TAKLİD

TAKLİD Hükümdarın egemenliğinin halife tarafından onaylandığını gösteren belge, tayin menşuru.

Müellif: Aydın Usta

Sözlükte “biriktirmek, toplamak; dolamak, eğip bükmek” anlamlarındaki kald kökünden türeyen taklîd “gerdanlık takmak; iş yüklemek ve kılıç kuşatmak” demektir. Büveyhîler’in Bağdat’a hâkimiyetinden sonra Abbâsî halifeleri siyasî iktidarı büyük ölçüde kaybetmiş olsalar da Sünnî İslâm toplumu üzerindeki mânevî nüfuzları devam ediyordu. Bu sebeple siyasal gücü ellerinde bulunduran hükümdarlar tebaaları nezdinde otoritelerine resmiyet kazandırmak amacıyla halifelerden onay almak ihtiyacını duyuyorlardı. Zira Ortaçağ’da geleneğe göre, hilâfete bağlı topraklarda bir sultanın/hükümdarın egemenliğinin meşruiyet kazanması için halife tarafından kendisine o bölgeyi mülk edinme yetkisini içeren bir belge (taklid) yollaması gerekirdi. Taklidin halk üzerinde büyük etkisi vardı. Bu sebeple tahtta hak iddia edenler veya saltanat makamına geçenler halifeye başvurup kendilerine bir taklidin gönderilmesini isterlerdi. Kaynaklarda taklid ve tefvîzle eş anlamlı olarak “ahid (ahidnâme), misal, menşur” kelimeleri de kullanılmıştır. Bu durum aynı zamanda halifelere kaybettikleri siyasî itibarlarını kısmen de olsa kazanabilme imkânı veriyordu. Hilâl es-Sâbî, Abbâsî Halifesi Tâi‘-Lillâh’ın Büveyhî Hükümdarı Adudüddevle’ye taklid verilmesi dolayısıyla 367 (977-78) yılında düzenlenen tören, hükümdara verilen lakap, künye ve hil‘atlerle onun halifeye gönderdiği muhteşem hediyeler hakkında ayrıntılı bilgi verir (Rüsûmü dâri’l-ḫilâfe, s. 100-103).

Daha önce Sâmânîler’e ve Gazneliler’e yollanan belgelerde menşur terimi ön plana çıkmıştı. Sâmânîler’e gönderilen tasdik belgelerinin menşur diye adlandırılması Abbâsîler’le bu devlet arasındaki mevcut durumla ilgilidir. Çünkü Sâmânîler kendilerini emîr olarak isimlendirmekteydi. Dolayısıyla hükümdarlıkla ilgili bütün yetkileri ellerinde bulundurmalarına rağmen halife tarafından kendilerine yollanan hâkimiyet belgeleri kaynaklarda valilere ya da tâbi hükümdarlara gönderilen menşur adıyla verilmiştir. Gazneli Mahmud’dan itibaren sultan unvanını kullanan, doğuda Sâmânî siyasî mirasının temsilcisi sayılabilecek Gazneli hükümdarların halifelikle ilişkileri de aynı şekilde gelişti. Gazneli Mahmud, 404’te (1013-14) Abbâsî Halifesi Kādir-Billâh’tan başta Horasan olmak üzere idaresindeki topraklarda hâkimiyetini tasdik eden bir menşur ve ahid (ahidnâme) istedi. Halife de ona menşur ve ahidnâme gönderdi ve kendisine Nizâmeddin lakabını verdi (İbnü’l-Esîr, IX, 244).

Abbâsî Halifesi Kāim-Biemrillâh, Allah’ın kendisine verdiği bütün ülkelerin idaresini Sultan Tuğrul Bey’e bıraktığına dair bir ahidnâme hazırlattı ve düzenlenen törende sultana bu ahidnâmeyle birlikte çeşitli hil‘atler, ayrıca Melikü’l-Meşrik ve’l-Mağrib unvanı verildi (Zilkade 449/Ocak 1058) (İbnü’l-Esîr, IX, 634). Sultan Alparslan’ın elçileri de Bağdat’a giderek Halife Kāim-Biemrillâh’tan Alparslan’ın hükümdarlığının onaylanmasını istedi. Halife bu isteği kabul edip o sırada Azerbaycan’da bulunan sultana taklid ve hil‘atler yolladı (a.g.e., X, 35). Sultan Berkyaruk için hazırlanan taklid 487 Muharreminde (Ocak-Şubat 1094) Halife Muktedî-Biemrillâh’a arzedildi; halife de taklidi imzalayıp Sultan Berkyaruk’un hükümdarlığını tasdik etti (a.g.e., X, 229). Selçuklu dönemine ait münşeat mecmualarında taklid kelimesi “hâkimiyet yetkisi verme” anlamında kullanıldığı gibi kadılık, şahnelik ve nâiblik gibi makamlara yapılan tayinler için de kullanılmıştır. Müntecebüddin Bedî‘in ʿAtebetü’l-ketebe’sindeki otuz altı belgenin on üçü taklid, sekizi tefvîz, sekizi menşur, biri misal kelimeleriyle ifade edilmiştir. Sekiz belgeden ikisinde menşurdan hemen sonra taklid (menşûr-ı taklîd-i amel-i Merv be-niyâbet-i dîvân), birinde ise tefvîz (menşûr-ı tefvîz-i şihnegī-yi Türkmânân) gelmektedir (Kurpalidis, s. 33-34). Anadolu Selçukluları hakkında bilgi veren İbn Bîbî, gerek I. İzzeddin Keykâvus gerekse I. Alâeddin Keykubad’a Halife Nâsır-Lidînillâh tarafından yollanan onay belgesi için “menşûr-ı saltanat” tabirini kullanmıştır (el-Evâmirü’l-Alâiyye, I, 175-180, 248-253).

Fâtımîler’de vezir ve kadı tayinlerinde verilen belgeye de taklid denilmekteydi. Şîrkûh’un ve Selâhaddîn-i Eyyûbî’nin vezirlik taklidi Halife Âdıd-Lidînillâh adına Kādî el-Fâzıl tarafından yazılmıştı. Zengîler ve Eyyûbîler’de de taklid hükümdarın saltanatını onaylayan belgeydi. Abbâsî Halifesi Müstazî-Biemrillâh, 567 (1171-72) yılında elçisi İmâdüddin Sandal vasıtasıyla gönderdiği taklidle ve hükümdarlık alâmetleriyle Nûreddin Mahmud Zengî’nin Suriye ve Mısır’daki hâkimiyetini onayladı. Nûreddin Mahmud’un ölümünden (1174) sonra Selâhaddîn-i Eyyûbî de Halife Müstazî’den Nûreddin Mahmud’un vârisi sayılmasını istedi. Bunun üzerine halife kendisine bir taklidle (temliknâme) hükümdarlık alâmetleri yolladı. Selâhaddîn-i Eyyûbî ancak bundan sonra istiklâlini ilân etti ve kendi adına hutbe okutup para bastırdı.

Taklid hükümdarların isteği üzerine gönderilirdi. Hükümdar ve halife değişimlerinde daha önce verilen taklid yenilenirdi. Taklidle birlikte hükümdara yollanacak diğer hediyeler devlet erkânı ve bazan halkın da katıldığı bir törenle elçiye teslim edilirdi. Halife tarafından yazılan taklidin, gönderildiği hükümdarın huzurunda okunması sırasında da belli bir merasim yapılırdı. Halifenin elçisi hükümdar ve maiyeti tarafından resmî törenle karşılanır, taklidle birlikte gönderilen hediyeler merasimle giydirildikten sonra üzerine paralar saçılırdı. Bu hediyeler arasında sancak, tabl, kılıç vb. silâhlar, özel eyerli bir at, gāşiye, tavk, bazan taç ve tahttan başka hükümdarla halifenin adının yazılı olduğu hil‘atler ve alem bulunurdu. Ardından hükümdar, halifenin hediyeleri üzerinde bulunduğu halde saraydan çıkıp kısa bir gezinti yapardı. Daha sonra yüksek rütbeli bir görevli halifenin taklidini okurdu.

Memlük Sultanı Baybars da Mısır’daki Abbâsî Halifesi Müstansır-Billâh’tan bir taklid almıştı. Ancak Baybars’ın amacı, halifeye eski konumunu iade etmekten ziyade yeni kurulan Memlük hâkimiyetine yasal bir zemin hazırlamak ve Moğollar’a karşı Abbâsîler’in dinî nüfuzunu kullanmaktı. Dolayısıyla Memlükler’in himayesinde olan Mısır’daki Abbâsî halifeleri, dinî bir onay mercii ve hükümdarın tahta çıkışında görevli bir protokol memurundan öteye gidemedi. Paralardan isimleri kaldırıldı. Bu yüzden Kalavun örneğinde görüldüğü gibi hükümdarlar bazan taklid isteme hususunda ısrarcı olmazdı. Hatta halifelerin tekelindeki taklid gönderme imtiyazı bile ellerinden alındı. Memlük hükümdarları Şam nâiblerine taklîd-i şerif denilen bir belge göndermeye başladı. İlhanlılar’da taklid “tayin menşuru” anlamında kullanılmıştır. Seyfeddin Kıpçak el-Mansûrî’nin Gāzân Han tarafından Şam vilâyetinin idaresine memur edildiğine dair Cemâziyelevvel 699 (Şubat 1300) tarihli bir taklid günümüze ulaşmıştır (Özgüdenli, s. 8).

Hindistan’da hüküm süren Delhi sultanları kuruluş yıllarından itibaren iktidarlarını meşrulaştırmak amacıyla Abbâsî halifelerinden onay alma geleneğini devam ettirdiler. Halifenin verdiği unvan ve lakapları kullanıp adını hutbelerde kendi adlarından önce okuttular. Şemseddin İltutmış, Abbâsî halifelerinden menşur ve hil‘at alan ilk Delhi sultanıdır. Halacîler’den Alâeddin Muhammed Şah ve Kutbüddin Mübârek Şah son Abbâsî halifesi Müsta‘sım-Billâh’ın Moğollar tarafından öldürülmesinin ardından halifeden onay alma âdetinden vazgeçtiler (Kortel, s. 22-23). Sultan Muhammed Şah Tuğluk ve Sultan Fîrûz Şah Tuğluk ise Mısır Abbâsî halifelerinden menşur aldılar (a.g.e., s. 199).

BİBLİYOGRAFYA

Hilâl b. Muhassin es-Sâbî, Rüsûmü dâri’l-ḫilâfe (nşr. Mîhâîl Avvâd), Beyrut 1406/1986, s. 100-103; Müntecebüddin Bedî‘, ʿAtebetü’l-ketebe (nşr. M. Kazvînî), Tahran 1329, tür.yer.; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, VII, 280, 502; VIII, 5; IX, 244, 634; X, 35, 90, 155, 229, 296; Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mirʾâtü’z-zamân (nşr. Ali Sevim), Ankara 1968, s. 25-26, 114-115, 159; İbn Bîbî, el-Evâmirü’l-Alâiyye: Selçukname (trc. Mürsel Öztürk), Ankara 1996, I, 175-180, 248-253; İbn Fazlullah el-Ömerî, et-Taʿrîf bi’l-muṣṭalaḥi’ş-şerîf (nşr. Semîr ed-Dürûbî), Kerek 1413/1992, s. 85, 111-112, 115-117, 119, 147, 158; Kalkaşendî, Ṣubḥu’l-aʿşâ (Şemseddin), V, 451-452; IX, 80-98, 159-160, 398-405; X, 80-90, 99-116, 120-128, 135-144, 145-152; XIII, 157-159, 230-238; ayrıca bk. İndeks; Makrîzî, es-Sülûk (Ziyâde), I, 449-451, 477; III, 969-971, 1013-1015; İbn İyâs, Bedâʾiʿu’z-zühûr, I/1, s. 474; III, 65, 215-216; IV, 287; Abdülkerim Özaydın, Sultan Muhammed Tapar Devri Selçuklu Tarihi (498-511/1105-1118), Ankara 1990, s. 144-148; a.mlf., “Menşur”, DİA, XXIX, 148-149; Mehmet Altay Köymen, Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi, Ankara 1992, III, 54, 75-76; Samira Kortantamer, Bahri Memluklar’da Üst Yönetim Mensupları ve Aralarındaki İlişkiler, İzmir 1993, s. 69-78, 139-154; Ramazan Şeşen, Selâhaddin Eyyûbi ve Devri, İstanbul 2000, s. 65, 74, 77, 88-89, 235-238, 251; a.mlf., Sultan Baybars ve Devri (1260-1277), İstanbul 2009, s. 254, 277-279; Emine Uyumaz, Sultan I. Alâeddîn Keykubad Devri Türkiye Selçuklu Devleti Siyasî Tarihi (1220-1237), Ankara 2003, s. 79-84; S. Haluk Kortel, Delhi Türk Sultanlığı’nda Teşkilat (1200-1414), Ankara 2006, s. 22-23, 199, 207; G. M. Kurpalidis, Büyük Selçuklu Devleti’nin İdarî Sosyal ve Ekonomik Tarihi (trc. İlyas Kamalov), İstanbul 2007, s. 33-34; Erdoğan Merçil, Selçuklular’da Hükümdarlık Alâmetleri, Ankara 2007, s. 30-44; a.mlf., “Menşur”, DİA, XXIX, 149-150; Osman G. Özgüdenli, Moğol İranında Gelenek ve Değişim: Gâzân Han ve Reformları (1295-1304), İstanbul 2009, s. 8-9, 149, 258.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2010 yılında İstanbul’da basılan 39. cildinde, 465-467 numaralı sayfalarda yer almıştır.

Leave a Comment