Zeynep Tarım Ertuğ. Osmanlı Devleti’nde XVI. y.y. cülûs ve cenaze törenleri. Doktora tezi (1995)

Title:Osmanlı Devleti’nde XVI. y.y. cülûs ve cenaze törenleri. Doktora tezi
Author:Zeynep Tarım Ertuğ
Translator:
Editor:Yöneten: Nurhan Atasoy
Language:Turkish
Series:
Place:İstanbul
Publisher:T.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Year:1995
Pages:146, 48 (resim), 4 (belge), 3
ISBN:
File:PDF, 40.5 MB
Download:Click here

Zeynep Tarım Ertuğ. Osmanlı Devleti’nde XVI. y.y. cülûs ve cenaze törenleri. Doktora tezi. İstanbul: T.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1995, 146+48 (resim)+4 (belge)+3 s.

Özet

Onaltıncı yüzyılda Osmanlı devletinde yapılan resmi törenler içinde yer alan cülus ve cenaze törenleri iki ana başlık altında ele alınıp birinci bölümdeki tahta çıkış törenleri cülus öncesi, cülus ve cülus sonrası olarak üç kısım halinde yazılmıştır.

Cülus öncesi olan birinci kısımda padişahların hangi şartlar altında tahta geldikleri, taht için verdikleri mücadeleler ayrıca iktidardaki padişahın tahtını korumak için başvurduğu tedbirler konu edilip, cülûsdan hemen önce tahta çıkması beklenen padişahın nasıl davet edildiği incelenmiştir. İkinci kısımda ise cülus ve cülus törenleri bütün halinde ele alınarak I. Selim’den III. Murad’ın cülusuna kadar dört padişah için yapılan törenler kronolojik olarak incelenmiş olup, önemsiz gibi görünen bazı ayrıntılar ve ifadeler konunun aydınlanmasına yardımcı olacakları kanaatiyle aslında olduğu gibi yansıtılmaya çalışılmıştır.

Cülus sonrası kısmında ise tahta çıktıktan hemen sonra yeni bir cülusun gerektirdiği işler olarak ilk önce cülusun ilanı sonra cülus bahşiş ve terakkilerinden söz edilmiştir. Cülus sonrasının en önemli olaylarından biri olan cülus tebrikleri ise İstanbul’da bulunanlar tarafından hemen yerine getiriliyorsa da gerek ülkenin çeşitli yerlerinde görev yapan paşalar ve beyler gerekse ülke dışından gelecek olan heyetlerin cülus tebriğine gelmeleri aylar alıyordu. Hatta yurt dışından gelen tebrikler bazen bir iki seneyi buluyor ve ziyaret nedenleri içine başka işler de ilave ediliyor, sonuçta sadece cülus tebriği olmaktan çıkıyordu. Elçi kabulleri ile birlikte bir kaç bölüm halinde incelenmesi gereken konu bu özelliğinden dolayı fazla açılmayıp bir iki örnekle tek başlık halinde yazılmıştır.

Çalışmanın ikinci ana konusu olan cenaze törenleri II. Bayezıd’ın ölümünden ll.Selim’in ölümüne kadar yine kronolojik olarak ele alınıp, padişahların ölümlerine neden olan hastalıkları, ölümleri, bu esnada yapılan işlemler, yeni bir cülusa kadar ölümün gizlenmesi, cenazenin korunmaya alınması, ölümün ilanı, yas alametleri ve cenaze alayı dört padişah için açılan ayrı başlıklaraltında incelenmiştir. Önce cenaze törenlerinin birçok alt başlıklar altında yazılması planlanmıştı fakat törenin yapılış biçimi hakkındaki kaynakların azlığı dolayısı ancak hastalıklar ve ölümler ile ilgili bilgilerle bütünlük sağlanabilmiştir. Birçok alt başlık açıldığında konunun bütünlüğünü kaybettiği görülmüş, bütünlük muhafaza edildiğinde ise tekrarların fazlalaşması gibi bir sakınca meydana gelmiştir. Bunun için II. bölüm metin içinde görüldüğü gibi dört başlık altında incelenmiştir.

Minyatürler ve yazılı kaynakların bir arada kullanıldığı çalışmada öncelikle onaltıncı yüzyılın kaynakları esas alınıp çok gerekmedikçe sonraki kaynaklar kullanılmamıştır. Olaylar önce bir tarihçi gözüyle incelenip sonra bir sanat tarihçisi gibi konuyu minyatürlerle tamamlayarak değerlendirme yapılmaya çalışılmıştır. Minyatürlerde ise bazı olaylar dengeyi bozacak şekilde diğerlerine göre daha fazla malzeme vermişlerdir. Mesela I. Selim’in cenazesine ait şimdilik hiçbir tasvire tesadüf edilemezken Kanuni Sultan Süleyman’ın cenazesi altı minyatüre konu olmuştur. Bu durumda aradaki boşlukları yazılı kaynaklar tamamlamışlardır. Aynı şekilde yazılı kaynaklarda törenin biçimine ve kıyafetlere ait çok sınırlı olan bilgileri de minyatürler açığa kavuşturmuştur.

Her devirde gelenekler birbirini takip etse de kendi içinde farklılıklar göstermektedir. Onaltıncı yüzyıl cülus ve cenaze törenleri de kendi çağının özelliklerini taşımakla birlikte onbeşinci yüzyılın ikinci yarısından sonraki ara dönemin devamıdır. Osmanlı sarayında törenler ve gündelik hayat bilinebildiği kadar göz önüne alınırsa III. Murad’ın cülusundan itibaren başka bir dönem başladığı gözlenebilir. Aslında bu değişim II. Selim döneminde kendini göstermeye başlamışsa da henüz Kanuni Sultan Süleyman döneminin ileri gelenleri söz sahibi olduklarından fazla ortaya çıkmamıştı. Bu durum konunun sınırlanmasında göz önüne alınmıştır.

Büyük zaferlerin yaşandığı onaltıncı yüzyılda saray hayatında ve bunun törenlere yansıyan taraflarında eski Türk törelerinin imparatorluk görkem ve zihniyeti içinde yaşadığı görülür. Bu çağı daha iyi tanıyabilmek için sonraki devirlerden önce, erken dönemlerin iyi bilinmesi gerekmektedir. Bu fikirden yola çıkarak örneklemeler için erken dönemlerin daha doğru yaklaşımlara imkan tanıyacağı tahmin edilmiştir.

Onaltıncı yüzyılda cüluslar II. Bayezıd’ın tahtı oğluna bırakması dışında III. Mehmed’in cülusu da dahil olmak üzere padişahın ölümü üzerine boşalan tahta geçmek şeklinde olmuştur. Bir padişah öldüğü zaman devletin padişahdan sonra en yetkili adamı olarak sadrazam, veliahd olduğunu düşündüğü şehzadeyeasker içinden veya saray mensuplarından güvenilir birisini haberci olarak gönderiyordu. Bu dönemde şehzadeler Anadolu’da tayin edildikleri sancakta vali olarak görev yaptıklarından başkente ulaşmaları yaklaşık bir iki haftayı buluyordu.

Veliaht şehzade gelinceye kadar ölen padişah yıkanıp koruyucu çeşitli kokular sürüldükten sonra kefenlenip tabuta konulup bekletiliyordu. Ölümün duyulmaması için itina gösterilip bütün devlet erkanı idari işleri aksatmadan yürütüyorlardı. Şehzadenin gelmesi ile birlikte hem ölüm hem cülus birlikte ilan ediliyor, cülus törenine katılacak olanlar toplanıyor, bu esnada taht tören yerinde otağ önüne veya sarayda yapılacaksa babüssâde önüne çıkarılıp hazırlanıyordu. Kaynaklar I. Selimin cülusu dışında, bütün cülus törenlerinde padişahların ve törene katılanların ölen padişaha saygı ifadesi olarak yas kıyafetleri giydiklerini yazmışlardır. Cülus töreni hazırlıkları ise bir kaç saat içinde yapılıp tören hiç beklenmeden mümkün olan en kısa zamanda yapılıyordu.

Cenaze törenleri, cülus törenlerinden sonra yapılıp, cülus töreni için toplanmış olan herkesin katılımı ile oluyordu. Gerekiyorsa yeniden kefenlenip tabuta konuluyor ve cülus töreninin yapıldığı yerde namazı kılınıyordu.

Cülus töreninin şehzadenin bulunduğu yerde değil mutlaka başkent olan İstanbul’da veya Kanuni’nin ölümünde görüldüğü gibi cenazenin ilan edildiği yerde yapılıyor olması dikkati çekmektedir. İstanbul’da yapılan cülus törenlerinin ise I. Selim’in cülusu dışında Topkapı Sarayı’nın II avlusunda yapıldığı, Devlet erkanı, ilim adamları ve askerlerin bir ayrım olmaksızın cülus ve cenaze törenlerine katıldıkları bilinmektedir.

Sonuçta, cenaze törenlerinin insanî bir yaklaşımla şartların el verdiği boyutlarda yapılmasına karşılık, padişahla birlikte devletin gücünü ve bağımsızlığını gösteren cülus törenlerinin onaltıncı yüzyılda olduğu gibi bütün Osmanlı tarihi boyunca da en önemli resmi tören olarak yapıldığı söylenebilir.