MUHTASAR Bir eserin özet halinde kaleme alınmasından meydana gelen telif türü.
Müellif: İsmail Durmuş
Sözlükte “bel” mânasındaki hasr kökünün “iftiâl” kalıbından türemiş bir sıfat olan muhtasar “kısaltılmış, özetlenmiş” demektir. Kelime, hacimli bir eserin özetlenmiş şekli için olduğu gibi bir konunun ana hatlarıyla kısaca yazılmış şekli için de kullanılmıştır (Lisânü’l-ʿArab, “ḫṣr” md.; Kāmus Tercümesi, II, 294-295). Muhtasar ile (ihtisâr) mûcez (îcâz), ayrıca mülahhas (telhîs), hulâsa, mühezzeb (tehzîb), muhtâr (ihtiyâr), müntekā (intikā), müntehab (intihâb) ve mücerred (tecrîd) kelimeleri arasında anlam benzerliği bulunmakla birlikte bazı farklar da mevcuttur. Muhtasarda bir eserin kısaltılması, mülahhasta özetlenmesi temel düşüncedir. Mühezzebde hareket noktası eseri yeniden gözden geçirmek, ondaki fazla ve zayıf bilgileri ayıklamak suretiyle kısaltma yapmaktır. Muhtâr, müntekā ve müntehabda bir eserin muhtevasından seçmeler yapılır. Mücerredde ise delil, sened vb. bilgilerin ayıklanması söz konusudur. Bu farklara rağmen sözü edilen kavramların hepsinde “kısaltma yapma” ortak noktadır.
Muhtasarlar, çeşitli dönemlerde ilgi görmüş hacimli kitapların kullanımı sırasında ortaya çıkan zorlukların yaşandığı bir devreden sonra bu zorlukları giderici özetlerin meydana getirilmesi ihtiyacından doğmuştur. Bu tür eserler Arap edebiyatında IV. (X.) yüzyıldan önce nâdir olarak görülür. Bu yüzyılda İbn Abdürabbih’in el-ʿİḳdü’l-ferîd’i ile Ebü’l-Ferec el-İsfahânî’nin el-Eġānî’si gibi hacimli eserlerin telif edilmesi özetlerinin yazılmasına sebep olmuştur. İhtisar faaliyetlerinin önemli sebeplerini şu şekilde sıralamak mümkündür: 1. Ders kitabı olarak okutulan eserlerde öğrenci için gereksiz görülen kısımların çıkarılması, anlaşılmayan noktaların açık ve özlü biçimde ifade edilmesi. Abdülkāhir el-Cürcânî’nin el-ʿAvâmilü’l-miʾe, İbn Hişâm en-Nahvî’nin Ḳatrü’n-nedâ, Birgivî’nin el-ʿAvâmil ve İẓhârü’l-esrâr’ı nahve dair yazılmış bu tür muhtasarlardandır. 2. Bazı eserlerde yer alan bilgilerin kaynakları durumundaki isnad zinciri hacimlerinin kabarmasına yol açtığı gibi bilgi akışının kesintiye uğramasına da sebep olmuştur. el-Eġānî’nin ihtisarlarında bu sakıncaların ortadan kaldırılmasının amaçlandığı görülmektedir. Fîrûzâbâdî de el-Ḳāmûsü’l-muḥîṭ’inde benzer bir amaçla dilcilerin ve râvilerin isimlerini zikretmemiştir. 3. Bir kısım eserlerin konuları gereği belli bir kültür düzeyine sahip okuyucular tarafından güçlükle anlaşılması. Teftâzânî’nin, Telḫîṣü’l-Miftâḥ üzerine yazdığı el-Muṭavvel isimli şerhini ihtisar ederek Muḫtaṣarü’l-Meʿânî’yi kaleme almasının sebeplerinden biri budur. 4. Bazı eserlerin bir kısım muhtevasının sonraki devirlerin insanlarına hitap etmez duruma gelmesi. Ebü’l-Ferec el-İsfahânî’nin el-Eġānî’sine yapılan ihtisarlarda şarkı ve bestelerle ilgili kısımların çıkarılması bunun örneklerinden biridir. İhtisarların bir kısmı bizzat eserin müellifi tarafından gerçekleştirilmiştir: İbn Ebü’l-İsba‘ın Taḥrîrü’t-Taḥbîr’ini et-Taḥbîr adlı daha hacimli eserinden kısaltması, Fîrûzâbâdî’nin el-Ḳāmûsü’l-muḥîṭ’ini el-Lâmiʿu’l-muʿlem’inden hulâsa etmesi gibi.
Muhtasarlar genellikle asıl eserin yorumu konumunda bulunduğundan her ihtisar belirli bir ferdîliğe sahiptir. Bu durum muhtevaları fazlaca hacimli olan edebiyat kitaplarında açıkça görülmektedir. Bir yazar eserde yer alan şiirleri seçerken eğlendirici hikâye, fıkra ve kıssaları, bir diğeri de tarihî hikâyeleri tercih edebilir. Bazı kısaltıcılar telhislerine asıl eserde kapalı gördükleri noktaları açıklayıcı ilâveler yapınca orijinal eserin hacmini aşan muhtasarlar ortaya çıkmıştır. Nitekim Muhammed b. Ebû Bekir er-Râzî, Muḫtârü’ṣ-Ṣıḥâḥ adlı eserinde Cevherî’nin sözlüğünü özetlemekle kalmamış, Muhammed b. Ahmed el-Ezherî’nin Tehẕîbü’l-luġa’sı gibi diğer bazı sözlüklerden ilâvelerde bulunmuştur. Hatîb el-Kazvînî’nin Sekkâkî’nin Miftâḥu’l-ʿulûm’unun belâgata dair üçüncü bölümü için yazdığı Telḫîṣü’l-Miftâḥ’ta hem kısaltma hem yeniden düzenleme hem de kendisinden ve başkalarından ilâveler yapmaktadır. Düzensiz olan veya planı karmaşık görünen eserlerde ihtisar esnasında metin yeniden düzenlenmiştir. el-Eġānî’nin bazı muhtasarlarında muhtevanın alfabetik veya kronolojik olarak tanzim edilmesi, Abdülkāhir el-Cürcânî’nin Esrârü’l-belâġa’sı ile Delâʾilü’l-iʿcâz’ının hulâsası olan Fahreddin er-Râzî’nin Nihâyetü’l-îcâz’ında asıl eserin karmaşık tertibinin daha iyi bir tasnife kavuşturulması bu türün örneklerindendir.
İslâm telif geleneğinde ihtisarlarla şerh ve hâşiyeler, ilim ve kültür tarihinde metinler etrafında nesilden nesile süregelen ilmî faaliyet ve tartışmaların ortaya konması bakımından önemlidir. Bilhassa edebî metinler üzerine yazılan ihtisar ve şerhler arasında âlim ve öğrencilerin taleplerinin dikkate alındığı eserler bulunduğu gibi yazarının zevkini yansıtmak veya hitap ettiği kitlenin beklentilerine cevap vermek amacıyla telif edilenler de vardır (Encyclopedia of Arabic Literature, I, 24).
Arap edebiyatı alanında meydana getirilmiş başlıca muhtasarlar şunlardır: Arap gramerinin zamanımıza ulaşan ilk hacimli eseri olan Sîbeveyhi’nin el-Kitâb’ındaki sarfla ilgili malzemeyi çıkarıp ihtisar eden, yeni düzenleme ve eklemelerle ortaya koyan Ebû Osman el-Mâzinî olmuştur. Zemahşerî de aynı eserde yer alan nahiv ve sarfa dair malzemeyi yeni bir düzenleme, ihtisar ve bazı ilâveler yaparak el-Mufaṣṣal’ını kaleme almıştır. İbnü’l-Hâcib, el-Mufaṣṣal’ı aynı yöntemle ihtisar edip nahivle ilgili olanları el-Kâfiye’de, sarfla ilgili bilgileri de eş-Şâfiye’de toplamıştır. el-Mufaṣṣal ayrıca müellifi tarafından el-Enmûẕec adıyla ihtisar edildiği gibi Ebü’l-Bekā el-Ukberî de eseri el-Muḥaṣṣal ismiyle şerhetmiş ve şerhini el-Müsterşid adıyla ihtisar etmiştir (yazma nüshası için bk. Brockelmann, GAL, I, 347). Ebû Ali el-Fârisî’nin el-Îżâḥ’ı, İbnü’l-Hâcib’in el-Kâfiye’si, İbn Cinnî’nin el-Lumaʿ ve et-Taṣrîf’i, Mutarrizî’nin el-Miṣbâḥ’ı, İbn Mâlik et-Tâî’nin el-Elfiyye’si ile el-Fevâʾid ve Teshîlü’l-Fevâʾid’i, İbn Usfûr el-İşbîlî’nin el-Muḳarrib ile el-Mümtiʿi, Ebû Hayyân el-Endelüsî’nin el-Lemḥatü’l-bedriyye’si ve İbn Hişâm’ın Muġni’l-lebîb’i üzerine bazıları müelliflerince, çoğu başkaları tarafından olmak üzere birçok ihtisar meydana getirilmiş, bunların bir kısmına yazılan şerhler de ihtisar edilmiştir. Beyzâvî’nin el-Kâfiye için kaleme aldığı Lübbü’l-elbâb adlı ihtisarla Tâceddin el-İsferâyînî’nin el-Miṣbâḥ’a yazdığı şerh ve bunun ihtisarı türün örneklerinden bazılarıdır.
Halîl b. Ahmed’in Kitâbü’l-ʿAyn’ına Ebû Bekir ez-Zübeydî’nin yazdığı Muḫtaṣaru Kitâbi’l-ʿAyn’dan sonra Cevherî’nin eṣ-Ṣıḥâḥ’ı için Muhammed b. Ebû Bekir er-Râzî’nin kaleme aldığı Muḫtârü’ṣ-Ṣıḥâḥ’ı ile bunun için Dâvûd-i Karsî ve Ayşî Mehmed Efendi’nin yaptığı ihtisarlar dışında birçok telhis yazılmıştır. İbn Düreyd’in el-Cemhere’si, Zemahşerî’nin Esâsü’l-belâġa’sı, İbn Sîde’nin el-Muḥkem’i, Yâkūt el-Hamevî’nin Muʿcemü’l-büldân’ı ve Fîrûzâbâdî’nin el-Ḳāmûsü’l-muḥîṭ’inin de ihtisarları yapılmıştır.
Arap belâgatında ihtisarların Sekkâkî’nin Miftâḥu’l-ʿulûm’unun belâgata dair olan üçüncü bölümünün telhis edilmesinde yoğunlaştığı görülmektedir. Eserin bu kısmı, belâgat öğretiminde gördüğü ilgi dolayısıyla başta Hatîb el-Kazvînî’nin Telḫîṣü’l-Miftâḥ’ı olmak üzere İbnü’n-Nâzım’ın el-Miṣbâḥ fi’ḫtiṣâri’l-Miftâḥ’ı, Adudüddin el-Îcî’nin el-Fevâʾidü’l-Ġıyâs̱iyye’si gibi eserlere konu olmuştur. Belâgat klasiklerinin başında gelen Hatîb el-Kazvînî’nin Telḫîṣü’l-Miftâḥ’ı da umumiyetle Telḫîṣü’t-Telḫîṣ adıyla Şehâbeddin Sâhib Ahmed b. Muhammed, Lutfullah Tokadî, Zeynüddin Abdurrahman el-Aynî, Muhammed b. Ebû Bekir İbn Cemâa, Pervîz er-Rûmî, Hamza el-Aydınî, Hıdır el-Amâsî (Ünbûbü’l-belâġa), Zekeriyyâ el-Ensârî (el-Mülaḫḫaṣ) tarafından ihtisar edilmiştir. Ayrıca Aristo’nun Rhetorica’sını filozof İbn Rüşd Telḫîṣü’l-Ḫaṭâbe adıyla kısaltmıştır.
Arap edebiyatının diğer eserleri arasında Câhiz’in el-Beyân ve’t-tebyîn’i, Ebü’l-Ferec el-İsfahânî’nin el-Eġānî’si ile İbn Abdürabbih’in el-ʿİḳdü’l-ferîd’inden seçmeler tarzında birçok ihtisar yapılmıştır. İbn Manzûr’un Muḫtârü’l-Eġānî fi’l-aḫbâr ve’t-tehânî’si, Muhammed el-Hudrî ve diğerleri tarafından telif edilen Muḫtârü’l-ʿİḳdi’l-ferîd ile (Kahire 1331/1913) A. Wormhoudt – W. Penn-College’in al-ʿIḳd al-farid: Selections (1981, 1989) adlı seçmeleri, el-Beyân ve’t-tebyîn’den Münteḫabât adıyla yapılan seçmeler bunlar arasında yer alır (Keşfü’ẓ-ẓunûn, I, 129-130; Brockelmann, GAL Suppl., I, 251). İbn Reşîḳ’in el-ʿUmde’si, Şerîf er-Radî’nin Nehcü’l-belâġa’sı, İbşîhî’nin el-Müsteṭraf’ı, Süyûtî’nin Buġyetü’l-vuʿât’ı ve Taşköprizâde’nin Mevzûâtü’l-ulûm’u da ihtisar edilmiştir (Brockelmann, GAL Suppl., I, 706 vd.; II, 196, 481, 1043).
Her yazarın özgün anlayış, zevk ve ölçüsüne göre bir şairden veya çeşitli şairlerden “muhtârât” (antoloji) adıyla yaptığı seçmeler de bir bakıma ihtisar sayılır. Bu tür eserlerin en eskisi Mufaddal ed-Dabbî’nin el-Mufaḍḍaliyyât’ı ile Asmaî’nin el-Asmaʿiyyât’ıdır. Daha sonra hamâse türü antolojiler ortaya çıkmıştır. Bir bilim alanıyla ilgili bilgileri özlü bir şekilde anlatan ve umumiyetle “el-mukaddime”, “el-muhtasar” adlarıyla anılan, Îsâ b. Abdülazîz el-Cezûlî, İbn Âcurrûm, İbn Bâbeşâz ve Hâlid el-Ezherî’nin el-Muḳaddime fi’n-naḥv’leri ile Zemahşerî’nin Muḳaddimetü’l-edeb’i gibi eserler temel bilgilerin derlendiği metinlerdir.
Osmanlı müellifleri, özellikle medreselerde okutulan kitaplarla sarf-nahiv ve belâgat konularındaki Arapça ve Farsça hacimli eserlerin yine kendi dillerinde muhtasarlarını yapmıştır. Bunun dışında dinî konulardan dil ve edebiyata, tarih ve coğrafyaya, matematik ve tıbba kadar çok geniş bir yelpazede ana hatlarıyla bilgi aktaran muhtasarlar telifine yönelmişlerdir. “Muhtasar” başlığını taşıyan Türkçe yazılmış eserleri kaydeden M. Seyfettin Özege bunlardan 250 kadarını tesbit etmiştir (Katalog, III, 1201-1215). Aynı eserde “müntehabât” adını taşıyan altmış beş (III, 1266-1272), “hulâsa” başlıklı altmış dört (II, 603-610) ve “mülahhas” adlı on (III, 1258-1259) eser belirlenmiştir. Kütüphane katalogları tarandığında yazma ve matbu olarak sayısı bir hayli artacak olan bu eserlerin bir bölümü Keşfü’ẓ-ẓunûn ve zeyilleriyle Osmanlı Müellifleri’nde yer almıştır.
BİBLİYOGRAFYA
Lisânü’l-ʿArab, “ḫṣr” md.; Tehânevî, Keşşâf (Dahrûc), I, 114; Kāmus Tercümesi, II, 294-295; Keşfü’ẓ-ẓunûn, I, 129, 130; II, 1071-1073, 1169, 1299-1300, 1310, 1333, 1373, 1546, 1562, 1563, 1594, 1623, 1630-1631, 1708, 1733, 1754, 1764, 1767, 1776, 1790; Brockelmann, GAL, I, 134, 347, 353, 361, 376; ayrıca bk. tür.yer.; Suppl., I, 173, 196, 197, 226, 251, 516, 519, 706 vd., 880, 965; II, 196, 481, 1043; ayrıca bk. tür.yer.; Îżâḥu’l-meknûn, I, 47, 49, 318, 319, 433, 437; ayrıca bk. tür.yer.; Özege, Katalog, II, 603-610; III, 1201-1215, 1258-1259, 1266-1272; Bustânî, DM, II, 618-620; Cengiz Orhonlu, “Telhîs”, İA, XII/1, s. 148-149; el-Ḳāmûsü’l-İslâmî, I, 492-493; H. Kilpatrick, “Abridgements”, Encyclopedia of Arabic Literature (ed. J. S. Meisami – P. Starkey), London 1998, I, 23-24.
Maddenin bu bölümü TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2006 yılında İstanbul’da basılan 31. cildinde, 57-59 numaralı sayfalarda yer almıştır.
Müellif: Abdulhamit Birışık
TEFSİR. Tefsir alanında kaleme alınmış eserlerin, müellifleri veya başkaları tarafından kısaltılması yaygın bir uygulamadır. Bazı tefsirler öncekilerin muhtasarı olduğu halde müellifleri bunu ifade etmemiştir. İlk hacimli tefsirlerden olan Taberî’nin Câmiʿu’l-beyân’ı, Ebû Yahyâ Muhammed b. Sumâdıh et-Tücîbî tarafından Muḫtaṣar min Tefsîri’l-İmâm eṭ-Ṭaberî adıyla ihtisar edilmiştir. Muhammed Ali es-Sâbûnî ve Sâlih Ahmed Rızâ eserin ikinci bir muhtasarını hazırlamıştır. Câmiʿu’l-beyân bir heyet tarafından özetlenerek Farsça’ya çevrilmiştir. J. Cooper, W. F. Madelung ve A. Jones tefsiri muhtasar olarak İngilizce’ye tercüme etmiştir. Pierre Godé’nin yaptığı muhtasar bir Fransızca çeviri de bulunmaktadır (DİA, VII, 106-107).
Vâhidî el-Basîṭ, el-Vasîṭ fî tefsîri’l-Ḳurʾâni’l-mecîd ve el-Vecîz fî tefsîri’l-Ḳurʾâni’l-ʿazîz adıyla birbirinin muhtasarı olarak üç tefsir yazmıştır. Dirâyet tefsirinin en önemli teliflerinden olan Zemahşerî’ye ait el-Keşşâf üzerine çeşitli ihtisar çalışmaları yapılmıştır. Kaynaklarda Tabersî’nin Muḫtaṣarü’l-Keşşâf’ından söz edilir (Ziriklî, V, 148). Muhammed b. Ali el-Ensârî’nin Muḫtaṣarü’l-Keşşâf’ı ile Abdullah b. Hâdî ez-Zeydî’nin aynı adlı eseri ve Muhammed Sıddîk Hasan Han’ın Ḫulâṣatü’l-Keşşâf’ı diğer ihtisar çalışmalarındandır. Abdülkerîm b. Ali el-Irâkī, hocası İbnü’l-Müneyyir’in el-Keşşâf’ta yer alan i‘tizâlî görüşleri reddetmek amacıyla kaleme aldığı el-İntiṣâf adlı eserindeki aşırılıkları gidermek için el-İnṣâf muḫtaṣarü’l-İntiṣâf mine’l-Keşşâf’ı telif etmiştir. İbn Hişâm en-Nahvî bu iki eseri kısaltarak Muḫtaṣarü’l-İntiṣâf mine’l-Keşşâf’ı meydana getirmiştir. Kādî Beyzâvî’nin Envârü’t-tenzîl’i müstakil bir telif gibi görünüyorsa da gerçekte el-Keşşâf’ın bir özeti mahiyetindedir (krş. Keşfü’ẓ-ẓunûn, I, 187; II, 1481). Ebü’l-Berekât en-Nesefî, Medârikü’t-tenzîl’i ile bir bakıma el-Keşşâf’ı ikinci bir ihtisara tâbi tutmuştur. Aralarındaki ciddi benzerlikler dolayısıyla Nesefî’nin eserini Envârü’t-tenzîl’in muhtasarı olarak görenler de vardır. Ebû Hayyân el-Endelüsî, el-Baḥrü’l-muḥîṭ’inde el-Keşşâf’tan büyük ölçüde istifade etmiş ve onu özetlemiştir.
Şiî müfessirlerinden Tabersî’nin Mecmaʿu’l-beyân’ını Zeynüddin Ali b. Yûnus Zübdetü’l-beyâni’l-müntezâʿ min Mecmaʿi’l-beyân, İbrâhim Kutubşah diye bilinen Hocegî-i Şîrâzî Muḫtaṣaru Mecmaʿi’l-beyân ve Takıyyüddin İbrâhim el-Kef‘amî Ḳurâḍatü’n-naẓîr ve ḫulâṣatü’t-tefsîr ismiyle ihtisar etmiştir (DİA, XXVIII, 257). Ebü’l-Ferec İbnü’l-Cevzî, âkıbeti bilinmeyen el-Muġnî adlı çok geniş tefsirini kendisi ihtisar ederek Zâdü’l-mesîr’i ortaya koymuş, bunu da kısaltıp Teysîrü’l-beyân fî tefsîri’l-Ḳurʾân’ı ve bu iki eseri özetleyerek Teẕkiretü’l-erîb fî tefsîri’l-ġarîb’i meydana getirmiştir. Fahreddin er-Râzî’nin Mefâtîḥu’l-ġayb’ı Burhâneddin en-Nesefî tarafından el-Muḫtaṣar bi’l-vâżıḥ, Nizâmeddin en-Nîsâbûrî tarafından Ġarâʾibü’l-Ḳurʾân ve reġāʾibü’l-furḳān ve Kādî Muhammed er-Rîgī tarafından et-Tenvîr fi’t-tefsîr muḫtaṣarü’t-Tefsîri’l-kebîr adıyla ihtisar edilmiştir (Keşfü’ẓ-ẓunûn, II, 1756-1757; DİA, XXVIII, 350).
Beyzâvî’nin Envârü’t-tenzîl’ini Muhammed b. Muhammed b. Abdurrahman (a.g.e., XI, 261) ve İbnü’l-İmâd Muḫtaṣaru Envâri’t-tenzîl ve esrâri’t-teʾvîl adıyla ihtisar etmiştir. Ebü’l-Berekât en-Nesefî’nin Medârikü’t-tenzîl ve ḥaḳāʾiḳu’t-teʾvîl’i Burhâneddin en-Nesefî, Ahmed b. Aybek el-İmâdî, Ebû Muhammed Zeynüddin Abdurrahman b. Ebû Bekir el-Aynî ve Ebû Abdullah Sıddîk b. Ömer el-Herevî tarafından ayrı ayrı kısaltılmıştır (Çetiner, s. 50). Ali b. Muhammed el-Hâzin’in telif ettiği Lübâbü’t-teʾvîl fî meʿâni’t-tenzîl, Ferrâ el-Begavî’nin Meʿâlimü’t-tenzîl’inden yapılmış bir özet niteliği taşır. Şeyh Abdülganî ed-Dakar Lübâbü’t-teʾvîl’i Muḫtaṣaru Tefsîri’l-Ḫâzin adıyla kısmen ihtisar etmiştir. Ebû Hayyân el-Endelüsî, el-Baḥrü’l-muḥîṭ adlı tefsirini en-Nehrü’l-mâd mine’l-Baḥr ismiyle kısaltmışsa da bu muhtasar fazla rağbet görmemiştir. Ebü’l-Fidâ İbn Kesîr’in Tefsîrü’l-Ḳurʾâni’l-ʿaẓîm’i Muhammed Ali es-Sâbûnî tarafından Muḫtaṣaru Tefsîri İbn Kes̱îr ve Muhammed Nesîb er-Rifâî tarafından Teysîrü’l-ʿaliyyi’l-ḳadîr li’ḫtiṣâri Tefs̱îri İbn Kes̱îr adıyla ihtisar edilmiştir.
Hıdır b. Abdurrahman el-Ezdî ed-Dımaşkī’nin et-Tibyân fî tefsîri’l-Ḳurʾân’ını Ayıntâbî Muhammed (Mehmed) b. Hamza el-Hanefî özetleyerek Türkçe’ye aktarmıştır. Osmanlı döneminin en meşhur halk tefsiri olan eser Tercemetü’t-Tibyân fî tefsîri’l-Kur’ân, Tercüme-i Tibyân, Tefsîr-i Tibyân adlarıyla çokça istinsah edilmiş ve basılmıştır. Süleyman Fâhir bu tercümeyi Kur’ân-ı Kerîm Meâli ve Tefsiri: Tibyan Tefsiri ismiyle özetleyip sadeleştirmiştir. Hüseyin Vâiz-i Kâşifî’nin Mevâhib-i ʿAliyye adlı Farsça tefsiri, İsmâil Ferruh Efendi tarafından Tefsîr-i Mevâkib adıyla muhtasar olarak Türkçe’ye aktarılmıştır. İsmâil Hakkı Bursevî’nin Rûḥu’l-beyân’ını Muhammed Ali es-Sâbûnî Tenvîrü’l-eẕhân min Tefsîri Rûḥi’l-beyân adıyla kısaltmıştır. Bunun yanında “hulâsatü’t-tefâsîr, lübâbü’t-tefâsîr, uyûnü’t-tefâsîr, zübdetü’t-tefâsîr” adıyla ve özetleme yoluyla hazırlanan tefsirler de mevcut olup bunlar genellikle pratik ihtiyaçları gidermek için basit bir üslûpla hazırlanmıştır (bazıları için bk. Mollaibrahimoğlu, s. 73, 265, 397, 409, 453-461).
Kur’an ilimlerine dair eserler içinde İbn Hâleveyh’in günümüze ulaşmayan İʿrâbü’l-Ḳurʾân’ı İʿrâbü’l-ḳırâʾâti’s-sebʿ ve ʿilelühâ, el-Bedîʿ fi’l-ḳırâʾât adlı eseri ise Muḫtaṣar fî şevâẕẕi’l-Ḳurʾân min Kitâbi’l-Bedîʿ adıyla kendisi tarafından ihtisar edilmiştir. İʿrâbü s̱elâs̱îne sûre isimli kitabının iki ayrı muhtasarı vardır. Ebü’l-Ferec İbnü’l-Cevzî’nin Fünûnü’l-efnân fî ʿuyûni ʿulûmi’l-Ḳurʾân’ı Muḫtaṣaru Fünûni’l-efnân fî ʿulûmi’l-Ḳurʾân ismiyle kısaltılmıştır (Brockelmann, I, 663). İbn Receb’e göre İbnü’l-Cevzî Nüzhetü’l-aʿyüni’n-nevâẓır fî ʿilmi’l-vücûh ve’n-neẓâʾir adlı kitabını el-Vücûh ve’n-nevâẓır fi’l-vücûh ve’n-neẓâʾir ismiyle ihtisar etmiştir (eẕ-Ẕeyl ʿalâ Ṭabaḳāti’l-Ḥanâbile, I, 416). İbnü’l-Cevzî’nin el-Muṣaffâ bi-eküffi ehli’r-rusûḫ min ʿilmi’n-nâsiḫ ve’l-mensûḫ adlı eseri de Nâsiḫu’l-Ḳurʾân ve mensûḫuh (Nevâsiḫu’l-Ḳurʾân, ʿUmdetü’r-râsiḫ fî maʿrifeti’l-mensûḫ ve’n-nâsiḫ) adlı kendi eserinin muhtasarıdır.
BİBLİYOGRAFYA
İbnü’l-Cevzî, Nüzhetü’l-aʿyün, neşredenin girişi, s. 76; Zehebî, Aʿlâmü’n-nübelâʾ, XXI, 368; İbn Receb, eẕ-Ẕeyl ʿalâ Ṭabaḳāti’l-Ḥanâbile, Beyrut, ts. (Dârü’l-ma‘rife), I, 416, 417; Hüseyin Vâiz-i Kâşifî, Tefsîr-i Mevâkib (trc. İsmâil Ferruh Efendi), İstanbul 1320, tercüme edenin önsözü, s. 3; Keşfü’ẓ-ẓunûn, I, 187; II, 1477, 1481, 1627, 1756-1757; Sicill-i Osmânî, I, 389; Osmanlı Müellifleri, I, 129; Brockelmann, GAL, I, 663; Hediyyetü’l-ʿârifîn, I, 604; Cevdet Muhammed Muhammed el-Mehdî, el-Vâḥidî ve menhecühû fi’t-tefsîr, Kahire 1978, s. 86-87; Ziriklî, el-Aʿlâm (Fethullah), V, 148; Bedreddin Çetiner, Ebü’l-Berekât en-Nesefî ve Medârik Tefsîri, İstanbul 1995, s. 50; Süleyman Mollaibrahimoğlu, Süleymaniye Kütüphanesinde Bulunan Yazma Tefsirler, İstanbul 2002, s. 73, 197-199, 265, 397, 409, 453-461; Abdülhamit Birışık, “Osmanlıca Tefsir Tercümeleri ve Hüseyin Vâiz-i Kâşifî’nin Mevâhib-i Aliyye’si”, İslâmî Araştırmalar Dergisi, XVII/1, Ankara 2004, s. 60; İsmail Cerrahoğlu, “Câmiu’l-beyân an te’vîli âyi’l-Kur’ân”, DİA, VII, 106-107; a.mlf., “Envârü’t-tenzîl ve esrârü’t-te’vîl”, a.e., XI, 261; Musa Kâzım Yılmaz, “Mecmau’l-beyân”, a.e., XXVIII, 257; Lutfullah Cebeci, “Mefâtîhu’l-gayb”, a.e., XXVIII, 350.
Maddenin bu bölümü TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2006 yılında İstanbul’da basılan 31. cildinde, 59-60 numaralı sayfalarda yer almıştır.
Müellif: Mehmet Efendioğlu
HADİS. Muhtasar türü kitaplar hadis ilminde de yaygındır. Sahâbe döneminde sahîfelere yazmak suretiyle başlayan hadis kitâbeti bir müddet sonra cüzlerin ve ardından kitapların telifine dönüşmüş, II. (VIII.) yüzyılın ortalarından itibaren câmi‘, muvatta, musannef ve müsned türü hacimli eserler kaleme alınmıştır. Nitekim İslâmî ilimler sahasında telif edilen ilk hacimli eserler hadis kitaplarıdır. Muhaddisler, hadis derleme yolculukları sırasında topladıkları rivayetleri belli usullerle tasnif etmeye çalışmışlardır. Esasen konularına göre tasnif edilen ilk hadis kitaplarını birer muhtasar olarak düşünmek mümkündür. Çünkü bu eserler, müellifin derlediği pek çok rivayet arasından onun şartlarına uygun olanların seçilmesiyle meydana getirilmiştir. Meselâ ilk hacimli eserlerden biri olan İmam Mâlik’in el-Muvaṭṭaʾı başlangıçta 10.000 (veya 4000) hadis ihtiva ederken sonradan musannifi tarafından ihtisar edilince bu sayı 1720’ye düşmüştür. Ahmed b. Hanbel’in el-Müsned’i, Buhârî ve Müslim’in el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ’leri gibi eserler de yüzbinlerce rivayet arasından seçilerek oluşturulmuştur.
İlk dönemlerde hadis kitaplarında rivayetler senedleriyle birlikte zikredilirken hadislerin kaynaklara intikalinden sonra IV. (X.) asrın ortalarından itibaren senedler hazfedilip hadisler sadece metinleriyle yazılmaya başlanmıştır. Hacimli eserlerin telif edilmesinden ve bunların şerhlerinin kaleme alınmasından sonra bu eserlerdeki bilgilere kolayca ulaşma, şerhlerde zamanla eskiyen bilgileri ayıklama ve bunları mükerrer rivayetlerden arındırma ihtiyacı muhtasar eserlerin kaleme alınmasına vesile olmuştur. Bunlara genellikle muhtasar denilmekle birlikte başlıklarında hulâsa, ihtisâr, telhîs, mülahhas, tehzîb, takrîb, müntekā, muhtâr, muktetaf ve müntehab gibi kelimeler kullanılmıştır. Hadis metinlerinin yanı sıra usul ve ricâl kitapları dahil hadis ilimlerinin her alanında pek çok muhtasar eserle karşılaşmak mümkündür. Metin özeti anlamındaki ilk muhtasarlardan biri Kābisî’nin İmam Mâlik’in el-Muvaṭṭaʾını özetlediği Kitâbü Mülâḫḫıṣi’l-Muvaṭṭaʾ adlı eseridir. Ebü’l-Velîd el-Bâcî de Tahâvî’nin Müşkilü’l-âs̱âr’ını Muḫtaṣar min Müşkili’l-âs̱âr (Muḫtaṣaru Müşkili’l-âs̱âr) adıyla ihtisar etmiş, bu muhtasarı daha sonra Cemâl el-Malatî el-Muʿtaṣar mine’l-Muḫtaṣar min Müşkili’l-âs̱âr ismiyle ikinci defa özetlemiştir. Münzirî, Müslim’in el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ’ini Muḫtaṣaru Ṣaḥîḥi Müslim, Ebû Dâvûd’un es-Sünen’ini Muḫtaṣaru Süneni Ebî Dâvûd, Ebû Ca‘fer Ömer el-Kazvînî, Beyhakī’nin Şuʿabü’l-îmân’ını Muḫtaṣaru Şuʿabi’l-îmân; Hatîb et-Tebrîzî, Begavî’nin Meṣâbîḥu’s-sünne adlı eserini Mişkâtü’l-Meṣâbîḥ, Zehebî, Ahmed b. Hüseyin el-Beyhakī’nin es-Sünenü’l-kübrâ’sını Muḫtaṣarü’s-Süneni’l-kübrâ, Hâkim en-Nîsâbûrî’nin el-Müstedrek ʿale’ṣ-Ṣaḥîḥayn isimli eserini Telḫîṣü’l-Müstedrek; İbn Hacer el-Askalânî, Münzirî’nin et-Terġīb ve’t-terhîb’ini Muḫtaṣarü’t-Terġīb ve’t-terhîb, kendisine ait Fetḥu’l-bârî isimli Buhârî şerhini de İtḥâfü’l-ḳārî bi’ḫtiṣâri Fetḥi’l-bârî; Muhammed b. Abdülbâkī ez-Zürkānî, Şemseddin es-Sehâvî’nin el-Maḳāṣıdü’l-ḥasene’sini Muḫtaṣarü’l-Maḳāṣıdi’l-ḥasene; Yûsuf b. İsmâil en-Nebhânî, Nevevî’nin Riyâżü’ṣ-ṣâliḥîn’ini Muḫtaṣaru Kitâbi Riyâżi’ṣ-ṣâliḥîn adıyla ihtisar etmiştir. Hadis usulü kitaplarından özellikle İbnü’s-Salâh’ın Muḳaddime’sini birçok muhaddis kısaltmıştır. Nevevî’nin et-Taḳrîb ve’t-teysîr’i, Alâeddin İbnü’t-Türkmânî’nin Muḫtaṣaru ʿUlûmi’l-ḥadîs̱’i ve İbn Kesîr’in İḫtiṣâru ʿUlûmi’l-ḥadîs̱’i bunlar arasında sayılabilir.
Ricâl kitapları üzerinde VII. (XIII.) yüzyıldan sonra pek çok ihtisar çalışması yapılmıştır. Bunların içinde en çok ihtisar edilen eser Yûsuf b. Abdurrahman el-Mizzî’nin Tehẕîbü’l-Kemâl fî esmâʾi’r-ricâl’idir. Zehebî bu eseri önce Teẕhîbü’t-Tehẕîb adıyla kısaltmış, daha sonra bunu el-Kâşif fî maʿrifeti men lehû rivâye fi’l-Kütübi’s-sitte ismiyle yeniden özetlemiştir. Mizzî’nin Tehẕîbü’l-Kemâl’ini Tehẕîbü’t-Tehẕîb adıyla ihtisar eden İbn Hacer el-Askalânî daha sonra bu eserini özetleyerek Taḳrîbü’t-Tehẕîb adını vermiştir. Safiyyüddin Ahmed b. Abdullah el-Hazrecî, Zehebî’nin Teẕhîbü’t-Tehẕîb’ini Ḫulâṣatü Teẕhîbi Tehẕîbi’l-Kemâl ismiyle özetlemiştir. İbn Adî’nin önemli ricâl kitaplarından el-Kâmil fî ḍuʿafâʾi’r-ricâl’ini Makrîzî Muḫtaṣarü’l-Kâmil fi’ḍ-ḍuʿafâʾ ve ʿileli’l-ḥadîs̱; Ebü’l-Kāsım İbn Asâkir’in Târîḫu medîneti Dımaşḳ’ını da çağdaş müelliflerden Abdülkādir Bedrân Tehẕîbü Târîḫi Dımaşḳ adıyla ihtisar etmiştir.
Bir eserin adındaki “muhtasar” kelimesi her zaman onun bir başka eserin ihtisarı olduğunu göstermez. Hadis âlimleri, bir konu hakkında özet bilgi vermek üzere kaleme aldıkları eserlerine de muhtasar adını vermişlerdir. Hatîb el-Bağdâdî’nin Muḫtaṣaru naṣîḥati ehli’l-ḥadîs̱, Tîbî’nin el-Ḫulâṣa fî uṣûli’l-ḥadîs̱, İbnü’l-Cezerî’nin Muḫtaṣar fî ʿilmi’l-ḥadîs̱, Seyyid Şerîf el-Cürcânî’nin el-Muḫtaṣar fî uṣûli’l-ḥadîs̱ adlı eserleri bu tür çalışmalardandır.
Hadis metinlerine dair bazı muhtasarlar Türkçe’ye çevrilmiş ve şerhedilmiştir. Buhârî’nin el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ’inin muhtasarı olan Ahmed b. Ahmed ez-Zebîdî’nin et-Tecrîdü’ṣ-ṣarîḥ’i Babanzâde Ahmed Naim ve Kâmil Miras tarafından Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarîh Tercemesi ve Şerhi adıyla tercüme ve şerhedilmiştir. İbrahim Canan, Mecdüddin İbnü’l-Esîr’in Câmiʿu’l-uṣûl’ünün muhtasarı olan İbnü’d-Deyba‘ın Teysîrü’l-vüṣûl’ünü Kütübü Sitte Muhtasarı Tercüme ve Şerhi ismiyle şerhetmiştir. Süyûtî’nin el-Câmiʿu’l-kebîr (Cemʿu’l-cevâmiʿ) adlı eserinden yine kendisinin ihtisar ettiği 10.010 hadisi ihtiva eden el-Câmiʿu’ṣ-ṣaġīr’den seçtikleri 3894 hadisi İsmail Mutlu, Şaban Döğen ve Abdülaziz Hatip Câmiu’s-Sagîr Muhtasarı Tercüme ve Şerhi adıyla yayımlamışlardır.
BİBLİYOGRAFYA
Hazrecî, Ḫulâṣatü Teẕhîb, neşredenin girişi, s. 6-11; Keşfü’ẓ-ẓunûn, I, 35-36; Salih Karacabey, “Hadiste İhtisar ve Muhtasar Rivayetten Kaynaklanan Problemler”, UÜ İlâhiyat Fakültesi Dergisi, XI/1, Bursa 2002, s. 53-70; el-Ḳāmûsü’l-İslâmî, I, 492-493; Abdullah Aydınlı, “İhtisâr”, DİA, XXI, 572-573; H. Kilpatrick, “Abridgements”, Encyclopedia of Arabic Literature (ed. J. S. Meisami – P. Starkey), London 1998, I, 23-24.
Maddenin bu bölümü TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2006 yılında İstanbul’da basılan 31. cildinde, 60-61 numaralı sayfalarda yer almıştır.
Müellif: Eyyüp Said Kaya
FIKIH. Muhtasar, fıkıh ilminin tarihiyle doğrudan irtibatlı bir telif geleneğini temsil etmektedir. Bu adı taşıyan ilk fıkıh eserleri, III. (IX.) yüzyılda mezhep imamlarının halkasına dahil kişiler tarafından kaleme alınmıştır. İmam Şâfiî’nin talebesi Müzenî’nin Muḫtaṣarü’l-Müzenî’si gibi, mezhep imamının ders halkasında üretilen fıkhî bilgilerin müellif tarafından zaptedilebilen kısmını ana hatlarıyla kaydetmeyi hedefleyen bu eserlerin mezhep birikimini kuşatmak gibi bir amacı bulunmamaktadır. Fıkıh muhtasarlarının özel bir telif şekli ve müstakil bir literatür halini aldığı devir mezheplerin teşekkül süreçlerinin tamamlandığı IV. (X.) yüzyıldır. İlk fıkıh şerhlerinin de ortaya çıktığı bu dönemde Hanefî âlimi Hâkim eş-Şehîd’in kaleme aldığı el-Kâfî ve Hanbelî fakihi Hırakī’nin el-Muḫtaṣar’ı gibi eserler, ilk defa mezhep imamı ile talebelerinin mesaisini gelişen fıkıh diliyle kapsama hedefi güden çalışmalar olarak nitelendirilebilir. Hanefîler’den Kerhî’nin el-Muḫtaṣar’ı ve Mâlikî İbnü’l-Cellâb’ın et-Tefrîʿi gibi mezhep birikiminin kaynakları arasında yapılan farklı tercihleri temsil eden bu eserlerin büyük bir kısmı aynı zamanda mezheplerin farklı coğrafyalarda gelişmiş çevrelerinin anlayış ve katkılarını da yansıtmaktadır. VI. (XII.) yüzyılın sonundan itibaren muhtasar geleneği mezhep kavramıyla ilişkisi, fıkıh eğitimi içindeki yeri, metin özellikleri ve İslâm toplumuna etkisi gibi birçok açıdan yeni bir döneme girmiştir. Şâfiî fakihi Nevevî’nin Minhâcü’ṭ-ṭâlibîn’i, Hanefî Nesefî’nin Kenzü’d-deḳāʾiḳ’i ve Mâlikî İbnü’l-Hâcib’in Câmiʿu’l-ümmehât’ı gibi üzerinde en çok çalışma yapılan ve İslâm fıkıh tarihindeki en etkili metinler arasında yer alan eserlerin büyük bir kısmını bu dönemde kaleme alınan muhtasarlar teşkil etmektedir. Özellikle mezhep imamlarından itibaren mezhep içinde gerçekleştirilmiş fıkhî mesainin bütününü değerlendirme ve yorumlamada gösterdikleri başarı ile öne çıkan bu muhtasarlar, kısa sürede fıkıh eğitiminin ve hatta bütün fıkhî faaliyetlerin merkezî metinleri haline gelmiştir. Mezhep birikimini bilgi ve delil kaynağı olma açısından hiyerarşik bir şekilde sistemleştiren ve bu amaçla yeni terminolojiler geliştiren bu eserlerin her cümlesi, ihtiva ettiği hükümlerin yanı sıra belirli bir mezhep çerçevesinde fıkhın meseleleri, usulü ve literatürüne dair ortaya çıkmış tartışmalara da zımnen atıfta bulunmaktadır.
VI. (XII.) yüzyılın sonundan itibaren ortaya çıkan muhtasarlarla fıkıh tarihinde müteahhirîn devri olarak adlandırılan zaman dilimi arasında yakın bir ilişki bulunmakta, bu devrin ayırıcı özelliklerinden biri olarak söz konusu muhtasarların ortaya çıkışı ve İslâm dünyası üzerinde daha önce görülmedik derecede etkili oluşları gösterilmektedir. Müteahhirîn devrinde gerek fıkıh eğitimi ve literatürü ile fetva ve kazâ faaliyetlerinin merkezî metinlerini, gerekse İslâm toplumlarındaki ilmihal bilgisi, fıkıh kültürü ve idarî uygulamaların temel kaynaklarını bu dönemde ortaya çıkmış fıkıh muhtasarları teşkil etmektedir. Bu sebeple fıkıh muhtasarları, İslâm medeniyeti tarihinde toplumla en yoğun ve sürekli ilişkiye sahip eserler arasında yer almaktadır.
Mezhep içinde uygulamaya esas olacak hükümleri belirleyen muhtasarlar aslında mezhebin ve dolayısıyla taklidin sınırlarını belirleyen eserlerdir. Zira fıkıh ilmi çerçevesinde farklı görüşlerin delil ve karşı delillerini tartışan kitaplardan farklı olarak muhtasarlar, fert ve toplum açısından mezhebe mensubiyetin getirdiği hak ve sorumlulukların bilinebilir ve uygulanabilir olmasında büyük bir paya sahiptir. Mezhebi veciz bir üslûp, her bir unsuru işlenmiş ibareler ve zengin bir terminolojiyle ifade eden muhtasarların geniş kapsamlı olma, fetva ve kazânın yanı sıra ilgili idarî ve bürokratik uygulamalara da hitap etme, belirli kişi veya gruba değil bir coğrafyanın tamamına tatbik edilebilen hükümler dizisini temsil etme ve o coğrafyada meşruiyet kaynağı olarak benimsenme açısından modern kanunlaştırmalarınkine paralel bir işleve sahip olduğu söylenebilir. Muhtasarların, ihtiva ettikleri hükümlerin vaz‘ı hususunda kanunlaştırmaların temsil ettiği siyasî iradeye sahip olmamakla beraber, özellikle müteahhirîn devrinde uygulamaya esas olmaları açısından siyasî irade ile desteklendikleri ve mer‘î hukuk kaynağı olarak kabul edildikleri görülmektedir.
Muhtasarların fıkhî faaliyetlerin eksenini teşkil etmeye başlaması bu gelişmeye karşı birtakım endişelerin de ortaya çıkmasına sebep olmuştur. İslâm tarihinde muhtasarlara karşı oluşan muhalif tavır fıkhın İslâm medeniyeti tarihindeki ana gelişim çizgisine yönelik itirazları, geç dönem ihyâ hareketlerinin tenkitlerini, daha önceki dönemlerden nisbeten farklı bir müteahhirîn fıkhının ortaya çıkmasından duyulan rahatsızlığı ve muhtasarların merkezî metinler haline gelişinin özellikle fıkıh eğitiminde doğurduğu meseleler karşısındaki endişeleri de içinde barındıran bir harekettir. Ancak muhtasarlara karşı İslâm coğrafyasının hemen her yerinde dile getirilen bu endişelerin çoğunluğunun muhtasarların doğrudan kendisiyle değil, fıkhî faaliyetlerde ve özellikle fıkıh eğitiminde muhtasarlarla yetinilmesiyle ilgili olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim fıkıh muhtasarı telif etmiş veya okutmuş yahut bu eserler üzerine çeşitli çalışmalar kaleme almış olan fakihlerin de muhtasarların hâkimiyetinden şikâyet etmesi ve birçok müellifin bu hali fıkıh sahasında gösterilen gayretlerin azalmasına ve önceki nesillere nisbetle daha az himmet gösterilmesine bağlaması söz konusu itirazların çıkış noktasına işaret etmektedir.
İslâm dünyasına modernizmin girişiyle ortaya çıkan ve fıkhın müstakil bir disiplin halini almasının ardından teşekkül etmiş birçok müessese ve literatürün modern hayatın ihtiyaçlarına cevap veremediğini öne süren anlayışların başlıca tenkit noktalarından biri de fıkıh muhtasarları olmuştur. Söz konusu anlayışların İslâm medeniyetinde olumsuz gördüğü hemen her şeyi içinde barındıran muhtasarlar, modern dönemde yazılan İslâm hukuk tarihine dair eserlerde aklın donuklaşmasının, taklit karanlığının ve fıkhın zayıflamasının başlıca sebebi olarak değerlendirilmiştir.
Muhtasarlara temas eden modern çalışmaların birçoğundaki hâkim telakki bu telif geleneğini kısa ve özet olmak gibi birkaç üslûp özelliğine irca etmektedir. Halbuki şerhler gibi muhtasarlar da belirli üslûp ve kompozisyon özelliklerine irca edilemeyecek kadar geniş bir telif geleneğini temsil etmektedir. Muhtasar telifi kısa fıkıh metni üretme çabası anlamına gelmemekte, fıkıh literatüründe çok hacimli muhtasarların varlığı yanında birçok kısa fıkıh metni de muhtasar geleneği dışında değerlendirilmektedir. Ayrıca muhtasarlar başka eserlerin özeti olmadıkları gibi ihtiva ettikleri bilgileri en veciz şekilde ifade eden yüksek edebiyat ürünleri de değildir. Öte yandan İslâm dünyasında en çok kabul gören muhtasarlardan bazıları dil ve üslûp açısından birtakım hatalar barındırmaktadır. Hatta bu eserlerden bir kısmı müellifleri tarafından eksik veya müsvedde halinde bırakılmış metinlerdir. Yine fıkıh eğitiminin ilk basamağı için hazırlanmış ders kitabı olmak da muhtasarların ortak özelliği değildir. Fıkha giriş metinleri muhtasarlardan ayrı bir telif geleneğini meydana getirdiği gibi bazıları yalnız fetva ve kazâ faaliyetlerine yönelik olarak hazırlanan muhtasarların metin ve muhteva özellikleri de böyle bir eğitim için uygun sayılmaz. Muhtasarların esas farklılığı, müellifin ve onun müntesibi olduğu çevrenin mezhep birikimi hakkındaki telakkilerini, akıl yürütmelerini, tercihlerini temsil etmesi ve bu hususlar muvacehesinde mezhep birikimini yeniden okumasında yatmaktadır.
Telhis adı verilen çalışmalar ise muhtasardan farklı şekilde bir fıkıh metni üzerine kaleme alınmış eserlerdir. Telhis, özellikle asırlar önce yazılmış metinleri gelişen fıkıh diliyle yeniden ifade etmeye yönelik olarak hazırlanan ve bazan metnin yeniden tasnifini de içeren bir telif türüdür. Telhis kavramında bir metni kısaltma unsuru daima bulunmakta, fakat bu kısaltmanın şekli ve boyutları değişebilmektedir. Fıkıh literatüründeki tanınmış birçok telhis, esas aldıkları metinleri kendi dönemlerinin ilim dünyasına tercüme etmede başarılı olmuş çalışmalardır. Şeybânî’nin el-Câmiʿu’l-kebîr’i üzerine Hılâtî’nin kaleme aldığı Telḫîṣ gibi eserler asıl metin üzerine yapılan çalışmaların azalmasına, hatta sona ermesine ve daha sonraki şerh, hâşiye ve nazım faaliyetlerinin kendi üzerinde yoğunlaşmasına sebep olmuştur (fıkıh alanındaki muhtasar metinler için bk. FIKIH; HANBELÎ MEZHEBİ; HANEFÎ MEZHEBİ; MÂLİKÎ MEZHEBİ; ŞÂFİÎ MEZHEBİ).
BİBLİYOGRAFYA
Tehânevî, Keşşâf (Dahrûc), I, 114-115; Keşfü’ẓ-ẓunûn, II, 1622-1636; Îżâḥu’l-meknûn, I, 47-50; II, 447-451; Eyyüp Said Kaya, Mezheblerin Teşekkülünden Sonra Fıkhî İstidlâl (doktora tezi, 2001), MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 176-177; el-Ḳāmûsü’l-İslâmî, I, 492-493; H. Kilpatrick, “Abridgements”, Encyclopedia of Arabic Literature (ed. J. S. Meisami – P. Starkey), London 1998, I, 23-24.
Maddenin bu bölümü TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2006 yılında İstanbul’da basılan 31. cildinde, 61-62 numaralı sayfalarda yer almıştır.
Müellif: İlyas Çelebi
KELÂM. Kelâm literatüründe muhtasar türünde yazılmış eserlerin önemli bir yeri vardır. Hacimli olmayan ilk dönem akaid risâleleri muhtasar eserler grubuna dahil edilebilir. Ebû Hanîfe’ye nisbet edilen itikadî konulara dair beş risâle, Ebü’l-Hüzeyl el-Allâf’ın el-Uṣûlü’l-ḫamse’si, Tahâvî’nin el-ʿAḳīdetü’ṭ-Ṭaḥâviyye’si, Ahmed b. Hanbel’in er-Red ʿale’z-zenâdıḳa ve’l-Cehmiyye’si ile oğlu Abdullah tarafından derlenen İʿtiḳādü Ehli’s-sünne’si, Ebü’l-Hasan el-Eş‘arî’nin el-Muḫtaṣar fi’t-tevḥîd ve’l-ḳader, Uṣûlü Ehli’s-sünne ve’l-cemâʿa, Risâle ilâ ehli’s̱-s̱eġr ve el-İbâne ʿan uṣûli’d-diyâne adlı eserleri, Ebû Seleme es-Semerkandî’nin Cümelü uṣûli’d-dîn’i bunlara örnek gösterilebilir. Muhtasar eser yazımına müteahhirîn devrinde de devam edildiği, bilhassa medreselerde okutulan kitapların genellikle bu şekilde kaleme alındığı görülmektedir. Bu tür eserler arasında Cüveynî’nin el-ʿAḳīdetü’n-Niẓâmiyye’si, Gazzâlî’nin Ḳavâʿidü’l-ʿaḳāʾid’i ile İlcâmü’l-ʿavâm ʿan ʿilmi’l-kelâm’ı, Necmeddin en-Nesefî’nin el-ʿAḳāʾid adlı risâlesi, Ali b. Osman el-Ûşî’nin el-Emâlî ve Hızır Bey’in el-Ḳaṣîdetü’n-nûniyye isimli manzum risâleleri sayılabilir.
IV. (X.) yüzyıldan sonra diğer İslâmî ilimlerde olduğu gibi kelâm sahasında da Kādî Abdülcebbâr’ın el-Muġnî’si, İmâmü’l-Haremeyn el-Cüveynî’nin eş-Şâmil’i, Seyfeddin el-Âmidî’nin Ebkârü’l-efkâr’ı gibi oldukça hacimli eserlerin yazılmasına başlandığı görülmektedir. Okuma, anlama, istinsah etme zorluğu vb. sebeplerle bu eserlerin “muhtasar, mülahhas, mühezzeb, mûcez, mücerred, muhtâr” gibi ön başlıklarla özetlenmesi yoluna gidilmiştir. Bu türün bazı örneklerine ilk dönemlerde de rastlanmakta olup bunların başlıcalarını şöylece sıralamak mümkündür: Ebû Ya‘lâ el-Ferrâ’nın el-Muʿtemed fî uṣûli’d-dîn’inden kendisinin yaptığı Muḫtaṣarü’l-Muʿtemed fî uṣûli’d-dîn, Cüveynî’nin eş-Şâmil adlı eserinin müellifi tarafından yapılmış ihtisarı olduğu söylenen el-İrşâd ve bunun özeti olan Muḫtaṣaru Kitâbi’l-İrşâd ile aynı müellifin Lümaʿu’l-edille’sinin özetini teşkil eden Muḫtaṣaru Lümaʿi’l-edille, Nûreddin es-Sâbûnî’nin el-Kifâye fi’l-hidâye’sinin muhtasarı el-Bidâye fî uṣûli’d-dîn, Seyfeddin el-Âmidî’nin Ebkârü’l-efkâr’ının muhtasarı olarak telif ettiği Rumûzü’l-künûz’u (Keşfü’ẓ-ẓunûn, I, 4), Fahreddin er-Râzî’nin el-Muḥaṣṣal’ı için Nasîrüddîn-i Tûsî tarafından Telḫîṣü’l-Muḥaṣṣal (Naḳdü’l-Muḥaṣṣal) adıyla yazılan özet, İbn Teymiyye’nin Minhâcü’s-sünne’si üzerine Zehebî’nin el-Münteḳā min Minhâci’l-iʿtidâl fî naḳżi kelâmi ehli’r-Rafżi ve’l-iʿtizâl (Muḫtaṣaru Minhâci’s-sünne) adıyla yaptığı çalışma, İbn Kayyim el-Cevziyye’nin er-Rûḥ’una Muḫtaṣaru Kitâbi’r-Rûḥ ve eṣ-Ṣavâʿiḳu’l-mürsele’sine Muḫtaṣarü’ṣ-Ṣavâʿiḳi’l-mürsele adıyla kendisinin yaptığı ihtisarlar, Adudüddin el-Îcî’nin el-Mevâḳıf adlı eserine kendisinin yazdığı belirtilen Muḫtaṣarü’l-Mevâḳıf (a.g.e., II, 1892), Muhammed b. Ahmed el-Kurtubî’nin et-Teẕkire’sinden Abdülvehhâb eş-Şa‘rânî’nin Muḫtaṣaru Teẕkireti’l-Ḳurṭubî adıyla yaptığı özet, Feyz-i Kâşânî’nin ʿİlmü’l-yaḳīn adlı eserine Envârü’l-ḥikme ve el-Maʿârif adlarıyla kendisinin yazdığı muhtasarlar. Adından hareketle İbn Fûrek’in Mücerredü Maḳālâti’ş-Şeyḫ Ebi’l-Ḥasan el-Eşʿarî başlığını taşıyan derlemesini de muhtasar eserler içinde zikretmek mümkündür.
Osmanlı döneminde kelâm sahasında başlangıçta muhtasar olarak telif edilmiş bazı risâleler yanında hacimli bir eser iken daha sonra ihtisar edilmiş birçok telif bulunmaktadır. Bunların bir kısmı şunlardır: Abdülkādir-i Geylânî, Muḫtaṣar fî ʿilmi uṣûlü’d-dîn; Ebû İshak İbrâhim b. Abdurrahman el-Fezârî, el-Muḫtaṣar fî uṣûli’d-dîn; Ubeydullah b. Muhammed es-Semerkandî, Muḫtaṣaru uṣûli’l-kelâm; Teftâzânî, Ḫulâṣatü ʿilmi’l-kelâm; Muhammed b. Yûsuf es-Senûsî, Muḫtaṣaru ʿUmdeti ehli’t-tevfîḳ ve’t-tesdîd fî şerḥi ʿAḳīdeti’s-Senûsiyye; Birgivî, Muhtasar Âmentü Şerhi; Ali el-Kārî, Muḫtaṣarü’l-evfâ fî şerḥi’l-esmâʾi’l-ḥüsnâ; Halîmî’nin el-Minhâc fî şuʿabi’l-îmân’ının Alâeddin Konevî tarafından el-İbtihâc Muḫtaṣarü’l-Minhâc (Muḫtaṣaru Minhâci’d-dîn fî şuʿabi’l-îmân) adıyla yapılan özeti, İbrâhim b. İbrâhim el-Lekānî’nin Cevheretü’t-tevḥîd adlı muhtasar eserinin şerhi olan ʿUmdetü’l-mürîd li-Cevhereti’t-tevḥîd’in muhtasarı mahiyetindeki Telḫîṣü’t-tecrîd li-ʿUmdeti’l-mürîd, Beyâzîzâde Ahmed Efendi’nin İmâm-ı Âzam’ın akaid risâlelerinden derleyerek oluşturduğu ve daha sonra İşârâtü’l-merâm min ʿibârâti’l-İmâm adıyla şerhettiği el-Uṣûlü’l-münîfe li’l-İmâm Ebî Ḥanîfe.
BİBLİYOGRAFYA
Nûreddin es-Sâbûnî, Mâtürîdiyye Akaidi (trc. Bekir Topaloğlu), Ankara 1982, s. 32; Keşfü’ẓ-ẓunûn, I, 4, 620; II, 1892; Beyâzîzâde Ahmed Efendi, İşârâtü’l-merâm min ʿibârâti’l-imâm (nşr. Yûsuf Abdürrezzâk), Kahire 1368/1949, s. 18; a.mlf., İmam-ı Azam Ebû Hanîfe’nin İtikadî Görüşleri (trc. İlyas Çelebi), İstanbul 1996, s. 26; Îżâḥu’l-meknûn, II, 1630; Bustânî, DM, II, 618; el-Ḳāmûsü’l-İslâmî, I, 493, 662.
Maddenin bu bölümü TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2006 yılında İstanbul’da basılan 31. cildinde, 62-63 numaralı sayfalarda yer almıştır.
Müellif: Casim Avcı
İSLÂM TARİHİ ve MEDENİYETİ. İslâm tarih yazımında da ihtisar bir telif türü olarak kabul edilmiş ve birçok muhtasar yazılmıştır. İbn Haldûn, yeni bir eser telif etmenin yedi sebebini sayarken bunlardan birinin okuyucuyu usandıracak derecede uzun yazılmış eserlerin telhis edilmesi olduğunu belirtir. Bir ilim dalındaki eserlerin çokluğunun o ilmin tahsiline engel olacağını söyleyen İbn Haldûn bunun yanında bir ilim dalına ait eserlerin çok muhtasar olmasını da doğru bulmaz ve bunun belâgatı ihlâl ettiği gibi konuyu anlamayı güçleştirdiğini ileri sürer (Mukaddime, II, 1279, 1280, 1283, 1284). Kâtib Çelebi de muhtasarın bir telif türü olduğunu kaydeder (Keşfü’ẓ-ẓunûn, I, 35). İbnü’l-Esîr daha önce yazılan tarih kitaplarından bazılarının birçok sened ve rivayeti ihtiva etmesi yüzünden uzadığını, bazılarının ise yeterli mâlûmatı veremeyecek kadar muhtasar olduğunu belirttikten sonra kendisinin eserini bunlara dikkat ederek kaleme aldığını söyler (el-Kâmil, I, 2).
İslâm tarihinde ihtisar çalışmaları daha ziyade IV. (X.) yüzyıldan itibaren kendini göstermiştir. Bu yüzyıla kadar siyer, ensâb, tabakat ve genel tarih gibi alanlarda telif edilen eserlerdeki birçok bilgi ve rivayet Muhammed b. Cerîr et-Taberî’nin Târîḫu’r-rusül (ümem) ve’l-mülûk adlı eserinde bir araya getirilmiş, böylece sonraki müellifler için bilgilere topluca ulaşma imkânı doğmuştur. Esasen Taberî de başlangıçta daha uzun bir metin oluşturmuş, ancak ardından bunu kısaltarak günümüze ulaşan kitabını kaleme almıştır (Keşfü’ẓ-ẓunûn, I, 297-298). Tarihçiler, IV. (X.) yüzyıldan önceki dönem için bilgileri yeniden derlemeksizin olayları Taberî’den ihtisar etmeyi tercih etmişlerdir. Böylece umumi tarih yazmak isteyen bir müellif daha önce telif edilen bir veya birkaç esere müracaat eder, bunlardaki bilgileri bazan iktibas eder, çok defa da bu eserleri kısaltırdı. Kendi dönemine gelince gözlemlerine, topladığı şifahî bilgilere ve resmî belgelere dayanarak eserini tamamlardı. Meselâ İzzeddin İbnü’l-Esîr, el-Kâmil’de IV. (X.) yüzyıl öncesi için Taberî’yi esas alırken İbnü’l-Esîr’den bir asır sonra el-Muḫtaṣar’ını yazan Ebü’l-Fidâ, eserini İbnü’l-Esîr başta olmak üzere çeşitli kaynaklardan ihtisarla telif ettiğini belirtmektedir.
İslâm tarih yazıcılığında muhtasar eserlerin sayısı oldukça fazladır. Bunlardan bir kısmı şöylece sıralanabilir: İbn Hişâm, İbn İshak’ın yazdığı, Abbâsî Halifesi Mansûr’un çok geniş bulması üzerine yeniden gözden geçirip kısalttığı es-Sîre’sini es-Sîretü’n-nebeviyye adıyla tekrar ihtisar etmiş, bu eserin de çeşitli muhtasarları yapılmıştır (a.g.e., II, 1012-1013). Bunlardan İbrâhim b. Muhammed el-Murahhal eş-Şâfiî’nin eẕ-Ẕaḫîre fî muḫtaṣari’s-Sîre ve İmâdüddin el-Vâsıtî’nin Muḫtaṣaru Sîreti İbn Hişâm adlı eserleri önemlidir. Abdüsselâm Muhammed Hârûn’un Tehẕîbü Sîreti İbn Hişâm’ı ile Muhammed Afîf ez-Zu‘bî’nin ve Mısır’da bir heyetin yaptığı esere dair muhtasarlar da burada kaydedilmelidir. İbn Abdürabbih’in el-ʿİḳdü’l-ferîd’i Ebû İshak İbrâhim b. Abdurrahman el-Vâdîâşî el-Kaysî ve İbn Manzûr tarafından ihtisar edilmiştir. Ebü’l-Ferec el-İsfahânî’nin el-Eġānî adlı eserinin günümüze kadar ondan fazla muhtasarı yapılmıştır. Bunlar arasında Vezîr el-Mağribî, Müsebbihî, İbn Nâkıyâ, İbn Vâsıl ve İbn Manzûr’un çalışmaları zikredilebilir. Ebü’l-Kāsım İbn Asâkir’in Târîḫu medîneti Dımaşḳ’ının pek çok muhtasarı yazılmıştır. Ebû Şâme el-Makdisî eseri iki defa ihtisar etmiştir. İbn Manzûr da kitabı Muḫtaṣaru Târîḫi Dımaşḳ adıyla kısaltmış, Süyûtî eserden bazı seçmeler yaparak Tuḥfetü’l-müẕâkir fi’l-münteḳā min Târîḫi İbn ʿAsâkir adlı eserini, Ahmed b. Abdüddâim el-Makdisî de kitaptan seçtiği bölümlerle Fâkihetü’l-mecâlis’ini yazmıştır. Ayrıca Bedreddin el-Aynî de eseri özetlemiştir. İsmâil b. Muhammed el-Cerrâh’ın yaptığı muhtasar el-ʿİḳdü’l-Fâḫir bi-Târîḫi İbn ʿAsâkir adını taşımaktadır. Abdülkādir Bedrân’ın ihtisarı Tehẕîbü Târîḫi Dımaşḳ ismiyle yayımlanmıştır. Bündârî, İmâdüddin el-İsfahânî’nin el-Berḳu’ş-Şâmî adlı eserini Sene’l-Berḳı’ş-Şâmî, aynı müellifin Nuṣretü’l-fetre ve ʿuṣretü’l-ḳaṭre (fıṭre) isimli kitabını Zübdetü’n-Nuṣra ve nuḫbetü’l-ʿuṣra adıyla kısaltmıştır. Ebü’l-Ferec İbnü’l-Cevzî, Ebû Nuaym el-İsfahânî’nin Ḥilyetü’l-evliyâʾ adlı eserindeki bir kısım rivayetleri özetlemiş veya çıkarmış, bunun yanında bazı yeni şahısları ilâve ederek Ṣıfatü’ṣ-ṣafve’sini kaleme almıştır. İbnü’l-Cevzî’nin el-Muntaẓam’ını Musannifek adıyla bilinen Ali b. Muhammed Muḫtaṣarü’l-Muntaẓam ve mülteḳatü’l-mültezem ismiyle ihtisar etmiştir. İzzeddin İbnü’l-Esîr’in el-Lübâb fî tehẕîbi’l-Ensâb’ı Sem‘ânî’nin Kitâbü’l-Ensâb’ının bir muhtasarıdır. Süyûtî de İbnü’l-Esîr’in el-Lübâb’ını Lübbü’l-Lübâb fî taḥrîri’l-ensâb adıyla kısaltmıştır. İbnü’d-Dübeysî’nin Ẕeylü Târîḫi Medîneti’s-selâm Baġdâd’ını özetleyen Zehebî eserine el-Muḫtaṣarü’l-muḥtâc ileyhi min Târîḫi İbni’d-Dübeys̱î adını vermiştir. İbn Müyesser’in Aḫbâru Mıṣr’ını (Târîḫu Mıṣr) Makrîzî el-Münteḳā min Aḫbâri Mıṣr ismiyle ihtisar etmiştir. İbn Hallikân’ın Vefeyâtü’l-aʿyân’ı aralarında müellifin oğlu Mûsâ b. Ahmed ile İbn Habîb el-Halebî ve Bedreddin el-Aynî’nin de bulunduğu birçok kişi tarafından kısaltılmıştır. İbn Hacer el-Askalânî, İbn Kesîr’in el-Bidâye’sinden bazı olayları seçip ihtisar etmiş, ayrıca bazı ilâvelerde bulunmuştur. Eser, Mâ verede mine’r-rivâye fi’l-Bidâye ve’n-nihâye (Telḫîṣü’l-Bidâye ve’n-nihâye) adıyla bilinmektedir. Nehrevâlî’nin el-İʿlâm bi-aʿlâmi Beyti’llâhi (Beledi’llâhi)’l-ḥarâm adlı eserini müellifin yeğeni Abdülkerîm b. Muhibbüddin el-Kutbî İʿlâmü ʿulemâʾi’l-aʿlâm bi-binâʾi’l-Mescidi’l-Ḥarâm ismiyle kısaltmıştır. Osmanlı tarihçiliğinde de bu tür eserlere rastlanır. Umumi bir tarih kaleme alan Mustafa Cenâbî’nin el-ʿAylemü’z-zâḫir’inin Arapça muhtasarı Nihâyetü’l-merâm adını taşır. Bu muhtasar Dürr-i Meknûn (Gülşen-i Tevârîh) adıyla Türkçe’ye tercüme edilmiştir. Ayrıca Ebü’l-Abbas Ahmed b. Yûsuf el-Karamânî el-ʿAylemü’z-zâḫir’i Aḫbârü’d-düvel adıyla kısaltmıştır.
Bazı tarihçiler kendi çalışmalarını ihtisar ederek yeni eserler meydana getirmişlerdir. Ali b. Hüseyin el-Mes‘ûdî Aḫbârü’z-zamân isimli kitabını kısaltıp el-Kitâbü’l-Evsaṭ’ı, bunu da kısaltmak suretiyle Mürûcü’ẕ-ẕeheb’i telif etmiştir. Ebü’l-Ferec İbnü’l-Cevzî, el-Muntaẓam fî târîḫi’l-mülûk ve’l-ümem adlı eserini kısaltmış ve buna da Şüẕûrü’l-ʿuḳūd fî târîḫi’l-ʿuhûd ismini vermiştir. İbnü’l-Adîm, Buġyetü’ṭ-ṭaleb’ini Zübdetü’l-ḥaleb min târîḫi Ḥaleb, Ebû Şâme el-Makdisî Kitâbü’r-Ravżateyn’ini ʿUyûnü’r-Ravżateyn fî aḫbâri’d-devleteyn en-Nûriyye ve’ṣ-Ṣalâḥiyye (Muḫtaṣarü’r-Ravżateyn) adıyla kısaltmıştır. İbnü’l-İbrî, Süryânîce yazdığı umumi tarihini Târîḫu muḫtaṣari’d-düvel (Muḫtaṣaru târîḫi’d-düvel) adıyla ihtisar etmiştir. Zehebî Târîḫu’l-İslâm’ını el-ʿİber fî ḫaberi men ġaber ismiyle kısaltmıştır. Aynı müellifin Düvelü’l-İslâm’ı da Târîḫu’l-İslâm’ın muhtasarı durumundadır. İzzeddin İbn Cemâa, el-Muḫtaṣarü’l-Kebîr (es-Sîretü’l-kübrâ) adıyla bilinen kitabını ihtisar ederek el-Muḫtaṣarü’ṣ-ṣaġīr’ini (es-Sîretü’ṣ-ṣuġrâ) kaleme almıştır. Takıyyüddin el-Fâsî, Şifâʾü’l-ġarâm bi-aḫbâri’l-Beledi’l-ḥarâm’ını dört defa kısaltmış ve bu eserlerine Tuḥfetü’l-kirâm bi-aḫbâri’l-Beledi’l-ḥarâm, Taḥṣîlü’l-merâm min târîḫi’l-Beledi’l-ḥarâm, Hâdî ẕevi’l-efhâm ilâ târîḫi’l-Beledi’l-ḥarâm ve ez-Zühûrü’l-muḳteṭafe min târîḫi Mekkete’l-müşerrefe adlarını vermiştir. Fâsî, Mekke hakkında en geniş ansiklopedik eser olarak bilinen el-ʿİḳdü’s̱-s̱emîn fî târîḫi’l-beledi’l-emîn isimli kitabını da ʿUcâletü’l-ḳırâ li’r-râġıb fî târîḫi Ümmi’l-ḳurâ adıyla kısaltmıştır. Takıyyüddin İbn Kādî Şühbe, İbn Kesîr’in el-Bidâye ve’n-nihâye, Zehebî’nin Târîḫu’l-İslâm ve Birzâlî’nin el-Muḳtefâ adlı eserlerine beş ciltlik bir zeyil yazmış, daha sonra bu zeyli iki cilt halinde ihtisar etmiştir. Bedreddin el-Aynî, ʿİḳdü’l-cümân (Târîḫu’l-Bedrî) adlı umumi tarihini kardeşi Şehâbeddin Ahmed’le birlikte Târîḫu’ş-Şihâbî ismiyle sekiz cilt, ayrıca yalnız olarak Târîḫu’l-Bedr fî evṣâfi ehli’l-ʿaṣr adıyla üç cilt halinde kısaltmıştır. İbn Tağrîberdî, en-Nücûmü’z-zâhire’sini el-Envârü’z-zâhire ve’l-kevâkibü’l-bâhire mine’n-Nücûmi’z-zâhire, Safedî’nin el-Vâfî bi’l-vefeyât’ına zeyil olarak yazdığı el-Menhelü’ṣ-ṣâfî’yi de ed-Delîlü’ş-şâfî ʿale’l-Menheli’ṣ-ṣâfî ismiyle ihtisar etmiştir. İbn İyâs, Bedâʾiʿu’z-zühûr’unu Cevâhirü’s-sülûk fi’l-ḫulefâʾ ve’l-mülûk ismiyle kısaltmıştır. Osmanlı tarihçisi Matrakçı Nasuh, bir dünya tarihi şeklinde hazırladığı Mecmau’t-tevârîh’ini Câmiü’t-tevârîh adıyla ihtisar etmiş, Osmanlı tarihine ait kısmı da müstakil bir cilt halinde yeniden hazırlamıştır. Âlî Mustafa Efendi Künhü’l-ahbâr’ını kısaltarak Fusûlü’l-hal ve’l-akd adlı eserini meydana getirmiştir.
Belirli bir eserin ihtisarı söz konusu olmadan bir hususta bilgi vermek amacıyla telif edilen muhtasar türleri de vardır. Meselâ İbn Abdülber en-Nemerî siyere dair kitabına ed-Dürer fi’ḫtiṣâri’l-meġāzî ve’s-siyer adını vermiştir. İbn Ebü’d-Dem’in Hz. Peygamber dönemiyle başlayıp 628 (1231) yılına kadar gelen eseri Kitâbü’t-Târîḫi’l-İslâmiyyi’l-muḫtaṣar ismini taşımaktadır. İbnü’s-Sâî’nin, 595-606 (1199-1209) yıllarına ait IX. cildi günümüze ulaşan el-Câmiʿu’l-muḫtaṣar fî ʿunvâni’t-tevârîḫ ve ʿuyûni’s-siyer adlı eseri diğer bir örnektir. Abdülvâhid el-Merrâküşî, Muvahhidler devri başta olmak üzere Endülüs tarihi ve hükümdarları hakkında bilgi vermek için kaleme aldığı eserine el-Muʿcib fî telḫîṣi aḫbâri’l-Maġrib ismini vermiştir. Kâfiyeci’nin el-Muḫtaṣar fî ʿilmi’t-târîḫ’i, müellifin tarihle ilgili görüşlerini kısa bir şekilde anlatmak üzere kaleme aldığı bir kitaptır. Ebü’l-Fidâ, el-Muḫtaṣar fî aḫbâri’l-beşer adlı umumi tarihinin mukaddimesinde, kitabını geniş hacimli eserlere başvurmaya ihtiyaç kalmayacak şekilde değişik müelliflerin çalışmalarından ihtisar ettiğini belirtmiştir. Bâbürlüler devri tarihçisi Abdülkādir Bedâûnî, Hindistan tarihine dair eserine Münteḫabü’t-tevârîḫ ismini vermiştir. Osmanlı tarihçiliğinde de özellikle Muhtasar Târîh-i İslâm (Mizancı Murad), Muhtasar Târîh-i Umûmî (Mizancı Murad), Muhtasar Târîh-i Beşer, Naîmâ Târihi Muhtasarı, Muhtasar Osmanlı Târihi gibi eserler dikkat çeker. Ahmed Câvid Bey, XVII ve XVIII. yüzyıl Osmanlı tarihçilerinin eserlerinden yaptığı seçmeleri Müntehabât-ı Câvid Bey adı altında toplamıştır.
Bazı müellifler, bir eseri ihtisar ettikten sonra o esere daha sonraki dönemlere ait olayları da ilâve etmişlerdir. Böylece bir telif türü olarak hem ihtisar hem zeyil aynı çalışmada bir araya getirilmiştir. Meselâ Zeynüddin İbnü’l-Verdî Tetimmetü’l-Muḫtaṣar fî aḫbâri’l-beşer, İbn Habîb el-Halebî el-Fevâʾidü’l-münteḳāh ve Ebü’l-Velîd İbnü’ş-Şıhne Ravżü (Ravżatü)’l-menâẓır isimli eserlerinde Ebü’l-Fidâ’nın el-Muḫtaṣar’ını özetlemiş ve esere kendi dönemlerine kadar gelen birer zeyil yazmışlardır. Hasan Beyzâde, Hoca Sâdeddin Efendi’nin Tâcü’t-tevârîh’ini kısaltmakla kalmamış, ona kendi zamanındaki olayları da eklemiş, böylece Telhîs-i Tâcü’t-tevârîh adlı eserini kaleme almıştır. Aynı şekilde Mısır Valisi Ahmed Paşa’nın kâtibi Âlî, Nehrevâlî’nin el-Berḳu’l-Yemânî fi’l-fetḥi’l-ʿOs̱mânî isimli kitabını tercüme ederek kendi zamanındaki tarihî olayları da ilâve etmiş ve çalışmasına Telḫîṣu Berḳı’l-Yemânî adını vermiştir (İA, XII/1, s. 149).
Öte yandan bazı müellifler hacimli eserleri ihtisar etmekle meşhur olmuştur. İbn Manzûr, İbn Sa‘d’ın eṭ-Ṭabaḳātü’l-kübrâ, Câhiz’in Kitâbü’l-Ḥayevân, Ebü’l-Ferec el-İsfahânî’nin el-Eġānî, İbn Abdürabbih’in el-ʿİḳdü’l-ferîd, İbn Bessâm eş-Şenterînî’nin eẕ-Ẕaḫîre fî meḥâsini ehli’l-Cezîre, Hatîb el-Bağdâdî’nin Târîḫu Baġdâd, İbn Asâkir’in Târîḫu medîneti Dımaşḳ, Seâlibî’nin Yetîmetü’d-dehr ve Ebû İshak el-Husrî’nin Zehrü’l-âdâb’ını özetlemiştir. Safedî onun ihtisar etmediği hemen hiçbir hacimli kitap kalmadığını, oğlu Kutbüddin de ömrünün sonlarına doğru gözlerini kaybedecek şekilde çok kitap okuyup bunları ihtisar eden babasının vefatında kendi hattıyla 500 cilt muhtasar bıraktığını söyler (Safedî, V, 56-57). Takıyyüddin İbn Kādî Şühbe, İbn Habîb el-Halebî’nin Dürretü’l-eslâk fî devleti’l-Etrâk’inden seçmeler yaparak Münteḫabü Dürreti’l-eslâk, Zehebî’nin el-ʿİber’ini ihtisar edip Muḫtaṣarü’l-ʿİber’ini telif etmiştir. İbn Kādî Şühbe, Ebü’l-Kāsım İbn Asâkir’in Târîḫu medîneti Dımaşḳ, Zehebî’nin Târîḫu’l-İslâm, Nâsırüddin İbnü’l-Furât’ın Târîḫu’d-düvel ve’l-mülûk, İbn Dokmak’ın Nüzhetü’l-enâm fî târîḫi’l-İslâm gibi eserlerinden seçmeler yaparak başka eserler de hazırlamıştır.
BİBLİYOGRAFYA
İbnü’n-Nedîm, el-Fihrist (Teceddüd), s. 291; İbn Asâkir, Târîḫu Dımaşḳ (Amrî), I, neşredenin girişi, s. 35; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, I, 2; Ebü’l-Fidâ, el-Muḫtaṣar fî aḫbâri’l-beşer, Beyrut 1375/1956, I, 10-11; Safedî, el-Vâfî, V, 56-57; İbn Haldûn, Mukaddime (trc. Süleyman Uludağ), İstanbul 1983, II, 1279, 1280, 1283, 1284; Keşfü’ẓ-ẓunûn, I, 27, 35, 294, 297-298; II, 1012-1013; Babinger (Üçok), s. 332, 347, 423; Ramazan Şeşen, Müslümanlarda Tarih-Coğrafya Yazıcılığı, İstanbul 1998, s. 54, 186, 187; Chase F. Robinson, Islamic Historiography, Cambridge 2003, s. 178; R. Stephen Humphreys, İslam Tarih Metodolojisi -Bir Sosyal Tarih Uygulaması- (trc. Murtaza Bedir – Fuat Aydın), İstanbul 2004, s. 168; Cengiz Orhonlu, “Telhîs”, İA, XII/1, s. 149.
Maddenin bu bölümü TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2006 yılında İstanbul’da basılan 31. cildinde, 63-64 numaralı sayfalarda yer almıştır.