ESAD EFENDİ, Sahaflar Şeyhizâde

ESAD EFENDİ, Sahaflar Şeyhizâde (1789-1848) Osmanlı vak‘anüvisi ve Takvîm-i Vekāyi‘ nâzırı.

Müellif: Ziya Yılmazer

18 Rebîülevvel 1204’te (6 Aralık 1789) İstanbul’da Ayasofya yakınlarında bir evde doğdu. Ailesi Malatya’nın Arapkir kazasına bağlı Nerdübanlı köyündendir. Esad Efendi, geçmişinin Malatya’da medfun Seyyid Battal Gazi’nin amcası Hüseyin Gazi’ye kadar uzandığını ileri sürerek seyyid olduğunu söylemektedir. Aile 1738’de İstanbul’a göç etmiş, babası Ahmed Efendi bir yandan eğitimini sürdürürken bir yandan da kitap satışı ile uğraşmış ve sahaflar şeyhi olmuştur. Esad Efendi bu sebeple Sahaflar Şeyhizâde diye şöhret bulmuştur. Eserlerinde kendisinden sadece “Şeyhzâde” diye bahseder. Tedriste Süleymaniye medreseleri müderrisliğine, kazâda ise Kudüs kadılığına kadar yükselen babası Ahmed Efendi Medine kadılığına giderken bindiği geminin Süveyş’te batması üzerine ölmüş, aynı gemide bulunan Esad Efendi ise kurtulmuştur (1804).

Babasının Kudüs ve Mısır kadılıkları sırasında yanında bulunup Arapça öğrenen ve hem ondan hem de diğer hocalardan çeşitli dersler alan Esad Efendi, kazadan sonra döndüğü İstanbul’da Hâlet Efendi’ye intisap ederek tahsilini sürdürdü. 8 Mayıs 1808’de müderrisliğe başladı. 7 Kasım 1819’da mûsıle-i Sahn’a yükseldi. Ancak ailesini geçindirmekte sıkıntıya düşünce müderrisliği bırakarak Adapazarı nâibliğinde, meşihat mektupçuluğu yamaklığında, Kütahya ve Birgi’de nâibliklerde bulundu. Daha sonra İstanbul’a döndü; bir yıl İstanbul kadılığı vekāyi‘ kâtipliği ve 3 Aralık 1824’ten itibaren de kapan nâibliği yaptı. Şânîzâde Mehmed Atâullah Efendi’nin vak‘anüvislikten azledilmesi üzerine, o sırada ikinci defa getirildiği İstanbul kadılığı vekāyi‘ kâtipliği görevini yürüten Esad Efendi’ye 29 Eylül 1825’te vak‘anüvislik verildi ve ölümüne kadar bu görevde kaldı. Vak‘a-i Hayriyye’den kısa bir süre önce Târih’inin bir kısım müsveddelerini II. Mahmud’a takdim etti ve padişah tarafından 10.000 kuruş atıyye ile taltif edildi, ayrıca ilmî rütbesi hareket-i altmışlıya yükseltildi. Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasını anlatan Üss-i Zafer adlı eserinin müsveddelerini takdim edince kendisine Evkaf müfettişliği ve Üsküdar mahreci pâyesi verildi. Bu eserinin basılması için irade çıktı ve tashihiyle bizzat ilgilenmesi emredildi. Bu tashih görevi, Esad Efendi’nin daha sonra getirileceği Matbaa-i Âmire ve Takvimhâne nâzırlığına bir başlangıç sayılabilir (Lutfî, I, 207).

6 Ağustos 1828’de Rus cephesine gönderilen Selim Mehmed Paşa kumandasındaki orduya Edirne kadılığı pâyesiyle ordu kadısı tayin edilen Esad Efendi, ordunun İstanbul’dan hareketinden itibaren Şumnu’ya varıncaya kadar geçen vak‘aları yazdı. Fakat daha sonra yerine Çerkeşî Mehmed Efendi gönderilerek uhdesinde bulunan vak‘anüvislik hizmetini görmesi için İstanbul’a çağrıldı. 11 Eylül 1828’de bilfiil Üsküdar kadılığına tayin edildi, bir yıl sonra da Mekke pâyesiyle görevinden alındı, arpalık olarak kendisine Yalova kadılığı verildi. 1831 yılında yapılan genel nüfus sayımında Şehirköy ve Sofya yöresinde görevlendirilen Esad Efendi, 1 Kasım 1831’de neşrine başlanan ve ilk Türkçe gazete olan Takvîm-i Vekāyi‘ nâzırlığına ve başyazarlığına getirildi. Başlangıçta Matbaa-i Âmire’nin idaresi Hacı Sâib Efendi’nin üzerinde iken Takvimhâne ile matbaanın birlikte idaresinin daha iyi olacağı düşünülerek matbaa da Esad Efendi’nin idaresine verildi.

31 Mayıs 1833’te İstanbul kadılığı pâyesini alan Esad Efendi, ertesi yıl vak‘anüvislik ve Takvimhâne nâzırlığı da uhdesinde kalmak üzere bilfiil İstanbul kadısı oldu. Normal kadılık süresi bitince görevi dört ay daha uzatıldı ve Aralık 1835’e kadar bu makamda kaldı. 6 Eylül 1835’te Anadolu kazaskerliği pâyesi ve büyükelçilik unvanıyla Feth Ali Şah’ın oğlu Mehmed Şah’ın tahta çıkışını tebrik için İran’a gönderildi. Bir yıldan fazla süren elçiliği sırasında üzerindeki görevleri yürütmek için vekiller tayin edildi. İran’dan gelince Takvimhâne ve Tabhâne-i Âmire nâzırlığına dönen Esad Efendi, uzun süredir hasta olduğundan sadece vak‘anüvislik bırakılarak öteki görevlerinden azledildi. Ahmed Lutfi Efendi’ye göre Esad Efendi’nin azline, Takvimhâne’nin hesaplarını her ay maliye hazinesine takdimde gevşeklik göstermesi üzerine Maliye Nâzırı Nâfiz Paşa ile aralarının açılması sebep olmuştur (Târih, V, 106). Esad Efendi Ağustos 1838’de yeni kurulmuş olan Karantina Meclisi’ne üye seçildi, fakat birkaç ay sonra bu görevinden alındı. 4 Aralık 1838’de Rumeli kazaskerliği pâyesini aldı. Tanzimat’ın ilânından sonra Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliyye üyesi oldu ve iki yıl kadar bu görevi yürüttü. Aynı tarihlerde vekâleten nakîbüleşraflık görevini de üstlenen Esad Efendi 6 Ağustos 1841’de asaleten nakîbüleşraf oldu ve ölümüne kadar bu görevde kaldı. Daha önce pâyesini aldığı Rumeli kazaskerliğine 30 Mayıs 1843’te bilfiil getirildi. Bir senelik müddetin sonunda görev süresi beş ay daha uzatıldı ve 13 Ekim 1844’e kadar bu görevde bulundu. Daha sonra sıbyan mekteplerinin ıslahı için Bâbıâli’de teşkil edilen geçici meclise üye oldu (1845). Ertesi yıl Meclis-i Maârif-i Umûmiyye âzalığına getirildi, 1847’de de kendisine Mekâtib-i Umûmiyye nâzırlığı verildi. Bir yıl kadar sonra gerek meclisin görüşüyle hareket etmek istememesi, gerekse hastalıklı bir bünyeye sahip olmasını bahane ederek bu görevinden istifa etti. Bunun üzerine 26 Aralık 1847 tarihinde mevkii daha yüksek, meşguliyeti daha az olan Meclis-i Maârif-i Umûmiyye reisliğine getirildi. Bu onun son görevi oldu. Rahatsızlığı giderek artan Esad Efendi 4 Safer 1264 (11 Ocak 1848) tarihinde vefat etti. Cenazesi ertesi gün devrin ileri gelenlerinin iştirakiyle Sultan Ahmed Camii’nde kılındı ve İstanbul’da Yerebatan’da yaptırdığı kütüphanenin bahçesine gömüldü.

Kaynaklar Esad Efendi’nin hitabet kabiliyetine sahip, her işten anlar, zeki, vaktini araştırma, okuma ve yazmaya hasretmiş âlim ve şair bir zat olduğunda müttefiktir. Ayrıca yeniçeriliğin kaldırılması öncesinde, askerî alanda yapılacak yeni düzenlemelerle ilgili eşkinci hüccetinin yazılmasının kendisine havale edilmesi onun güvenilir, namuslu, dürüst ve devlet nezdinde saygıdeğer bir kişi olarak kabul edildiğinin delilidir. Seyyid Ali Rızâ Efendi Esad Efendi’yi tenkit ederken onun “ferîd-i asr, vahîd-i dehr” olduğunu da belirtmektedir (Esad Efendi, Târih, İÜ Ktp., TY, nr. 158, vr. 37b). Esad Efendi son zamanlarında şeyhülislâm olmayı çok istemiş, hatta sırf gözden uzak olmamak için soğuk havalarda bile Kanlıca’daki yalısından bayramlaşma merasimleri için saraya gitmeyi ihmal etmemiştir. Vefat ettiği zaman cebinden çıkan, “Bana lâyık (mev‘ûd) iken cây-ı meşîhat / Huda’nın hikmeti Ârif Bey oldu” beyti bu arzusunun bir başka göstergesidir. Esad Efendi, Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması sırasında ismi sıkça geçen ve hizmeti görülen bir kişidir. O sırada İstanbul kadılığında vekāyi‘ kâtibi ve devlet vak‘anüvisi olan müellif, şeyhülislâmın emriyle eşkinci teşkilâtı için kaleme aldığı hücceti hem şeyhülislâm konağındaki toplantıda hem de Ağakapısı’nda, ayrıca ocağın kaldırılmasıyla ilgili ferman suretini de 17 Haziran 1826 günü öğle namazından sonra Sultan Ahmed Camii’nde bizzat okumuştur. Devrinin ıslahat çalışmalarını destekleyen Esad Efendi, özellikle Üss-i Zafer adlı eserinde ocakları kaldırılan yeniçeriler hakkında tahkir edici ifadeler kullanması sebebiyle eleştirilere mâruz kalmıştır. Mustafa Nûri Paşa, bu görüşleriyle kendinden sonraki müellifleri de yönlendirdiğini belirttiği Esad Efendi’yi ağır bir şekilde tenkit etmiştir (Netâyicü’l-vukūât, III, 103).

Esad Efendi ayrıca nadide eserlerden derleyip vakfettiği kitaplarla da ilim çevrelerinde müstesna bir yere sahip olmuştur. Hayatı boyunca topladığı 4000’e yakın kitabı 5 Temmuz 1845’te düzenlediği bir vakfiye ile ilim âleminin istifadesine sunmuştur (bk. ESAD EFENDİ KÜTÜPHANESİ). Esad Efendi sıradan bir kitap toplayıcısı değil kütüphanesine aldığı her eseri inceden inceye tetkik eden bir şahsiyettir. En iyi yazma nüshaların genellikle onun koleksiyonunda bulunmasının sırrını babasının sahaflar şeyhi olması kadar kendisinin bu husustaki titizliğinde aramak lâzımdır. Esad Efendi kütüphanesine aldığı birçok esere ilâvelerde de bulunmuştur.

Eserleri. 1. Târih. Muharrem 1237 – Zilhicce 1241 (Ekim 1821 – Temmuz 1826) yılları arasındaki olayları ihtiva eder. İki cilt olarak düzenlenen eserin İstanbul kütüphanelerinde birçok yazma nüshası vardır. Muhtemelen II. Mahmud’a takdim edilen nüshalar İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde kayıtlı olanlardır (TY, nr. 6002-6005). Müellifin kendi kütüphanesiyle (nr. 2084) Millet Kütüphanesi’ndeki (Ali Emîrî, Tarih, nr. 49) nüshalar eserin I. cildini teşkil eden 1237-1240 (1821-1824-25) yılları vak‘alarını, İstanbul Üniversitesi (TY, nr. 2391) ve Millet Kütüphanesi’ndeki (Ali Emîrî, Tarih, nr. 50) nüshalar da II. cildini teşkil eden 1241 (1825-26) yılı vak‘alarını ihtiva eder. Son nüshada ayrıca Dahiliye kâtibi Abdürrezzak Bâhir Efendi’nin hâşiyeleri ve zeyli vardır. Târih’in eksik nüshaları müellifin kendi kütüphanesi (nr. 2083), İstanbul Üniversitesi (TY, nr. 158, 1203, 2467), Beyazıt Devlet (Veliyyüddin Efendi, Cevdet Paşa, nr. 135) ve Millet (Ali Emîrî, Tarih, nr. 51) kütüphanelerindedir. Eserin ayrıca Viyana’da Nationalbibliothek’te ve Türk Tarih Kurumu Kütüphanesi’nde yazmaları mevcuttur. Bunların dışında Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde de (Yıldız Esas Evrakı, Ks. 33, Evr. 55, Zrf. 73, Kar. 90’da Cevdet Paşa evrakı arasında) eksik müsveddeleri bulunmaktadır.

2. Üss-i Zafer (İstanbul 1243, 1293). Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasını anlatan bir eserdir. Müellifin kendi kütüphanesinde (nr. 2071) basılmış olanına göre eksik bir nüshası vardır. Eser 1833 yılında A. P. Caussin de Perceval tarafından Fransızca’ya çevrilerek Paris’te yayımlanmıştır. Rumca tercümesi de 1871’de neşredilmiştir. Üss-i Zafer’in bazı kısımları Rusça’ya da tercüme edilmiştir.

3. Teşrîfât-ı Kadîme (İstanbul, ts. [1287]). Osmanlı Devleti’nin resmî teşrifatını anlatan bir eserdir.

4. Sefernâme-i Hayr. II. Mahmud’un 1831’de Çanakkale Boğazı’na ve Edirne’ye yaptığı gezinin anlatıldığı bir eserdir. Gezi notlarını müellifin kardeşinin oğlu Ahmed Nazif tutmuş, daha sonra bu notlar Esad Efendi tarafından düzenlenmiştir. Yazma halindeki eserin müellif hattı nüshası İstanbul Arkeoloji Kütüphanesi’nde bulunmaktadır (Recâizâde Ekrem, nr. 157). Mehmed Besim tarafından 16 Aralık 1831’de temize çekilen bir nüshası İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde (TY, nr. 5080), başka bir nüshası da Berlin’de Staatsbibliothek’te (MS, Or.oct. 2439) kayıtlıdır. Eserin Ahmed Nazif tarafından Seferü’l-mevdûd fî seferi’l-ʿâlî es-Sulṭân Maḥmûd adıyla yapılmış Arapça tercümesi ise Süleymaniye Kütüphanesi’ndedir.

5. Âyâtü’l-hayr. II. Mahmud’un 1837’de Tuna vilâyetine yaptığı geziyi anlatan eserin bilinen tek yazma nüshası Süleymaniye Kütüphanesi’nde bulunmaktadır (Hüsrev Paşa, nr. 319). Bu gezinin özeti Takvîm-i Vekāyi‘de verilmiştir (sy. 149, 25 Rebîülevvel 1253).

6. Ahvâl-i Tunus. Tunus’un Osmanlılar tarafından fethinden Sultan Abdülmecid devrinde Ahmed Paşa’nın valiliğine kadar geçen süre içindeki olayları anlatan bir risâledir. 21 Cemâziyelevvel 1271’de (9 Şubat 1855) temize çekilen nüshası İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde kayıtlıdır (TY, nr. 6145).

7. Münşeât. Esad Efendi’nin gerek kendi bazı şiirlerini gerekse başkalarının yazdığı şiirleri, vakfiye suretlerini, çeşitli mektupları, hal tercümelerini, dîbâceleri, takrizleri, arzuhalleri, tezkireleri, mahkeme i‘lamlarını, arîzaları, kāimeleri, bazı tarih, hadis, tefsir, fıkıh ve tasavvuf kitaplarından nakilleri, müellifin kendisi ve ailesi hakkındaki bilgileri ihtiva etmektedir. Bu yazıların bir kısmı sonradan temize çekilmiş ve müellifin kendi kütüphanesindeki 3737, 3847, 3848, 3850, 3851, 3855, 3856, 3857 numaralı mecmualara kaydedilmiştir. Süleymaniye Kütüphanesi’nde bulunan (Yazma Bağışlar, nr. 201) Mektebü’l-edeb fî vesâili’l-matlab adlı diğer bir münşeât mecmuasındaki bazı yazılar yine Süleymaniye Kütüphanesi’ndeki (Hacı Mahmud Efendi, nr. 2689) bir başka mecmuada temize çekilmiştir. Kendi kütüphanesinde 3842 numarada kayıtlı mecmuada çeşitli dinî konulara açıklık getirmek üzere kaleme aldığı müsvedde halindeki yazıları yer almaktadır. Bu yazıların birçoğu İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’ndeki nüshada (İbnülemin, nr. 2875) temize çekilmiş olarak mevcuttur. Esad Efendi Kütüphanesi’ndeki mecmuada ise (nr. 3850) özellikle bazı bitki, kök ve tohumların, ayrıca ilâç, şerbet ve macun terkipleri ve faydaları üzerinde durulması Esad Efendi’nin bu konuda bir eser hazırlamayı tasarladığını akla getirmektedir.

8. Bağçe-i Safâ-endûz. Sâlim Tezkiresi’nin zeyli olup 1135-1251 (1722-1835) yılları arasında yaşayan şairlerden 205’inin biyografisini ihtiva etmektedir (Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, Yazma Bağışlar, nr. 185).

9. Şâhidü’l-müverrihîn. Türkçe’de kullanılan bazı kelimelerin imlâsını, tarih düşürmenin kurallarını ve bu vadide eser vermiş bazı şairlerin kısa biyografilerini ihtiva eden bir eserdir. Bilinen iki yazma nüshası Millet Kütüphanesi’nde kayıtlıdır (Ali Emîrî, Tarih, nr. 362, 363). 363 numaralı nüsha 362’de kayıtlı olanın bazı kısımlarının temize çekilmiş şekli olmakla birlikte her iki yazma da Esad Efendi’nin hattıyladır. Eserin 1247 (1831) yılında bastırıldığı belirtilmişse de (nr. 362, vr. 12a) bunun gerçekleşmediği anlaşılmaktadır.

10. Pendnâme. Çocuklar için yazılmış manzum bir öğüt kitabıdır. Matbu olan eserin üzerinde basıldığı yer ve yıl belirtilmemiştir.

11. Mesh-i Ricl ve Mesh-i Huf. Ehl-i sünnet ve Şîa arasında tartışma konusu olan abdestte çıplak ayağa meshetme veya mest üzerine meshetme meselesine dair olan bu risâle kendi kütüphanesinde kayıtlıdır (nr. 3625, vr. 1b-12a).

12. Nasrun azîz. Yaşanmış bir olaydan hareketle iman-amel münasebetini ele aldığı bir risâledir. Eserin kısa bir bölümü isim belirtilmeden Mustazraf Tercümesi’nin 147. sayfasına kaydedilmiştir. Esad Efendi’nin, dostlarının ricası üzerine biraz daha geniş olarak 1845’te yazdığı nüsha ise kendi kütüphanesinde bulunan bir yazmanın içindedir (nr. 3625, vr. 13b-18a). Muhtemelen bundan temize çekilmiş bir başka nüsha da İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde bulunmaktadır (İbnülemin, nr. 2649, vr. 35b-39a).

13. Delâilü nübüvveti nebiyyinâ. Esad Efendi bu eserde Tevrat ve İncil nüshaları hakkında bilgi verip bu kitaplarda Hz. Peygamber’e dair işaretlere temas etmekte ve teslîs akîdesi üzerinde durmaktadır. Eserin müellif hattı müsveddesi Süleymaniye Kütüphanesi’ndedir (Yazma Bağışlar, nr. 203). İyi bir yazması ise müellifin kendi kütüphanesinde kayıtlıdır (nr. 3842, vr. 3b-10b). Muhtemelen bundan temize çekilmiş bir nüshası da İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde bulunmaktadır (İbnülemin, nr. 2875, vr. 1b-9b). İslâm Ansiklopedisi’nde (IV, 365) söz konusu edilen İhtilâfü’t-Tevrâtîn adlı eser bu risâle olmalıdır. Esad Efendi’nin İsbât-ı Nübüvvet adındaki bir başka risâlesi de İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’ndedir (İbnülemin, nr. 2875, vr. 25a-31b).

14. Mehâsin-i Mecîdiyye. Sultan Abdülmecid’in iradesiyle kaleme alınmış, padişaha itaat ve dua, sahip olunması gereken güzel ahlâk, sakınılması gerekli olan kötü huylar ve insanın haklarıyla ilgili üç bölümlük bir risâledir. Eserin İstanbul’da basıldığı belirtiliyorsa da (Süleymaniye Ktp., Yazma Bağışlar, nr. 203, vr. 6b’ye ilâve edilen kâğıt) bu baskı gerçekleşmemiştir. Risâleden bazı bölümler Süleymaniye Kütüphanesi’ndeki nüshaya (Yazma Bağışlar, nr. 203) kaydedilmiştir.

15. Beyânü’s-sıfâti’s-sübûtiyyeti’llâhi Teâlâ. Allah’ın sübûtî sıfatlarının tarif ve izah edildiği bu risâlenin temize çekilmiş metni İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde kayıtlıdır (İbnülemin, nr. 2649, vr. 10b-28b). Bunlardan başka Esad Efendi, isim koymadığı bir risâlesinde İstanbul’un fethiyle ilgili hadisten yola çıkarak fetih için gelen sahâbîler, yapılan birkaç kuşatma ve Hz. Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin hayatını anlatmıştır. Risâlenin, müellifin kendi kütüphanesinde (nr. 3851, vr. 297b-305a) ve İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde (İbnülemin, nr. 2649, vr. 1b-7b) nüshaları vardır. “Dünya hayatı kâfirlere süslü gösterildi” (el-Bakara 2/212) meâlindeki âyetin açıklandığı yine isimsiz bir risâlesi de İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde kayıtlıdır (İbnülemin, nr. 2649, vr. 30b-33a).

Şiirleri. Esad Efendi’nin şiirleri dağınık olarak çeşitli mecmualarda bulunmaktadır. Bunların çoğu kendi kütüphanesindedir. Bu kütüphanede 3852 numarada kayıtlı olan müellif hattı nüsha Esad Efendi’nin 1257 (1841) yılına kadar yazdığı şiirleri ihtiva eder. 3841 numaradaki yazma, yukarıdaki nüshanın Tâhir Selâm Bey tarafından düzenlenmiş şeklidir. Buraya 1260 (1844) yılına kadar yazdığı şiirler de eklenmiştir. 3854 numarada kayıtlı yazma ise Esad Efendi’nin 1259-1263 (1843-1847) yılları arasında yazdığı şiirleri içine alır. 1750 numaradaki nüshada kendi hattıyla yazdığı na‘t ve kasideler bulunmaktadır. 2852 numaralı bir başka müellif hattı yazma, Sultan Abdülmecid’e ithaf edilmiş 102 beyitlik kasideyi ihtiva etmektedir. 3845 numaradaki yazmada yedi kaside bulunmaktadır. 1749 numaralı nüsha yine bizzat Esad Efendi tarafından yazılmış olup bazı na‘t, takriz ve mesnevileri ihtiva etmektedir. 1748 numaralı yazmada sadece çeşitli vesilelerle düşürülmüş tarihler, 1747’deki yazmada ise “Kıtalar” başlığı altındaki şiirleri bulunmaktadır. İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’ndeki yazma (TY, nr. 2813) Esad Efendi Kütüphanesi’nde mevcut bir nüshaya (nr. 3841) benzemektedir. İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde bulunan bir başka yazma ise (TY, nr. 3022) Esad Efendi’nin Surnâme-i Sâliha Sultan adlı mesnevisidir. Ancak bu şiir, şairin kendi kütüphanesindeki mesnevisinden (nr. 1749, vr. 4a-6b) uzunluk dışında bir farklılık göstermemektedir.

Tercümeleri. 1. Zîbâ-yı Tevârîh. Esad Efendi, Muslihuddîn-i Lârî’nin (ö. 979/1572) Farsça Mirʾâtü’l-edvâr ve mirḳātü’l-aḫbâr adlı umumi tarihini, daha önce Hoca Sâdeddin Efendi tarafından yapılan tercümesini ve diğer kaynakları göz önünde tutarak yeniden Türkçe’ye çevirmek istemiştir. Ancak yaratılıştan başlayıp Yavuz Sultan Selim dönemine kadar gelen bu eseri II. Mahmud’a kadar getirmeyi düşünmüşse de Deylemîler’e kadar olan kısmını tercüme edebilmiştir. Eserin müellif hattı ile olan tek nüshası Esad Efendi’nin kendi kütüphanesinde bulunmaktadır (nr. 2410).

2. Mahmûdü’l-eser fî tercemeti’l-Mustazrafi’l-müste’ser. Daha çok Mustazraf Tercümesi diye tanınan eser, Muhammed b. Ahmed el-İbşîhî’nin el-Müsṭadraf min külli fennin mustaẓraf adlı muhâdarâta dair eserinin tercümesidir. Esad Efendi, 1250 yılı ortalarında (1834 sonları) II. Mahmud’un emriyle başladığı tercümesine “kultü” (dedim) işaretiyle ilâvelerde bulunmuş, bazı yerlerini de değiştirmiştir. Muhâdarât ilmine dair yazılmış eserlerin en değerlilerinden biri olarak nitelendirilen kitap İstanbul’da yayımlanmıştır (I-II, 1261-1263).

3. Kevkebü’l-mes‘ûd fî kevkebeti’l-cünûd. Şeyh Muhammed b. Mahmûd el-Cezâirî’nin es-Saʿyü’l-Maḥmûd fî niẓâmi’l-cünûd adlı eserinin tercümesidir. II. Mahmud’un askerî alanda yaptığı yeniliklerin akla ve dine uygunluğunu ortaya koyan esere tercüme sırasında Esad Efendi de bazı ilâvelerde bulunmuştur. 21 Şevval 1244’te (26 Nisan 1829) temize çekilmiş ve muhtemelen padişaha sunulmuş olan bir nüshası kendi kütüphanesinde kayıtlıdır (nr. 2363).

4. Es’ile ve Ecvibe. Ders Vekili Akşehirli Ömer Efendi’nin, 1250 Rebîülevvelinde (Temmuz 1834) yapılan ruûs imtihanında sorulan sorularla cevaplarından tertip ettiği risâlenin tercümesidir. Aynı yıl İstanbul’da neşredilen risâlenin el yazması mütercimin kendi kütüphanesinde bir mecmua içerisindedir (nr. 3737, vr. 95b-97a).

5. Îmân-ı Ebeveyn. Saçaklızâde Mehmed’in Hz. Peygamber’in anne ve babasının imanları konusunda yazdığı risâlesinin beş fasıl halinde yapılmış tercümesidir. Bir nüshası Esad Efendi’nin kendi kütüphanesinde bulunmaktadır (nr. 3851, vr. 1b-7a).

Esad Efendi’nin, İbnü’l-Esîr’in el-Kâmil fi’t-târîḫ adlı eserini tercümeye başladığı biliniyorsa da (BA, İrade-Dahiliye, nr. 6217) tercüme ile ilgili herhangi bir çalışmaya rastlanmamıştır. Esad Efendi, Birgivî Mehmed Efendi’nin tecvid konularını ihtiva eden ed-Dürrü’l-yetîm adlı risâlesini el-Virdü’l-müfîd fî şerhi’t-tecvîd adıyla şerhetmiştir (İstanbul 1264, 1276, 1298).

Bursalı Mehmed Tâhir Esad Efendi’nin başka eserlerinden de bahsederek bunlardan bazılarının kendi kütüphanesinde bulunduğunu belirtmekte ve adlarını vermekteyse de (Osmanlı Müellifleri, III, 25-26) bu eserlere kütüphanelerde rastlanamamıştır. Bizzat kendisinin yazdığını söylediği Terâcimü emsâli’l-üdebâ, İstanbul’daki sahâbe kabirleri hakkında bir risâle, Arapça’daki nâdir kelimeleri ihtiva eden bir mecmua, fıkıhla ilgili Hayrun kesîr adlı bir mecmua, mutasavvıfların özelliklerini manzum ve mensur olarak anlatan bir başka mecmua ile İmâm-ı Âzam’ın Ebû Yûsuf’a nasihatleriyle ilgili tercümesinin (bunlar için bk. Münşeât, Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 3851, vr. 315b; Târih, İÜ Ktp., TY, nr. 158, vr. 37b) nerede olduğu bilinmemektedir.

Telif ve tercüme eserlerinin sayısı Esad Efendi’nin verimli bir yazar olduğunu gösteriyorsa da bunlar genellikle sanat değeri yüksek olmayan, özellikle nesir dili bakımından kuru ve zevksiz eserlerdir. Gerek Târih’inde gerekse Üss-i Zafer’de eski nesir geleneğinden ayrılmayıp lüzumsuz dîbâcelerle başladığı sözü uzun cümlelerle birbirine bağlaması ayrıca tenkit edilmiştir. Ağır üslûbu II. Mahmud’un da dikkatini çekmiş ve kendisinden daha sade bir dil kullanması istenmiştir. Son zamanlarında, çeşitli dinî konularda halkı aydınlatmak için yazdığı risâlelerindeki üslûbun ağırlığını kendisi de kabul etmiş ve daha sade yazmak istediğini özellikle belirtmiştir. Mustazraf Tercümesi’nde kaydettiği satırlara dayanarak (II, 1324) M. Fuad Köprülü Esad Efendi’yi millî lisan ve edebiyat cereyanının ilk nazariyecisi gibi göstermektedir (Edebiyat Araştırmaları I, s. 297-298). Nihad Sâmi Banarlı da Esad Efendi’yi XIX. yüzyıl başlarında nesir sahasındaki mahallîleşme cereyanının önemli bir temsilcisi olarak kabul etmekte, onu Türkçe’de sade dile ve halk lisanına doğru gidişin sebeplerini gösteren, âdeta nesirde sadeliğin kaidelerini koyan biri olarak takdim etmektedir. Esad Efendi’nin Târih’i, Üss-i Zafer’i ve bazı müsveddeleri Ahmed Cevdet Paşa ve Ahmed Lutfi Efendi tarafından kaynak olarak kullanılmıştır. Divan edebiyatının hemen her türünde eser veren Esad Efendi güçlü bir şair olarak görülmemekte, manzumelerinin taklit olduğu söylenmektedir. Çeşitli vesilelerle padişaha manzum tarihler ve kasideler takdim eden Esad Efendi’nin bazı manzumeleri devrin gazetelerinde çıkmıştır.

BİBLİYOGRAFYA

BA, Cevdet-Askerî, nr. 33335.
BA, Cevdet-Maârif, nr. 1934, 3338, 6606, 8102.
BA, İrade-Dahiliye, nr. 197, 212, 267, 358, 769, 1100, 1191, 3366, 3922, 4375, 4728, 4739, 4918, 4959, 5817, 6217, 6634, 6799, 6903, 6923, 7452, 8475, 8483.
Me’mûrîn-i İlmiyye Defteri, Millet Ktp., Ali Emîrî, Müteferrik, nr. 57, vr. 6a, 12b, 73a, 96a; nr. 59, vr. 4a, 15a; nr. 71, vr. 22b; nr. 72, vr. 39b, 49b, 54b.
Defter fî menâsıb-ı ilmiyye, Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 3844, vr. 1b, 2b, 3a, 16a-b, 18b; nr. 3845, vr. 63b, 69b.
Defter-i Ulemâ, İÜ Ktp., TY, nr. 855, vr. 3a, 9a, 11b, 53b, 70b, 76a, 78a, 90a, 150b, 186a, 246b; nr. 8881, vr. 57b; nr. 8882, vr. 52b, 68b; nr. 8883, vr. 64a, 88a.
Sahaflar Şeyhizâde Esad Efendi, Târih, İÜ Ktp., TY, nr. 158, vr. 37b.
a.mlf., Münşeât, Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 3851, vr. 315b.
Cemâleddin, Osmanlı Târih ve Müverrihleri (Âyîne-i Zurefâ), İstanbul 1314, s. 79-83.
Hammer, GOD, IV, 463-470.
Fatîn, Tezkire, s. 13.
Ahmed Rifat Efendi, Devhatü’n-nükabâ, İstanbul 1283, s. 57-59.
Mustafa Nûri Paşa, Netâyicü’l-vukūât, İstanbul 1327, III, 103.
Lutfî, Târih, I-VII, tür.yer.; VIII, 19, 123, 163-164.
Sicill-i Osmânî, I, 339-340.
Osmanlı Müellifleri, III, 25-26.
İbnülemin, Son Asır Türk Şairleri, I, 321-325.
Ergun, Türk Şairleri, III, 1335-1339.
Uzunçarşılı, Kapukulu Ocakları, I, 535, 555, 607-610.
Köprülü, Edebiyat Araştırmaları I, s. 297-298.
Banarlı, RTET, II, 831, 842-843.
Babinger (Üçok), s. 384-386.
Ziya Yılmazer, Vak‘anüvis Esad Efendi (Sahhaflar Şeyhizâde Seyyid Mehmed), Hayatı ve Eserleri (yüksek lisans tezi, 1984), MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 1-65.
Takvîm-i Vekāyi‘, sy. 88, 89, 113, 114, 115, 141, 149, 158, 169, 172, 230, 276.
Cerîde-i Havâdis, sy. 143, 158, 166, 368.
M. Münir Aktepe, “Es’ad Efendi”, İA, IV, 363-365.
Bekir Kütükoğlu, “Vekāyinüvis”, a.e., XIII, 273-274, 282-283, 285.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1995 yılında İstanbul’da basılan 11. cildinde, 341-345 numaralı sayfalarda yer almıştır.

Leave a Comment