TAY (Benî Tay)

Kahtânîler’e mensup bir Arap kabilesi.

Müellif:

Adını Tay b. Üded b. Zeyd’den alır; Kahtânîler’in Kehlân koluna mensuptur. Tay kabilesinin ana yurdu Güney Arabistan’da Yemen ile Tihâme arasındaki bölgedir. Taylılar, Me’rib Seddi’nin yıkılmasından sonra Ezd ve Kinde gibi kabilelerle birlikte III. yüzyılda Yemen’den Kuzey Arabistan’a göç edip özellikle Şemmer platosu ile Nüfûd çölü arasındaki bölgeye ulaşmışlar, burada Adnânîler’den Benî Esed’i mağlûp ederek onların topraklarının bir kısmına yerleşmişlerdir. Bundan dolayı bölgedeki Ecâ ve Selmâ sıra dağlarına Cebelitay adı da verilir. Tay kabilesi Gavs ve Cedîle olmak üzere iki kola ayrılır. 610 yılında kabilenin bu iki kolu arasında Arap tarihinde Fesâd savaşı diye bilinen çarpışmalar meydana geldi. Mağlûp olan Cedîle kolu topraklarını terkedip Suriye’ye gitti ve burada yine Kahtânîler’den Kelb kabilesine sığındı. Onların yardımıyla Halep ve Kınnesrîn gibi şehirlere yerleşme imkânı buldu. Ardından Gavs kolu Irak sınırını, Cedîle kolu Suriye çölünü kendine yurt edindi. Putperest olan ve Ecâ dağına yerleştirdiği Fels (Füls, Fils) adlı puta ve diğer bazı putlara tapan Tay kabilesinin büyük bir kısmı Hıristiyanlığı benimsedi. Daha sonraki yıllarda büyük kısmı müslüman olan kabilenin Sa‘lebe kolunun Haçlı seferlerine kadar hıristiyan olarak kaldığı, Suriye’de müslümanlara karşı Haçlılar’a yardım ettiği belirtilir. Taylılar arasında Yahudiliği seçen az sayıda kişi vardır.

İslâm’dan önce meydana gelen olaylarda önemli rol oynayan Tay kabilesi şöhreti sebebiyle Suriye kaynaklarında mutlak anlamda Arap karşılığında kullanılır. Kabilenin büyük kısmı Irak sınırında kaldığı için Lahmîler ve İran ile gerçekleştirilen ilişkiler daha önemlidir. Lahmîler’in son kralı Nu‘mân b. Münzir’in Tay kabilesine mensup iki kadınla evlenerek onlarla akrabalık kurmasına rağmen Taylılar, kabile menfaatleri gereği kendileri gibi Arap olan Lahmîler’in yerine onların siyasî hâmisi konumundaki Sâsânîler ile birlikte hareket ettiler. Bu kabileden İyâs b. Kabîsa, 602-611 yılları arasında Lahmîler’in başşehri Hîre’de Sâsânîler adına bölge valiliği yaptı. Tarihte İran-Arap rekabetinin önemli olaylarından kabul edilen Zûkār Savaşı’nda Taylılar’ın da içinde yer aldığı, vali İyâs b. Kabîsa kumandasındaki İran ordusu Benî Bekr kabilesine yenildi. Bu yenilgiye rağmen Tay kabilesinin büyük çoğunluğunun Arap yarımadasının Irak sınırında yaşamayı sürdürdüğü bilinmektedir.

Resûl-i Ekrem, Hz. Ali’yi 9. yılın Rebîülâhir ayında (Temmuz-Ağustos 630) bir seriyye ile Tay kabilesinin yurduna gönderip Fels putunu tahrip ettirdi. Bu sırada müslümanlara karşı çıkan bazı kabile mensupları esir alınıp Medine’ye getirildi. Esirler arasında cömertliğiyle meşhur Hâtim et-Tâî’nin kızı Seffâne de bulunuyordu. Hz. Peygamber durumu öğrenince Hâtim’i överek kızını serbest bıraktı. 9 (630-31) yılında Zeydü’l-Hayl başkanlığında Medine’ye gelen heyet Resûlullah’ın huzurunda müslüman oldu. Resûl-i Ekrem onlara kıymetli hediyelerle birlikte yaşadıkları bölgeden bazı arazi ve meraları tahsis etti ve heyetin reisi Zeydü’l-Hayl’in adını Zeydü’l-Hayr şeklinde değiştirdi. Diğer taraftan Hz. Ali’nin üzerlerine geldiğini haber alıp Suriye topraklarına kaçan ve Hıristiyanlığı benimseyen Hâtim’in oğlu Adî Medine’ye giderek İslâm’ı kabul etti. Ardından Resûl-i Ekrem, Adî’yi Tay ve komşuları olan Esed kabilesinin zekâtlarını toplamakla görevlendirdi.

Daha sonra Tay kabilesinin büyük bir kısmı, komşuları ve müttefikleri Esedliler ve Gatafânlılar’la birlikte irtidad ederek peygamberlik iddiasında bulunan Tuleyha b. Huveylid’e katıldı. Bunun üzerine Hz. Ebû Bekir, Hâlid b. Velîd kumandasındaki orduyu onların üzerine göndermeden önce Hâtim et-Tâî’nin oğlu Adî’den kabilesini Tuleyha’dan uzaklaştırmak için gayret göstermesini istedi. Onun gayretleriyle Taylılar’ın pek çoğu Tuleyha’yı terkettiği gibi Medine’den gelen Hâlid’in ordusuna katılıp ridde savaşlarında önemli hizmetlerde bulundu. Taylılar ayrıca, Hz. Ebû Bekir döneminde Adî b. Hâtim kumandasında Irak fetihlerine katıldılar ve ilk fetihlerin başarıyla tamamlanmasının ardından Bizans topraklarına yönelen Hâlid b. Velîd’e yardımcı oldular. Hz. Ömer devrinde Kûfe’ye yerleşen Taylılar daha sonra Horasan’a göç ettiler. Bazı Taylılar Humus civarına iskân edildi. Fetihlerden sonra da Taylılar’ın göçleri devam etti. Kabileye mensup çeşitli boylar özellikle Suriye, Irak, el-Cezîre, Mısır ve Mağrib’e yerleşti. Emevîler döneminde gerçekleştirilen Kuzey Afrika ve ardından Endülüs fetihlerine iştirak eden Suriyeli Taylılar’ın bir kısmı diğer Arap kabileleriyle beraber Endülüs’e ulaştı. Günümüzde Şemmer platosunda ve Kuzey Irak’ta Habur nehrinin doğu kısımlarında yaşayan Arap kabileleri Tay kabilesine mensup olduklarını söylerler.

Hz. Ali ile Muâviye b. Ebû Süfyân arasında cereyan eden siyasî mücadele esnasında Suriye’deki Taylılar Muâviye’yi, Irak’takiler Hz. Ali’yi desteklediler. Nitekim Iraklı Taylılar’ın reisi olan Adî b. Hâtim, Sıffîn Savaşı’nda Hz. Ali’nin sancaktarı olarak görev yaparken onun amca oğulları Suriye’deki Taylılar’ın reisi Hâbis b. Sa‘d liderliğinde Muâviye’nin saflarında savaştı. Bununla birlikte Tay kabilesinin büyük çoğunluğunun genelde Hz. Ali’yi ve evlâdını desteklediğini söylemek mümkündür. Taylılar, Emevîler’e mesafeli durmaları sebebiyle gerek Suriye gerekse Irak bölgesinde devlet kademelerinden uzak tutuldular. Kayslılar’ı destekleyen bazı Emevî halifelerinin Yemen asıllı kabilelere baskı uygulaması onların devlete muhalefetini daha da güçlendirdi. Bundan dolayı Taylılar’ın Abbâsî ihtilâline katılması kolay oldu. Bu kabilenin reislerinden Kahtabe b. Şebîb, Horasan’da Abbâsî davetini gerçekleştiren en önemli propagandacılardan biridir. Taylılar, Abbâsîler’in başlangıcında sınır bölgelerinin korunmasında ve içerideki isyanların bastırılmasında yardımcı oldular. Kabilenin alt kollarından olup Filistin, Belkā ve Kuzey Arabistan’da yaşayan Cerrâhîler özellikle IV-V. (X-XI.) yüzyıllarda bölgede önemli rol oynadılar (bk. CERRÂHÎLER).

Tay kabilesi tarih boyunca siyasî hayatta olduğu gibi fikir alanında da kalıcı izler bıraktı. Gerek Câhiliye döneminde gerekse İslâm’ın doğuşundan sonra bu kabileden pek çok devlet adamı, şair ve âlim yetişti. Tâî nisbesiyle anılan kabile mensuplarının Câhiliye devrindeki en önemli temsilcileri arasında şair Hâtim et-Tâî, Âmir b. Cüveyn, Hanzale et-Tâî, Evs b. Hârise ve Antere b. Ahres sayılabilir. İslâmî dönemde ise Hâricî şairi ve divan sahibi Tırımmâh el-Ekber b. Adî, Tırımmâh el-Asgar b. Hakîm, Ebû Zübeyd Harmele b. Münzir, Ebû Temmâm, Buhtürî, Urve et-Tâî ve Abdullah b. Halîfe gibi şairleri zikretmek mümkündür. Kabilenin önemli siyaset adamı ve komutanları İyâs b. Kabîsa, Adî b. Hâtim, Zeydü’l-Hayl (Hayr), Kahtabe b. Şebîb, Harb b. Muhammed ve Dâvûd b. Nasr’dır. Hz. Ömer bu kabileden Hâbis b. Sa‘d’ı Humus kadılığına tayin etmeye karar verdiyse de anlattığı rüyasını dinledikten sonra bundan vazgeçti. Abdullah b. Mâlik et-Tâî, Muhtâr es-Sekafî tarafından Kûfe kadılığına getirildi. Kabîsa b. Mühelleb ve Urve b. Mudar b. Evs gibi muhaddisler, Endülüslü meşhur âlimlerden, gramer, sözlük ve kıraat âlimi İbn Mâlik ve Muhyiddin İbnü’l-Arabî gibi bazı mutasavvıflar da bu kabileye mensuptur.

BİBLİYOGRAFYA
Vâkıdî, el-Meġāzî, III, 984-989; a.mlf., Kitâbü’r-Ridde (nşr. Yahyâ el-Cübûrî), Beyrut 1410/1990, s. 63-67, 72-102; İbn Hişâm, es-Sîre, I, 73-76; IV, 225-228; İbn Sa‘d, eṭ-Ṭabaḳāt, I, 321-323; İbn Kuteybe, eş-Şiʿr ve’ş-şuʿarâʾ (de Goeje), s. 23, 26, 80, 92, 123-130, 154, 168, 235, 242, 247, 305, 338, 369, 371-374; a.mlf., ʿUyûnü’l-aḫbâr, I, 37, 48-49, 150-151, 232-233, 242-243; II, 6-8, 24, 68, 124; III, 7-8, 24; IV, 27, 44, 53, 85; ayrıca bk. tür.yer.; Ebû Hanîfe ed-Dîneverî, el-Aḫbârü’ṭ-ṭıvâl (nşr. Ömer Fârûk et-Tabbâ‘), Beyrut, ts. (Dârü’l-Erkam), s. 101-103; Müberred, el-Kâmil (nşr. M. Ebü’l-Fazl İbrâhim – Seyyid Şehhâte), Kahire, ts. (Dârü’l-fikri’l-Arabî), I, 24, 51, 108, 232, 233, 291, 374; III, 40; Taberî, Târîḫ (Ebü’l-Fazl), II, 193-213; III, 253-261, 409-416; V, 75-77; VII, 392, 403-409; ayrıca bk. tür.yer.; Ebü’l-Ferec el-İsfahânî, el-Eġānî, XII, 35; XVI, 383; XVII, 245, 363; XXI, 37; İbn Hazm, Cemhere, s. 84, 169, 397-405, 467, 485; Yâkūt, Muʿcemü’l-büldân, I, 94-99; II, 328-331; Cevâd Ali, el-Mufaṣṣal, II, 600-660; III, 177-239, 293-313; Ahmed Vasfî Zekeriyyâ, ʿAşâʾirü’ş-Şâm, Dımaşk 1403/1983, s. 636-641; Mustafa Murad Debbâğ, el-Ḳabâʾilü’l-ʿArabiyye ve selâʾilühâ fî bilâdinâ Filisṭîn, Beyrut 1986, s. 80-81; Abdülkādir Feyyâz Harfûş, Ḳabîletü Ṭay fi’l-Câhiliyye ve’l-İslâm, Dımaşk 1995; Khalil Athamina, “Emevî Hilâfeti Döneminde Arap İskânı” (trc. Saim Yılmaz), Sakarya Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, sy. 2, Sakarya 2000, s. 208-213; H. H. Brâu, “Tayy”, İA, XI/2, s. 69-70; Irfan Shahid, “Ṭayyiʾ or Ṭayy”, EI2 (İng.), X, 402-403.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2011 yılında İstanbul’da basılan 40. cildinde, 187-188 numaralı sayfalarda yer almıştır.

Leave a Comment