MEVLÂ

MEVLÂ Kur’an’da geçen Allah’ın isimlerinden biri.

Müellif: Bekir Topaloğlu

Sözlükte “birinin yakını, dostu, arkadaşı ve yardımcısı olmak, onun idaresini elinde bulundurmak” anlamındaki velâyet (vilâyet) kökünden masdar ismi ve sıfat olan mevlâ kelimesi “birine sevgiyle bağlanan, dost, arkadaş, yardımcı; sahip ve mâlik” gibi mânalara gelir. Râgıb el-İsfahânî, kavramın “temel” anlamındaki yan yana oluş faktörünü göz önünde bulundurarak velâ kökünün “iki veya daha fazla şeyin aralarında yabancı bulunmamak şartıyla birlikte olması” mânasına dikkat çekmiş ve bu birlikteliğin mekân, nisbet, din, dostluk, yardım ve inançta yakınlık için kullanıldığını söylemiştir (el-Müfredât, “vly” md.). Mevlâ kelimesi Allah’a izâfe edildiğinde maddî unsurlar hariç yakınlığın (kurb) “sevme, koruma, yardım etme, tasarruf ve himayesi altında bulundurma” gibi anlamları öne çıkar. Genel sözlüklerde ve Kur’an-hadis lugatlarında mevlâ kelimesi için başlıca şu mânalar sıralanır: Rab, mâlik, efendi (seyyid), köle, âzat eden, âzat edilen, nimet veren, nimet verilen, yardım eden, seven, komşu, amcaoğlu, hısım, yeminli dost, ortak. Yer yer karşıt konumundaki kişileri de ifade eden mevlâda aslolan mâna sevgi ve mânevî yakınlıktır. Kelimenin hem dinî metinlerde hem de müslüman halk arasında kazandığı bu geniş muhteva İslâm dininin önemli bir özelliğini ortaya koyar (a.g.e., a.y.; İbnü’l-Esîr, en-Nihâye, “vly” md.; Lisânü’l-ʿArab, “vly” md.).

Kur’ân-ı Kerîm’de vâlî ile velî kelimeleri dışında Allah Teâlâ’nın insanların mevlâsı olduğu hususu on altı yerde tekrarlanmaktadır. Bu âyetlerin biri Hz. Peygamber’e, dokuzu müminlere, ikisi mutlak mânada insana yöneliktir. Mevlâ âyetlerin dördünde nasîr (yardımcı) kelimesiyle, birinde hayrü’n-nâsırîn (yardım edenlerin en hayırlısı) şeklinde, birinde yine nusret muhtevalı bir dua ile, bir yerde alîm-hakîm, iki âyette de hak ismiyle birlikte zikredilmiştir (M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “mevlâ” md.).

Mevlâ ismi doksan dokuz esmâ-i hüsnâyı ihtiva eden rivayetlerde yer almamıştır. İbn Hacer el-Askalânî, Kur’an’dan derlediği esmâ-i hüsnâ listesine mevlâ kelimesini de dahil etmiştir (DİA, XI, 408). Mecdüddin İbnü’l-Esîr mevlânın yirmiye yakın mânasını sıraladıktan sonra çoğunun hadislerde geçtiğini söyler (en-Nihâye, “vly” md.). Çeşitli hadislerde mevlâ Allah’ın isimlerinden biri olarak zikredildiği gibi (Müsned, IV, 293; Buhârî, “Cihâd”, 14, “Meġāzî”, 17) hukukî çerçevede, “Allah ve resulü efendisi olmayanın velîsi ve efendisidir” buyurulmuş (İbn Mâce, “Ferâʾiż”, 9; Tirmizî, “Ferâʾiż”, 12), ayrıca sahibinin eziyetine mâruz kaldığı için Hz. Peygamber tarafından âzat edilen bir kölenin, “Ben şimdi kimin velâyeti altındayım?” diye sorması üzerine Resûl-i Ekrem ona, “Sen bundan böyle Allah ve resulünün velâyet ve himayesi altındasın” demiştir (Müsned, II, 182, 225). Mevlâ kelimesinin bir kısmı karşıt konumda olmak üzere çok yönlü kullanılışlara açık olması ve mahlûka yaratılmışlık üstü niteliği verme tehlikesinin bulunması sebebiyle olmalıdır ki Hz. Peygamber köle-efendi ilişkileri konusundaki bir tâlimatında şunları söylemiştir: “Hiçbiriniz kölesi için ‘kulum’ demesin, çünkü hepiniz Allah’ın kullarısınız; yalnız ‘benim adamım, elemanım (fetâ)’ desin. Köle de efendisi için ‘rabbim’ değil ‘efendim’ desin. Yine köle efendisine ‘mevlâm’ dememelidir; hepinizin mevlâsı azîz ve celîl olan Allah’tır” (Müslim, “Elfâẓ”, 14).

Ebû Bekir İbnü’l-Arabî mevlâ isminin mânasında mânevî yakınlık ve muhabbetin asıl olduğunu, “yardımcı” şeklindeki anlamın uygun düşmediğini, zira Kur’an’da nasîr kelimesinin ayrıca mevlânın yanında yer aldığını söyler ve buna bağlı olarak bu ismi zâtî sıfatlardan olan irade içinde mütalaa eder. Abdülkāhir el-Bağdâdî ise “yardımcı” mânasını göz önünde bulundurarak onun ilâhî fiiller grubuna girdiğini belirtir. Mevlâ esmâ-i hüsnâdan vâlî, velî ve vedûd (çok seven, çok sevilen) isimleriyle anlam yakınlığı içinde bulunur.

BİBLİYOGRAFYA

Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “vly” md.
İbnü’l-Esîr, en-Nihâye, “vly” md.
Lisânü’l-ʿArab, “vly” md.
M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “mevlâ” md.
Müsned, II, 182, 225; IV, 293.
Buhârî, “Cihâd”, 14, “Meġāzî”, 17.
Müslim, “Elfâẓ”, 14.
İbn Mâce, “Ferâʾiż”, 9.
Tirmizî, “Ferâʾiż”, 12.
Abdülkāhir el-Bağdâdî, el-Esmâʾ ve’ṣ-ṣıfât, Kayseri Râşid Efendi Ktp., nr. 497, vr. 206b.
Ebû Bekir İbnü’l-Arabî, el-Emedü’l-aḳṣâ, Hacı Selim Ağa Ktp., nr. 499, vr. 86b-87a.
Bekir Topaloğlu, “Esmâ-i Hüsnâ”, DİA, XI, 408.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2004 yılında Ankara’da basılan 29. cildinde, 440-441 numaralı sayfalarda yer almıştır.

Leave a Comment