, 584-586; a.mlf., Edebü’l-imlâ ve’l-istimlâ (nşr. M. Weisweiler), Beyrut 1401/1981, s. 164; İbn Asâkir, Târîḫu medîneti Dımaşḳ, Beyrut 1996, II, 313; Ebü’l-Ferec İbnü’l-Cevzî, Menâḳıbü Baġdâd (nşr. M. Behcet el-Eserî), Bağdad 1342, s. 26; Yâkūt el-Hamevî, Muʿcemü’l-üdebâʾ (nşr. İhsan Abbas), Beyrut 1993, I, 188, 275, 283, 425, 474; II, 615-616, 787; III, 1071, 1336; IV, 1644; V, 1713, 1966, 1970-1971, 2101; VI, 2397, 2814, 2830; a.e.: İrşâdü’l-erîb (nşr. D. S. Margoliouth), London 1911, V, 67, 164; İbnü’l-Kıftî, İnbâhü’r-ruvât, I, 39; II, 134, 286; IV, 8, 66-67; İbn Ebû Usaybia, ʿUyûnü’l-enbâʾ, Kahire 1299/1882, II, 3-4, 236; İbn Hallikân, Vefeyât, II, 145; VI, 177; Zehebî, Aʿlâmü’n-nübelâʾ, XII, 552; XIV, 341; Safedî, el-Vâfî, VII, 121-122; İbn Battûta, Tuḥfetü’n-nüẓẓâr, s. 107; Tâceddin es-Sübkî, Muʿîdü’n-niʿam ve mübîdü’n-niḳam, Beyrut 1407/1986, s. 102, 110; İbn Haldûn, Mukaddime (trc. Süleyman Uludağ), İstanbul 1991, II, 980; Makrîzî, el-Ḫıṭaṭ, I, 373, 376; II, 102; İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, III, 451; Makkarî, Nefḥu’ṭ-ṭîb, s. 385-386; İbnü’l-İmâd, Şeẕerât (Arnaût), VII, 222; Muhibbî, Ḫulâṣatü’l-es̱er, I, 101; G. le Strange, Baghdad during the Abbasid Caliphate, Oxford 1924, s. 92; S. Khuda Bakhsh, Studies: Indian and Islamic, Delhi 1927, s. 47; Filib dî Tarrâzî, Ḫazâʾinü’l-kütübi’l-ʿArabiyye fi’l-ḫâfiḳayn, Beyrut 1948, III, 911; Abdüllatîf İbrâhim, el-Mektebetü’l-Memlûkiyye, Kahire 1962, s. 12-13; N. Abbot, Studies in Arabic Literary Papyri, Chicago 1967-72, II, 16, 46-48; III, 2-17, 36; Ahmed Çelebi, İslâmda Eğitim-Öğretim Târihi (trc. Ali Yardım), İstanbul 1976, s. 54; A. Raymond – G. Wiet, Les marchés du Caire, traduction annotée du texte Maqrizî, Kahire 1979, s. 189; İbnü’l-Hâc el-Abderî, el-Medḫal, Kahire 1401/1981, IV, 79-91; G. Makdisi, The Rise of Colleges: Institutions of Learning in Islam and the West, Edinburgh 1981, s. 221; a.mlf., The Rise of Humanism in Classical Islam and the Christian West, Edinburgh 1990, s. 271; Lutfullah Kārî, el-Virâḳa ve’l-verrâḳūn fi’t-târîḫi’l-İslâmî, Riyad 1982, s. 23-24, 60; M. Faris Jamil, Islamic Wirakah Stationery during the Middle Ages (doktora tezi, 1985), The University of Michigan, s. 160-162, 170, 173; Abdüssettâr el-Halvecî, el-Maḫṭûṭü’l-ʿArabî, Cidde 1409/1989, s. 121-122; Muhammed el-Menûnî, Târîḫu’l-virâḳati’l-Maġribiyye, Rabat 1412/1991, s. 21, 27; Ahmed-Chouqui Binebine, Histoire des bibliothèques au Maroc, Rabat 1992, s. 62-63; Hâlid b. Abdülkerîm b. Hammûd el-Bekr, en-Neşâṭü’l-iḳtiṣâdî fi’l-Endelüs fî ʿaṣri’l-imâre, Riyad 1414/1993, s. 208; Sa‘d b. Abdullah el-Bişrî, el-Ḥayâtü’l-ʿilmiyye fî ʿaṣri Mülûki’ṭ-ṭavâʾif fi’l-Endelüs, Riyad 1414/1993, s. 197-198, 207; Ali b. İbrâhim en-Nemle, el-Virâḳa ve eşhürü aʿlâmi’l-verrâḳīn, Riyad 1995, s. 30, 35; H. Halm, “Al-Azhar, Dâr al-’İlm, al-Rasad. Forschungen- und Lehrenstalten der Fatimiden in Kairo”, Egypt and Syria in the Fatimid, Ayyubid and Mamluk Eras (ed. U. Vermeulen – D. de Smet), Leuven 1995, s. 104-105; O. Remie Constable, Trade and Traders in Muslim Spain, Cambridge 1995, s. 195; Eymen Fuâd Seyyid, el-Kitâbü’l-ʿArabiyyü’l-maḫṭûṭ ve ʿilmü’l-maḫṭûṭât, Kahire 1418/1997, s. 155-156, 158-159, 167-230; a.mlf., “Ḫizânetü kütübi’l-Fâṭımiyyîn hel baḳıye minhâ şeyʾ?”, MMMA (Kahire), XLII/1 (1998), s. 12-13; Yahyâ Vehîb el-Cübûrî, el-Kitâb fi’l-ḥaḍâreti’l-İslâmiyye, Beyrut 1998, s. 67-70, 107, 123; Nuri Topaloğlu, Hadisçilerin Geçim Kaynakları, İzmir 1999, s. 64-68; Abdülbâsıt b. Yûsuf el-Garîb, eṭ-Ṭurfe fî men nüsibe mine’l-ʿulemâʾ ilâ mihne ev ḥirfe, Demmâm 1421/2000, s. 194-197; Safî Ali Muhammed, el-Ḥareketü’l-ʿilmiyye ve’l-edebiyye fi’l-Fuṣṭâṭ münẕü’l-fethi’l-ʿArabî ilâ nihâyeti’d-devleti’l-İḫşîdiyye, Kahire 2000, s. 73; Hayrullah Saîd, Verrâḳū Baġdâd fi’l-ʿaṣri’l-ʿAbbâsî, Riyad 1421/2000, s. 305-306, 329-331, 441-550; a.mlf., “Rüvvâdü sûḳı’l-verrâḳīn”, Âfâḳu’s̱-s̱eḳāfe ve’t-türâs̱, V/19, Dübey 1418/1997, s. 21-24; İhsan Zünnûn es-Sâmirî, el-Ḥayâtü’l-ʿilmiyye zemene’s-Sâmâniyyîn: et-Târîḫu’s̱-s̱eḳāfî li-Ḫorâsân ve bilâdi Mâverâʾinnehr fi’l-ḳarneyni’s̱-s̱âlis̱ ve’r-râbiʿ li’l-hicre, Beyrut 2001, s. 61; Abdülvehhâb b. İbrâhim Ebû Süleyman, el-ʿUlemâʾ ve’l-üdebâʾü’l-verrâḳūn fi’l-Ḥicâz fi’l-ḳarni’r-râbiʿ ʿaşer el-hicrî, Tâif 1423/2002, s. 42; Hâle Şâkir, el-Varaḳ ve’l-verrâḳūn fi’l-ʿaṣri’l-ʿAbbâsî, Kahire 1424/2004, s. 139-141, 184, 205-209; Shawkat M. Toorawa, Ibn Abī Ṭâhir Ṭayfūr and Arabic Writerly Culture: A Ninth-Century Bookman in Baghdad, London 2005, s. 14-15, 51-56; Âbid Süleyman el-Meşvehî, Ticâretü’l-maḫṭûṭât ve ṭuruḳu faḥṣihâ ve taḳyîmihâ, Kahire 2011, s. 34, 83, 90-91; a.mlf., “Aḫlâḳiyyâtü mihneti’l-virâḳa fi’l-ḥaḍâreti’l-İslâmiyye”, Mecelletü Câmiʿati’l-Melik Suʿûd: el-Âdâb, XV/2, Riyad 1423/2003, s. 421; J. Pedersen, İslâm Dünyasında Kitabın Tarihi (trc. Mustafa Macit Karagözoğlu), İstanbul 2012, s. 59; Qazi Ahmadmian Akhtar, “The Art of Warakat during the Abbasid Period”, IC, IX/1 (1935), s. 132-133; Habîb Zeyyât, “el-Virâḳa ve’l-verrâḳūn fi’l-İslâm”, el-Meşriḳ, XLI, Beyrut 1947, s. 306, 311-312, 319; J. Ribera, “el-Mektebât ve hüvâtü’l-kütüb fî İsbânya’l-İslâmiyye” (trc. Cemâl M. Muhriz), MMMA (Kahire), V/1 (1959), s. 92-94; Charles C. Stewart, “A New Source on the Book Market in Morocco in 1830 and Islamic Scholarship in West Africa”, Hespéris Tamuda, XI, Rabat 1970, s. 244; Yahyâ Mahmûd Sââtî, “Melâmiḥ min târîḫi ticâreti’l-kütüb fi’l-İslâm”, el-ʿUṣûr, I, London 1986, s. 74-75, 78; Nâzım Reşîd, “Saʿd b. ʿAlî el-Ḥaẓîrî el-müleḳḳab bi-Dellâli’l-kütüb”, MMMA (Küveyt), XXXIII/1 (1989), s. 169-195; Îrec Efşâr, “Ṣaḥḥâfî ve Mücellidgerî”, Nâme-i Bahâristân, III/2, Tahran 1381, s. 331; Abdülazîz b. Râşid es-Süneydî, “el-Verrâḳūn ve es̱eruhüm fi’l-ḥayâti’l-ʿilmiyye fî Mekke ḫilâle’l-ʿaṣri’l-Memlûkî”, Âlemü’l-kütüb, XXV/1-2, Riyad 1424/2003, s. 3-56; Hamîd Selîm Gendümî, “Verrâḳān ve Naḳş-ı Ânhâ der Tevessüʿa-i Kitâbḫânehâ”, Faṣlnâme-i Kitâb, XVII/1, Tahran 1385/2006, s. 243-247.
Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2019 yılında Ankara’da basılan (gözden geçirilmiş 3. basım) EK-2. cildinde, 646-652 numaralı sayfalarda yer almıştır.