MÜSÂFİRÎLER

X-XI. yüzyıllarda Târum, Azerbaycan, Arân ve İrmîniye’de hüküm süren bir hânedan.

Müellif:

Deylemli hânedanlardan biri olan ve Kengerîler, Sellârîler de denilen Müsâfirîler’in ortaya çıkışıyla ilgili bilgiler her ne kadar kesin değilse de Yâkūt el-Hamevî’nin kaydettiği bir mektuptan bu hânedanın tarihinin, mensubu bulundukları Âl-i Kenger’in Kazvin’e bağlı Târum (Tarım) vilâyetindeki Şemîrân (Semîrân) Kalesi’ni ele geçirmesine kadar gittiği anlaşılmaktadır (Muʿcemü’l-büldân, III, 291).

Müsâfirîler’in bilinen ilk üyesi Sellâr (Sâlâr) diye tanınan Muhammed b. Müsâfir’dir. Mes‘ûdî babasının adını Esvâr şeklinde kaydeder (Mürûcü’ẕ-ẕeheb, IV, 378); isim zamanla Müsâfir şekline dönüşmüş olmalıdır. Muhammed b. Müsâfir, Cüstânî Hükümdarı III. Cüstân b. Vehsûdân’ın kızı ile evlenerek bu Deylemli hânedanla akrabalık tesis etti (a.g.e., IV, 377-378; İbn Miskeveyh, II, 32, 151). Taberistan’da Şiî Zeydîler’in çöküşe geçmesinin (IV./X. yüzyıl) ardından başlayan Deylemliler’in yayılma sürecinde Muhammed b. Müsâfir de rol aldı ve lider Esfâr b. Şîreveyh’e karşı kumandanlarından Merdâvîc b. Ziyâr ile ittifak yaptı. Merdâvîc, bu ittifaka dayanarak 316 (928) veya 319’da (931) Esfâr’ı ortadan kaldıran ve kendisini yayılışın liderliğine getiren hareketi başlattı (Mes‘ûdî, IV, 377-378). Ancak Muhammed b. Müsâfir’in oğulları Vehsûdân ve Merzübân, annelerinin de yardımıyla idare merkezi Şemîrân Kalesi’ni ele geçirip babalarını tahtından indirerek gözetim altına aldılar ve yönetimi kendileri üstlendiler; Târum bölgesi Vehsûdân’da, diğer topraklar Merzübân’da kaldı (330/942). Bu sırada, Sâcoğulları’ndan Yûsuf b. Ebü’s-Sâc’ın ölümünden (314/926) beri önemli iç karışıklıklara sahne olan Azerbaycan, Hâricî lideri Deysem b. İbrâhim el-Kürdî tarafından ele geçirildi. Fakat Deysem’le ilişkileri bozulan veziri Ebü’l-Kāsım Ali b. Ca‘fer, Merzübân ile görüşüp onu Azerbaycan’a saldırmaya teşvik etti. Merzübân Deysem’i yenerek kısa zamanda Azerbaycan’a, daha sonra da Derbend ve Şirvan’a kadar Arrân ve İrmîniye’ye hâkim oldu; Deysem b. İbrâhim’i de kendisine iktâ ettiği Târum’daki bir kaleye gönderdi (330-331/942-943). 332 (944) yılında Arrân’ın merkezi Berdea Rus askerlerince işgal edildi. Merzübân onları kuşatma altına aldıysa da aynı günlerde Musul Hamdânî ordusunun Azerbaycan’a doğru harekete geçtiği haberi gelince Ruslar’la savaşmak için küçük bir birlik bırakıp Hamdânîler’e yöneldi. Meydana gelen savaşta yağan karın da etkisiyle bedevîlerden teşekkül eden Hamdânî ordusu dağıldı (334/945-46). O sırada Büveyhî Emîri Muizzüddevle’nin hilâfet merkezi Bağdat’a hâkim olması üzerine Hamdânî Emîri Nâsırüddevle Büveyhîler’i oradan atmaya niyetlendi ve bir mektupla Hamdânî kuvvetlerinin Azerbaycan’dan çekilmesini emretti. Kuşatma altında bulunan Berdea’daki işgalci Ruslar da ülkelerine geri döndüler (İbn Miskeveyh, II, 62-67; İbnü’l-Esîr, VIII, 412-415).

Topraklarını kuzeye doğru genişleten Rüknüddevle’nin 335 (946-47) yılında Rey’i ele geçirmesi (İbnü’l-Esîr, VIII, 467) Müsâfirîler’le Büveyhîler’i karşı karşıya getirdi. Kazvin yakınlarında yapılan savaşta Merzübân yenildi ve esir alınarak Fars’taki Sümeyrem Kalesi’ne hapsedildi (338/949-50). Bunun üzerine ordu kumandanları Erdebil’de Muhammed b. Müsâfir’i tekrar tahta çıkardılarsa da bir süre sonra Târum’daki oğlu Vehsûdân tarafından bütün yetkileri elinden alınarak Şîsecân Kalesi’ne gönderildi ve orada öldü. Bunu fırsat bilen Rüknüddevle, kendisine sığınan Sâmânîler’in eski Tûs valisi Muhammed b. Abdürrezzâk’ı Azerbaycan’ı zaptetmekle görevlendirdi. Fakat Muhammed karşılaştığı entrikalardan dolayı bölgede fazla kalamayarak Rey’e döndü (338/949-50). Bu sırada Vehsûdân’ın serbest bıraktığı Târum Kalesi’ndeki Deysem b. İbrâhim el-Kürdî, Azerbaycan ve İrmîniye’nin kontrolünü ele geçirdi. 342’de (953) Merzübân annesinin hazırladığı bir planla Sümeyrem Kalesi’nden kurtulup Erdebil’e geldi ve iki yıl içerisinde bir yandan Deysem ile, bir yandan da bazı ayaklanmalarla uğraşarak Azerbaycan’a yeniden hâkim oldu. Bu arada Büveyhî Emîri Rüknüddevle ile de bir barış antlaşması imzaladı ve kızını onunla evlendirdi. Azerbaycan’ı ziyaret eden coğrafyacı İbn Havkal’in verdiği bilgilerden 344 (955) yılında Merzübân’ın Azerbaycan, Arrân ve İrmîniye’de tam bir hâkimiyet sağladığı, ayrıca Kafkasya ve İrmîniye’deki küçük hânedanların çoğunun onu metbû tanıdığı anlaşılmaktadır (Ṣûretü’l-arż, s. 354-355). Tarihçilerin ve modern araştırmacıların Müsâfirî hânedanının en büyük hükümdarı olarak kabul ettiği Merzübân Ramazan 346’da (Aralık 957) öldü ve yerine oğlu Cüstân geçti.

Devlet işlerinden çok haremle ve eğlenceyle ilgilenen Cüstân zamanında Abbâsî Halifesi Müktefî-Billâh’ın soyundan geldiğini ileri süren bir kişi Müstecîr-Billâh lakabıyla halifelik iddiasında bulundu. Fakat Cüstân kardeşi İbrâhim ile birlikte onu saf dışı bırakmayı başardı (349/960). Vehsûdân, bu olaydan sonra bir komplo kurarak yeğenleri Cüstân ve diğer kardeşi Nâsır’ı anneleriyle beraber Târum’a çağırıp öldürttü; ardından oğlu İsmâil’i idareyi ele alması için Azerbaycan’a gönderdi. Bunun üzerine İrmîniye’de bulunan İbrâhim harekete geçerek Erdebil’i aldı ve Vehsûdân’ın kuvvetlerini Azerbaycan’dan uzaklaştırdı; daha sonra da kardeşlerinin ve annesinin intikamını almak için Târum’a yürüyüp Deylem’e kaçmaya mecbur bıraktığı amcasının topraklarını ve hazinelerini ele geçirdi. Ancak Vehsûdân, Deylem’den topladığı güçlerle Târum’a döndü ve mağlûp olan İbrâhim Rey’deki Büveyhî Emîri Rüknüddevle’ye sığındı (355/966). Bu sırada İsmâil’in ölümü dolayısıyla Vehsûdân Azerbaycan’ın yönetimini diğer oğlu Nûh’a verdi. Rüknüddevle kendisine sığınan kayınbiraderi İbrâhim’e yakın ilgi gösterdi ve veziri Ebü’l-Fazl İbnü’l-Amîd vasıtasıyla topraklarını amcasının oğlundan alarak ona geri verdi. Fakat Azerbaycan 368 veya 369’da (979 veya 980) Revvâdîler tarafından ele geçirildi; İbrâhim tahttan indirilip hapse atıldı ve dört yıl sonra öldü (İbn Miskeveyh, II, 224, 228-231). Kaynaklarda bundan sonrasıyla ilgili yeterli bilgi bulunmamakta, ancak İbrâhim’in oğlu Ebü’l-Heycâ’nın 372 (982-83) yılında Duvîn’i (Dvin) ve ona bağlı yerleri elinde tuttuğu anlaşılmaktadır. Ardından Ebü’l-Heycâ kendi hizmetkârları tarafından İrmîniye’deki Uhdîk’te (Olti) öldürüldü ve Revvâdîler Azerbaycan’ın geri kalan topraklarını da zaptederek Müsâfirîler’in halefleri olduklarını iddia ettiler.

Müsâfirîler, Azerbaycan’daki hâkimiyetlerini kaybettikten sonra hânedanın asıl merkezi olan Târum’da varlıklarını bir süre daha sürdürdüler. Ne zaman öldüğü bilinmeyen Vehsûdân bir ara hâkimiyetini Zencan, Ebher ve Sühreverd’e kadar genişletmişti. Ancak şair Mütenebbî’nin muhtemelen 354 (965) tarihinde yazdığı bir kasidesinde Rey ve Cibâl Büveyhî Emîri Rüknüddevle’nin onu bir süre yerinden uzaklaştırdığı belirtilmektedir. Yâkūt el-Hamevî’ye göre Rüknüddevle’nin oğlu Fahrüddevle 379’da (989) Şemîrân’ı Nûh b. Vehsûdân’ın küçük oğlunun elinden aldı ve onun annesiyle evlendi. Bu çocuğun adı muhtemelen Cüstân idi ve devlet işleri onun adına annesi tarafından yürütülüyordu. Fahrüddevle’nin 387’de (997) ölümünün ardından Vehsûdân’ın soyundan gelen ve ne babası ne kendisi Hakkında bilgi bulunan Sellâr İbrâhim b. Merzübân (İbnü’l-Esîr, IX, 373) aynı yıl Zencân, Ebher, Sühreverd / Şehrizor ve Târum’u ele geçirdi; 411’de (1020) Kazvin’in de onun elinde olduğu rivayet edilir. Diğer taraftan Gazneli Mahmud, 420’de (1029) Rey’i ele geçirince İbrâhim b. Merzübân’ın üzerine bir ordu gönderdi. Gazneli Mahmud Horasan’a dönünce Sellâr İbrâhim onun askerlerinin bulunduğu Kazvin’e yürüdü ve halkın da yardımıyla Gazneli askerlerini buradan uzaklaştırdıktan sonra oğlunun yönetimindeki Sercihan Kalesi’ne sığındı. Bu sırada Rey’de bulunan Mahmud’un oğlu Mesud, Sellâr İbrâhim’e karşı yürüdü ve ilk karşılaşmada başarısız olduysa da ardından gerçekleştirdiği saldırı sonunda (420/1029) onu ele geçirip vergiye bağladı (Muhammed b. Hüseyin el-Beyhakī, s. 15, 235; İbnü’l-Esîr, IX, 373-374). Selçuklular’ın 434 (1042-43) yılında Rey’e ve Cibâl vilâyetlerine hâkim olması üzerine Târum Sellârı Tuğrul Bey’i metbû tanımayı ve ona vergi vermeyi kabul etti (İbnü’l-Esîr, IX, 509). 438’de (1046-47) Târum ve Şemîrân’dan geçen Nâsır-ı Hüsrev, Şemîrân hâkimi Cüstân (b.) İbrâhim’in “Merzübânü’d-Deylem Cîl-i Cîlân Ebû Sâlih Mevlâ emîrü’l-mü’minîn” unvanını taşıdığını ve bu hükümdarın sahip bulunduğu yerlerde tam bir adaletin hüküm sürdüğünü söyler (Sefernâme, s. 8). Bu ifadeye göre Târum Sellârı, Cüstân b. İbrâhim olmalıdır. İbnü’l-Esîr de 454 (1062) yılında Tuğrul Bey’in Târum Kalesi’ne bir sefer düzenlediğini ve Melik Müsâfir’e 100.000 dinar, 1000 elbise vergi koyduğunu söyler (el-Kâmil, X, 24); kaynaklarda adı geçen Müsâfirîler’in son hükümdarı bu zattır. Yâkūt el-Hamevî, Alamut Kalesi hâkiminin Şemîrân’ı tahrip ettiğini belirtmekte ve bu bilgi Târum Müsâfirîleri’nin varlığına Alamut İsmâilîleri’nin son verdiğini göstermektedir (Muʿcemü’l-büldân, III, 290; Ahmed-i Kesrevî, s. 49).

BİBLİYOGRAFYA

Mes‘ûdî, Mürûcü’ẕ-ẕeheb (Abdülhamîd), IV, 377-378; İbn Havkal, Ṣûretü’l-arż, s. 354-355; İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-ümem, II, 31-33, 62-67, 115, 118, 131-136, 148-154, 156, 166-167, 177-180, 218-220, 224, 228-231; Muhammed b. Hüseyin el-Beyhakī, Târîḫ (trc. Yahyâ el-Haşşâb – Sâdık Neş’et), Beyrut 1982, s. 15, 235; Nâsır-ı Hüsrev, Sefernâme (trc. Abdülvehap Tarzi), İstanbul 1988, s. 6, 7, 8; Yâkūt, Muʿcemü’l-büldân (Cündî), III, 290-291; a.mlf., Muʿcemü’l-üdebâʾ: İrşâdü’l-erîb, Kahire 1924, II, 308; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, VIII, 190, 191, 193, 194, 385-388, 412-415, 467, 478-480, 500-503, 519, 529-531, 568, 571-572; IX, 373-374, 447, 509; X, 24; Ahmed-i Kesrevî, Şehriyârân-ı Ġumnâm, Tahran 1335, s. 41-49, 53-109; W. Madelung, “Minor Dynasties of Northern Iran”, CHIr., IV, 223-226, 232-236; Cl. Huart, “Les Mosâfirides de l’Adherbaïdjân”, A Volume of Oriental Studies Presented to Edward G. Brown (ed. T. W. Arnold – R. A. Nicholson), Amsterdam 1973, s. 228-256; E. D. Ross, “On Three Muhammadan Dynasties in Northern Persia in the Tenth and Eleventh Centuries”, AM, II (1925), s. 212-215; S. M. Stern, “The Early Ismā‘īlī Missionaries in North-West Persia and in Khurāsān and Transoxania”, , XXIII (1960), s. 70-74; V. Minorsky, “Musāfirids”, EI2 (İng.), VII, 655-657; a.mlf. – [C. E. Bosworth], “Tarım”, a.e., X, 311.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2006 yılında İstanbul’da basılan 32. cildinde, 68-70 numaralı sayfalarda yer almıştır.

Leave a Comment