ZA‘FERÂNÎ

Ebû Alî el-Hasen b. Muhammed b. Sabâh el-Bağdâdî ez-Za‘ferânî (ö. 260/874)

İmam Şâfiî’nin “kavl-i kadîm”inin en güçlü râvisi.

Müellif:

180 (796) yılı civarında Bağdat yakınlarındaki Za‘ferâniyye köyünde doğdu. Kendisi Bağdat’a gelen Şâfiî’yi tanıdığında yüzünde henüz tüy bitmediğini söyler. Bu karşılaşmanın Şâfiî’nin 195 (811) yılında ikinci Bağdat seyahati sırasında gerçekleşmiş olması kuvvetle muhtemeldir. Za‘ferânî, ehl-i hadîsten arkadaşlarıyla birlikte Bişr b. Gıyâs el-Merîsî’nin meclisine katıldıklarını ve münazaralarda onlarla başa çıkamadıklarını, bunun üzerine Ahmed b. Hanbel’e gidip Hanefî çevresinin temel kitaplarından el-Câmiʿu’ṣ-ṣaġīr’i ezberlemelerine artık izin vermesini rica ettiklerini, Ahmed b. Hanbel’in ise, “Sabredin, Mekke’de gördüğüm Muttalibî yakında buraya gelecek” cevabını verdiğini anlatır. Şâfiî Bağdat’a gelince yanına gidip eserlerinden bir bölüm istediklerini, onun da “el-Yemîn maʿa’ş-şâhid” bölümünü verdiğini, buna iki gece çalıştıktan sonra Bişr ile girdikleri münazarada üstün geldiklerini, bu durum karşısında şaşkınlığını dile getiren Bişr’in bu savunmanın kendilerine değil Mekke’de gördüğü şahsa ait olduğunu ileri sürdüğünü söyler (Ahmed b. Hüseyin el-Beyhakī, I, 201). Şâfiî ile ilk karşılaşmasına dair diğer bir rivayette ise Şâfiî’nin akşam vakti geldiği Bağdat’ta namaz kılmak için gittiği camide kıraati düzgün bir gence uyduğu, ancak gencin yaptığı bir hata yüzünden namazı ifsad etmesi üzerine Şâfiî’nin ona, “Namazımızı bozdun” dediği belirtilir ki bu gencin Za‘ferânî olduğu kaydedilir. Bu olay Şâfiî’nin namazda sehivle ilgili bir bölüm yazmasına vesile olmuş, eserine de Kitâbü’z-Zaʿferân adını vermiştir.

Ahmed b. Hüseyin el-Beyhakī’nin aktardığı bilgiye göre Şâfiî, Kûfe anlayışının zayıf noktalarını Za‘ferânî’ye göstermiş, o da ikna olup Şâfiî’den kitaplarını semâ yoluyla almaya başlamış (Menâḳıbü’ş-Şâfiʿî, I, 227-228), güzel konuşması ve yeteneğiyle hocasının takdirini kazanmıştır. Şâfiî’nin bizzat okuttuğu “menâsik” ve “salât” dışında kalan diğer bütün kitaplarını Za‘ferânî hocasına arzetti. Şâfiî’nin Bağdat’taki diğer talebeleri Ahmed b. Hanbel, Ebû Sevr ve Kerâbîsî de onun kitaplarını Za‘ferânî’nin bu arzı yoluyla aldılar. Za‘ferânî’nin kitaplarına icâzet veren Şâfiî, kendisinden kitaplarını okuyarak almak isteyen Kerâbîsî’ye müsaade etmeyip ona Za‘ferânî’nin kitaplarını alabileceğini belirtti (Sübkî, II, 118). Şâfiî, Bağdat’a muhtemelen son gidişinde (198/814) Za‘ferânî’ye misafir oldu. Şâfiî’yi Bağdat’ta ağırlayanlar arasında Bişr b. Gıyâs el-Merîsî’nin de adı geçmektedir. Şâfiî’den başka Süfyân b. Uyeyne, İbn Uleyye, İbn Ebü’l-Cârûd, Vekî‘ b. Cerrâh, Amr b. Heysem, Yezîd b. Hârûn, Affân b. Müslim, Ahmed b. Hanbel gibi dönemin önde gelen âlimlerinden de faydalanan Za‘ferânî ricâl âlimlerince sika kabul edilmiş ve kendisinden Müslim dışında Kütüb-i Sitte müelliflerinin tamamı, Kāsım b. Zekeriyyâ, Zekeriyyâ b. Yahyâ es-Sâcî, İbn Huzeyme, İbn Ziyâd en-Nîsâbûrî, Vekî‘, Ebü’l-Kāsım el-Begavî, İbn Sâid el-Hâşimî, İbn Mahled el-Attâr, Hüseyin b. İsmâil el-Mehâmilî, Muhammed b. Nasr el-Mervezî rivayette bulunmuştur. Hem Za‘ferânî hem Rebî‘ b. Süleyman el-Murâdî’den fıkıh tahsil eden Muhammed b. Cerîr et-Taberî, Şâfiî mezhebini Bağdat’ta savunmuş, Şâfiî’nin talebeleriyle Ebü’l-Abbas İbn Süreyc’in hocası Ebü’l-Kāsım el-Enmâtî arasında bir halka işlevi görmüştür. Cüneyd-i Bağdâdî’nin de Za‘ferânî’den ders aldığı kaydedilir. Za‘ferânî 260 yılı Ramazan ayında (Haziran-Temmuz 874) vefat etti (Sübkî, II, 114-117; Nevevî, I, 161). İbn Hallikân vefatı için şâban ayını, Zehebî yıl sonunu vermektedir. Sübkî, Za‘ferânî’nin Bağdat’ta kaldığı ve Şâfiî’nin mescidinin de bulunduğu mahalleye daha sonra onun adının verildiğini ve Ebû İshak eş-Şîrâzî’nin bu mahalledeki mescidde ders okuttuğunu belirtir (Ṭabaḳāt, II, 114).

Şâfiî’nin Bağdat’a gelişine dair bilgilerin ana kaynağı Za‘ferânî’dir. Onun belirttiğine göre Şâfiî Bağdat’a 195’te (811) gelip iki yıl kalmış, ardından Mekke’ye dönüp 198 (814) yılında Bağdat’a dönmüş ve birkaç ay kaldıktan sonra oradan da ayrılmıştır. “Ehl-i hadîs uykudaydı, onları uyandıran Şâfiî’dir”; “Mürekkep hokkası taşıyan herkes Şâfiî’ye medyundur” vb. ifadeler de Za‘ferânî’ye aittir. Mezhep çevrelerinde sonraki dönemlerde Şâfiî’nin talebeleri arasında Za‘ferânî ile Rebî‘ b. Süleyman el-Murâdî’nin rivayette, Kerâbîsî ile Müzenî’nin dirayette öne çıktığı değerlendirmesi yapılmıştır. Mezheb-i kadîmin en güçlü ve en güvenilir râvisi kabul edilen Za‘ferânî, Şâfiî’nin mezheb-i kadim çerçevesindeki ictihadlarını içeren eserlerini rivayet etmiştir. İbnü’n-Nedîm, el-Mebsûṭ adını verdiği bu eserin Rebî‘ el-Murâdî’nin rivayet ettiği, aynı adı taşıyan eserden çok farklı olmamakla birlikte Rebî‘in rivayeti sonraki fukahanın teveccühünü kazandığı halde Za‘ferânî’nin rivayetinin uzun ömürlü olmadığını belirtir (el-Fihrist, s. 261). İbnü’n-Nedîm’in bu iki el-Mebsûṭ rivayetinin muhtevaları arasında ciddi bir fark bulunmadığı yönündeki kaydı kavl-i kadîm ile kavl-i cedîd arasında ya ciddi bir farkın olmadığı -ki bu durumda Şâfiî’nin Mısır’da ortaya koyduğu görüşlerde radikal bir değişikliğe gitmediği var sayılacak- ya da Za‘ferânî’nin kendi eseri üzerinde tasarrufta bulunduğu anlamına gelir. Ancak Za‘ferânî’nin hocasının vefatından sonraki faaliyetleri hakkında pek fazla bilgi yoktur ve sadece elli yıl süreyle Şâfiî’nin kitaplarını okuyup okuttuğu rivayet edilmektedir (İbn Kādî Şühbe, I, 31). Şâfiî’nin kendi yeni görüşleri lehine, eski mezhebi aleyhine sarfettiği belirtilen sözleri karşısında Za‘ferânî’nin nasıl davrandığı, eski öğretisini bırakıp yeni öğretiye geçip geçmediği bilinmese de, Şâfiî’den sonra elli yıldan fazla yaşadığı ve hocasının Mısır’daki talebeleriyle teşrikimesaide bulunduğu göz önüne alındığında rivayet ettiği eski metinleri bırakmış veya en azından bunları yeni mezheple uyumlu hale getirmiş olması ihtimali güçlenmektedir. Bu durumda, “Za‘ferânî’nin rivayet ettiği el-Mebsûṭ iltifat görmemiştir” şeklindeki İbnü’n-Nedîm’in ifadesi ya Za‘ferânî’nin bu rivayetlerde herhangi bir redaksiyona gitmediği, dolayısıyla hocasının terkettiği eski mezhebini içeren bu eserin gözden düştüğü, ya da belli bir düzeltme yapmış olsa da Mısır dönemi râvilerinin mezhep çevrelerinde elde ettiği itibar karşısında tutunamadığı şeklinde yorumlanabilir. Şâfiî’nin kavl-i kadîm döneminde yazdığı eseri el-Ḥücce olarak bilinirken Za‘ferânî’nin rivayet ettiği eserin isminin el-Mebsûṭ diye anılması ikinci yoruma ağırlık kazandırmakta ve onun yeni gelişmeleri takip ederek buna göre tavır aldığını göstermektedir. Za‘ferânî, el-Mebsûṭ’u küçük farklılıklarla Rebî‘in rivayet ettiği tertibe uygun biçimde nakletmiştir. Rebî‘, 240 (855) yılında hacca gittiğinde Za‘ferânî ile Mekke’de karşılaşmış ve ona, “Sen doğuda, ben batıda bu ilmi tesbit ediyoruz” demiş, Za‘ferânî’nin kendisine gösterdiği ilgi ve samimiyetten hoşnut kalmıştır. Safedî, Za‘ferânî’nin yirmi küsur ciltlik bir telif rivayet ettiğini belirtmekteyse de (el-Vâfî, II, 176) günümüze sadece isnadı Bilâl-i Habeşî’ye ulaşan bazı hadisleri içeren Müsnedü Bilâl adlı risâlesi intikal etmiştir (nşr. Ebû Abdurrahman b. Akīl ez-Zâhirî, Mecelletü’l-buḥûs̱i’l-İslâmiyye, XIV, Riyad 1405-1406, s. 227-243; Riyad 1416/1996; nşr. Ebû Meryem Mecdî Fethî İbrâhim, Tanta 1409/1989).

Müzenî’nin el-Muḫtaṣar’ından itibaren sonraki dönem Şâfiî literatüründe pek çok meselede mezhep imamının kadim dönem ictihadlarına atıflar yapılmakla birlikte bunlarda Za‘ferânî’nin adı nâdiren zikredilir. Hangi kanaldan geldiği belirtilmeksizin sadece “fi’l-kadîm” denilerek aktarılan bu tür rivayetlerin büyük kısmının Za‘ferânî vasıtasıyla literatüre girdiği söylenebilir. Mezhepte yaklaşık yirmi meselede kadim görüşle amel edildiği belirtilse de literatürde pek çok meselede önceki dönem ictihadlarının da zikredilmesi bir mukayese imkânı vermesi bakımından önemlidir. Dolayısıyla Za‘ferânî’nin rivayetleri sayesinde Şâfiî’nin görüşlerindeki gelişmeyi kısmen de olsa izlemek mümkün olmuştur. Ayrıca kadîm çerçevesindeki rivayetlerin aynı konularda Ahmed b. Hanbel ve İshak b. Râhûye’ye ait görüşlerle karşılaştırılması Şâfiî’nin eski dönem ictihadlarının bu iki âlimin fıkhına etkisini görme imkânı da verebilir. Bu husus II (VIII) ve III. (IX.) asırlardaki fıkhî etkileşim ağını tesbit bakımından da önemlidir.


BİBLİYOGRAFYA

Şâfiî, el-Üm, Beyrut 1983, I, 13.

, s. 260-261.

Ahmed b. Hüseyin el-Beyhakī, Menâḳıbü’ş-Şâfiʿî (nşr. Seyyid Ahmed Sakr), Kahire 1390/1970, I, 201, 221, 227-228.

İbn Ebû Ya‘lâ, Ṭabaḳātü’l-Ḥanâbile (nşr. Abdurrahman b. Süleyman el-Useymîn), Riyad 1419/1999, I, 369-371.

, I, 160-161; II, 242-243, 277.

, II, 176.

, II, 114-118.

İbn Kādî Şühbe, Ṭabaḳātü’ş-Şâfiʿiyye (nşr. Ali M. Ömer), Kahire, ts. (Mektebetü’s-sekāfeti’d-dîniyye), I, 30-31, 45-46, 70-71.

, XII, 264.

Bilal Aybakan, İmam Şâfiî ve Fıkıh Düşüncesinin Mezhepleşmesi, İstanbul 2007, tür.yer.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2013 yılında İstanbul’da basılan 44. cildinde, 68-69 numaralı sayfalarda yer almıştır.